• mükellefinin gözünden bakınca göre sik kafalıdır bunların hepsi. hiçbir işe yaramaz. iş falan da yapmazlar zaten. bu işi hobi olarak yaparlar, parayı hobi diye alırlar. o yüzden mükellefleri de para vermez bunlara. 300 lirayı vermemek için binbir takla atarlar. para yok falan derler.

    bu serbest muhasebeci mali müşavir denilen götler, mükellefinin tıkır tıkır işini yapar, beyannamesini hazırlar. çünkü sözleşme yapmıştır. parayı alamasa da işini yapmak zorundadır, yoksa haksız duruma düşer. parasını alamaz, ama alamadığı paraya danıştay kararı gereği makbuz kesmek ve kdv'sini cebinden ödemek zorundadır. yoksa ceza yer. yaptığı işin parasını mükellefinden istediğinde aldığı koskoca bir "nah"tır. para alamadığı için iş yapmama gibi bir şansı da yoktur. mükellef kişisi ise bütün parasını "aman parasını vermezsem benim işimi yapmaz mağdur olurum" dediği kişilere (toptancı, nakliyeci, vs) verir. vermediği parasını da repo falan yapar, yatırım yapar. mali müşavir ibnesine yedirmez. dedik ya serbest muhasebeci mali müşavir denen götlekler parayı hobi için alır çünkü. evleri barkları yoktur bu ibnelerin. taş yerler, duvarları kemirirler, karton koliden yaptıkları kulübelerde yaşarlar.

    hele ben bi oturup soluklanayım amca en iyisi.
  • dünyanın en zor para kazanan, en çileli mesleği galiba.

    daha önce bahsedilmiş. mükelleflerden tahsilat yapmanın zorluğundan falan bahsetmeyeceğim. devlete ödediklerimizden de daha önce bahsetmiştim (bkz: vergi vermeye karşı sivil itaatsizlik/@kibritsuyu), ondan da bahsetmeyeceğim. tamamen başka bir zorluktan bahsedeceğim. ee biraz da işin illegal kısmına bakalım.

    şimdi efendim. her mesleğin zorlukları, sıkıntıları malum. para kazanıyoruz, giderlerimiz oluyor onlara ödüyoruz, devlete de bir kısmını vergi, sigorta vesaire diye ödüyoruz buraya kadar tamam.

    oldu ki durumumuz biraz kötüleşti. biraz daha fazla paraya ihtiyacımız oldu. ya da ihtiyacımız yoksa bile şeytan sol omuzdan poke atmaya başladı. kafanın bir köşesinde "ulan devlete dünyanın parasını ödüyoruz, azıcık az ödesem de biraz da benim cebime kalsa" diye düşünmeye başladık.

    herhangi bir esnaf ne yapar? günde yaptığı 100 satışın 100 tanesine birden fiş kesiyorsa 20 tanesine kesmemeye başlar. hatta ne yirmisi. kredi kartıyla satmadıkları (bankadan geçtiği için bunları belgelendirmek zorunlu) tüm mal ve hizmetler için fiş kesmemeye başlar. hele mal ile işi olmayan, bütün işi hizmet olan, hele hele kredi kartı ile de hiç işi olmayan esnaflar için (berber mesela) bu çok çok kolaydır. kapısında kuyruk olsa da, bakarsın gün hasılatına, z raporuna, topu topu iki kişi traş olmuştur. onu da maliyeci gelip "ula dükkanı boşa mı açtın, bütün gün yattın mı" demesin diye "abi valla sadece iki kişi geldi" diyebilmek için göstermelik keser. (ben yapmıyorum, herkese fiş kesiyorum diyeni getir, kızılay meydanında domalacağım bu adama)

    ha ne diyorduk? esnaf adam devlete ödediğinden kısmak için böyle bir yol seçebilir. suç üstü yakalanmadıkça (traş olan maliyeciye de fiş vermezse) ya da biri ihbar etmedikçe yakalanması mümkün değildir. incelemeye bile alınsa "abi iş yok valla günde iki kişi ya geliyo ya gelmiyo" dediği sürece kanıtlama imkanı olmadığı için başına bir iş gelmez.

