• bu dizi de geçmişe dair özlenen şeylerden biridir yazıcam ama aslında özlenen şehnaz tango değildir, özlenen bu dizinin yayınlandığı zamanlardaki dertsiz, tasasız, sorunlardan bihaber, mutlu çocukluk günleridir..
  • az buçuk hatırladığım kadarıyla şu karakterlerden oluşan dizi...
    sehnaz: bu kadın terziydi, sosyeteye diktiği de olurdu. eski kocasında azıcık gözü vardı. ama anneliği çok iyiydi. kızlarıyla pek güzel iletişim kurar, kuramayanları ayıplardı. rana annesini kendine örnek almıştı. bir de adeta iyilik hormonu saçar, tanıştığını kendine benzetirdi misal billur orçun, misal suna candan, misal ....(artık dizide kendini bilmez kaç kişi varsa...)
    muhsin: iyiydi hoştu, şair ruhluydu da biraz sorumsuz bir kişilikti, biraz da kumarbazdı bu zat. ama tango yaptı mı bütün kadınlar pervane olurdu ona. hey gidi hey. ayrıca küçük kızını (nurşendi galiba) pek severdi. kızı da onu kıskanırdı herkesten. elektramsı bir ilişki miydi acaba, ama yok sansür vardı zaten, bir de bu işleri karıştırmayalım.
    ziya bey: şehnaz a hasta olan adamlardan ikincisi. (ilki muhsin) bu adamcağız da çok sorumluluk sahibi, duyarlı, dürüst bir kişilikti ama şehnaz onu arkadaş bellemişti bir kere. kısmet değilmiş. sonradan uyuşturucu bağımlısı bir oğlu varmış, o çıktı meydana. bir de fatoşla bir geçmişi vardı ama nasıl geçmişti hatırlamak mümkün değil.
    billur orçun: süper güzel kötü kadın. muhsini baştan çıkarmaya kalkar, papirüsün içine eder-ki papirüs muhsinin barıydı ama bir nevi entellektüel mekanı gibiymiş şaşalı günlerinde-, mafyayla bağlantısı vardır, zengin koca avlamışlığı vardır. sonra şehnazla tanıştı, iyi kadın oldu, kazık kadar bir kızı evlat edindi, selçuk diye bir adamla evlendi, selçuk onu aldattı, kadın kanser oldu(üzüntüden değil doğal süreç gereği) ama sonra dizi bitti, ne senaryoymuş be kardeşim.
    nurşen ve gülşen: şehnaz ve muhsinin kızları. büyüğü anasına çekmiş, hafiften ukala. ubuya yüz vermedi. çapkın bir adama yüz verecekti adam astarını istedi. o kabul etmedi; abdye gitti, sonra bir geri geldi. annesini kürtaj olmaya ikna etti ama sonra dizi bitti. küçüğü ne iş yapardı hatırlamıyorum da müzik filan okurdu ya da o tarz bir şey. sonra evlendi, kaynanası ve görümcesi (5 6 yaşlarında bir velet) ile iyi anlaştı. bu kaynana da (hale akınlı)dayak filan yerdi, böyle sorunlu kişiler vardı bu dizide.
    rana anne ve kocası: şehnazın karakterini oturtan kişiler. şehnazla aralarındaki ilişkiyi tam hatırlamasam da macide tanır'ın şehnaaz demesini unutamam.
    adalet:saf salak komşi. en büyük amacı şehnazla muhsini bir araya getirmekti. sonra açı beyi buldu çocukları oldu. açının adı da kemal bu arada.
    hamiyet: önce füsun demirel, sonra gülen karaman. kocası da önce alev sezer, sonra selçuk yöntem. sorunlu evlilik yaşayan, arayış içerisindeki burjuva kadını. genç ümitler vakfının sermayedarı yazardı buna dizinin sonlarına doğru. kocası da pislikti, aldatırdı filan. sonra politikaya atılmak istedi olmadı.
    alpay: hastaydık ona, gemide yaşardı, hoştu, güzel konuşurdu, levent özdilekti falan. amma velakin bu da sorumsuzun dik alasıydı. yalnız rahat bir adamdı, beklenmedik anda güvenilir bir tavır ortaya koyardı. ayrıca şehnaza da hastaydı ne kısmetmiş be kardeşim.
    fatoş: bu da hamiyetin kocasına yardımcı olan (politik alanda) kötüce kadındı. ama ziya beyle bir geçmişi vardı da pek geçmemişti galiba. o da dizinin sonuna doğru adam oluyordu.
    daha başka bir sürü tip vardı, paşa diye bir eleman, serra yılmaz'ın oynadığı dayak yemeyen kakılmış tadındaki terzi yamağı, muhsinin ablası ve onun nişanlısı. yaz yaz bitmez ama en önemlileri bunlar. dizi yayından kalkınca üzülmüştük epey. keyifli anne kız dizilerinden biriydi. keyifsizi için (bkz: üzgünüm leyla)
  • bu dizi bazı zararlı alışkanlıkları da hayatımıza sokmuştur. mesela mataradan viski içmek. muhsinin iç acısıyla çok anlamlı bir hal alıyordu. papirüs'te iş çıkışı ikmal yapar, eve gelene kadar da içerdi. ya da muratti. o zamanların ulaşılmaz, ambassador sigarası. muhsin içerdi. biz televizyondan sehpada duran paketi görür, anlayamazdık ne marka olduğunu. bizdekilerden en çok "best"'e benzerdi... barclay sonra... şehnaz, özellikle çok kızgın olduğu zamanlarda uzunundan içerdi. ve sarı güller... beklenir oldular. esas anlamının özlem, hep beklemek ve sabretmek olduğunu öğretti muhsin.

