• cengiz aytmotov'un selvi boylum kitabından uyarlama bu filmdeki olay örgüsü ve karakterler kitapla birebir olmasa da çok yakındır.
    kitaba göre cemşit ile ilgili eksik olanları ekleyeyim ben de:

    öncelikle filmde cemşit diye anılan karakterin adı kitapta baytemir diye geçmektedir.

    baytemir ikinci dünya savaşında, berlin'de çarpışan bir başçavuştur.
    cephelerde başarıyla çarpıştığı için, savaşın da bitmesine az bir zaman kala 1945'in ilkbaharında, komutanı "yeter gari" deyip, madalyalarla köyüne yollamıştır.
    eve dönüş yolunda heyecandan ve sevinçten içi içini yiyordur.
    sonuçta eşi ve iki kızına uzun süredir hasrettir.
    binmiş olduğu kamyon evine yaklaşınca, kamyonun durmasını bile beklemeden kamyondan heyecanla atlamıştır.
    ee burnunda tütüyordur ailesi.
    dağ yamacındaki evinin olduğu bölgeye geldiğinde ortada ne ev, ne de tek bir insan vardır.
    etrafta sadece karların toz duman edip, sürüklediği koca koca kayalar vardır.
    karısı ona son mektubunda çok kar yağdığını yazmıştır.
    kardan sonra yağmurlar başlamıştı. önce kar yığınları dinamitlenip indirilmeliydi, ama, bu kadın işi değildi...
    işte baytemir (karaktersiz denilen cemşit) ailesi ile böyle karşılaşmıştır.
    ölümle binlerce defa karşı karşıya gelmiş, cehennemden sağ salim dönmüştür ama, onlar artık yoktur...

    baytemir taş kesilmiştir. sanki canlı değildir.
    yol boyunda bazı eski eşyaları karşılığında kızcağızlarına ve eşine aldığı hediyelerin bulunduğu torba dizlerinin dibine düşmüştür.
    uzun zaman hiç kıpırdamadan durmuştur.
    sonra dönüp, geldiği tarafa doğru yürümüştür.
    dağ tepeleri bir yandan öbür yana sallanıp, birbirine yaklaşıyordur...
    bağırıp, uzaklara koşup, ağlıyordur artık.
    dünyası yıkılmıştır...

    nereye gittiğini bilmiyordur.
    üçüncü günün sonunda kendini bir tren istasyonunda bulmuştur.
    insanlar arasında deliler gibi dolaşmaktadır.
    cepheden yeni dönmüş, evine gitmekte olan hüseyinof adında genç bir mühendisle karşılaşıp, başından geçenleri ona anlatmıştır.
    o da baytemir'e nereye gideceğini sorup, bir planı yoksa yanında gelip, iş ayarlama teklifi sunar.
    hüseyinof bakanlıkta çalışmaktadır.
    baytemir'e eski işi olan yol ustalığı yapmasını tavsiye etmektedir.
    onun aklı, kalbi yitirdiği ailesindedir.
    öyle gibi geliyordu ki, hiçbir zaman hiçbir kimse onların yerini alamayacaktır.
    yalnız hayatı güzel olsun diye evlenmek ona göre iş değildir.
    öyle olacağına yalnız başına kalmak daha güzeldir onun için...

    gel zaman git zaman bölge yol ustası olmaya karar vermiştir.
    deneyecektir, baktı olmadı, dönecektir.
    ona tam geçitte bir bölge verilmiştir.
    yavaş yavaş eskisi gibi işine alışmıştır.
    zamanın geçmesiyle yüreğindeki acısı azalmaya başlamıştır...
    bazı defalar kendini o kötü yerde, evinin karşısında taş kesilmiş buluyor, hediyeler aldığı torbanın sırtından sıyrılarak yere düştüğünü hissediyordur...
    bu anlarında sabahın erken saatlerinde evinden çıkar, geç vakte kadar çalışarak kendini oyalardı.
    yalnız başına böyle yaşardı işte baytemir...
    evet, zaman zaman kalbine hazin bir düşünce inerdi.
    "belki mutluluğumu yine bulurum." diye düşünürdü.
    ve o an da geldi çattı.
    beklemediği bir zamanda oldu hem de...

