• mukemmel bir turgut uyar $iiri.

    -senfoni-

    once sesin gelir aklima
    caresiz kaldikca hep seni du$unurum
    guzel olan, dolgun ba$aklardaki sari$in sevincli,
    sonra cumartesi geceleri gelir
    sonra gokyuzu gelir hemen kurtulurum
    bir yagmur yagsa beraber islansak .

    kirk kere soyledim bir daha soylerim
    sava$ta ve bari$ta karada ve denizde
    du$kunlukte ve esenlikte
    zamanimiz apayri bize gore
    yanyana olduk mu el ele
    ac kalsak aglamayiz biliyorum.

    icim guvercinleri ok$ami$ gibi rahat
    sen yanimdayken ister istemez
    geni$ meydanlarda ak$am ustleri
    ustuste uc kere deniz uc kere cinarlar
    sen yanimdayken ister istemez
    uzak irmaklari hatirliyorum.

    arasira du$muyor degil aklima
    yabanci kadinlarin sicakligi
    ama allah bilir ya ne sakliyayim
    yaninda ihtiyarlamak istiyorum .

    turgut uyar

    ic. "bizim ku$ak ve otekiler" (36 $air ve $iirleri), baki suha ediboglu , varlik yayinevi , istanbul-ekim 1968, s. 249-250.
  • korkunc tanimlamalara tabi tutulmus muzik formu.

    * oncelikle klasik muzikten anlamayan degil tam tersine bu muzikle daha icli disli kisilerin tercih edecegi bir formdur zira ornegin bir konçertoda oldugu gibi gozu \ kulagi oyalayacak bir solist senfonilerde yoktur (kimi senfonilerin kimi yerlerinde tabii ki sololar vardir ama bunlar koncertolardakilerle kiyaslanamaz)

    bir operada yahut balede oldugu gibi bir sahne temsilinin eslikcisi degildir. (evet kimi zaman kimi senfonilerin bale temsilleri soz konusu olur ama bu cok ender ve garip bir uygulamadir)

    bir konusu yoktur. tamam, kimi senfoniler programli muziklerdir ancak genele nazaran cok ender sayida senfoninin muzigi bolum bolum aciklayan bir programi vardir. cok genelde dinleyici kendi programini kendi olusturur.

    icinde insan sesi de ender olarak bulunur dolayisiyla dinleyicinin bir program olusturmasina bu acidan da cok yardimci olmaz, bir siir yahut duadan esinlenmesinin onunu keser.

    muzikal icerigi genelde bir divertimento, serenad, dans yahut marş'tan cok daha fazla ve yogun muzikal yazi icerir. amaci eglendirme degil ifade yaratmaktir.

    kisaca yalnizca ve sadece muziktir. oda muzigi icin bir piyano sonati ne ise, orkestral muzik icin senfoni odur. tum bu acilardan bakildiginda ancak klasik muzikle daha cok ilgilenen yahut ilgilenme niyetinde olan kisilere hitap eder. hatta tam da bu yuzden bircok konservatuar ogrencisi (ve dahi dinleyicisi) ilk yarisinda hocasinin (yahut meraklisi oldugu sanatcinin) solist olarak gorev aldigi koncertant yapiti dinledikten sonra konserin ikinci yarisindaki senfonik yapita (cok genelde senfoni olur bu) kalmaz ve kacar, kendini soyut anlati ile bunaltmak istemez*.

    yukarda siralanan nedenlerden dolayi da bir besteciye en serbest ifade alanini vermektedir. kendisine gosterisli sololar yazilacak bir solist yoktur, muzige dokulmeyi bekleyen bir metin yoktur, eglendirme yahut gucendirme gibi onceden belirlenmis bir amac yoktur, muzikle resmedilmesi gereken bir konu yoktur vs. vs. bu yuzden bestecilerin yaraticiliklarini en guzel sekilde gosterebilecekleri formlarin basinda gelir. tabii bu kerte serbestlik ayni zamanda besteciye ayni olcude sorumluluk yuklemektedir. muzigi yazarken kendisine yol gosterecek hicbirsey yoktur, tamamen kendi hayal gucu ve yetenegi ile basbasadir.

