• http://www.tiyatro.net/makale/31/muzisyen.html

    müzisyen mesleği parayla yapılır. orkestrada çalan ya da koroda söyleyen müzisyen yaptığı işin karşılığında para alır. solistler (türkiye hariç) daha da çok para alır. bu yazıda amatör müzisyen konumuz dışındadır. ancak “amatör” sözcüğünün türkçe karşılığı “heveskâr” ‘dır. ister yetenekli ister yeteneksiz olsun hayatını o meslekle kazanmak zorunda olmayan kişidir amatör. gelelim hayatını müzikle kazanmak zorunda olan profesyonel müzisyene, yani mesleği müzisyen olana:

    müzik elle, hançereyle, ya da nefes ve elle yapılır. beethoven döneminde altı yedi yılda piyanist olunabilirken günümüzde asgarî on üç on dört yıl gerekmektedir. yine aynı dönemde sekiz on yılda besteci olunabilirken günümüzde on beş ilâ yirmi yıl gerekmektedir. şarkı söyleyenler, çalgı çalanlar, orkestra ve koro yönetenler icracı müzisyen, beste yapanlar ise yaratıcı müzisyenlerdir. ülkemizde icracı müzisyenler orkestralarda, operalarda maaş alarak hayatlarını hak ettiklerinin çok altında olmak şartıyla kazanmaktadır. oysa yaratıcılar (besteciler) hayatlarını besteleriyle kazanamamaktadır. zira ülkemizin telif şartları elverişsizdir.

    eser sahiplerinin iki ciddi sorunu var:

    1) yabancı eserlere ayrılan yer neredeyse repertuvarların tamamıdır. bu durum bir sömürgeymişiz hissi uyandırmaktadır.

    2) bu engele rağmen icra edilen bir eserin karşılığı ya hiç ödenmemektedir, ya da sembolik bir rakam reva görülmektedir.

    yani onlarca eseri her gün icra edilen bir türk besteci aylık olarak asgarî ücret bile kazanamamaktadır. hele alimallah senfoni bestelerse hiç telif ücreti alamaz. vaktiyle senfoni orkestraları kurulduğunda telif konusu dikkate alınmamıştır. opera ve bale kurumlarında ise bir miktar dikkate alınmış olsa da yanlış uygulama nedeniyle besteci mağdur edilmektedir.

    bestecilik zahmetli bir iştir. takriben bir opera 2 500 ilâ 4 000, bir senfoni 1 500 ilâ 2 500 saatte bestelenir. özel ders veren bir bestecinin saati istanbul’da halen 100 ytl dolaylarındadır. besteci bir opera bestelediğinde (ki özel ders vermekten daha zor bir iştir) kazanması gereken rakamın bu mütevazı ölçüye göre dört yüz bin ytl (400 000) olması gerekir. ben şimdiye kadar (on dört yıllık bir zaman diliminde) ankara’da dört yıl kapalı gişe, izmir’de iki yıl kapalı gişe ve mersin’de üç yıl kapalı gişe oynayan ali baba ve 40 haramiler adlı operamdan toplam 1 500 ytl civarında bir para kazandım. yani asgarî ücretle çalışan bir memurun üç ayda kazandığını!

    türkiye’de bestecilik bölümlerinden mezun olanların en az yüzde sekseninin hiç beste yapmadığını, kalan yüzde yirminin ise çok az sayıda eser verdiğini üzülerek belirtmeliyim. bu şartlar altında besteciler konservatuvarlarda solfej, armoni vb. alanlarda öğretmenlik yapmakta, bir kısmı yurt dışında yaşamakta, bazıları ise meslek değiştirmektedir. binlerce saat zahmete katlanıp sonunda kuru bir alkışa fit olmak çok tatsız bir duygudur. ben bu duyguyu kırk altı yıldır yaşıyorum.

