• bunun öz kardeşi nurettin demirtaş pkk'nın sözde yöneticisi. bu mu masum amk.
  • “katledilen ve şiddet mağduru bütün kadınlara” diye yazıyor kitabın ilk sayfasında seher’in.

    seher’de de o kadınlardan birinin hikâyesi anlatılıyor. tecavüze uğradığı için “namusunu temizleyen” ailenin en küçük erkeği yani kardeşi tarafından katledilen bir genç kızın hikâyesi…

    yani bu toprakların can yakan gerçeklerinden biri. tıpkı kitaptaki diğer öykülerde olduğu gibi.

    utanma ve sıkılma duygularını çoktan kaybetmiş yalancılıkta çağ atlayan saray beslemeli basının kalemleri ve ağızları kaç gündür bu kitabı diline dolamış durumda.

    çünkü o kitabı yazan dört yıldır dört duvar arasına atmalarına rağmen özgürlüğünü bir türlü elinden alamadıkları, sesini kesemedikleri, umudunu çalamadıkları selahattin demirtaş.

    neymiş efendim demirtaş o kitabı bir “terörist”e ithaf etmiş.

    “13 mart 2016’da ankara otobüs durağında 36 kişiyi öldüren, 344 kişiyi yaralayan seher çağla demir’e atfedilmişti kitap” diyorlar.

    herhalde google’dan adı seher olan bir “suçlu” arama çalışması yaptılar ve önlerine seher çağla demir adı çıkınca üstüne atladılar.

    oysa eminim birçoğu seher’i çoktan okumuştur. nitekim kimi de kötülemek için bile olsa okuduğunu itiraf ediyor zaten.

    erkek şiddetiyle katledilen yüzlerce belki binlerce kadının hikâyesinden suçlu çıkarma telaşı o kadar gözlerini kör etmiş ki olaya değil isme takılmışlar.

    iyi de türkiye’de 108 bin 975 kadının ismi seher. yani her 752 kadından biri.

    ama ne fark eder ki o kızın adı seher değil başka bir isim olsa ona da bir “suç” uydurmaya çalışırlardı.

    çünkü o fotoğraf onları çok korkuttu.

    jülide kural, demirtaş’ın ikinci öykü kitabı devran’ı okuma tiyatrosu olarak sahneye taşıdı. ve selvi kılıçdaroğlu, başak demirtaş, dilek imamoğlu, canan kaftancıoğlu, hdp eş genel başkanı pervin buldan’la birlikte en ön sıradan devran’ı tiyatro sahnesinde dinledi.

    daha neyin, hangi kitabın tiyatro sahnesine taşındığını bile bilmeden saldırmaya başladılar. demirtaş’ın kitaplarını “pkk’lı teröristlere ithafen yazdığını” söyleyecek kadar kendilerini kaybettiler.

    televizyon ekranlarında sanki büyük bir suç işlerken kameralara yakalanmışlar gibi o kadınların fotoğrafını koyup “eşler kime ne mesaj verdi” diye sordular erkek erkeğe.

    4 kasım 2016’dan beri cezaevinde tutulan demirtaş, okuyucuyla 2017’de buluşan seher’i başta da söylediğim gibi “katledilen ve şiddet mağduru bütün kadınlara” adamıştı. 2019’da yayınladığı devran öykü kitabını da “şu ana kadar hayatlarının on yedi yılını hapishane, mahkeme kapılarında çocuklarının peşinde geçiren iki koca yürekli emekçiye: anama ve babama minnetle” diyerek anne ve babasına ithaf etmişti.

    zülfü livaneli’nin dediği gibi “acılar karşısında duyarlı bir yüreğin çığlığını yansıttı” demirtaş kitaplarında. tıpkı devran’da anlattığı işkencede öldürülen bir gencin hikâyesinde olduğu gibi.

    ve şimdi bir romanla başka bir hikâye anlatarak milyonlara dokunacak demirtaş. üstelik bu kez akp-mhp ittifakı ve onların kalemleri sayesinde belki daha fazla insana…

    ve onların tüm kötücüllüğüne rağmen dünyayı kadınlar güzelleştirecek. dayanışma, adalet ve barış mesajlarıyla…

    demirtaş’a ve onun kitaplarına saldıranlara söylenecek tek söz yine demirtaş’ın seher kitabından:

    “önce içindeki erkeği öldürmen lazım”…

    ayşe yıldırım
  • önümüzdeki yıllarda kendisine nobel verilmesi beni şaşırtmaz. not düşelim.

