• 2014 veya 2015 yilinda, henuz facebookta daha aktifken birgun 'kardessiz cocuk olur ama cocukluk olur mu?' yazmis. bir arkadasim da soyle bir mesaj yazmis: 'sermin hanim, kardes ne guzeldir, kardeslik ne guzeldir, ne kiymetlidir yazin ama kardes olmazsa cocukluk da olmaz biraz fazla degil mi? bu yazdiginizi kardesi olmayan bir cocuk okusa ya da istedigi halde ikinci cocugu olmayan bir anne okusa ne dusunur?'

    sermin hanim buna soyle cevap yazmis, 'kendi icinizde halledemediginiz seyler yuzunden benim yazdiklarim size yanlis geliyor.' yani sanirim sunu demek istemis, ya senin kardesin yok ya da tek cocugun var, bunu da yediremiyorsun kendine, bana sariyorsun. halbuki arkadasimin 2 kardesi var, bu mesaji yazdigi sirada da iki cocugu vardi, sonra ikizleri oldu toplam dort cocugu var.

    mesele bu degil zaten. insanlari sosyal medyada gordugunuz kadariyla yargilamayin diyorlar, dogru. fakat verdigi bu tepki bence karakteri hakkinda cok buyuk bir ipucu veriyor. istedigi halde ikinci cocugu olamadigini dusundugu bir insana verdigi bu cevap, o gulusunun, kibar kibar kendini ifade etme hallerinin aslinda nasil da maske oldugunu gosteriyor. eger o yazilarinda bahsettigi kadar duyarli, naif bir insan olsa asla boyle bir cevap yazmazdi. ayrica son derece haksiz, kardessiz cocuk da olur, cocukluk da... yeter ki temiz kalpli anne babayla buyusun cocuk.

    buarada ikinci esinin vefatindan sonraki sosyal medya paylasimlari da cok kisinin dikkatini cekmis. gunlerce ustuste 'ikimiz de sevdigimizi ve sevildigimizi sanmisiz yillarca ama aslinda aski birbirimizde tattik, oncesi yokmus. birbirimizin yaralarini sardik, bizi cok yaralamislar hep, en cok birbirimizi sevdik hayatta...' yazip durdu. yahu o adamin ne sebeple ayrilmis olursa olsun eski esi hala hayatta, senin yazdiklarini okuyor. hatta bir de kizlari var, o da senin yazdiklarini goruyor. en onemlisi kendi cocuklarin var, onlar da goruyorlar. neden hem kendi cocuklarina, hem baskasinin cocuklarina annem ve babam aslinda birbirlerini hic sevmemis dedirtiyorsun ki? neden eski ese 'demek ki gidip ona benden bahsetmis, herseyimizi anlatmis' duygusunu yasatiyorsun? esin hayatta olsa bunlar ne kadar ozel duygular neden paylasmak zorunda hissediyorsun demez miydi? gercekten yukarida da yazildigi gibi butun yasini soayal medyada yasayinca demek ki boyle oluyor.

    gunumuzde artik oyunun kurallari boyle gerci. o da okunmanin, takip edilmenin yollarini bulmus, oradan devam ediyor. ve malesef ki sosyal medyada her bitli baklanin bir kor alicisi oluyor.
    tanim: bir yazar.
  • bu hanımı sosyal medyada takip ediyorum ama haz etmiyorum. niye takip ediyorsun derseniz valla dizi gibi kadın, niye haz etmiyorsun derseniz sebebi var.

    taa facebook yıllarından, oyuncu anne’yken, şermin çarkacı’ykenden beri biliyorum bunu. o dönem de ilgincime gitmiş demek. sosyal medyamızın bilinen ilk instamom’ı olan bu kadın diğer kitap yazan influencer’ların aksine nasıl saygın edebiyatçı, ödüllü yazar, doğan cüceloğlu’ların falan göz bebeği oldu? nasıl oldu ben diyeyim. her kaba giriyor, hiçbir kaptan eksik kalmıyor ve girdiği o kapların da şeklini alıyor.

    influencer’ken çocukların yüzünü de paylaşırdı. efendim pankek böyle yapılır, ilaç içmeyen çocuğa ilaç böyle verilir, çocuk böyle oynatılır tarzı içerikler hazırlardı. sonra konumuyla uyumlu olarak oyun takvimi çıkardı, okey. çocuk kitabı yazdı, okey. fakat sonra çocuklar büyüdü ve çocukları oynatamaz oldu. e napsın bu kadın, azalarak bitsin mi? o aralar şermin çarkacı ismini attı, yaşar oldu. sonra çocuklarla ilgili şeyleri paylaşmamaya başladı (bilinçlendi, yerseniz) sonra da efendim ben hep edebiyatçıydım aslında diyerek ufak ufak öykülere ısındırdı kitlesini. günün birinde öykü kitabı çıkardı. o ünlüyü yağladı balladı, bu hocayı sardı sarmaladı ardından doğan kitap’la anlaşmalar, ödüller mödüller şu anki kişi haline büründü. ama bu kadının orijinali like peşinde koşan ve bunu yaparken kocasının reklam şirketini arkasına alan bi instamom (ya da facemom mı denir artık) idi. sanki hiçbir zaman böyle olmamış gibi elit tavırları, sadece alanında en ünlülerle ahbaplık edip “biz hep ayni pijamayı giyeriz, her çarşamba birbirimize yemeğe gideriz, yatıya kalırız” mıçmıçlıkları tabii ki batıyor gözüme.

    hayır hala annelikle ilgili konuşmalar yapmak için davetler alıyor, on binlerce lira kazanıyor her birinden. e hangi vasıfla ya? sen kendin diyorsun ben artık o instamom değilim, saygın bi yazarım diye? bu ne lahana turşusu o vakit?