    bir bestecinin günümüzde türkiye’de hayatını kazanması için iki bin (2 000) konservatuvara, kırk (40) senfoni orkestrasına, yirmi beş (25) opera-bale kurumuna ihtiyaç var. fransa’daki toplam müzik okulu ve konservatuvar sayısı 2005 yılında dört bin iki yüz’den (4 200) fazladır! aynı fransa’da 1970’de bu sayı sadece kırk (40) dolaylarındaydı! halen müzik eğitimine dünyada en çok önem veren ülke fransa’dır. türkiye ise müzik eğitimi bir yana, genel olarak eğitim sorununu hala çözememiş bir ülkedir. bütçeden ayırdığı bu paylarla bundan sonra da çözemeyecektir. ancak bazı alanlara planlı bir şekilde iltimas yapıldığı da bir gerçektir. meselâ ihtiyaçtan fazla imam hatip okulu açılarak binlerce imam yetiştirilmiştir.

    bir an durup düşünelim bu iltimas müzik alanına yapılsaydı neler olurdu diye:

    • meselâ nota basımı 500 yıl rötarla da olsa mecburen başlardı!

    • meselâ leyla gencer, mete uğur, erol uras, ferhan onat, suna korat, ayhan baran, ender arıman, zehra yıldız gibi opera şarkıcılarının cd’leri olurdu! türkiye ve avrupa onları tanırdı! genç şan öğrencileri onları dinleyerek yetişirdi!

    • meselâ opera ve bale besteleyen bestecilerin villaları ve yazlıkları olurdu!

    • meselâ on beş idil biret, on adnan saygun daha olurdu!

    • meselâ türk operaları avrupa opera kurumları tarafından repertuvara alınarak oynardı!

    • meselâ opera ve bale kurumlarımızın sayısı bulgaristan seviyesine ulaşabilirdi!

    • meselâ istanbul ve ankara konservatuvarlarında en azından 300 kadar avrupalı öğrenci olurdu!

    • meselâ başbakanken mesut yılmaz almanya devlet başkanına türk halısı yerine bir türk operasının cd’sini hediye edebilirdi!

    • istanbul’da bir elektro-akustik laboratuvar kurulurdu!

    • opera binası olmadan opera kurumu olarak çalışan antalya devlet opera ve balesi’nin bir binası olurdu! istanbul’a iki, ankara ve izmir’e birer opera sarayı inşa edilirdi!

    • van’da bir “uluslararası oda müziği” yarışması, trabzon’da bir “karadeniz orkestraları festivali”, mersin’de bir “uluslararası opera festivali” olurdu!

    • izmir, yunanlı ve bulgar müzik öğrencilerinin cazibe merkezi olabilirdi!

    • bir baş dansçı yirmiyle otuz beş yaş arasında ayda hiç olmazsa 10 000 ytl kazanırdı!

    • istanbul ve ankara operalarının biletleri iki yıl evvelden paris’te, viyana’da, erzincan’da ve kayseri’de satışa çıkabilirdi!

    • cumhurbaşkanları, başbakanlar ve diğer önemli devlet erkânı konserlere, opera ve bale temsillerine giderdi! konutlarında çağdaş türk bestecilerin eserlerinden oluşan otuz kırk adet cd’leri olurdu! önemli bestecilerin adını da öğrenirlerdi!

    • bir radyo kanalı 24/24 saat türk bestecilerin eserlerine yer verirdi!

    • türk müzisyen ve dansçıların yarınları güvence altında olurdu!

    • türkiye yüksek müzik sanatında ab normlarını yakalamış bir ülke olarak komşuları olan gürcistan, iran, ırak, suriye, yunanistan ve bulgaristan’dan farklı bir prestije sahip olurdu!

    bütün bunlar otuz yıl içinde olabilirdi! artık bundan sonraki otuz yıl kaybedilmemelidir diyorum. ama kaybedilecektir!

    türkiye’yi yönetmeye talip olanların zihniyet devrimine ihtiyacı var. umarım bir gün bu da gerçekleşir.

