• büyük ve küçük saray meydanlarının etrafına sıralanmış dükkanlarıyla son derece şirin bir semttir şehremini.. kuyumcular, balıkçılar, börekçiler, pideciler, tavukçular, ciğerciler, tekeller rengarenk ışıklarıyla meydana hayat katarken, yolların üzerinde seyyar arabalarıyla meyve sebze ve çiçek satanlar da sizin için renklendirirler akşamı.. 1980'lerde bunların yanında bir sonraki günün gazetesini (kapak sayfası hariç) alabileceğiniz bir köşesi vardı.. daha çok fırını vardı.. şehremini'nin fırınlarının ekmekleri o kadar güzel olurdu ki birçok misafir bize ziyarete geldikten sonra birkaç günlük ekmeklerini alıp öyle dönerlerdi evlerine. gece yarısı poğça çıkar, şehremin'de kimse aç kalmazdı, sabaha kadar içki bulunur, sigara bulunurdu. turşucusu da (adalı) muhteşem turşular yapardı, bu turşulardan kilolarca alıp yurtdışına götürenler olurdu. küçük saray meydanındaki köhne dükkandaki çiğbörekçi, harika çiğbörekler yapardı (şehremini'de tatar çok olduğu için çeşit çeşit börekçileri vardı). futbol takımı vardı, mor beyaz renklerde; adı da mor şimşekler vea böyle birşeydi.. meydandaki kara tahtaya diğer semtlerle yapılan maçların skoru yazılırdı her hafta..şimdi bu dükkanların çoğunun yerinde butikler ve beyaz eşya bayiileri var.. ara sokaklarına girdiğinizde sürekli karşınıza birkaç yüzyıllık çeşmeler, cumbalı evler çıkar, mevlanakapıya doğru giderseniz çingenelerin çinko damlı evlerini görürsünüz, hele yağmur yağarken geçiyorsanız, mutlaka durup dinleyin o sesi..

    bir de remzi amca vardı, manav.. dükkanının kepenklerini şimdiye kadar hiç açık görmedim.. kepenkleri azıcık aralar, dükkanın önünde otururdu.. bizim sokakta, damında kocaman bir delik olan bitik bir evde yaşardı. bazıları onun adres belli olsun diye hâlâ dükkana gediğini söylerdi.. apartmanlardan evinin içinin bir kısmı görünürdü; yatağı her zaman yapılı, bembeyaz çarşaflarla serili olurdu. şehremini’nin yerlileri dışında kimse ondan alışveriş yapmazdı, mecbur kalmadıkça.. o da en güzel mallarını kendi müşterilerine saklardı.. çocukken babam beni yollardı, remzi’den şunları al, sonra ziya’ya git, o sana bir paket verecek, ben telefon ettim, sonra da hayri’ye (turşucu) uğra şunları al diye.. sonra remzi amcanın evi apartman oldu; dükkanı da öyle.. kasap ziya’nın dükkanı ayakkabıcı oldu.. ahmet bakkal vardı, tenekelerde tuzlu balık ve kavurma satan.. karanlık dükkanı peynir, salamura ve tuzlu balık kokardı, onun yerinde de temizlik ürünleri satan biryer var şimdi..

    taş mektep vardır şehremini’de, eski bir ilkokul, babamın okuduğu ilkokul. onun kocaman bahçesine sonradan bir okul daha yapmışlar, (ibrahim alaaddin gövsa ilkokulu) ben de orada okudum. (sonra aynı bahçeye bir de lise yaptılar.) okul yolunda birsürü satıcı olurdu, leblebi tozu, leblebi şekeri, macun, suyla yapılmış pembe muhallebiler, bir resmi başka bir kağıda aktarmaya yarayan silgiler satılırdı..

    gaz almaya giderdi çocuklar, ellerinde bidonlarla (o zaman termosifonla ısınırdı banyo suları, ve banyolar ağır bir şekilde gaz kokardı)..gaz, ve hamidiye , taşdelen suları.. bayramlarda da, bayram sokağına giderlerdi, okulun arkasındaki sokağa.. ata, faytona ve çeşit çeşit taşınabilir lunapark oyuncaklarına binerlerdi. çatapat patlatırdık, kız kaçıranlarla oynardık..

