• 1940 yapımı muhsin ertuğrul filmi. senaryosu nazım hikmet 'e aittir. gösterildiği dönemde yaptığı gişe ile başrol oyuncuları cahide sonku ve ferdi tayfur' un ününe ün katmıştır.
    ilk türk yapımı filmlerden*olan pençenin işlediği evli kadının eşini aldatması gibi devrin namus anlayışına epey ters düşen konuların sinemaya aktarılmasına o dönem şiddetle karşı çıkan muhsin ertuğrul aradan yıllar geçince bu sefer kendisi bu konuları sinemaya taşımıştır. önce hafif komedilerle* bu konuya el atan muhsin ertuğrul kıskanç ve şehvet kurbanında aldatmanın cezasını da kendi eliyle vermiştir...
  • imdb ve baska kaynaklara gore senaryosu 1927'de abd'de yapilmis olup ta turkiye'de yine sehvet kurbani ismiyle gosterilen the way of all flesh isimli sessiz filmden alinmis. ilginc ki the way of all flesh'in bu 1927 yapimi ile 1930'da almanya'da hem almanca hem de ingilizce olarak cekilen der blaue engel'de basrolde oynayan kisi ayni; emil jannings, ve iki filmin konularinda benzerlikler cok. emil jannings the way of all flesh ve the last command filmleri ile 1928'de en iyi oyuncu oskar'ini almis fakat the way of all flesh'in bu yapimi kayip, bilinen hic bir kopyasi yok. the way of all flesh 1940'da abd'de bir kez daha cekilmis. imdb'ye gore muhsin ertugrul'un 1940'ta cektigi sehvet kurbani'nin disinda 1953'te muharrem gurses'in cektigi ihtiras kurbanlari filminin de senaryosu the way of all flesh'ten alinma.
  • 1940 yapımı film, elbete muhsin ertuğrul'un. kimin olacak? zaten o yıl bir de faruk kenç film yapmış hepi topu. şimdi muhsin ertuğrul'un tiyatroculuğu herzaman ön planda tutması ve bomboş sinema tarlasında onlarca yıl canının istediği gibi at koşturması kendi hanesine kusur olarak yazılamaz. daha iyisi, daha beceriklisi çıksaydı da o yapsaydı. adamın günahı ne? olsa olsa kurduğu bağlantılarla kimsenin sivrilmesine müsaade etmemesi gösterilebilir. tiyatroya kayıtlı oyunculara, başkalarının işlerinde çalışmaları için izin vermez falan filan. çok da önemli değil. zaten fakirlikten kırılan bir ülkenin yokluk içinde yeşermeye çalışan sinemasından çok da bir şey beklememek lazım. ammavelakin bu muhsin ertuğrul değil midir rusyası, almanyası, fransası diyar diyar gezen, setlerde takılan, filmlerde çalışan ve hatta film yapıp eline yüzüne bulaştıran. insan hiç mi bir şey öğrenmez? çuvalla film gelip oynuyordu istanbul'da, biri bile mi dikkatini çekmedi acaba? yaklaşık 91 dakikalık filmin ilk 9 dakikası o kadar boş ki fenalık geçirtiyor insana. veznedarın mutlu mesut batı kültürünü yalamış yutmuş aile portresini çizmesi ve olaya girmesi derken 15 dakika geçiyor.

    senaryo nazım hikmet'in. filmin adının şehvet kurbanı olması da ayrı dava. şehvet, adamı kurban, yani mağdur eden uzaydan gelme bir yaratık olduğu için, bir boklar yiyenin tarafına sıfır sorumluluk yüklenir. bu bakış, bugüne kadar devamedegelmiştir bu arada. sorumluluğun doğrudan sıçıp batırana değil de kavramlara ya da soyut varlıklara havale edilmesi bu toplumu en pişkin haliyle ayakta tutan gizli güçtür. kader kurbanından pay biçin.
  • kendisinden 10 yıl önce almanya'da çevrilen der blaue engel adlı filmden esinlenen ve erotizmi bir kadın oyuncu ile sunarak türk sinemasına taşıyan ilk filmdir.
  • sevda ferdağ ve yıldırım önal ın başrolunde oynadığı eski bir türk filmi
  • beni ağlatan ilk türk filmi. selvi boylum al yazmalım'ı izlerken bile bu kadar ağlamamıştım.

