• bana göre türkiye'nin ilk ve şimdilik tek dramedy'sidir. bizde biraz bilet pahalı olduğu için sanırım, sinema lüks geliyor hala. güneş gözlüğü takana kasıntı gözüyle bakılması gibi. sanki sinema, dünyayı kurtaran bir şey. buralarda türk filmi dediğin ya öküz gibi güldürecek, ya öküz gibi ağlatacak. aksiyon çekecek götümüz olmadığı için o kısmı zaten komple amerikan sinemasına bırakıyoruz. yabancı sinemaya tolerans aralığımız çok daha geniş, olmamış deyip geçiyoruz. türk filmi olunca özümüze dönüyoruz. yerli ya, karşında gibi, aynı dili konuşuyor. sıç ağzına. bir şeylerin hırsını çıkar. oysa hiçbir filmin başyapıt olma zorunluluğu yok. her film mükemmel zaten olamaz.

    senin hikayen'i iş gereği vizyondan önce izledim. bittiğinde "çatışması yok filmin" dedim. söyledim çünkü yurdum insanını tanıyorum, arayacaktır bunu. filmde kötü karakter yok yahu. en son ne zaman içinde kötü tek bir karakter olmayan bir film izledin? onca zorluğa rağmen ayrılığı ağzına bir kere almayan bir çift izledin? her tarafından sevgi fışkıran ama asla yavşamayan? filmde en çok iki şeyi sevdim. biri yönetmenliği (tolga örnek harika bir adam, belgeselcilikten gelen yönetmen disiplini inanılmaz) tertermiz bir film olması, diğeri de filmin adı. bu gerçekten senin hikayen. herkes bir tarafından kendini buluyor. ben hiç söyleyemedim etrafımdakilere, ama bana da ayrıldığım sevgilimle kurduğum hayalleri gösterdi herkesten ayrı olarak, öyle hüzünlendim. bu gerçekten bir şekilde senin hikayen. yönetmenin, senaryonun büyük kısmını hayatından uyarlaması buradaki en büyük etken. bir şarkı gibi, herkes kendine göre yorumlayabiliyor.

    fragmanını izleyin mesela, hayatımda izlediğim en iyi fragmanlardan biri. ne kastettiğimi ancak filmi izlediğinizde anlayabilirsiniz. öyle sikko şişirme bir film değil yani. izlediğim en iyi filmlerden biri miydi? hiç düşünmeden cevaplarım: asla değildi. çok yeni çok ilginç bir şey mi anlatıyor? yo. pasif agresif bir film bu, rahatlığıyla meydan okuyan. cesar millan'ın eğittiği bir pitbull gibi. bağımsız sinema gibi olan bağımlı bir film. bu tecrübeler gerçek sinema izleyicisi için çok keyif verici; ben hiç böyle bir türkçe film izlememiştim, izleyeceğimi de sanmıyorum. "gerçek sinema izleyicisi" lafını kullanmak zorundaydım özür dilerim. kimse asla bir şeyi beğenmek zorunda değildir, beğenmediyse de bunu saklamak zorunda değildir. benim 10 senedir hayatımda şiar edindiğim şey şu: ne yaptığın değil, nasıl yaptığın önemlidir. bu film asla kötü bir film değil. size yetmeyebilir, beklentinizi karşılamayabilir ancak "vakit kaybı" demek, "bok gibi" demek, sizin sinemadan anlama çapınızı gösterir. mecbur değilsiniz elbet, dilediğiniz gibi yorumlayıp dilediğiniz gibi bahsedebilirsiniz ama bu da bir gerçek olarak ortada durur.