    14.11.2005
  • kendisi opera'nın hasan cihat örteri olan kişilik.

    bu kadar egoyu ben bir tek hsö'de gördüydüm, ondan bir tane daha varmış
  • devlet opera ve balesinde tayt ve askılıyı yasaklayan genelgeyi imzalayan harika çocuk.

    evet. tarihe böyle geçecek.
  • geçici olarak dob'a atandığı söylenen besteci. bakalım rengim gökmen'in görevinden alınması hakkında ne diyecek?
  • dob yeni genel müdürü. dob'un sitesinde garip bir biyografisi var. devlet bahçeli reis jargonuyla; mütevaziliği evde unutmuş, vakurluğu birine vermiş alamamış, egosunu altın kafeslerde saklamış, kendisi hakkında kimsecikler "çok çok büyük opera sanatçısıdır" dememiş gibi. daha çok ilk defa sınıf başkanı olmuş çocuk gibi.

    "selman ada, kendi halkıyla opera sanatını bütünleştiren ve dünya'ya açılan ilk türk opera bestecisidir. '6660 saydı harika çocuklar' yasası kapsamına alınarak paris'e gönderilen tek kompozitör ve orkestra şefi olan s. ada, (1965-1971) dünyanın en ünlü ustalarıyla çalışarak paris milli yüksek konservatuvarı'ndan başta piyano bölümü olmak üzere bütün dallarda birinciler birincisi olarak 1971'de mezun oldu. bestecinin aşk-ı memnu operası 2010'da izmir devlet opera ve balesi sanatçılarıyla kendi yönetiminde batı avrupa'da (ispanya) sahnelenen ilk türk operasıdır. 2013'te ingilizeceye tercüme edilen eserin provaları halen abd'nin minneapolis operasında sürmektedir. bestecinin 'ali baba & 40 haramiler' operası 2012'de almanya'nın wuppertal operası tarafından sahnelenmiştir. almanca olarak sahnelenen eser dünya repertuvarına giren ilk türk operasıdır. 1979-1980 sezonunda devlet opera ve balesi'nde genel müdürlüğünde genel müzik direktörlüğü görevinde bulundu. sanatçı 2001-2002 temsil sezonunda mersin devlet opera ve balesi'nde genel müzik direktörlüğü görevinde bulundu. orkestra şefi s. ada, istanbul devlet opera ve balesi'nin ilk türk müzik direktörüdür. (2006) 1980'de paris'e giderek 'ecole normale superieure de musique de parisjl'de opera korrepetitörlüğü ve orkestra yönetimi bölümünü kurarak 27 yaşında 'profesör' ünvanıyla atandı. 2008-2009 sezonunda mersin devlet opera ve balesi müdürü ve sanat yönetmeni olarak çalıştı. ada, 2009-2011 arasında devlet opera ve balesi genel müdürlüğü genel müzik direktörü olarak görev yaptı. mevlid kantatı op. 44, istanbul, ankara, izmir, mersin, antalya ve samsun operaları sanatçılarının katılımıyla bestecinin yönetiminde 20 nisan 2011'de 450 kişilik dev kadroyla istanbul'da dünya prömiyeri yaptı. bu eser islam tarihindeki ilk kantat'tır. ada, bestecilikte yeni bir ekoldür. kullandığı müzik malzemesi coğrafi olarak kamçatka'dan viyana'ya kadar uzanır. zaman açısından da mezopotamya ve anadolu uygarlıklarının binlerce yıllık tarihi hazinesine sahip çıkar. geleneği bilgece işler, evrensele bir sihirbaz ustalığıyla taşır. olağanüstü bir orkestra şefi ve eğitimci olan selman ada, türkiye'nin aydınlık yüzüdür. evli ve bir çocuk babasıdır."
  • hem gerici hem geçici.

    sezon sonunda keserler biletini bakmazlar gözünün yaşına.

    bir de "ben istifa ettim yahu" ayaklarına girersen monşer o zaman çok pis konuşurum sana..

    gerçi basar gider hemen
  • 30 ağustos günü aspendos festivalinin açılışında konuşma yapan ama zafer bayramı ile ilgili tek kelime etmeyen "bakanım ne derse o olur" modeli bir müzisyen.

