• semavi dinler, insanları tek bir kategoride ele alırlar. insanların kendisini araması, bulması süreci, kendi içine yönelmesi tek tanrılı dinlerin ilk amacı değildir; bu dinlere gore insanın tanrıya itaat etmesi, o'nun kutsal kitaplarda yazılan emirlerini yerine getirmesi önceliklidir.

    uzakdoğu dinleri ise dinden ziyade öğreti gibidirler.
    merkezinde "tanrıya itaat ve kutsal kitabında yazan emirlerini yerine getirmek" yoktur.
    merkezinde "insanın kendi içine yönelerek kendisini tanıması, dünyayı anlamaya,
    erdeme, hakikate yönelmesi" vardır.

    tasavvuf ve kabala bu anlamda uzakdoğu dinlerine benzer.
  • hepsi din nihayetinde çok fazla bişey beklememek gerekir. aynı yolun yolcuları. sadece şekilleri değişmektedir.
  • semavi dinler uzak doğu dinlerinden türemiş ve esinlenmiştir.

    https://www.bibliotecapleyades.net/…earth144_08.jpg
  • semavi dinlerde kertenkele öldürmek sevapken, uzakdoğu dinlerinde ejderha kutsaldır.
  • en önemli farklılıklarından biri, aksiyon ve teori arasındaki ilişkiyi ele alış biçimleridir. semavi dinlerde teori aksiyonu takip eder, izler. aksiyon teoriden bir adım öndedir. uzakdoğu dinlerinde ise aksiyon teoriyi izler, ondan sonra gelir. bu birinci fark. bence de en göze çarpıcı fark. bu arada küçük bir parantez, marksizmde de aksiyon teoriden bir adım öndedir. yani ibrahimi dinlerle marksizmin bu konuda ilginç bir uzlaşısı vardır.

    ikinci olarak özellikle taoizm, budizm ve şintoizmin tam olarak din mi yoksa felsefe ya da hayat görüşü mü olduğu kesinleşmemiştir. örneğin çoğu çinli filozof budizm ve taoizmin din olmadığı, felsefe ve din arasında quasi-din olduğu görüşüne katılmakta. tabii bu görüşlerinin arkasında komünist ideolojinin etkisini de göz ardı etmemek gerekir. fakat ibrahimi dinlerin “din” olduğu aşikar. bu hiç sorgulanmıyor.

    ayrıca ben semavi dinler tabiri yerine ibrahimi dinler tabirini uygun görüyorum. zira inanmayanlar için sema olmadığından, ateist için semavi din demek anlamsızdır. ibrahimi din demek daha kapsayıcı.
  • aralarındaki en büyük farkın semavi dinlerin vahiy kaynaklı, bu yüzden de gerçek, uzakdoğu dinlerinin ise insan kaynaklı, bu yüzden de sahte olduğu karşılaştırmadır. tabii ki günümüzdeki hristiyanlık ve musevilik de aslında bozulmuş, kitapları tahrif edilmiştir ama en azından kur'an'dan anladığımız kadarıyla bir zamanlar saf semavi dinlerdi. tabii bu açıdan baktığımızda uzakdoğu dinlerinin de tamamen insan yapımı olup olmadığını bilemiyoruz. belki de onlar da zamanında o bölgelere gönderilmiş peygamber ve dinlerin bozulmuş halidir ama kur'an'da özel olarak belirtilmediği için biz bilmiyoruzdur.

    bir diğer önemli fark da şudur: islamiyet -ve kısmen diğer semavi dinler- hayatı ve insanı tüm yönleriyle, sistematik bir şekilde ele alırken uzakdoğu dinleri bu yönlerin birçoğunu göz ardı edip bize gerçekçi olmayan, romantik bir inanç sistemi sunmaktadır.
  • (bkz: çare deizm)
  • ibrahimi dinler diye başlayıp zırvalayan arkadaş bi bak (bkz: doğu türkistan)
  • anlaşılması gereken temel farklılık, dinlerdeki tanrı kavramının doğasına ilişkindir. doğal olarak insanlara daha entelektüel ihtiyaçları hakkında sorular soran dinler, insanların daha maddi ihtiyaçları hakkında sorular soran bir dinden farklı bir tanrı kavramına sahip olacaktır.

    semavi dinler ile dharmik dinler (hinduizm, budizm, jainizm, şintoizm vb.)arasında büyük bir uçurum vardır.