    (bkz: at fava bekle)
  • leman'daki karikatürlerine devam etmese iyi olur. hikayelerinin gideri var. hatta bazıları epey iyi. ama şimdiye kadar iki karikatür yayınlandı. açıkçası ikisi de kötü. siyasette ve hikayelerinde mizahı çok iyi kullanan birine yakışmayan karikatürler.
    hikayelerine devam etmeli ama. bakalım romanı nasıl olacak.
  • pkk istemediği için şu an hapistedir , pkk nın oyunlarına çomak sokmuştur. apo nun en sevmediği adamdır . apo bu adam sayesinde sıradan bir mahkum olmuştur ve okuduğu mektup siklenmemiştir kardeşi yarrak gibi trt ye çıkıp tepki görmüştür. kimse bizi yemesin
  • devlet kırk yılda bir doğru bir iş yapip kendisini yakalayıp yargıladığı için hapistedir.
  • hakkındaki tüm suçlamalar için bir tweet dizisi paylaşan tutuklu siyasetçidir.

    1- merhaba, umarım hepiniz daha iyisinizdir. biz de iyiyiz. sözde yargılandığım davaya dair biraz bilgi vermek istiyorum. malum nedenlerle, medyanın önemli bir kısmı duruşmalarımı takip etmiyor. ancak herkesin gerçekleri bilme hakkı var.

    2- belki biraz zamanınızı alacağım ama anlatacaklarımın tamamı gerçek ve çok önemli. meydan meydan, kanal kanal dolaşıp beni “terörist, katil” ilan edenlere zaten inanmadığınızı biliyorum. yine de bütün “iddiaları” bir de benden dinleyin lütfen.

    3- iddia bir: mercek adlı gizli tanığın 2009 yılında verdiği sözde ifadeye göre, tbmm’de kürtçe konuşma yapmak için kck’den talimat almışım. (kürtçe konuşmayı da sn ahmet türk yapmıştı bu arada.)

    4- diyarbakır cumhuriyet başsavcılığı beni bu iddiayla tutuklattıktan iki yıl sonra, mahkemenin ısrarı üzerine gönderdiği yazıda, aslında böyle bir gizli tanığın hiç olmadığını belirtti. bu fezlekeyi hazırlayıp tbmm’ye gönderen savcı uğur özcan, daha sonra cemaat’ten tutuklandı.

    5- iddia iki: pkk, elazığ’daki bir aileye mektup yazmış ve bu mektubu sn gültan kışanak ile benim elden teslim etmemizi istemiş. mektup, güya eski diyarbakır sur belediyesi başkanı sn abdullah demirbaş’ın bilgisayarından çıkmış ve pm üyemiz ali oruç bize teslim etmiş. sene 2009.

    6- yıllar sonra yapılan teknik incelemede bu mektubun, a. demirbaş’ın bilgisayarından usule aykırı bir şekilde oluşturulduğu/elde edildiği ortaya çıktı. a. oruç, a. demirbaş ve g. kışanak bu suçlamalardan beraat etti. ama dosyama konulan bu mektup, tutuklanmama gerekçe yapıldı.

    7- zaten kendilerine mektup yazıldığı iddia edilen aile de böyle bir mektubun olmadığını belirtti. öte yandan, bu fezlekeyi hazırlayan savcı da cemaat’ten tutuklanan uğur özcan.

    8- iddia üç: 2008’de (ben grup başkanvekiliyken) kck yöneticileriyle telefon görüşmeleri yapmışım. milletvekili olmama rağmen telefonlarım yasa dışı bir şekilde dinlenmiş. konuşma içeriklerinde suç unsuruna rastlanmamış ama konuştuğum kişiler örgüt yöneticisiymiş.

    9- kim oldukları fezlekede -özellikle- belirtilmeyen bu “örgüt yöneticileri” kimmiş peki? işte tamamı parti yöneticilerimiz olan bu kişileri, örgüt üyesi gibi gösterip fezleke düzenleyen savcı da aynı: cemaat’ten tutuklanan uğur özcan.