    müzisyenliğine lafım yok ama kişilik dersen...
  • http://sanattanyansimalar.com/…-nalinci-keseri/767/

    operadaki “nalıncı keseri”*

    şefik kahramankaptan

    iyi besteci, çalgıcı, oyuncu olmak, kişinin iyi yönetici olmasını da beraberinde getirmiyor.

    iyi yönetici olmak için, sık sık karar değiştirmemek, ilkeli olmak, kendi veya başkasının daha önce koyduğu kurallara kendisi uymak, altında çalışan yöneticileri sık sık değiştirmemek, keyfi kararlar almamak, âdil olmak gerekiyor.

    selman ada (d. 1953) 6660 sayılı üstün yetenekli çocukların yurtdışında eğitilmesi’yle ilgili yasa uygulamada iken piyano dalında paris’e gönderilerek yetişmiş, yetenekli ve bestecilik alanında verimli bir müzik insanımız. operalarının librettolarını yazan tarık günersel’e (d.1953) göre bir “dâhi”...

    kültür ve turizm bakanlığı’nın sonuçta devlet operalarıyla senfoni orkestralarının yok edilmesiyle sonuçlanabilecek, son zamanlarda unutulan tüsak tasarı taslağının yolaçtığı tartışma ortamında devlet opera ve balesi genel müdürü, şef prof. rengim gökmen’in görevden alınmasından sonra selman ada “vekâleten” bu göreve atandı. atamacıların “dobgm’ne atanan aynı zamanda cso 1.şefi olur” gibi yanlış sanısının da etkisiyle olsa gerek, ada, cso 1. şefliğine de vekâleten getirildi. ama gerek altı opera-bale müdürlüğünün repertuarlarındaki gerileme, gerekse yönetim anlayışının sonuçları, âdeta “tüsak’a gerek yokmuş” dedirtti.

    üzerine titrediğimiz bu kurumların kamuoyunda fazlaca hedef haline getirilmemesi, trollerin ve kimi tetikçi gazetelerin diline düşmemesi için ne kadar özenli davrandığımızı bilenler bilir! ama bu özen, artık bazı gerçekleri dillendirmeyi engellemiyor, çünkü “açık istihbarat”la yâni kurumun web sayfasını izlemekle elde edilen bilgiler bile dumanın boşuna çıkmadığını gösteriyor.

    ada, genel müdürlük’te işlerin belirli kurallara göre yürümesini sağlamak amacıyla rengim gökmen döneminde oluşturulan telif kurulu’na da kendi başkanlık ediyor. yâni kurula, eserinin sahnelenmesi için başvuran bestecilerin değerlendirilmesinde son sözü söylüyor. bu kurulda, sahnelenmesi için başvuran operaların belirli bir dönem için gösterim hakkının satın alınması ya da hasılat üzerinden telif ödenmesi karara bağlanıyor.

    böylece bir bakıma repertuarın zenginleşmesine de katkıda bulunuluyor, türk bestecilerinin yeni eser yazması özendirilmiş oluyor.(du)

    o dönemde de bazı değerlendirmeler tartışma konusu olmuş, örneğin bir eserin oratoryo mu, yoksa opera mı olduğu konusu yargıya kadar taşınmıştı, ama sistem işliyordu.

    şimdi dobgm web sitesinde ilan edilmiş olan 2015-16 sezonuna bir göz atalım, hangi “türk bestecileri”nin operaları repertuara alınmış, kimler teliflerle özendiriliyor:

    ankara devlet opera ve balesi:

    selman ada : ali baba§40 (14 temsil)

    libretto:tarık günersel

    istanbul devlet opera ve balesi:

    selman ada : başka dünya ( 11 temsil)

    libretto:tarık günersel

    izmir devlet opera ve balesi:

    selman ada: mavi nokta ( 4 temsil)

    libretto:tarık günersel

    mersin devlet opera ve balesi:

    selman ada : ali baba§40 (12 temsil)