    yoldan geçen ve nara atan sarhoşlar da şehremini’nin karakteristik özelliklerindendi, çünkü eskiden (1970’lere kadar) şehremini’nin külhanbeyleri (bkz: külhanbeyi), bıçkınları meşhurdu. ama bu bıçkınlar serseri değildi, şimdiki mahallenin delikanlısı kavramına daha çok uyuyordu. her ne kadar şehremini son zamanlarda şikayet edilen, uyuşturucu satıcılarının görüldüğü, mahalle çocuklarının kendi mahallelerindeki evleri soyduğu bir yer olduysa da, eskiden öyle değildi. gece saat 11’de, 12’de insanlar çocuklarını gönül rahatlığıyla fırına veya sigara almaya tekele yollayabilirlerdi.. güvenliydi..

    şehremin’den haberi olmayanlar burayı ilk gördüklerinde şaşırırlar, apartmanlardan oluşan koca bir duvar gibi fındıkzade’den topkapı’ya doğru gelirken, bir sokaktan içeri girer ve büyük meydana ulaşan sokakta bulurlar kendilerini.. uzaktan parkın ağaçları görünür. sağdan kıvrılarak giden yol kestirme ve sakindir, çarşıdan alacağınız bir şey yoksa.. ama çarşıdan alınacak bir şey mutlaka bulunur..

    19 yaşımdayken başka bir şehirdeki bir üniversiteyi kazanıp bu şehre gittim, daha sonra da şehremini çok bozulduğu için (bkz: bozulmak) annemi de başka bir semte taşınmaya ikna ettim. ama bu kadar yıldan, bu kadar yılın içindeki çeşit çeşit semt ve şehirden sonra, hâlâ diyebilirim ki şehremini evdir, evin kendisidir. oradaki evde şimdi kiracıların oturması bir şey değiştirmez.. benim muhtemelen hayatımın sonuna dek bu başka şehirde yaşayacağım gerçeği bunu değiştirmez. hiçbirşey bunu değiştirmez. şehremini evdir.
  • yeni muhitim olması sebebiyle bi' kaç gündür gözlem yapıyorum. ilk dikkatimi çeken şeyler dar sokaklar ve balkonlardan/pencerelerden birbiriyle konuşan komşular oldu, ki bu fazlasıyla hoşuma gitti, severim komşuluk ilişkilerini. ondan sonra ise, sokak aralarında çocuk sesi çok, bu da hoş bi' şey. fakat veletlerin hiçbiri beşiktaş'ı tutmuyor görebildiğim kadarıyla, ekseriyeti fenerli küçük farelerin.

    akşam vakti hava karardığında ise köşebaşı gençlik çıkıyor meydana. apartman kapılarında, kaldırımlarda veya köşebaşlarında çekirdek çitleyerek muhabbet ediyorlar. şu ana kadar hiçbirisiyle bi' muhabbetim olmadı ama pek serseri tiplere de benzemiyorlar. ilerde tanışıp çekirdekli gece sohbetlerine katılabilirim ben de bi' ihtimal.

    bi' de karşı apartmanda oturan, balkonlarımızın karşılıklı bakıştığı dairede oturan bi' kız var benim yaşlarımda. işte günlerdir en çok dikkatimi çeken şey o. çok güzel bi' kız, beğendim. lakin balkona oturduğu vakitlerde annesi veya babasının da balkona çıkması sebebiyle henüz hiç bi' iletişim kuramadık kaçak bakışmalar dışında. arada arkamı dönüyorum onların balkona, başka bi' şeyle ilgileniyormuş gibi, ama çaktırmadan camdaki yansımadan kesiyorum, nihohoho. işte o vakitler dönüp bakıyor bol bol. ama ne zaman kafamı çevirsem, hop, kitaba gömüyor yine kafayı.