    komşunun anası hastalanmıştır. komşu bir türlü evden ayrılamıyordu.
    onu doktora götürmüştür.
    doktorlar ihtiyarı hastaneye yatırmak istemiştir fakat ihtiyar "evde ölmek isterim, burda kalmam" diye ağlamıştır.
    başka çare yoktur. dönüşe geçmişlerdir.
    dönüşte bir kadın kamyona el etmiştir.
    evet el eden filmde asya diye bildiğimiz, aslında kitapta aysel olan al yazmalımdan başkası değildir.
    elinde bohçası, kucağında bebesi samat , filmdeki adiyle samet.
    hani filmde bilal inci'nin kızı elif inci'nin erkek çocuğunu canlandırdığı samet.
    arkadaşıyla hastaneden dönen baytemir aysel'in ve bebesi samat'ın kamyona binmesine yardım edip, şoför mahalindeki yerini ona verip, kenara çekilmiştir.
    samat bebek ağlıyordur. annesi onu sakinleştirememiştir.
    hava buz gibidir yine.
    baytemir bebeyi anasından rica edip kucağına almıştır. ve bir yandan da üstündeki gocuğu aysel'e ısrarla vermek istemektedir. çünkü aysel de soğuktan donmak titremektedir.
    zorla da olsa aysel baytemir'in gocuğunu üstüne giymiştir.

    artık kamyon son durağa, maden ocağına gece vakti gelmiştir.
    gideceği yeri olmadığını anlayan baytemir yine de aysel'e gideceği yeri usületen sormuştur...
    aysel şüpheli cevaplar vererek bir o yana, bir bu yana yürümeye başlayınca:

    "sizin gidecek yeriniz yok. aklınıza bir şey gelmesin, verin küçüğü bana; geceyi bizim orada geçirirsiniz." diye aysel'i teskin etmeye çalışmıştır.

    "üzülmeyin, korkmayın, size hiçbir kötülük yapmam. bana yol ustası baytemir kulof derler. güvenebilirsiniz bana." diye teselliye çalışmıştır.

    eve yerleştirdi kadını. avlu içinde boş bir oda vardı.
    baytemir avluda minder üzerinde uzandı. uzun zaman uyuyamadı.
    bir derdi vardı bu kadının. belki bir yardıma ihtiyacı vardı. çekingen davranıyordu.
    ama söylenmeyen sözleri sezebiliyordu baytemir.
    insan ıstırap içindeyken, ağzından çıkan bir kelimenin ardında on kelime gezdiriyordu.
    evden, kocasından kaçmıştı.
    gururlu olsa gerekti.
    ıstırap çektiği halinden belliydi ama, kendini tutmaya, belli etmemeye çalışıyordu.
    henüz pek gençti.
    her şeyi bırakıp kaçtığını nasıl aklına sığdırabilir insan!
    yarın yoldan geçen bir kamyona bindirir, yolcu ederdim...
    yorulmuştum o gün. gözlerim kapanıyordu.
    ama yarı gocuk altında bir çocukla yolculuk ediyorum gibime geliyordu.
    bana sokulmuş, kalbime doğru birisi giriyordu...

    sabah onları yolcu etmeden çay demledi.
    aysel yardımlar için teşekkür etti.
    dün geceki yol arkadaşı samat da eğlenceli bir afacanlıkla baytemir ile gitmeden oynamaya başladı yumurcak.

    çay içerken aysel'e nereye gideceğini sordu ve uygun araç gelene kadar bebesiyle evde kalmasını söyledi.
    çünkü dışarsı fırtınalı olduğu için hasta olabilirlerdi.
    çay faslından sonra baytemir yol kenarına gitti bir başına. uygun araç kolladı.
    kamyonlar yel gibi geçip gidiyor ama eli kalkmıyordu baytemir'in bir türlü.
    hep bir bahane buluyordu kendince...
    kimisinin şoförünü gelişinden gözü tutmuyordu. sarhoş mudur nedir diye düşünüyordu.
    bazı kamyonlar dolu geçiyordu ki buna içten içe çok seviniyordu.
    resmen birileri almasın diye dua ediyordu.
    3 saat olmuştu...
    eve dönmüştü baytemir...

    "sıkıldınız mı?" diye mırıldanarak sordu aysel'e.
    kamyonlar geçmiyor değil ama, uygun değiller. sakın aklınıza bir şey gelmesin.

    aysel de:

    hüzünle baytemir'in yüzüne bakıp, "bana acıyor musunuz yoksa?" diye sordu.

    bayetmir de:

    "hayır, ondan değil, anlayabiliyor musunuz bilmem. korkuyorum sizin hesabınıza. zahmet çekeceksiniz. nasıl geçineceksiniz?"