    mavi nokta (3 temsil)

    libretto:tarık günersel

    antalya devlet opera ve balesi:

    selman ada : ali baba§40 (8 temsil)

    libretto:tarık günersel

    samsun devlet opera ve balesi:

    selman ada : aşk-ı memnu ( 8 temsil)

    libretto:tarık günersel

    demek ki, soruyu “kimler?” diye çoğul sormamak, “kim?” diye tekil sormak gerekiyormuş! çünkü repertuarda selman ada’dan başka bestecinin operası yok. “müzikal” alanında ise iki bestecimizin geçen sezondan devam iki eseri yer alıyor, o kadar...üstelik ada’nın eskiden “oratoryo” olarak sınıflandırılan mavi nokta’sı da “poetik opera” nitelendirmesiyle yer alıyor.

    rengim gökmen döneminde saptanan hasılattan ödenecek yüzdenin “tavan”ı besteci için yüzde 60, librettist için yüzde 30.

    ankara’daki bilet fiyatları salonda yerine göre 20, 30, 40.-tl, balkon 15 tl, loca 80.-tl. salon 596 kişilik.

    ortada internetten yapılan bilet satışlarında sadece “türk bestecilerinin” eserlerinde öğrenci ve yaşlı indirimiyle, toplu alım indiriminin kaldırıldığı yolunda bir tevatür de dolaşıyor!

    selman ada’nın “asıl” kadrosu, genel müdür vekilliği görevine geldikten sonra atandığı mersin devlet opera ve balesi müzik yönetmenliği... yâni genel müdür vekilliği görevi sona ererse, gideceği yer garantiye alınmış durumda.

    yorumu siz değerli okurlarıma bırakıyorum.

    *türk dil kurumu sözlüğü: "yaptığı işlerde hep kendi çıkarını düşünmek" anlamındaki nalıncı keseri gibi kendine yontmak deyiminde geçen bir söz
    -----------------------------------------------

    "... çünkü repertuarda selman ada’dan başka bestecinin operası yok. ..." tabii kastedilen, benim anladigim ve gordugum, baska turk bestecinin olmadigi. yoksa, ornegin, tam su anda idob sayfasinda selman ada'nin "baska dunya"sinin yanisira cavalleria rusticana, faust vs. baska yapitlar da mevcut. tabii bu durum, yazida alti cizilen noktanin onemini azaltmiyor.

    http://imgur.com/ogwecuw
  • kendisi yerine mahkeme kararı ile dob genel müdürlüğüne geri dönen rengim gökmenin koltuğuna oturmasından üç gün sonra tekrar dob genel müdürlüğüne atanan kişi. bu ülkede mahkemelerin uygulamada geçerli olduğunu görmek zor, iyi niyeti aramak imkansız. anlaşılan gelecek sene sürekli selman ada eseri izleyip daha da pahalanan biletlerden satın alacağız.
  • https://www.facebook.com/…1/posts/10203552497931380

    devlet opera ve balesi “ali baba”nın çiftliği mi?

    kemal küçük

    milliyet sanat dergisi – ekim 2015

    biliyorum iki şeyi unutmamak gerek. birincisi türkiye’nin alt yapısı bu haldeyken opera-balenin bir üst yapı kurumu olduğunu… ikincisi, ülkenin genel sosyal seviyesinin birleşik kaplar kuralı gereği 0pera-balenin seviyesine aynen yansıyacağını… ama yine de artık köklü sayılacak bir kurumun sanatsal ve idari dekadansına seyirci kalmayıp, manzara-yı umumiyeyi gözler önüne sermek gerek.

    yeni sanat sezonu bu ay açılıyor ve devlet opera ve balesi’nin 6 ayrı şehirdeki müdürlüklerinin yarısının kasım ve aralık ayı programları bile ilan edilemedi! bu, kurumun tarihinde bir beceriksizlik rekoru olsa da, dob’un son bir yıldaki idari ve sanatsal işleyişini bir parça takip edebilenler için bir sürpriz değil. öyle ki, geçen yıl temmuz ayında genel müdürlüğe vekaleten getirilen selman ada, verdiği ilk röportajında ne vaatlerde bulunduysa çoğunun tersini yaptı. neresinden başlamalı?