    benzer ozellikleri haiz cok onemli bir oda muzigi formu icin (bkz: string quartet)
  • sonat formundaki orkestra yapıtıdır.klasik senfoni dört bölümden oluşur. 1. bölüm hızlı allegro,2. bölüm ağır andante, 3. bölüm 2.ye göre biraz daha canlı ve 4. bölüm* parlak bir final allegro ile çalınır.
  • senfoni - (yun. sinfonie, ital. sinfonia) ortaçağda genellikle şarkı, melodi gibi müzik şekillerine bu ad verilirdi. rönesans ve barok devirlerinde ise sadece aletlerle sunulan müzik parçası anlamına gelirdi. sonraları opera, oratoryo ve kantatların baş ve ortalarında çalınan çalgısal kısımlara senfoni dendi. a. scarlatti ve lully kilise ve oda senfonileri yazdılar. bunlar sonat formunda yani iki veya üç, kısımlık eserlerdi. birinci kısım yavaş, ikincisi çabuk ve üçüncüsü yine yavaş olarak yazılırdı. büyük orkestrayla beraber onsekizinci yüzyılda yeni senfoni şekli doğdu, hareketler ve şekil klasik bir hal aldı. berlin, mannheim okullarının yetiştirdiği besteciler bu müzik türünde eserler verdiler. özellikle üç viyana klasikleri; haydn, mozart, beethoven, bu türün en yetkin bestecileri oldular. haydn orijinal isimleri içeren 160 kadar senfoni yazdı. mozart son orkestra eseri olan "jupiter" senfonisi, haydn'ın klasik tarzdaki senfonileriyle beethoven'ın her biri yeni bir fikir sunan anlamlı ve konulu senfonileri arasında bir köprü görevi gördü. beethoven'in dokuz senfonisinden ilk ikisi mozart etkisi gösterir. ondokuzuncu yüzyıl ortalarına doğru edebiyatla başlayan romantizm her sanat dalında olduğu gibi müzikte de etki yaptı. ve schubert'le beraber senfoni türünde de kendisini gösterdi. schubert 9 senfoni yazdı ki bunlardan 8'incisi "bitmemiş" adıyla anılır. brahms ve bruckner gibi alman besteciler beethoven'dan etkilenerek eserlerini yazmışlardır. diğer taraftan fransız bestecisi berlioz ve franz liszt programlı senfoniyi tanıttılar. programlı senfoni, önceden hazırlanmış bir konuyu program içinde kalarak, müzik çalgıları aracılığıyla dinleyiciye sunmaktır. bu tür eserler anlatım içerirler. programlı senfoninin geçmişinin çok eskilere dayanmasına karşın bu yolda ilk bellibaşlı eser veren sanatçı berlioz'dur. "symphonie fantastique", "romeo ve juliette" gibi eserleri bu türe birer örnektirler. liszt'in "dante" ve "faust" senfonileri, "mazeppa", les preludes" gibi senfonik şiirleri de bu tarzda eserlerdir. richard strauss'un "till eulenspiegel'in şen maceraları", "don juan", "zerdüşt dedi ki..." senfonik şiirleri de bu tarza birer örnektirler.
    her ulustan besteciler senfonik eserler yazmışlardır. bunlardan rusya'da çaykovski, çekya'da smetana ve dvorak, ingiltere'de edward elgar, italya'da respighi, finlandiya'da sibelius en önemlilerindendir.
  • turgut uyar'ın senfoni'sinin ikinci kıtası harika bir evlilik yeminidir.