    esnaf, tüccar falan böyle. peki kendimize biraz daha yaklaşıp serbest mesleğe gelelim. doktor mesela. veya avukat. e bunlar da aynı. doktorun hastası, avukatın müvekkili istemediği sürece belge vermezlerse kimsenin de ruhu duymaz. çünkü doktor sağlık bakanlığı ile, avukat adalet bakanlığı ile muhataptır. yaptıkları iş için birilerine hesap vereceklerse doktor sağlık bakanlığına, avukat adalet bakanlığına hesap verir. vergi işleriyle ise maliye bakanlığı ilgilenir.

    ve gelelim zurnanın zırt dediği yer olan asıl konumuza. serbest muhasebeci mali müşavirlere. bu adamların kesinlikle "belge vermeyeyim de azıcık vergi kaçırayım" deme şansları yoktur. niye? çünkü bu adamların bütün müşterileri mutlaka vergi mükellefidir. bu adamlar bütün müşterileriyle sözleşme yaparlar. sözleşmelerinin bir nüshasını vergi dairesine verirler. ayrıca sözleşme yaptıkları mükelleflerinin beyannamelerinin altına imza atarlar, bir de vergi dairesine "ben şunların şunların beyannamesine imza atıyorum" diye bildirirler (imzayken yine iyiydi, ohoo kim dosyayı açıp da farkedecek denebiliyordu. artık imza da yok. maliye tarafından verilmiş kullanıcı kodu var. kendi kullanıcı kodlarıyla internetten gönderiyorlar, yani adam senin kullanıcı kodunla kaç beyanname gönderdiğine baksa, bir de bildirdiğin listeye baksa anında kabak gibi çıkar meydana). bildirmezlerse ceza yerler. yani bildirdiği isimlerden fazlasını gönderdiği fark edildiği anda sistemde kabak gibi görünür ve yakayı ele verirler. sözleşme yaptığı ve sözleşme nüshasını da bizzat maliye'ye teslim ettiği için belge vermemek gibi bir şansı yoktur. hepsini geçtim, müşterisi de vergi mükellefi olduğundan, yaptığı harcamayı defterinde göstermek, gider yazmak isteyeceğinden belgesini ister. herhangi bir esnafın vergi mükellefi olmayan sıradan müşterisi gibi "ne yapacam la ben fişi faturayı, vergi iadesi de kalktı zaten" demez yani.

    hani belki avukat da müvekkilleriyle sözleşme yapıp bir yerlere gönderiyordur bilemiyorum. ama bu gönderdiği yerin maliye bakanlığı olmadığına adım gibi eminim. olsa olsa adalet bakanlığına veya bağlı bir kurumuna gönderiyordur. o gönderilen liste bir şekilde maliye'nin eline geçip, maliye işin üzerinde durup, o avukatın kestiği makbuzları bizzat ofisine gidip defterini inceleyerek tespit etmediği sürece de ortaya çıkması mümkün değildir. serbest muhasebeci mali müşavir ise listeyi de beyannameyi de kendi elleriyle aynı adama* verdiğinden, gözü olan her adamın fark edeceği şekilde yakayı ele verir.

    zaten herhangi bir tüccar gibi "sattığımı gelir yazayım, aldığımı gider yazayım, farkı da kârım zararım olsun" diyemezler. çünkü yaptıkları hizmet işi olduğundan "aldığım" diye bir şey yoktur. hizmet satarlar. dolayısıyla neredeyse kazandıklarının tamamı kâr olur. ancak işte işi yaparken kullanılan üç beş kuruşluk elektrik, telefon vesaire gider yazılıp düşülür. her müşteriye çatır çatır belge kesildiği için kârı düşük göstereyim, vergiyi az ödeyeyim deme şansı da yoktur.

    aynı şey kdv için de geçerlidir. çatır çatır kesilen belgenin kdv'si de çatır çatır ödenir. zira bu kdv'den indirilecek bir "alınan mal kdv'si" yoktur. elektriğe, telefona falan verilen üç kuruş kdv indirilir ancak.

    dolayısıyla bu adamlar tahsilat yapamayıp, devlete tonla vergi, sigorta falan ödedikleri yetmez gibi "azıcık tırtıklasam ne olacak" diyip vergi de kaçıramazlar. cesaret edip kaçıran da çok geçmez yakalanıp, kaşıkla kaçırdığını kürekle geri verir.

    serbest çalışacaksanız seçmeyin bu mesleği.
  • mesleğimdir. böyle janjanlı isim verdiklerine bakmayın. bildiğin muhasebeci. hani hep dalga geçilen kahverengi takım elbiseli, döpiyesli, arka arkaya çay içen, monoton, sıkıcı bildiğin muhasebeci.