    sevdim burayı şimdiden.
  • doğduğum büyüdüğüm semt. son zamanlarda gittiğimde nüfus yapısının değiştiğini görmek üzüntü verici oldu. eskiden 2-3 göbek doğma büyüme şehreminliler yaşarken şu aralar eminönü'de saat satan 16-17 göbek zimbabwe'liler tarafından işgal edilmiş durumda.
  • büyük kısmını bilmiyorum ancak bildiğim kısmı için konuşacak olursam: labirent. cidden bak. hani çapa'nın karşısından dalıyorsun ve oyun başlıyor. arkadaş, sokaklara dalıyorum her sokak birbirine benziyor. spesifik yer de yok ki ona göre yol bulayım, ctrl c ctrl v ile yapılmış gibi sokaklar. diyorum ben burdan geçtim, e diğer sokaklar da öyle?! bakkallara göre bakayım diyorum, onların da her birine bir şekilde girdim sanırım. son sefer tek başıma daldım, 5 dakikalık mesafeyi 20 dakikada anca geçtim, yarın şehremini vol 183841 var, bakalım ne olacak *
  • osmanlı devleti'nde, devlete ait binaların bakım ve tamiratına bakan kimse...
  • istanbul avrupa yakasında, suriçi diye tabir edilen bölgede, aksaray ile topkapı'nın hemen hemen tam ortasında bulunan şirin mi şirin semt. şehremini ismi, şehir emini ünvanından gelmektedir. osmanlı döneminde, şehir emini denen bu günün belediye başkanı bu bölgede bulunurmuş.

    çocukluğumun geçtiği bu semtte, çocuk aklıyla pek çok şeyin ne olduğunu bilmezdik ama biraz tarih merakı ile çok sonraları öğreniyoruz ki, yaşayan bir tarihmiş şehremini. camiler, çeşmeleri, tarihi bir kaç hamamı, çukurbostan gibi bizans dönemi su sarnıçı, türbeleri vs. vs. çok eski tarihlere dayanırmış.

    türkiye cumhuriyeti döneminde ise, şehirleşme ve yapılaşma 1960'lı yılları bulmuş. binaların hemen hemen hepsi 50 ve üzeri yaştadır. sokakları dar ve birbirine çok benzerdir. ilk kez buraya gelen birisi, sürekli aynı sokaklarda dolaşıyormuşum hissine kapılır.
  • ramazan akşamlarında idris bakkal civarı yoğundur. sokaklarında yapılan kısa bir gezintide; kapı önüne bırakılan herhangi bir eşyanın, herhangi bir çöpün ya da atığın geri dönüşüme kazandırılmak üzere ortadan kaybolduğu görülmüştür.
  • doğduğum büyüdüğüm semt.

    çocukluğumda, yani doksanlarda eski türk filmlerindeki mahalleli kavramlarının köküne kadar yaşandığı yerlerdi oralar. hatta tüm kocamustafapaşa'yı da katabiliriz, namı diğer paşalıları.

    mahalle maçlarını, yan sokak üst sokak çekişmesini, mahalle abilerini, bitirim delikanlıları, semt çocuklarını en saf haliyle tanıdık gördük. sokaklarında muhallebicilerin, leblebi tozcularının, ayı oynatıcılarının, seyyar dönme dolapçıların dolaştığı zamanları yaşadık şehremini sokaklarında.

    sur içinin en güzel semtiydi bir zamanlar. çelikspor'un belki de son amatör topçuları idik kum sahasında. sokaklarında çeşmelerinden su içilen son zamanlarını yaşadık istanbul'un... kozlu mezarlığından en güzel çiklembitlerini topladık mahalleli çocuklarla... son saf, son temiz çocuklukluk aşklarını yaşadık şehremini sokaklarında.

    şimdi ne zaman gitsem içim burkulur. eski tadından, eski havasından eser kalmamış istanbul'un da, şehremini'nin de... rahmetli mustafa bakkalın çocukları devam ediyor hala. silivrikapı'daki dondurmacının da torunları işletiyor artık. devir değişti, insanlar değişti... güzel kalpli amcaları teyzeleri binip o güzel atlarına terk ettiler güzelim dünyayı. yabancılar dolmuş bolca. o kaldırımların kokusunu, balkon demirlerinin tadını bilmeyen yabancılar dolmuş.

    keşke hep çocuk kalsaydım doksanlarda ve şehremini'de...
  • yaşanası semtlerden. her şey elinizin altında. eski istanbul mahallesi tadı kalmasa da. tam anlamıyla suriçi işte.
  • rüzgarsız bir günün şafağında ışığı da doğru alıyorsa dogville olması işten bile değildir.
hesabın var mı? giriş yap