    "çalışacağım, işe alışığım. elbet bir iş bulurum. eve ve köye anamlara dönmeyeceğim." dedi aysel.

    sustum. ne söyleyebilirdim daha fazla. o bir şey düşünmüyordu o anda. onu böyle konuşturan gururu ve üzüntüsüydü. çalışacağım, yaşayacağım demek kolaydı. ama insanı zorla fikrinden vazgeçirmek de olmuyor.

    çocuk küçük ellerini baytemir'e uzattı. o da kucakladı, öptü, hem de düşündü.
    "vay güzel çocuk, şimdi ayrılacağız. sevdim seni oysa öz çocuğum gibi..."

    yavaşça yürüdüler.
    çocuk baytemir'in kucağında kapıya varınca durdu:

    "eğer isterseniz burda da iş bulunur. kalacak yer de var. küçük odada kalırsınız." diye tekliflerine başta kabul etmeyen aysel en sonunda ikna oldu...

    zaman içinde komşular da aysel ve samat'a çok alıştılar, sevdiler onları.
    aysel candan insan. kim sevmez onu.
    çocuğa da aysel yüzünden bağlandı baytemir yalan yok.
    zaman gelip geçiyordu. samat büyümüştü.
    sevimli, tombul çocuk bilmiyorum başkası mı öğretti yoksa kendinden mi ama baytemir'e baba diyordu artık.
    "ata ata" diye baytemir'in boynuna sarılıyordu...
    aysel bakıyor, düşünceli gülümsüyordu.
    baytemir ise hem seviniyor, hem üzülüyordu.
    seve seve babası olabilirdi onun. ama hala tam açılmamıştı ona.

    sevdi aysel'i, bütün yüreğiyle, ömrü boyunca bağlandı ona.
    yalnızlığı, kaybettiği tüm mutluluğu bu aşkta toplandı.
    ama baytemir'in bu aşktan söz etmeye hakkı yoktu.
    uzun zaman, belli etmeyerek bekledi.
    şosede çalıştığı sırada gelip geçen kamyonları bekleyen, özleyen gözlerle karşılayıp, uğurladığını görüyordu aysel'in...
    bazı defa oğlunu alarak, şoseye çıkar, orada saatlerce kalırdı.
    ama o bir türlü gelmezdi.
    kimdi, nasıl bir insandı hiç sormadı baytemir.
    aysel de hiçbir zaman ondan söz etmedi...

    işte filmdeki cemşit karakterinin asya'yı ve samet'i evine almadan önceki hikayesi kitapta bu şekilde anlatılıyor.
    kendi eşini ve iki kızını kaybeden, dünyası yıkılan bir baba, bir eş, baytemir, cemşit...

    ************************************

    cemşit'in yani baytemir'in ilyas ile olan tanışıklığı ise filmde de anlatılıyor zaten ama özet geçmek gerekirse:

    vakti zamanında ilyas, aysel ile evli iken baytemir dağ yolunda kalmıştır.
    ilyas ona yardım etmiştir.
    akabinde teşekkür edip, vedalaşılmıştır. başka da bir münasebetleri olmamıştır.

    fakat
    ilyas'ın; evini, eşi aysel'i ve oğlu samat'ı terk ettikten 4 yıl sonra, alkollü bir akşam kaza yapıp, yaralandığı zaman yolları yine baytemir ile kesişmiştir. ama birbirlerini hatırlamamışlardır.

    4 yıl önce nasıl ilyas insanlık haliyle canla başla baytemir'i o rezil halden kamyonuyla dağın başında kurtardıysa, aynı şekilde de baytemir ilyas'ı daha kötü bir halde, hem de yaralı bir şekilde kurtarmıştır.
    ilyas'ın yarası ciddi değildir ama onu, o halde bırakmaya gönlü razı olmamıştır ve evine almıştır.