    film, keşkeleri ahları olan bir film değil, zaten tolga örnek de öyle bir yönetmen değil. olması gerektiği gibi bir iş. belki bir parça kırpılabilirdi benim naçizane görüşüm. onun dışında, istediğini olmuş bir film. izlemediyseniz ve izlemeye niyetiniz yoksa, televizyona düştüğü zaman izleyin. kastettiklerimi daha iyi anlayacaksınız. öğrenilmişliklerinizden en çok arınmanız gereken şey sanat bence.
  • 2008 - windows vista çıkalı bir seneden fazla bir zaman olmasına rağmen microsoft sözlüğe reklam olarak verdiği entride bundan söz etmedi bile. neden acaba??
  • 1998 - windows 98 ciktiydi. heyecanlanmistik. bilgisayarda windows 95 vardi. 98'in kopyasini aldik kurduk. oyunlar, microsoft office programlari falan derken iyi bir bilgisayar kullanicisi oldum.
    1999 - devir artik internet devri oldu. hayatimiz yavas yavas internet explorer'e logosuna donustu.
    2000 - bu bilgisayar para kazandirmaya da basladi. komsumuzun isleri basindan askindi. hazirlanacak tezleri bana yazdirirdi. office programi büyük icatti vesselam...
    2001 - windows xp ciktiydi. aldik kurduk. yine korsandi ama orjinalini alacak paramiz olmadigi icin crac cikana kadar windows 2000 ile devam ettik.
    2002 - gurbet ellerde aile, arkadas, sevdicek... bizi birbirimize baglayan telefon fatura olarak her iki tarafada kazik gibi girdiginden hayatimiza bir sekilde msn messenger girdi. sevdik, isindik...
    2003 - office programinin yeni sürümü ile birlikte duydukki xp'nin de crack cikmis piyasaya haberimiz yok. hemen aldik kurduk. kullandik ve sevdik.
    2004 - askerde carsi izinlerinin internet cafelerde gecmesinde yine msn... yine microsoft... hep hayatimdaydi.
    2005 - is hayatina girmemle sahip oldugum bilgisayar artik ekmek kapimdi. calistim, kazandim, harcadim. office programi ve msn en iyi dostlarim arasinda artik... sonradan hayatima windows mobile da girdi ve ortam senlendiydi iyice.
    2006 - e-ticaret hayatima nasil girdiyse msn bana ekmek yedirmeye devam etti.
    2007 - oglum yeni dunyaya geldiydi. cin'e gitmek zorunda kaldiydim. yine gurbet ellerde oglumu, karimi, ailemi msn'de kamera ile seslerini duyarak gorerek hasret giderdim. gerci ismi artik windows live messenger oldu ama olsun. o benim msn'im di hala.
    ve simdi oldu yil 2008... 10 yildan fazladir microsoft hep bir sekilde hayatimdaydi. ve ben bir hayvan evladi olarak henuz orjinal yazilim kullanmaya ve cevremdekilere de kullandirmaya basladim.

    2008 - macintosh aldim. bilgisayar denen nosyon degisti kafamda.

    hikaye bitti...
  • 2007 - kızım yeni dünyaya geldiydi. çin'e gitmek zorunda kaldıydım. yine gurbet ellerde kızımı, karımı, ailemi skype'da kamera ile seslerini duyarak görerek hasret giderdim. başka programlar da var bunu yapan ama sikindirik bir kamera kullanıcam diye hem kendi şirketinin işletim sistemini yüklemek gerekiyor, hem de kalitesi skype kadar iyi değil. bedava alternatifleri varken nasıl o kıytırık işletim sistemini bi dünya paraya millete çakıyor orospu çocukları anlamıyorum, sonra da küfür ediyorlar orjinalini kullanmayana.
  • 2008 - toplu bir karar ile sistematik olarak sirketimizin tum departmanlarindan microsoft urunlerini kaldirmaya basladik.
    2014 - serveri bi restart edek mi? bu kadar uzun sure takilmadan nasi calisir ki?
  • toplamda 117.391 kisi izlemis. saka olmali. sirf asil selmacimin hatrina en az 1 milyon olmasi gerekiyordu. 7 milyon recep lalesine gidiyor. ben boyle sinema seyircisinin taa amina koyim afedersiniz..
  • "yaklaşık 3 hafta önce yeni bir dizüstü bilgisayar almak üzere bir teknoloji markete gittim ve kendime oldukça uygun bir fiyata bir bilgisayar aldım. ancak eve geldiğimde öğrendim ki, o bilgisayarı daha uygun fiyata alabilirmişim. eğer üzerinde windows vista işletim sistemini de zorunlu olarak almamış olsaydım. çok dert etmedim, zira "linux kullanırım ben, neme gerek windows" diyen bir geek değilim ancak, kullanacağım windows'un versiyonunu, keşke bana sorsalar da, sorunsuz bir şekilde kullandığım xp'ye devam etseydim diye içerlenmedim de değil. bir de, gerçekten, ya linux kullanmak isteseydim?

