• "her limandan bir gemi
    alır götürür beni
    hayal bu ya üstelik
    gitmeler üzer bizi
    geçmiyorsam içinden
    sevemedim bu fikri
    gidiyorum inadına
    al aşkını ver beni "

    kendine inat gidebilecek kadar güçlülerin diline yakışır şarkı..
  • bundan daha etkilisi zor bulunur orası kesin. her bir sözü ayrı dokunuyor. ama hiç süphesiz ölümcül vuruşu:

    ''geçmiyorsam içinden sevemedim bu fikri,

    gidiyorum inadına al aşkını ver beni'' derken indiriyor.
  • bir nazan öncel şarkısıdır.

    kimbilir nasıl bir ruh haliyle yazıldı bu şarkı.. kimdi giden? yahut belki hiç gelmeyen?

    "ne zaman canım sıkılsa,
    gitmek isterim uzaklara...
    ne vakit seni düşünsem;
    ki düşünmesem olmuyor,
    gözlerin gelir aklıma;
    ah o çocuk gözlerin...
    tam göğsüme saplanır;
    bıçak gibi sözlerin....

    sen beni öldürüyorsun,
    sen bunu bilmiyorsun...
    sen beni öldürüyorsun,
    sen bunu hep yapıyorsun...

    (geldiğinde çok mu geçmişti vakit? geçmiş miydi artık... çok mu geçti yahut?

    hani bi duvar ardından; ürkek, zamansız bakıverip de; baktığında kafasını çekiveren çocuklar gibiydin sen.. altüst ettiği hayattan hiçbir zaman haberi bile olmayan; gündelik hayatının içinde; kendi sarmallarında; kendi kabuslarında yoğrulan; hüzünlerini bir şişe biranın içinde söndüren ve asla başka bir hayata nasıl sızdığını bilmeden... sızdığın çekyat üstlerinde kokun kaldığında umursamadan; "çekyat işte, hissedemez ki.." öyle sanarak hep.. beni hiç bilmeden...

    içimden yitip gidenlere yalan kulplar takarak; en çok seni ezberleyerek; sokakta adını adımlarımla yazarak belki.. romantik miyim ki çok? olsun; bilmedin ki sen hiç.. ruhun serseri bir rüzgarla bambaşka nehirleri coştururken; yatağından çıkıp da tamamen bambaşka iklimlere gönül veren bir başkası olduğunu hiç bilmedin... bilsen ne değişecekti ki? ne farklı olacaktı...)

    "ne kadar kaçsam kendimden,
    bir o kadar yakalanırdım...
    ne kadar seni istesem;
    sen hiç yanımda olmazdın....
    gözyaşı biriktirdim,
    gözyaşım ince ince....
    düşündümde bir zaman,
    bunu ben haketmedim....

    sen beni öldürüyorsun,
    sen bunu bilmiyorsun...
    sen beni öldürüyorsun,
    sen bunu hep yapıyorsun...

    her limandan bir gemi,
    alır götürür beni...
    hayal bu ya üstelik,
    gitmeler üzer bizi...."

    (kederimin tam ortasına konuşlanıp da, başka denizlerin dalgalarında ıslanmayı; senin eve gelişini, "hayatım"la başlayıp "özledim"le noktalanan cümlelerinin hayaliyle bir resmin asla tamamlanamayan eskizi gibi oturduğum geceler boyunca seni bekledim.. sen hiç bilmedin; hiç de gelmedin..

    onaydı hep gülüşlerin; onun patates kızartmasını izledin; sabaha onunla uyandın; ona "kadınım" dedin... kötü bir rüya gördüğünde uyanıp ona sarıldın mesela; yahut "kendime çay alıyorum canım sana da getireyim mi" diye ona sordun.. mutfağımdaki demlik poşetler hep buruk baktı bu yüzden bana; bu yüzdendir hep "çay mı kahve mi?" diye sorana usulca "kahve" deyişim...)