    "...kırk kere söyledim bir daha söylerim
    savaşta ve barışta, karada ve denizde
    düşkünlükte ve esenlikte
    zamanımız apayrı bize göre
    yanyana olduk mu el ele
    aç kalsak ağlamayız biliyorum..."
  • yunanca; art arda gelen seslerin uyumu anlamına gelen "simfoniya" sözcüğünden (latince kökü de vardı ama unuttum) gelir. ilk olarak 17.yy'da insan sesi için yazılmış bestelerde, yalnız çalgılar için olan bölümlere denmiştir. fekat 18.yy'ın sonundan itibaren tanımı: sonat biçimine uygun orkestra yapıtı.. olagelmiştir.
  • anton bruckner ve dimitri şostakoviç gibi bestecilerin de dahiyane timsallerini üretmiş oldukları müzik formu. senfoninin babası olarak addedilen franz joseph haydn'ı da (baba haydn) anmadan geçmeyelim.

    ayrıca (bkz: fantastik senfoni)
  • * wolfgang amadeus mozart'in kaleme aldigi 9. senfoni ünlü degildir. aklima sunu * getirdi. ote yandan gustav mahler, anton bruckner, franz schubert ve dmitri şostakoviç gibi bestecilerin 9. senfonileri de fazlasiyla kayda degerdir.

    edit : daphne 'ünlü olmazsa dinlenemez diye de bir şart var galiba...' dedi. cok hakli. soyle demeliydim : mozart'in 9. senfonisi bir beethoven yahut dvorak'inkiler kadar süper degildir. yoksa tabii dinleyelim dinletelim.
  • "önce sesin gelir aklıma, çaresiz kaldıkça hep seni düşünürüm" seni düşünürüm çünkü dünyada insana, en sevdiğinden daha çok yaşama sevinci aşılayan, daha çok güç veren bir "neden" yoktur. olamaz. bu yüzden çaresiz kaldıkça seni düşünürüm, önce sesin gelir aklıma, sonra yavaş yavaş hayalin, bütün sen. hayalim senleştikçe güçlenirim ben. özgürleşirim, o noktadan sonra çaresizlik bile kendini sorgular. seni düşündükçe yaklaşırım gökyüzüne, sonrası bir çift kanat. bulutlara dokunsak, yoğunlaşıp dolsak, dökülüp yağsak. sahi, bir yağmur yağsa da birlikte ıslansak.

    "bir yağmur yağsa da birlikte ıslansak." özü budur işte bence aşkın, ve turgut uyarın bir aşkı anlatmadaki ustalığının başlangıcının son dizesi...

    kırk kere değil, bin kere söylesem, ya da hiç söylemesem. biliyorsun. savaşta ve barışta, karada ve denizde, düşkünlukte ve esenlikte. sadece bunlarda mı? hayır. madem gökler de, yer yüzü de 7 kat, madem evren sürekli genişliyor ve zaman göreceli. madem bulunduğumuzun dışında paralel evrenler olabilir, kısıtlamayalım ihtimalleri, her şartta, her zamanda, her yerde ve hatta olası her evrende, yanyana olduk mu elele, aç kalsak da ağlamayız biz. sana bakarım doyar karnım, geçer üşümem, açılır sonsuz uykum, berraklaşır bilincim, adrenalin hücum eder vücuduma, acıyı hissetmem. yanyanaysak elele, insan varlığının sınırlarının uçlarında dikilir bedenim.

    sen yanımdayken, ister istemez... hayır hayır, sen yanımdayken bir ikilemede bile yer alamaz istemsizlik. değiştir! sen yanımdayken, ister ister rahat içim, deniz kenarında bir çınarın altındayız gibi, bir çınar altı kahvesinde sana bakarak limonata içiyor olmanın huzuru ve meydanlar. sen yanımdayken ister ister ırmakları düşünüyorum ve içime ırmaklar akıyor, senden bana. benden sana çağıldıyor şelaleler. biliyorsun, sen varken benim havam hep güzel!

    tanrı'nın bildiği kuldan saklanır mı hiç? aksine evdeki kahve fincanının kulpu, havuzda yüzen çocuklar, apartman girişindeki sessiz kedi, insanlar, hayvanlar, bitkiler, ve dahi canlı ve cansız bütün varlıklar bilmeli, seninle ihtiyarlamak istiyorum. ihtiyarlamak... seninle... elele...
  • adanada cuma aksamlarinin vazgecilmezidir.olmazsa olmaz herkes toplanir piyasa bile olur ama olsun boyle kulturel bi durum da piyasa olusmasi bile gusel
hesabın var mı? giriş yap