    bizim zamanımızda işletme bölümü acayip popüler böyle yükselen yıldızlı fiyuu bir şeydi. herkes mezun olunca çok mühim adam olacağımızı sanıyordu. böyle bütün şirketlerin kurtarılmak için yöneticilik becerileri gelişmiş işletme mezunlarına ihtiyaçları vardı ve havada kapacaklardı ya. şimdi düşününce benim salaklığım da olabilir belki.

    mezun olunca iş buldum da tanıdık vasıtasıyla. fakat kişi kendini bilmeli. genel müdürün bir gün " ewrimm hanım postallarla işe gelmesek mi? " ya da firma kataloğu için gece yarılarına kadar çalışılan günün sabahında 9:00 daki mesaiye 9:20'de gelince " ewrimm hanım mesai saatlerine özen göstersek" dediğinde anlamalıydım kurumsal biri olmadığımı. madem her işi babamın işi gibi görüyor ve öyle davranıyorum babamın işini yapayım bari dedim. babam da muhasebeci. evde baktım, attım hafızaya, girdim sınava, beyin bedava sonuçta.

    böyle küçümsenecek bir süreç de değil tabi ki. hekim olmaktan daha uzun bir zaman alıyor bu ruhsata sahip olmak. önce staja başlatma sınavına gireceksin, sınavı vereceksin ki staj yapmaya hak kazanasın. stajyerlikse üç yıl. böyle baya bildiğin üç yıl boyunca yine o dalgası geçilen stajyer olarak sgklı bir şekilde çalışacaksın. sonra yeterlilik sınavları diye bir şey var ki; her dersten yazılı sınava giriliyor. tabi üstüne staj yaptığın yerin notu da lazım. kaç yıl yaptı? lisans, üstüne başlatma sınavı, üstüne staj, üstüne yeterlilik. sınavları bir seferde versen, hiçbir aşamayı sektirmesen dahi en az sekiz sene.

    sonra n'oluyor peki; avukatın önünde titreyen, hekimden aman dilenen insanlar senin defter tutma ücretine laf ediyor, " aman ne sanki bir beyanname veriyorsun" diye düşünüyor, olur da ceza yerse kendi kabahati dahi olsa muhasebeci ceza yedirdi oluyor.

    şimdi ben bunu niye yazdım, neden yazdım, kutsal mı bilgi? saygı falan duyulsun demiyorum da - neyine saygı duyacaksınız gidin madenciye, tarım işçisine saygı duyun- biraz az dalga geçin ya.

    cellalenmiş gibi yazdıysam affola, malum mart ayı vergi ayı.
  • bu mesleğin mücbir sebebi, mazeret izni falan yoktur. beyanname zamanı ciddi bir ameliyat geçirirsiniz. hastaneden elinize 30 günlük heyet raporu verirler mesela. siz o raporu hiçbir şey yapamazsınız. zevk alırsanız kıvırıp götünüze sokabilirsiniz tabii ama orada yazan 30 günü kullanma gibi bir şansınız yoktur. hasta yatağınızdan, kafanızı bile doğrultamadan kucağınıza bilgisayar koyup fatura işler, beyanname verirsiniz. vermezseniz 1170 lira cezayı kitlerler. ameliyat olduğunuzu bilen mükellef "nerede hani bordroları göndermedin" diye tacizde bulunup durur. "ama raporluyum, hastayım" falan diyemezsiniz. ya da bırak hastalığı falan, beyanname veremeden öldünüz diyelim. allah rahmet eylesin. geride kalanlara da sabrın yanında biraz para versin ki öldüğünüz için veremediğiniz beyanname başına 1170'er lira cezaları ödeyebilsinler.

    öyle de bir meslektir işte.
  • çok çok sağlam bir eylem yapma zamanı çoktan gelen meslek.
    http://www.gib.gov.tr/index.php?id=428&tx_ttnews[tt_news]=1776&tx_ttnews[backPid]=27&cHash=204e8523bc

    "kurumlar vergisi beyannamesinin verilme süresi 29 nisan 2011 cuma gün bitimine kadar uzatılmıştır.