    nur içinde yat yıldırım önal.
  • bir yolcu treninde genç ve yaşlı bedenler karşı karşıya gelir. film noir'a özgü yaşlı erkek-genç kadın tenakuzunun bir başka örneği:

    uyuyan genç kadının (cahide sonku) erotik görüntüsünden tren vagonlarına yapılan kesme. eisenstein etkisi. bariz bir renoir şiirselliği. bu esnada yaşlı adam (muhsin ertuğrul) genç kadını seyreder, seyreder, seyreder. hiçbir kelam etmese de vagonların hareketli görüntüsü basit biçimde erotik bir duyarlılığın habercisidir. bir başka deyişle, adam, kadına bakışıyla sahip olmuştur.
  • bu aralar eski siyah beyaz filmlere sardım. film ne kadar eski olursa izlerken o kadar çok heyecanlanıyorum. o yıllardaki evleri, insanları, kıyafetleri görmek sahnede izlediğim, ekranda konuşan gülen insanların şuanda hiç birinin hayatta olmadığını bilmek değişik hissettiriyor.
    neyse efendim bu kadar hevesle izlememe rağmen hiç sevemedim bu filmi. başka yazarlarda yazmış ilk 15dksi çok sıkıcı gereksiz uzun, film izlerken atlamayı sevmediğim için zorla izledim.
    ayrıca sonu o kadar saçmaydı ki tamam yeşilçam'dan alışığız bazı saçmalıklara ama insan 16 yıl sonrada olsa babasını kocasını tanımaz mı hadi diyelim yüzü inanılmaz değişmiş, ki ona rağmen tanırsın neyse olmadı bakışından ses tonundan tanır.
    filme dair sevdiğim tek şey cahide sonku'ydu sanırım, o siyah beyaz ve inanılmaz kötü görüntü kalitesine rağmen çok güzel görünüyordu.
    muhsin ertuğrul'un zamanında cahide sonku'ya nasıl deli gibi tutulduğunu anlayabiliyorum sanırım.
  • 1940 yapımı güzel film... sol panelde gördüm vay be dedim üniversitede derste izlemiştim ilk. ulan sinema hayatımı yedin <3
  • muhsin ertuğrul'un ilk dönem filmlerinden biri. hayatını oldukça rutin yaşayan evli ve 2 çocuklu bir banka memuru, bankaya ait paraları, her zamanki gibi trenle başka bir şehre götürmek üzere yola çıkar fakat bu sefer diğerlerinden çok farklıdır. kompartımanda sarışın afet gibi bir kadın karşısına çıkar. kendisi bile fark etmeden gizliden gizliye o kadına vurulur. oysa o kadın dolandırıcı bir çetenin elemanıdır ve banka memuru çetenin tezgahına düşmüştür bile. gerisi ise filmin isminin hakkını verecek türden.

    dış tecim bankası reklamıyla açılan filmde müzik kullanımı minör seviyede, filmin atmosferi ise oldukça karanlık. kurgu ve hikaye anlatımı olarak döneminin oldukça ilerisinde, çağını aşmış geçmiş bir film. gereksiz sahnelerin çıkarılmaması, filmde anlamsız sahnelerin çok fazla olmasına sebep olmuş (gereksiz cümlelerle lafı uzatan arkadaş gibi düşünün). cahide sonku ise alman aktrisler gibi.

    negatifteki hışırtıya rağmen sabredilip, kesinlikle izlenmesi gereken türk sinemasının ilk dönem klasiklerinden deyip bitireyim.
hesabın var mı? giriş yap