    "aysel'in terkettiği adamın o olduğunu ilk başta anlamamıştım, bilmemiştim.
    bilseydim, gene de aynı davranışı gösterir, eve getirirdim." demiştir baytemir.

    eve getirdiği anda aysel odun kesmiş, taşıyordur. onları görünce bi anda odunları yere düşürmüştür. ama üçü de sanki ilk kez karşılaşıyormuş gibi birbirlerine bu durumu hiç çaktırmamıştır.
    baytemir de kendini tutmuştur.
    onların gönüllerini inciten bir söz kaçırmamak, birbirlerine yakınlaşma arzuları varsa bunu suya düşürmeyecektir.
    bu hakkı onlara bırakmıştır.
    arkalarında bir geçmişleri ve okşadığı bir oğlu vardı aralarında...

    aysel ilyas'ın kazadan ötürü kanayan kıyafetlerini baytemir'in talimatıyla yıkadı.
    yemeklerini yediler.
    o gece kimse uyumadı.
    herkes düşündü.
    kendi talihini yorumladı...

    hikayenin geri kalanını filmden az çok biliyorsunuz...

    işte bu talihi kimisi karaktersiz cemşit diye yorumlarken, kimisi de adam diye yorumluyor.
    karar size kalmış...
  • yuru git len..

    bin tane ilyas olacagina bir tane cemsit olsun basimizda..
  • cemşit kadar adam gibi adam yoktur orada. ilyas piçinden çok daha iyi biri olması ortamlarda cemşit kıskançlığına sebep olmuş. ha bir de ilyas piçinin yaptığı rezillikleri meşru kılmak bir kısmın hoşuna da gidiyor.
  • gece gece güldüren başlık açmada usta oldu ekşi sözlük. ne kadar saçma bir görüş olmuş. cemşit'in niyeti kötü olsa gece gece dağ başında eve attığı kadını becermeden bırakır mı? hele ki senelerce? bu filmin karaktersizi ilyas'tır. sekreter dilek bile daha karakterlidir ilyas'tan, en azından git karına dön dedi asya'yı görünce. en doğru şeyi dizideki sinir bozucu karakter söyledi. gavat istanbulluuuu, hakikaten gavat ilyas.
  • ilyas katıksız piç, cemşit ise putperest bir pezevenktir. asya ise kısmen yolludur. ilyas'ın sarışın sevgilisi at gibidir.
  • hikayede bir karaktersiz varsa o da net şekilde ilyas'tır.
    dönüş filmindeki ibrahim ile yarışırlar.
    asya'nın, gülcan'a göre şansı gerçeklerle daha erken yüzleşmesi ve sevginin emek olduğunu anlayabilmesiydi.
    karşısında alternatif olarak zorba ve takıntılı bir adam değil de naif ve adam gibi bir adam olmasıydı.
    yoksa ilyas gibi bir karakterin, fırsatını bulsa, dönüş filmindeki ibrahim gibi şerefsizlikler yapacağı hikayede alenen bellidir.
  • cemşit diye yazılır, adam diye okunur.
  • coğrafyada kayıtlı tüm ataerkil argümanlar döşenmiş aferim.

    imam nikahlı kadına hallenen cemşit? - kadına tecavüz etmiyor, taciz etmiyor, kadına soruyor istiyor musun diyor, kadının isteği mühim niye çünkü kadın kimsenin tapulu malı değil, imam nikahı bir tapu değil tıpkı belediye nikahı gibi, kadının bir karar vermesini bekliyor, seçimini bekliyor.

    morali bozulmuş, yol yordam bilmeyen kadına kızmış, gönlü sarışına kaymış ilyas- kadın sussun kabul etsin sonuçta adam seviyor kadın da boş değil?! sevgi neydi, şiddeti kabul, söz hakkını devretmek, hayatta başka seçeneklerin olduğunu unutmak mıydı?

    selvi boylum al yazmalım, bir kadının seçiminin hikayesidir, cemşit'in ya da ilyas'ın değil.
  • sevgi emekti
    cemşit karaktersizdi
    ilyas kamyoncuydu
    samet de kadındı

    çok karışık film yav.
  • on tane amım olsa onunu da kendisine vereceğim adamdır. amcık peşinde koşan bir yarrak kafa değildir. cemşit'e ya da niloya'ya laf söyleyenin kalbini kırarım. tosbik'i ya da ilyas'ı övenin de amına koyarım. zuhal topal'i de ezdirmem. yaşar kemal'in dediği gibi '' insanlarla oynamamalı. bir yerleri var, bir ince yerleri, işte oraya değmemeli '' sabah sabah adamı yandereye bağlatmayın.
hesabın var mı? giriş yap