    25-04-11 23:48

    vergi usul kanununun mükerrer 28. maddesinin bakanlığımıza verdiği yetkiye istinaden 2010 hesap dönemine ait olup 25 nisan 2011 pazartesi gün bitimine kadar verilmesi gereken kurumlar vergisi beyannamesinin verilme süresi 29 nisan 2011 cuma gün bitimine kadar uzatılmıştır."

    duyuru saatine bak, kaç yazıyor. bir insanla, bir meslekle bu kadar dalga geçilir ancak. götümü siksen daha iyiydi şu saatte şu duyuruyu yayınlayacağına.
  • yapacakları iş sonucunda almaları gereken ücret için bir tarife yayınlanmış olmasına rağmen, bu tarifede belirlenen ücretlerden daha düşük ücretle iş yapmak yasak olmasına rağmen, tarifeden çok daha düşük ücretle (hatta bedavaya) iş yapıp haksız rekabet yaratan, tarifeye göre iş yapan meslektaşlarının mükelleflerini çalan, bir de mükellefe yalakalık olsun diye "köpeğiniz bile olurum. getir götür işlerinizi de yaparım. elektrik faturanızı bile yatırırım" diyen kimi şerefsizlerin de sahip olduğu meslek unvanı.

    düzgün çalışan üstüne alınmasın. benim lafım, tarifeden düşük ücretle iş yapacağını vaadedip mükelleflerimi çalan eşşoğlueşşeklere.
  • sıkıcı gelebilir, monoton, katlanılamaz bir mesleğin, sektörün insanı gibi gelebilir, ama bir şekilde ekmek parası kazanan insanlara "yazık la kimin çocuğu bunlar" diyorsanız, malın tekisiniz. yazarken değil sizin acilen ölmeniz gerekiyor zaten. ayrıca meslek değil. meslek erbablığıdır. meslek olanı için;
    (bkz: mali müşavirlik)
  • dehşetle gözlemliyorum ki mükellefleri, yani müşterisi olan kişiler, serbest muhasebeci mali müşavirleri, bu işi geçinmek için, para kazanmak için değil de hobi olarak yaptığını, aldığı paranın ekstra olduğunu, asıl geçinmek için başka bir iş yaptığını düşünüyorlar. ya da bu işi yaptığım için devlet memuru gibi devletten maaş aldığımı, mükelleften alınan paranın bahşiş gibi bir ekstra olduğunu düşünüyorlar. buna o kadar eminim ki.

    yani sanki bir serbest muhasebeci mali müşavir olan ben, bir devlet dairesinde maaşlı çalışan bir adamım. ya da mükelleflerin beyannamelerini verdiğim için devlet bana memur gibi maaş ödüyor sanki. cidden böyle bir tavır, böyle bir düşünce var. ücretimi istediğimde sanki o para bana verilen bir bahşişmiş gibi, ekstraymış gibi, ihtiyacım yokmuş gibi tavırlar sergiliyorlar. birike birike 3500 lira olmuş ücret için gittiğimde kasadan 100 lira çıkarıp veriyorlar "al bununla idare et" dercesine.

    arkadaşım, bu benim mesleğim. başka gelirim yok. ben senin işini yapacağım, sen de benim paramı vereceksin. bana devlet veya bir başkası bu işi yaptığım için para vermiyor. vermediği gibi dünyanın da vergisini, kdv'sini, bağkurunu alıyor. bana sen para vereceksin, ben de onunla geçineceğim. anladın?
  • mengene gibi meslek.

    cebini sıkıştırır. aklını sıkıştırır. kalbini sıkıştırır. damarlarını sıkıştırır.
    ruhunu sıkıştırır.

    20 senedir "hakkettiği değeri" kazanmaya çalışıyor. zamanında bunu biz yedik; siz yemeyin. gelmeyin.

    ama bir kere girdik diyenler için edit: o zaman şöyle yapıyoruz. mesleğimize saygı duyulmasını beklemiyoruz. önce biz saygı duyuyoruz. adam gibi iş yapıyoruz. özellikle şu meslektaş kötüleme huyundan vazgeçiyoruz. birini kötüleyerek prim yapmak yerine çalışarak prim yapmaya çalışıyoruz. en önemlisi de hiç para kazanmadan iş yaparken sağlımıza çok dikkat ediyoruz. gerekirse ruhsatı rulo yapıp çöpe atıyoruz ama sağlımızdan vazgeçmiyoruz.
  • bu ünvana sahip olup tarifenin altında iş yapanlar en hakiki orospu evlatlarıdır.
hesabın var mı? giriş yap