    "geçmiyorsam içinden,
    sevemedim bu fikri....

    gidiyorum inadına,
    al aşkını ver beni."

    (sabah küfür savurarak işe gitmek için uyandığın günün ağarmasını beklerken; biliyordum hep; beni sevmediğini.. diyorum ya; belki de hiç bilmediğini, beni...

    ama işte; engel olamadım hiç hayaline; bir gün kapı çaldığında gelen sen olacaksın diye...
    olacaktın; biliyordum... yahut bilmiyormuşum da hiçbir şey; ardıma takılan rüyalarımın tek sorumlusu benmişim.. ama yetsindi artık özlemlerimin acımasızlığı; gelmeliydin artık..

    gelmedin... üzerinden kaç mevsimle kaç dolunay eskidi; saymıyorum artık...

    vazgeçtim çünkü...

    sadece kendimi istiyorum artık geri... aynada baktığım suretin içindeki tüm güzellikleri geri istiyorum.. aşkının peşinden şehirler gezen kadını geri istiyorum; gittiği yerlerde kendinden tek kırıntı bırakmamış olsun istiyorum.. geri gelsin ve sadece kendini sevsin istiyorum; kalanlarıyla barışsın...

    "al aşkını; ver beni.....")
  • sözleri de şöyledir:

    ne zaman canım sıkılsa,
    gitmek isterim uzaklara.
    ne vakit seni dusunsem,
    ki dusunmesem olmuyor,
    gozlerin gelir aklıma.
    ah o cocuk gozlerin,
    tam gogsume saplanır,
    bıcak gibi sozlerin.

    sen beni olduruyorsun,
    sen bunu bilmiyorsun.
    sen beni olduruyorsun,
    sen bunu hep yapıyorsun.

    ne kadar kacsam kendimden,
    bir o kadar yakalanırdım.
    ne kadar seni istesem,
    sen hic yanımda olmazdın.
    gozyası biriktirdim,
    gozyasım ince ince.
    dusundumde bir zaman,
    bunu ben haketmedim.

    sen beni olduruyorsun,
    sen bunu bilmiyorsun.
    sen beni olduruyorsun,
    sen bunu hep yapıyorsun.

    her limandan bir gemi,
    alır goturur beni.
    hayat bu ya ustelik,
    gitmeler uzer bizi.
    gecmiyorsam icinden,
    sevemedim bu fikri.
    gidiyorum inadına,
    al askını ver beni.
  • nazan öncel bu şarkıyı kime söylemiş bilmiyorum ama bu nazan öncel'in bu şarkısını ne zaman dinlesem sanki tornavida yemiş gibi oluyorum. bu suretle bir gün artık dayanamayacağım. olurda bir gün pat diye durup dururken gümbürdersem bunun faili nazan öncel'dir. mümkünse sek olarak dinlenmemelidir ve çocukların ulaşamayacağı yerde muhafaza ediniz;

    http://www.youtube.com/watch?v=4zu4pndhvuo
  • bir şarkıdan çok öte, bambaşka bir şey bu.
    gitmeden önce bırakılan son mektup gibi.

    "...geçmiyorsam içinden, sevemedim bu fikri..."
  • sahile cikip, boyle uzaklara, cok uzaklara, milyonlarca kilometre uzaklara bakasi gelir insanin. ici nasil oyulur, nasil da acir, kimse bilmez. bu sarkinin etkisi boyledir sanki. "al askini ver beni" kismi da aklima murathan mungan'in "her seyi al, bana beni geri ver" cumlesini hatirlatiyor. ne diyorduk; nazan oncel...
  • böyle diyor ve öldürüyor bizi nazan öncel. ve o bunu biliyor. o bunu hep yapıyor.
  • zarif ve bir o kadar da derinlikli sitemkar parçadır.
    içine biriken bir hüznün ergimiş hali.
  • parça tesirli nazan öncel klasiği.
hesabın var mı? giriş yap