    10- iddia dört: herkesin yakından bildiği demokratik toplum kongresinin (dtk) konferans ve panellerine katılmışım. toplantıların içeriğinde suç unsuru yokmuş ama dtk “terör yapılanmasıymış", ben de dtk yöneticisiymişim.

    11- dtk legal, açık, meşru ve hali hazırda bile faaliyetlerini sürdüren bir platformdur. anayasa yapımı çalışmalarında, görüş bildirmek üzere meclis başkanlığı tarafından tbmm’ye bile davet edilmiştir.

    12- hatta bu davet üzerine dtk, görüş ve önerilerini anayasa uzlaşma komisyonuna yazılı olarak sunmuştur.

    13- suçlamaya konu dtk toplantılarının bazılarına -kaderin cilvesine bakın ki- akp milletvekilleri galip ensarioğlu ve yasin aktay ile birlikte katılmıştık. hepsi de basına açık, legal toplantılardı.

    14- iddia beş: kck’nin avrupa sorumlularından faik hoca adlı kişi, benim avrupa’da bir konferansa katılmam yönünde aldığı talimatı kamuran yüksek aracılığıyla bana iletmiş.

    15- oysa kamuran yüksek, o dönemde eş genel başkan yardımcımız. “faik hoca” dedikleri sözüm ona kck sorumlusu ise partimizin resmî avrupa temsilcisi faik yağızay. matematik öğretmeni olduğundan, kendisine parti içinde “faik hoca” diye hitap edilir. evrak1 evrak 2

    16- faik hoca’yı, dışişleri bakanı mevlüt çavuşoğlu da tanır. avrupa konseyinde görüşmüşlükleri de vardır. bu asılsız suçlamalar da 1 no’lu fezlekede bulunuyor. bu fezlekenin savcısı yine uğur özcan, daha sonra cemaat’ten tutuklandı.

    17- iddia altı: 2009’da grup başkanvekiliyken, cumhurbaşkanı ile bir yurt dışı gezisine katılmak için kck’yi bilgilendirip izin istemişim. oysa konuştuğum kişi benim eş genel başkan yardımcım kamuran yüksek. kendisi parti genel merkezi ile meclis grubunun ilişkisinden sorumlu.

    18- yani daveti, kendi partimin genel merkezine bildirmiştim. öte yandan, bu telefon konuşmam da yasa dışı bir şekilde dinlenmiştir. bu fezlekenin savcısı da cemaat’ten tutuklandı.

    19- iddia yedi: kck’nin türkiye siyasi alan sorumlularındanmışım ve “ele geçen bir listeye” göre 21. sıradaymışım. oysa söz konusu liste, diyarbakır büyükşehir belediyesi konferans salonunda, dtk ile dtp’nin ortak düzenlediği “yerel yönetimler konferansı” katılımcı listesidir.

    20- ben o konferansa grup başkanvekili sıfatıyla katıldım ve konuşmacıydım. katılımcı listesinde 21. sıradaydım.

    21- iddia sekiz: 6-8 ekim olaylarına dair, hdp genel merkezi twitter hesabından atılan şiddet içermeyen mesajlar konusu.

    22- o günden bugüne yapılan tüm incelemelere rağmen, özel olarak bana ait tek bir çağrı bulunamamıştır. bulunamaz da. aksine 7 ve 9 ekim’de şiddeti kınayan, durması için yapılmış iki çağrım dosyada var.

    23- ancak hiçbir delil bulunamayınca, murat karayılan adına açılmış sahte bir twitter hesabından atılan mesajlar dosyaya konulmuştur. saatler birbirini tutsun diye de hdp’nin twitlerinin saati değiştirilmiştir.

    24- bunlar dışındaki suçlamaların tamamı, basına açık konuşmalarıma dayandırılmıştır. ki bunların tümünü, şu anda bile sosyal medyadan izliyorsunuz. hepsi de ifade özgürlüğü kapsamındaki konuşmalardır.

    25- kaldı ki, ben bu düşüncelerimi tbmm’de de dile getirdim. o nedenle değil dava veya tutuklama, bunlar hakkında soruşturma bile açılamaz. çünkü anayasanın 83/1. maddesi aynen şöyledir.