    herneyse, yeni işletim sistemini kullanmayı öğrenmem biraz zaman aldı. işetim sisteminin autorun.exe dosyasını bile bana sorarak çalıştırması, kendimi lord of the rings gibi bişey şeklinde hissetmeme neden oluyor.

    işte sonra, iki gün önce, ofiste; bir gün sonra yapacağım sunumu en sevdiğim arkadaşım powerpoint'te hazırlıyordum. 64. slaytta, yapmış olduğum kopyala - yapıştır işleminin kompleksliğinden olsa gerek, bir bilişim uzmanı tarafından, orijinal windows üzerine kurulmuş olan, orijinal office powerpoint'im çöküverdi. hiç umursamadım, "nasıl olsa powerpoint bir autosave dosyası almıştır" dedim ve bilgisayarımı yeniden başlatırken kendime bir kahve koydum. powerpoint'imi tekrar açınca, gördüğüm manzara duygulanmama neden oldu: autosave dosyası falan yoktu. yaklaşık üç saatlik çalışmam gitmişti, akşam kız arkadaşımla olan randevumu da iptal etmek zorunda kalmıştım ama her şey benim hatam. o kadar büyük (50kb) bir jpg dosyasını, copy-paste yaparak en iyi arkadaşımın kafasını karıştırmamalıydım.

    neyse işte sonra eve döndüm. kızı ektik, bari gönlünü alalım diye msn'in başına geçtim. kameramı da açtım gül gibi. hatun epey naz yaptı, doğası gereği ama seviyo işte, dayanamadı affedecek beni. en sonunda ben de özür diledim ve tam "seni seviyorum" diyecekken birden msn kopuverdi. internet bağlantımı kontrol ettim, herşey normaldi. msn servisi yokmuş, sonra öğrendim. bir zamanlar icq vardı, hem de dial up üzerinde çalışırdı da, sadece internet gittiğinde giderdi. ama olsun, icq bize ihanet etti. bu yüzden en sevdiğim arkadaşım msn.

    bir de tam yatarken şunu farkettim ki, ne büyük hayvan evladıymışım. son üç yıla kadar, tek bir microsoft yazılımına para ödememişim. e tabi insan linux üzerinde openoffice gibi rezil bişeyler çalıştırırken buna gerek kalmıyor :p"

    şeklinde yüzlerce hikaye döşemek istediğim yarışma.
  • timuçin esen faktörü filmin her seansını kızlar matinesine çevirsede, anne-oğul ilişkisine odaklanan film. aydınlık mekanlar, akıcı bir hikaye, iyi karakterler, duyguların ötesine geçen çekimlerle, anlatmak istediğini izleyiciye ulaştırabildiği için başarılı, ağlatıyor da güldürüyor da dengesini kurmuş, büyük ve beylik mesajların değil basit ama esas olanın önemini vurgulayan, izlenesi filmlerden.
  • benim hikayemde mikrosoft'un mintaks'tan daha az yer tuttması sebebi ile, hayvan evladı sensin, lisans da sana ***sin diye karşıladığım reklam serisi. hani lise öğretmenleri esprili olup "gençlere ulaşmaya" çalışır da içimize fenalık basar ya, aynen öyle olmuş bu reklamlar...
hesabın var mı? giriş yap