    bazı sahneler de var aklımda. muhsin'in hüznünü de yanına alıp ayvalık'a gidişi.. tek bir sarı gülü ıssız bir adaya ekmesi. her sabah ve akşam gelip sulaması, yaşatmaya çalışması. ayvalık'ı belki ilk bizimle tanıştıran adam olması...

    sonra muhip arcıman. gel-git akıllı baba/dedeyi oynardı. o anıt gibi yaşamının son günlerinde de dizideki gibi muzip, muhabbetli, ve o güzel aklı karışıklıklar içerisindeydi. hep tat kattı diziye de, yaşama da, yaşamımıza da. ruhu serinlik içerisinde, huzurla dolu olsun.
  • terzi olan perran kutmanın dikiş yaparken kullandığı vitrin mankeni tarzı bir şeyle baş başa kalınca konuştuğu dertleştiği dizi olarak aklımda kalmış. hatta parasını bu vitrin mankeninin bir haznesinde muhafaza ederdi , ve ona sende ne kadar para kaldı diye sorar o hazneden para alırdı falan... tom hanksin ıssız bir adada yaşarken futbol topuyla konuşması misalii...

    edit: voleybol topuymuş
  • turk dizi tarihinin tartismasiz en guzel, en samimi, en bizden dizilerinden birisiydi.
    uzucu olan sey ise su anda internette hakkinda hic bir materyal bulunmamasidir.
    hani bazen deriz ya "parasi neyse verecegim, yeter ki olsun" diye, iste bu dizinin dvdleri icin neler vermezdim..
  • bloomberg ht'deki programda anlattığına göre bu dizinin kaldırılmasına çok üzülmüş, kırılmış perihan ablamız, olmaz ki...
    meğer sebebi aynalı tahirmiş. türk televizyonculuğuna denecek sözüm yok gerçekten.
  • diziyle ilgili hatırladığım en net ya da net tek şey şehnazın hayatının geldiği dönüm noktasıydı. hayatını kızları için fedakarlıklarla geçirmiş yalnız bir kadın olan şehnaz, belki ilk kez sadece kendi istediklerini yapmak istediği için uzaylı muamelesi görmüştü. kudurmuştan beter olan alışmışlar bu durumu bir türlü sindirememiş ve ona cephe almışlardı.

    şehnazın gördüğü bu muamele öyle tipik bir tepkiydi ki hayatımın her alanında her kadında zaman zaman karşıma çıkmış ve bana şehnazı hatırlatmıştır. belki bu hatırlatmalar sayesinde o güzel diziden aklımda sadece bu kesit kaldı.

    hayat gailesinden bir mola istediği için sırt çevrilen kadınlardan biriydi şehnaz. annelerimizi, karılarımızı (evet birsürü karım var harem kuracağım) hep şartlı sevdik. bizim ihtiyaçlarımızı karşıladığı sürece değer verdik onlara. odamız-evimiz bol yıldızlı otel konforunda olduğu sürece, her derdimize sorgulamadan koştukları sürece.. ve artık bütün bunlara güç ve tahammülleri kalmadığında, artık yeter dediklerinde bir güzel suçladık onları. bencil diye iftira attık nankörlüğümüzün farkına varmadan.