    önceki genel müdür rengim gökmen’in 6 ayrı şehirdeki opera müdürlüklerinin sanatsal ve idari insiyatiflerini büyük ölçüde tekelinde toplayarak neredeyse birer şube müdürlüğüne çeviren merkeziyetçi yönetimine karşı, kurumlara eskiden olduğu gibi kendi sanatsal kararlarını almada esnek davranacağını belirten ada, eskiyi aratır bir tek adam yönetimi kurdu. öyle ki, kendi atayıp sonra görevden aldığı müdürleri bir kenara bırakıyorum, kurumlardaki baş rejisör, sanat danışmanı gibi sanatsal program hazırlamada etkili olacak görevlere gelip- gidenleri takip etmek imkansız hale geldi. ada, kendi atadığı bu görevlileri çok kısa sürelerle görevden almada da rekor kırarken, yeni gelip de istifa edip gidenleri biz de sayamaz olduk. sanatsal sürekliliği böylesine kopmuş kurumlarda yıllık program hazırlama başarısını gösterebilen müdürlüklerin programları da tamamen ada’nın kişisel beğeni ve isteklerine uygun şekilde budanmaktan kurtulamadı. geçen sezon sonunda biletleri satışa çıktığı gün ada’nın emriyle iptal edilen eserler, bu yılın programının gecikmesinin nedeni olan yönetim şeklinin sinyallerini zaten veriyordu. göreve geldiğinde opus dergisine verdiği röportajda, “barok operalar yanında çağdaş eserlere de nihayet yer verilecek” diyen ada, bu yıl 6 ayrı opera kurumu içinde sadece istanbul’da yer alacak olan tek barok opera, hendel’in jül sezar operasını, son anda programdan çıkarttırdı. büyük ilgi çekmesine karşın kaldırılan bu eserin yerine geçen yıl gişesi düşük olduğu gibi iyi eleştiriler de almayan la sonnanbula’yı programa koydurdu. antalya’da büyük başarı kazanan herkül ve istanbul’da dekoru, kostümü ve hazır rejisi ile bekleyen beyazit, yine ada’nın “gadrine uğrayan” barok opera örnekleri. ada, yine açıkladığının tamamen aksine yeni sezonda hiç bir çağdaş esere yer vermedi.

    etik anlayış mı dediniz?

    selman ada’nın, bir yıl önce, 23 ekim 2014’te el cezire televizyonuna verdiği röportajdaki soru ve cevap şöyle: “sizin kendi besteleriniz ve eserleriniz de var, bunları sahneleyecek misiniz?”. “görevim süresince pek sahnelemeyi düşünmüyorum, yanlış anlaşılmalara mahal vermemek için. belki bir yılbaşı konseri verebilirim ancak ona da henüz karar vermiş değilim.”

    ne kadar sanat ve yönetim ahlakına uygun bir yaklaşım değil mi? ve şimdi yeni sezonun sahnelenmesi kesinleşmiş(ama tümünün tarihleri belirlenmemiş!) programına bakıyoruz. inanılır gibi değil!
    selman ada’nın ali baba adlı komik operası her yerde, onun olmadığı yerde yine kendisi’nin aşk’ı memnu’su var, onun olmadığı yerde yine kendisinin mavi nokta adlı operası var. ayrıca başka dünya adlı yeni operası da var! hadi sırayla bakalım:

    ankara- “ali baba & 40” (sahneye koyan mehmet balkan), antalya- “ali baba & 40” (sahneye koyan: mehmet yılmaz), mersin- ali baba & 40 (sahneye koyan: açıklanmadı!) samsun- aşk-ı memnu (sahneye koyan: bertan rona), istanbul- “başka dünya”(sahneye koyan:yekta kara), izmir- “mavi nokta” (sahneye koyan: açıklanmadı!)