    26- hakkımdaki "örgüt kurucusu ve yöneticiliği" suçlamaları tastamam bunlardır. bir gece yarısı, kar maskeli polislerle evimi basarak, çocuklarımın gözleri önünde beni göz altına aldırıp tutuklatan ve iddianamemi hazırlayan savcıyı ise benden değil, şamil tayyar’dan dinleyin.

    27- tüm bu komplo ve kumpasları aym’ye taşıdık. ne hazindir ki, aym bu sahte delilleri incelemeye bile tenezzül etmeden başvuruyu reddetti. aihm’e başvurduk. aihm, yargılamamın ve tutukluluğumun siyasi olduğuna karar verdi. bu karara da, “bizi bağlamaz, tanımıyoruz” denildi.

    28- üç yıla yakındır ben ve milletvekili arkadaşlarım benzer kumpaslarla hücrelerde tutuluyoruz. adaleti bir gün mutlaka bulacağımıza inanıyoruz. bunu siyasallaşmış yargıya değil, halkımıza güvenerek, inanarak söylüyorum.

    29- bu anlattıklarım dışında söylenen her şey yalandır, iftiradır. bizler barış ve demokrasi için, birlikte yaşam için büyük fedakarlıklar yaptık ve bedeli bu oldu. ama yılmadık, boyun eğmedik, umutsuzluğa kapılmadık, direnmeye devam ediyoruz. barış ve demokrasi kazanana kadar.

    30- hepinize sıcak selamlarımızı ve sevgilerimizi gönderiyoruz. neden siyasi rehine olduğumuzun daha da iyi anlaşıldığını umuyoruz.
  • herkese merhabalar. buradan sizlere seslenmeyeli uzun zaman oldu. iktidarın kanalizasyon medyası, barış ve demokrasi umutlarına her zamanki fütursuzluğuyla saldırınca ben de birkaç şey söyleme zorunluluğu duydum. önce şu soruyu sorarak başlayalım: barış denilince akp hükümeti neden kırmızı görmüş boğaya dönüyor? barış isteyen herkesi neden anında terörist ilan ediyor? aklı başında herkes bunun cevabını biliyor, değil mi? çünkü arkasına saklanacakları tabutlara ihtiyaçları var. yoksulluğun, işsizliğin, yolsuzluğun sorgulanmaması için gencecik evlatlarımızın cenazelerine ihtiyaçları var. barış olursa istismar edebilecekleri konu kalmayacak. milliyetçilik ve beka söylemiyle toplumu artık kutuplaştırıp karşı karşıya getiremeyecek, buradan oy sağlayamayacaklar. barış diyene bunca öfkenin, bunca nefretin nedeni budur. herkesin elini vicdanına koyarak barış için yan yana gelmesi artık ahlaki bir görevdir, sorumluluktur. en büyük çözüm süreci de halkın demokrasi için yan yana gelmesi, el ele vermesidir. ballı kaymaklı iktidarlarını kaybetmemek için gözlerini karartıp nefretle ve kinle gece gündüz ekranlardan saldıranlara verilebilecek en anlamlı cevap, çoğalarak yan yana gelmektir. halkın çoğunluğu bunu isterken, siyasetçiler de bunun gereğini yapmaktan çekinmemelidir artık. ahmet kaya ve sevgili eşi gülten’i, çatal bıçak fırlatarak linç etmeye çalışan güruhu hatırlamayanımız yoktur, değil mi? bazı utançlar, sahiplerine bir ömür boyu yapışıp kalıyor ne de olsa. ahmet kaya’ya o gün “bölücü, terörist, vatan haini”, yanlarında duran mehmet aslantuğ’a da “terör destekçisi” yaftası yapıştırılıyordu. ve gün oldu devran döndü, “onur” sahibine, “alçaklık” sahibine kaldı. bugünün jülide’si, kadir’i ve oradaki tüm kadınlar onurun temsilcisi, televizyonlardaki bazı program sunucuları başta olmak üzere linç güruhu ise alçaklığın sembolü olarak tarihteki yerlerini aldılar bile. bugünün jülide’si, kadir’i ve oradaki tüm kadınlar onurun temsilcisi, televizyonlardaki bazı program sunucuları başta olmak üzere linç güruhu ise alçaklığın sembolü olarak tarihteki yerlerini aldılar bile.

    ( selahattin demirtaş - twitter 20 ocak 2020)
hesabın var mı? giriş yap