    *batı dinlerinde doğrusal bir zaman kavramı ve tek bir yaratıcı tanrı vardır. insanların tanrı'nın kulu olarak işlevi, o'na sürekli şükretmek, o'nu övmek ve yüceltmek ve o'nun emirlerini yerine getirmek ve kulluk teslimiyetlerinin karşılığı olarak ahirette, görkemli bir cennette ebediyen ödüllendirileceklerini ummaktır. günah, büyük bir endişe kaynağıdır. mücadele edilmesi gereken temel mesele ontolojiktir “olmak”: allah'ın kulu olmak, günahkar olmak, nankör olmak, kafir olmak vb.

    dharmik dinler ise döngüsel bir zaman kavramına sahiptir ve tanrı hakkında bilgiler belirsiz hatta kayıtsızdır. ama hepsinden öte, tanrı'yı evrenden ayrı olarak görmezler, yani panteisttirler. tanrı hiçbir şey talep etmez, çünkü kendi mahiyetini insan vasıtasıyla ve yaratılışla ifade etmektedir. tanrılara tapmaya kesinlikle gerek yok çünkü insanlar ilahi doğanın tezahürleridir. günahın hiçbir önemi yoktur çünkü tüm insanların eylemleri sonuçları üretir: karma.

    *dharmik dinler için temel sorun epistemolojiktir; bilgi sorunudur. yani gerçek doğamızdan habersiziz ve bu nedenle acı ve hoşnutsuzluk yaşıyoruz. manevi yaşamın amacı, gerçek doğamızı bilmek ve gerçekleştirmek, özgür ve mutlu olmaktır.

    *olay felsefe ve teoloji arasındaki farkın yanı sıra dharma ile kayıtsız şartsız iman arasındaki farktır. çünkü özünde dharma, varoluşun temel doğasına ilişkin bir kavramdır. bu, mısırlılar tarafından da ma'at terimiyle soyut olarak kavranmış bir fikir olan kozmosun düzenidir. dharma inancı, dini inancın ötesinde içsel bir gerçekliktir, inançtan bağımsızdır.

    *felsefeyi mantıklı bir sona doğru ilerletme yeteneği, yalnızca teolojik iddialar göz ardı edildiğinde gerçekleşir. felsefi bir soru ortaya atıldığı ve muhakeme talep edildiği anda, semavi dinler incelemeyi kendi dinleri paradigmasından yaparlar ve genellikle sonuçsuz kalır. dharmik dinlerde, semavi dinlerin aksine, sorgulama her şeyin temelidir. vedaların kendileri kozmik sorgulamayı ifade eder.

    *din tam bir hayat sistemidir, hayatın her yönünü kontrol eder. dharmalar kişinin kendisini soruşturmasına dayanır, tanrı ikincildir, doğru ve yanlış yazılmaz, ahlak zamanla değişir, cennet ve cehennem geçicidir, reenkarnasyon vardır.

    *ibrahimi dinler, dini metinlerinde ne yazıyorsa ona inanmak zorundadır ve sadece bu kuralları takip edebilirler. yaratılış merkezli dinler oldukları için hayal gücü özgürlüğü yoktur. dharmik dinler fikir merkezli dinlerdir.

    *dharmik dinlerde tanrı, şarkı söyleyerek, dans ederek, sanatla, meditasyonla ve hatta savaşarak övülebilir. ibrahimi dinler duayı vurgularken, dharmik dinler meditasyonu vurgular.
  • uzak doğu dinlerinde 'evren=tanrı' veya 'tanrı evreni kapsar' önermeleri doğrudur, ibrahimi dinlerde bu önermelerin doğruluk değeri 'tez başı vurula! ' dır, o derece absürddür. tanrı o keskin mükemmelliği içinde yaratılmışla kıyaslanamayacak, onunla aynı hamurdan olması düşünülemeyecek bir varlıktır.

    felsefeyle uğraşan biri olarak kişisel görüşüm; tanrı'yı kabul etmiş bir şahıs için tanrı'nın 'ontolojik açıdan' geri kalan varlıklardan 'önce' gelmesinin zorunlu olduğudur. yani bu konuda ibrahimi dinlerin skor hanesine +1 yazardım.

    edit: vahdet-i vücut gibi konseptlerle gelmeyin bunlar ibrahimi dinlerin orijinalinde yoktur. tasavvuf din değil dini yorumlayan felsefi bir akımdır ve zaten yukarıda bahsi geçen uzakdoğu ekolünün yansımasıdır. öyle bir yorum da yukarıda bahsettiğim temel çatışmadan ötürü bariz çelişkidir, bunu görmek için alim olmanız gerekmez. rasyonel bir kişinin eğer tanrı fikrine sahipse nasıl bir tanrı tasavvuru olacağına dair fikrimi yukarıda açıkladım zaten.
hesabın var mı? giriş yap