    yanlış okumadınız, bu sezon 6 operamızda selman ada’nın tüm sahne eserleri yer alıyor. bu da yetmemiş olacak ki, bu yılki aspendos festivalinde sahnelenen tek opera yine ali baba & 40!... şimdi seçime kadar kuruma göz kulak olacak yeni kültür bakanına “dob ali babanın çiftliği mi?” diye sormak hakkımız değil mi?
    üstelik selman ada’dan başka bir türk bestecisinin eseri opera programında yok. iki yıl önce izmir’de hasılat rekoru kıran tevfik akbaşlı’nın “muhteşem süleyman” operasını izmir’in ısrarlarına karşın programa koydurtmayan ada, yerli opera repertuarının gelişmesine böyle yardımcı oluyor!

    festivaller tam festival!

    bir yıl önce “her festival yerinden yönetilecek. lojistik açıdan bu adım önemli tasarruf imkânı verecek” diyen ada, görünen o ki, bakanlığın gözüne girmek için lojistik tasarrufu yaparken asıl seyirciden de büyük tasarruf etmiş! istanbul opera festivali ile aspendos festivali bu yıl büyük seyirci kaybı yaşarken, bodrum bale festivali, bodrum’un geleneksel seyirci potansiyeli ve programının nitelikli oluşuyla seyirci sayısını koruyor. göreve geldikten sonra, denizbank’ın sponsorluktan çekilmesine karşın yeni bir sponsor bulamayan ada, istanbul opera festivali’ni çok daha dar imkanlarla, zayıf bir programla ve tanıtımı yapılamayan bir festival olarak zaten bu sonuca mahkum etmişti. aspendos ise tarihinde ilk kez üç konser iki yerli bale ve bir yabancı opera ile idare etmenin cezasını çekiyor. tek yabancı topluluk ise kore ulusal operası vereceği tek temsille “uluslar arası” adını kurtarıyor! geçmişte 7-8 bin seyirciye oynanan eserler, gerçi son yıllarda seyirci kaybetmeye başlamıştı. ancak bu yıl ateşkuşu/ilkbahar ayini bale temsili yaklaşık 300 biletli seyirci ile oynandı. bu, genel müdürlüğün geniş (ve bazıları akraba) bir idareci kadrosu ile gitmesi gazetelere haber olan aspendos gibi önemli bir festival için çok üzülünecek bir rakam.

    ne kadar temsil, o kadar hasılat mı?

    aspendos’un geleneksel atmosferi ve program anlayışına uymayan ali baba’nın ne kadar izleyici topladığını önümüzdeki günlerde öğreneceğiz. bir yıl önce, “telif ödeme konusunda sorunumuz yoktur. gişe hasılatıyla telif ücretleri arasındaki oran esastır.” diyen ada, telif kurulu’nun da başkanı. hangi esere ne kadar telif ödeneceğine o kurul karar veriyor. en yüksek telif opera eserlerine veriliyor oran ise esere göre takdir ediliyor. genel müdür, istanbul’da bu yıl sahnelenecek yeni operası “başka dünya” nın önce 8 kez sahnelenmesini buyurmuş. ancak tam tarihler belirlenip, program basılacakken, ikinci bir emirle bunu 12’ye çıkartmış. bu son yıllarda yeni bir eserin başlangıçta ortalama 5 kez sahnelendiği operamızda bir rekor. seyirci ilgisi ölçülmeden 12’ye çıkarılması da yeni bir rekor. bu tabloyu gören herkes şu soruyu soruyor? sayın genel müdür, seçimden sonra bana dokunan olsa bile, sezon programı işleyeceğine göre bari gişe hasılatından birikimimi yapayım mı dedi acaba?.. tabii bunun yanıtını ancak kendisi verebilir. çetin altan eski bir yazısında “bir gazete’nin zor durumda olduğunu, çaycı gecikmeye başladığında anlarsınız” demişti. dob’da çaycıyı gözlemeye gerek yok, sezon programına bakın yeter!
hesabın var mı? giriş yap