serializm
-
muzikte schoenberg'in oncusu oldugu akim. pierre boulez de vardir bildigim bu akimdan..
temelinde atonalite vardir, 12 nota ile belirli bir dizi olusturulur ve parcaya butunlugunu veren o dizi olur--ve bu diziye (tema diyebilir miyiz emin degilim) bagli kalinarak parca olusturulur.
dizi ters cevrilerek veya transpoze edilerek cesitlendirilebilir.
akorlar ise dizideki ardarda gelen notalari beraber calarak yaratilir. -
serializm, atonal anlayışı bir düzen içine sokar. (bkz: on iki ton sistemi)
ikinci viyana okulu bestecilerinden sonra, hemen her bestecinin (en azından bir dönem için) üzerinde çalıştığı bu teknik, 1950'lerde pierre boulez ve karlheinz stockhausen gibi besteciler tarafından daha ileriye götürülerek, dizisel anlayış, dinamik, artikülasyon ve özellikle ritm gibi, müziğin diğer parametrelerine de taşınmıştır. (bkz: total serializm), (bkz: bütünsel örgütleme) -
(bkz: dr alban berg)
-
(bkz: seriality)
-
(bkz: matrix/#5069836)
-
12 ton sistemiyle birlikte 12'den daha az sese sahip olan dizileri de kapsar.
-
serdar ortaç şarkılarını şahsım adına anlamlı kılmayı başarabilmiş tek akımdır.
evet, şaka bir yana.
müziğin 'kağıt üzerindeki deha'dan öte bir şey olduğunu düşündüğümü açığa çıkarmıştır kendisi. bu akım ile bir eser yaratmak oldukça zordur zira kusursuz matematiksel hesaplar gerektirir ancak dinlediğinizde size hiçbir şey ifade etmez. bu noktada, notaların mükemmel matematiksel uyumu mu yoksa kulak zevki mi sizin için önemli, buna karar vermeniz gerekiyor sanırım.
sevmedim. ancak etkilendim. -
[daha sonra eleştirmenler, acaba diziselcilik özgürleştirme vaadini yerine getirdi mi yoksa müziğin modernist bir çıkmazın içine girmesine yol açıp ancak giderek uzmanlaşan bir dinleyici kitlesi üzerinde etkili olan, değişmez formüllerin baskısı altında, kısıtlı ve anlaşılmaz bir müzik olarak o çıkmazda kalmasına mı yol açtı, diye sorgulayacaktı. susan sontag, "acı acı böğürtülerine ve gümbürtülerine" diye yazıyordu, "saygılıydık - çirkin müziği sevmemiz gerektiğini biliyorduk; toch'u, krenek'i, hindemith'i, webern'i, schoenberg'i falan ciddi ciddi dinliyorduk (çılgınca bir açlığımız ve sağlam midelerimiz vardı)."] frances stonor saunders - who paid the piper cia and the cultural cold war
(bkz: the cultural cold war/@ibisile)