    (bkz: şartlı sevgi)
    (bkz: ev hanımı)
  • kepce kulakli kizin bir kere sevisti diye erkek arkadasiyla evlenmek zorunda hissetmesinden anlasilacagi gibi aslinda muhafazakar goruslu bir diziydi bu. zira dobi- ukala doktor abla basogretmen tavirlariyla sevgilisini surundurmus, o boncuk gozlu arap oglu, turk erkeklerinin genc yastan beri tanidiklari "ben vermem" duvarina dunyanin obur ucundan gelerek toslamistir.
    sonra n'olmustur, sehnaz alpay'in karizmasina dayanamiyarak kendini onun adaleli kollarina birakmis, muhsin'in garibanligiyla kendini ozdeslestiren turk seyircisi bunu hazmedememis, dizi kaldirilmistir.
    bu arada obez ablada garip bir cazibe oldugunu da belirtelim.
  • zamanının çok ötesinde olan, türk televizyon tarihini en sahici, samimi, gerçek yapımlarından biridir. orta yaş bunalımında, zampara, barmen muhsin ile muhsin'in eski eşi olan, kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, hayata direnen ve sürekli kendini keşfeden şehnaz'ın ve çevresinin hikayesidir. kim ne izlerdi o zamanlar bilemiyorum ama biz ailecek bunu izlerdik * bu dizide en çarpıcı olan şeyde dialoglardı. uzlaşan, saygı gösteren ama kendini ezdirmeyen, istediği gibi yaşamaya alışan, çalışan şehnaz ve muhsin'in deli, romantik dialoglar sayesinde bu diziyi tadından yenmez haldeydi. hayatın en doğal halinin görülebileceği dizi malesef türk aile yapısına uygun değil gerekçesiyle bıçak gibi kesilip bitirilmiştir.

    nice nice oyuncuları ilk kez burada tanımışızdır.
    nejat işler (şehnaz ve muhsinin kızının sevgilisi)
    ayşe tolga (şimdilerde seksenler dizisinde oynuyor şehnaz ve muhsinin kızı)
    selda özer (namı diğer yılan gözlü kadın türkiye eski güzellik kraliçelerinden)
    günay karacaoğlu (butiği çekip çeviren yardımcı taşralı kadın rolünün en başarılılarından daha sonra yarım elma dizisinden köyden gelen kardeş olarak akıllara kazındı)
    macide tanır (şehnaz'ın annesi rana hanım dizideki lakabı ile namı diğer ranini aslında çok kıymetli bir devlet sanatçısıdır geçen şubatta kaybettiğimizdir nur içinde yatsın) ... bu liste böyle uzar gider.

    diziyi izleyenler şehnazın ve muhsinin dert ortaklarını anımsarlar. şehnaz ın en büyük dert ortağı rukiyedir. aslında rukiye bir terzi patronu , siyah, cansız bir mankendir+ ama dizinin en keyifli yanlarından biri de şehnazın rukiyeye derdini anlatmasıdır. elbette muhsin'in de bir dert ortağı vardır. o da duman rengi kedisi kısmet'tir. aslında şehnaz da muhsin de ayrılsalar bile bitmeyen aşklarını farkında olmadan rukiye ve kısmete anlatır, şikayet eder durulardı.

    kendi adıma bu dizinin hayatımda çok çok önemli bir yeri daha vardır. o da muhsin'in kedisi kısmettir. malum o zamanlar insanların george, john, pepsi gibi yabancı adlara duyduğu bir hayranlık vardı. hal böyleyken hayvanda türkçe bir ad konulması nadirdi. bu benim çok ama çok dikkatimi çekmişti. kısmet adı daha kendine has gelmişti ve işte bu sebepten gelecekte sahip olacağım hayvanın adı olarak tayin etmiştim. ta o zamanlar bir hayvanım olsun kısmet adını koyacağım derdim dururdum. gel zaman git zaman yıllardan 2000, selamiçeşmede bir kedi takılır peşime, eve gelir ve 12 yıldır benimle yaşar. işte böylece kedimin ismi de hikayesi de muhsin'in kısmeti kadar özel hale gelir.

    not: aynı zamanda rumuzunda kaynağı
  • ozellikle muhsin'le sehnaz arasındaki diyaloglar cok dokunaklı olur, o zamanlar universite cagimizi suren biz genc kızlari pek etkilerdi. simdi seyretsem ne dusunurum bilmem. kucuk kizi sevisti diye evlenmesi durumu soz konusu olunca sehnaz "hic bir seyin bedeli mutsuzluk diildir" gibi bir kelamda bulunup evlenmek zorunda olmadıgını beyan etmisti. hos yine de kızımız evlenmisti tabii, zaten sınırları zorlayıp sevistirmisler kızı evlenmeden, e hadi boyle takılsınlar gibi bir sekil veremediler tabii. bi de her bolum kapının calmasıyla biterdi, kimin geldigini goremezdik. ablamla su geldi bu geldi diye iddiaya girer, bi sonraki hafta kimin geldigini bilen bilemeyene okkalısından bir "nah" ceker, bilemeyen de magrur bir sekilde "hakettim" derdi. pazartesi aksamlarını ozel kılardı.

    salı aksamları icin
    (bkz: bir demet tiyatro)
hesabın var mı? giriş yap