• kabaca, genelde büyük şehirlerde yaşayan, kendilerine has bir yaşam tarzı olan ve yine kendilerine göre sofistike yaşamlar süren, büyük şehirin keşmekeşine alışmış insanlardır.
  • sosyal zorunluluklari en ust seviyede yasayan insanlar butunu..
  • (bkz: kent insani)
  • doğal oranı ziyadesiyle bozmuş varlıklardır, varlıklarız, bence. yani bu doğal oranı da demin yürürken sıktım, kesin başka bir adı vardır, ekolojiyle ilgilenenler bilsin. ama diyeceğim şudur ki, ben yolda yürürken gördüğüm her canlının insan olmasından artık sıkıldım, inan ki sıkılım. arada at göreyim, inek göreyim, ne bileyim, beş canlıdan biri insan olmasın yani.

    tabi kalkıp da bakterileri işe karıştırıp, vay efendim ufacık kapta milyonlarca bakteri yaşıyor, istanbulda bir insana yedi milyon bakteri düşüyor, bence insanlar az bile denmesin rica ediyorum.

    istediğim şey.. nasıl diyeyim.. ağaçlarfilan olsun bolca. hayvanlar da olsun. yani bu dünyaya biz geldik lan sonradan, ne pis cinsmişiz. kaplan olsan, pars olsan doyana kadar yersin.

    ironikler, kalkıp da yolda karşılaştığımız beş kişiden biri ayı, yok efendim yüz kişinin kırkyedisi koyun filan gibi.. rica ediyorum.
  • (yine aynı) şiirde şöyle betimlenirler :

    biz şehir ahalisi, üstü çizilmiş kişiler
    kalırız orda senetler, ahizeler ve tren tarifesiyle
    kimbilir kimden umarız emr-i bi'l-ma'ruf
    kimbilir kimden umarız nehy-i ani'l-münker

    (bkz: dişlerimiz arasındaki ceset)
  • ufaktan kafayı sıyırmış insanlardır. bencilleşme, materyalist, faydacı ve menfaatçi olma belasıyla karşı karşıyadırlar.

    vahşileşme eğilimleri, köydeki ali'den daha fazladır.

    allah şifa versin.
  • "şu tepenin üstünde, kendimi onlardan ne kadar uzak hissediyorum. sanki başka bir türdenim ben. bütün gün çalıştıktan sonra bürolardan çıkıyor, evlere ve meydanlara neşeyle bakıp, bu kentin 'kendi' kentleri olduğunu, bir "güzel burjuva kenti" niteliği taşıdığını düşünüyorlar.

    korkmuyorlar; kendi yurtlarında olduklarını duyuyorlar. musluklardan akan evcil kent suyundan, düğme çevrilince ampullerden yayılan ışıktan, dayanaklarla desteklenmiş melez ağaçlardan başka şey bilmezler. her şeyin bir mekanizmaya uyarak ortaya çıktığını, dünyanın belli ve değişmez yasalara göre işlediğini günde yüz kere görürler: boşlukta, bütün nesneler düşer; park yazın her gün saat altıda, kışın da dörtte kapanır; kurşun 335 derecede erir; son tramvay hotel de ville'den on biri beş geçe kalkar.

    durgun, biraz asık suratlı kimselerdir. 'yarını', yani bugünün bir tekrarını düşünürler; kentlerde her sabah yeniden ortaya çıkan tek bir gün vardır. pazarları, bu tek günü az buçuk süslerler.

    avanaklar! güven dolu, kalın suratlarını göreceğimi düşündükçe tiksinti kaplıyor içimi. *
  • büyük şehilerdekiler eskinin atari oyunlarındaki gibi sürekli koşturuyor, engellerden kurtulmaya çalışıyor labirentin içinde.
hesabın var mı? giriş yap