• alfred hitchcock' un psycho' sundan tam 4 yıl sonra, italyan "giallo" türünün öncüsü mario bava klasik ama tam da psycho' da hitchcock' un öncüsü olduğu slasher alt türünün bir örneğini sunuyor bizlere. film giallo türünde olmakla beraber maskeli bir katil barındırıyor. cinayet araçları da malum farklı farklı. michael myers ve jason gibi ileride slasherlara damga vuracak olan katillerin temelleri bu filmde atılıyor da diyebiliriz...

    filmde özellikle; moda evi çekimleri, açılış jeneriği ve filmin soundtracki oldukça dikkat çekici. zaten bu italyan giallolarının görsel yapısı da hep kusursuza yakın oluyor. mario bava' nın da hakkını vermek lazım, gerçekten klas bir yönetmenlik sergiliyor.
  • efes özel seri'nin sunduğu cumartesi korku gecesinde izlenmiş, günlük tutmanın önemine giallo renklerinin öncülünü tutan mario bava.

    burjuvazinin içine düştüğü ahlaksızlığın katmanlarına gizemli bir katil iliştirmiş olan polisiyede, giallo'nun ustalaşacağı biçimin içeriğe üstünlüğü her yanıyla ortada. latin olunca bahsi zûl olacak renkleri bava incelikle işlerken özellikle modaevindeki cansız mankenlerle kurduğu görsel dil etkili. hele bunlardan kırmızı beden üzerine siyah saç kontrastlı olanı her nasılsa müthiş bir korku unsuru olmayı başarıyor.

    geniş mekânlardaki o renkler ile argento'nun suspiria'sı üzerindeki etkisi bâriz olan film, birinin kürtajı, bir başkasının kocasını öldürerek başkasına varması, bir başkasının ufak keyif verici madde bağımlılığı üzerinden de bohem hayatların içine düştüğü yozlaşma ile de buñuel hissini dolaylı da olsa veriyor. elbet kötü oyunculuk, italyanca dublaja rağmen, jenerik ve katilin deftere yazdıklarının almanca olmasıyla kafaları karıştıran fakat renklerin içinde bir dünyada cömertçe sunduğu polisiye gerilimle, zaten tarihte yerini almış dev film.
  • (23 haziran 2009)

    mario bava’dan nefis bir giallo: blood and black lace
    görsel

    her şey, model isabella’nın öldürülmesiyle başlar. roma’nın şık bir moda salonunda, uzun zamandır süren çalışmalardan sonra nihayet defile gerçekleştirilecektir fakat isabella ortalıkta yoktur. bu kızın fevri hareketlerinden bıkmış olan yönetici taze dul kontes cristina, patron max marian’a şikayette bulunur. nihayet, asabi kadın bir dolapta isabella’nın cesedini bulunca ortalık karışır. defile öncesi böyle bir rezalet yaşamak istemeyen max ve cristina polise haber verir.

    dedektif silvester şöyle bir ortamın nabzına bakar ve herkesin bir sırrı olduğunu hisseder; herkes şüphelidir. cristina ve max da dahil olmak üzere, isabella’nın sevgilisi ve uyuşturucu müptelası antikacı frank, frank ile gizli bir ilişki yaşayan manken nicole, isabella ile aynı evde yaşayan peggy ve tao-li adlı iki manken, isabella ile geçmişte ilginç bir ilişkisi olduğunu hissettiren marki richard morell ve sevgilisi manken greta, tasarımcı cesar ve peggy’e aşık olan ofisboy marco…

    nicole, isabella’nın defilede takacağı broşu ararken yanlışlıkla günlüğünü bulunca birden gözler günlüğe çevrilir. herkesin isabella ile ilgili sırları vardır. acaba isabella günlüğünde, bu sırların hangisini ifşa etmiştir? nicole bulduğu defteri polise götüreceğini söyler ama “yüzü olmayan” katil başladığı işi bitirmeden sahneden çekilmeyecektir. çok kısa bir sürede güzel kızlar peş peşe öldürülmeye başlar…

    sinemanın bir sanat olduğunu hatırlatırcasına muhteşem görseller eşliğinde şiir gibi bir film izliyoruz. mario bava’nın canlı renkleri, muhteşem dekor kullanımı ve oyuncuların üstün performansı filmi bir klasik haline getiriyor. giallo’nun tüm özelliklerini taşıyan ve bu janra referans teşkil edecek kaliteyi barındıran filmde; gizemli mekanlar, bezden yapılmış bir maske takan siyahlı bir katil, deri eldivenler, açığa çıkmak için yanıp tutuşan sırlar, ihanet, aşk, kan ve öldürülen güzeller var!

    bava’nın daha önce bahsettiğim yapıtlarında tüm filme sinen uğursuz atmosfer burada da mevcut. bir kere, eski dizilerdeki gibi oyuncuları tek tek tanıtan jeneriğinden başlıyor bu estetik. fırtınalı gecede mavi dumanların arasındaki büyük köşk (moda evi) ve isabella’nın öldürüldüğü ağaçlarla çevrelenmiş bir koridora benzeyen kocaman bahçe ile devam ediyor. her sahne, her detay bir ressamın elinden çıkmış gibi tasarlanmış. oyunculuk da çok iyi. kızların öldürülme sahneleri tüyler ürpertici, çünkü ucuz filmlerdeki gibi sadece çığlık atıp katilin onları öldürmesini beklemiyorlar. ölümüne direniyorlar ki bu da sahnelerin şiddet dozunu artırıyor, özellikle de dönemine göre. tek kelimeyle başyapıt diyebileceğim bu filmi giallo tutkunlarına şiddetle öneriyorum.

    https://youtu.be/huhqig2nw_k

    künye:
    yönetmen: mario bava
    senaryo: giuseppe barilla, mario bava
    yapım: 1964, italya / fransa / almanya
    süre: 88 dakika
    oyuncular: cameron mitchell, eva bartok, thomas reiner, dante dipaolo, ariana gorini, mary arden, massimo righi, franco ressel, luciano pigozzi
  • hayatımda izlediğim en saçma filmlerden biri, vakit kaybı.

    havadan inme, böyle bir anda katil belirleniyor. bir buçuk saatinize yazık olur.
hesabın var mı? giriş yap