• anayasadaki ve yasalardaki sendikal yasal düzenlemeleri, çalışma hayatıyla ilgili hak ve özgürlükleri kapsar. toplu olarak kullanılan ve başkasına devredilemeyen haklardır.

    (bkz: iş kanunu)
    (bkz: 4857 sayılı is kanunu)
    (bkz: toplu is sözleşmesi grev ve lokavt kanunu)
  • (bkz: sarı sendika)
  • evet kardeşim, hafta sonu dinleniyorsun, sabah 8 de kalkıyorsun, 8 yaşındaki kardeşin evde yatıyor, okuluna gidiyor ne tatlı. annen kahvaltı hazırlıyor, reçelini ekmeğine sürüp yiyorsun. baban patronundan şikayet ediyor 'bu adamı mutlu etmek mümkün değil!' diyor. çok güzel. annen çalışmıyor, çalışsa bile her şey istediğin gibi. büyüyorsun, çocuğun oluyor okula yazdırıyorsun. çocuğun çalışmak zorunda değil elbette. eşin hamile izin alıyor işinden, çalışmıyor. çocuğun okuluna gidiyor falan. burnun aksa izin alıyorsun, hastasın çünkü. hasta insan neden çalışamaz? 8 yaşındaki çocuk neden çalışamaz? kadının hamileyken neden çalışamaz? burnun akınca nasıl izin alabiliyorsun? kardeşin neden okuluna gidebiliyor ? düşündün mü hiç? ben sana söyleyeyim; senin hakların için savaşan birileri var, senin kadının hamileyken çalışmasın diye canını veren birileri var. senin öpmeye kıyamadığın çocuğun okusun diye ölen birileri var. senin hayvan değil insan olduğunu bilen birileri var. istersen sen bunları sevme solcu de , dinsiz de, ne dersen de. bu insanlar şimdiye kadar senin kadının için, çocuğun için öldü. ne olur saygı göster. bil ki insanlık bu çocuk işçilerden, mazeretsiz çalışan kadınlardan, hakları olmayan babalardan bu noktaya geldi. katıl onlara, katılmıyor musun, uymuyor mu sana, saygı duy gözünü sevdiğim, sen çocuğunu öp diye kadınınla seviş diye kan akıtan insanlara saygı duy. çocuğunu öptüğün her nefeste, kadınına dokunduğun her heyecan da, o ölen insanların payı var. ne olur bil bunları, bil ki ileriye taşı, yücelt insanlığı. yücelt ki daha çok sevebilesin o evladını, daha çok dokunabilesin o kadına..
  • 18. yüzyılın ortalarından itibaren buharlı makinelerin kitlesel üretimlerde kullanılmasıyla birlikte ‘seri üretim’ kavramı dünya literatürüne girdi. bu tarihlere kadar zanaatkârlığın ön planda olduğu çalışma hayatı; artık bacası tüten fabrikalarda durmadan, sürekli, ardı arkasına aynı işi yapan yığınlara dönüştü. sanayi devriminin ilk yıllarında kapitalistlerin eline mahkûm olan işçiler; 18 saate varan ağır çalışma koşullarına ve açlık sınırında yaşamaya dayanmak zorundaydı. işten çıkarılmaya karşı hiçbir güvenceleri yoktu; bir gün işe gitmemek, patronun iki dudağı arasında belirlenen kaderlerini çizebilir ve işlerinden olabilirlerdi. iş kazaları, meslek hastalıkları çok yaygındı. hiçbir önlem alınmıyordu.

    19. yüzyılda sendikal örgütler kitlesel eylemlere imza attı. bu eylemlerde binlerce işçi öldürüldü, yaralandı ve sindirildi. 20. yüzyılın başlarından itibaren sendikaların ağırlığı ve gücü artmaya başladı. “uluslararası çalışma örgütü” kuruldu ve “işçi hakları bildirgesi” benimsendi. günümüzdekine çok yakın haklar ve çalışma koşulları ilan edildi.

    bugün halen sömürüsüz, insanca, hakça çalışmak ve yaşamak için alınması gereken çok yolumuz var fakat bugünlere nasıl gelindiğinin, sahip olduğumuz hakların kazanılmasında örgütlü hareketin ve binlerce yitirilmiş emekçinin olduğunu bilmek gerekiyor.

    bugünlere kolay gelinmedi ve yarınlar da kolay olmayacak.
  • işçi hakları başlığına yazmak istedim ama sözlük illa beni buraya yönlendiriyor.

    neyse sıkıntı tinne..

    en başta da yaşam hakkıdır..

    hele de bi terör saldırısına karşı..

    hele de kendini (sözde) solcu - komünist gibi gösteren allahın belası bi terör örgütü söz konusuysa..

    (bkz: pkk)

    bingöl'ün genç ilçesinin yolçatı köyünde "elektrik arızası var" denilerek yardım isteniyor.
    halbuki tezgah!
    pkk, çoktan yola bombayı döşemiş. köye giden ekibin aracı patlatılıyor. 2 işçi orada şehit düşüyor yani ölüyor..
    kınayan yok, doğru düzgün tepki gösteren yok..

    kaynak - dw türkçe
hesabın var mı? giriş yap