    ünlü insanlara nasıl yağ çektiğini görüyordum postlarının altındaki yorumlardan. ceyda düvenci’yle hiç tanışmazken nasıl ahretlik olduklarını (biri istanbul’da biri ankara’da, uzak mesafe ilişkisi olsa sürmez. bunlar bestie oldu.) ya da doğan hoca’nın çevresine nasıl girdiğini hep izledim. gerçekten belgesel gibi izledim bu kadının kariyer yolculuğunu. öyle laylaylom bi edebiyat bölümünden mezun olup kendinden üst seviye ve reklam şirketi sahibi (eski şarkıcı) biriyle evlenince herhalde böyle işbilir hale geliyorsun. sonra ikinci evliliği… kendinden çok yaşlı bir kardiyologla. adam rahmetli oldu zaten, eyvah dedim şermin ne planladıysa yarım kaldı. yine şermin’e yaradı ama, bu sefer de şöyle sevdimler böyle sevdimler. kitabı daha çok satmıştır.

    bakın bakan güzellemelerine, bu sayede yaptığı trt anlaşmalarına hiç girmiyorum ama aşırı hırslı ve plancı buluyorum bu kadını. bunu bir yerellikle, köy sosuyla, biz şalvar dikerdik, dedemin bakkalı vardı falanla gizlemeye çalışıyor ama gören gözden kaçmıyor bazı şeyler. içinde bulunduğu çevreye girmek için nasıl parçalandığını seyrettim, nasıl yapmacık ve şöhret delisi olduğunu gördüm. bence bunun yalaka kitlesi hariç herkes de samimiyetsizliğinin farkında ama kimse çıkıp bir şey demiyor. saygın edebiyatçı olarak alkışlıyoruz hanımefendiyi.

    bence like peşinde koşan ve reklamını yapmayı çok iyi bilen bir influencer’sın sen oyuncu anne. güzel mahlas seçmişsin kendine. korkarım yaşlılığın hülya koçyiğit gibi olacak. bazı televizyon ünlülerine de niye bu kadar yanladığını anlıyorum. kesin yakında atarsın “aslında köydeyken ben hep gizli gizli senaryo yazardım” temalı bir post. doğru yapımcıyla tanışmayı bekliyorsun sanırım.

    debe edit’i: bu entryi debe’ye gireceğini düşünerek yazmamıştım. sabahtan beri onlarca mesaj aldım. şermin yaşar’ı okuyan ya da tanımış olan herkes mesaj atmış ve entryme hak vermiş. hak vermeyenler de olacaktır, normaldir. ama ben bu entryi neden yazdığımı açıklamak istiyorum. öylesine bi meyveli ağacı taşlama entrysi değil bu.

    kendisinin kazandığı, çok prestijli bir ödül olan sait faik öykü ödülleri’nin shortlist’indeki diğer dokuz yazarın adlarını gördüm dün. böylesi yarışmalara katılan çok olur. eminim on kişilik listedeki herkes bu ödülü kazanabilecek çapta olduğu için finalist olmuştur. fakat ödülü şermin hanım kazandı çünkü diğer yazarlar şermin hanım’ın şöhretinin yakınına yanaşamaz. şermin hanım’dan başka kimsenin milyon takipçisi yok ve ödülü de o kazandı. en iyi yazar o. ne tesadüf değil mi?
  • edebiyat alanında ödül aldığını öğrendiğimde şaşırdığım kişi. bundan sanırım 7-8 yıl önce bir kitabını almıştım. okuyan, okumayı ciddiye alan, yazarlara ön yargı ile yaklaşmayan biriyim. hayatımda ilk defa bir kitaba verdiğim paraya acımıştım. kitaptan aklımda kalanlar şöyle. hafızam beni yanıltmıyorsa şermin hanım bir arkadaşına kurulmuş ve içinde büyütmüş büyütmüş, sonunda da görürsün sen ben sana haddini nasıl bildiriyorum diye kitabında çemkirmiş, yüzüne diyemediklerini okurlarıyla paylaşıyordu. arkadaşı tuvalette kitap okumayı hijyenik bulmam demiş o da onun diş fırçasını banyoda(tuvalette mi diyordu yoksa? ) bulundurulması üzerinden kim daha temiz titiz atışması yapıyordu. kitabın geri kalanı bomboş bir içerik olduğundan aklımda kalmamış ama bu bölümü okurken hissettiklerim aklımda halen. velhasılıkelam bu hanımlar günü dedikodusuna benzer satırları kitap diye bastırmış bir yayın evinden. açıkçası kendi adıma bir daha herhangi bir kitabını üstüne para verseler okumam. hayat kısa, zaman değerli, edebiyat bu hanımefendinin yazdıkları değil.
    neyse sonra bu kadar sevilmesinin bir sebebi olmalı diyerek bir youtube videosunu izledim. bir şehre konuşma yapmak üzere davet edilmiş, çoğunluğu kadınlardan oluşan bir dinleyici grubuna hitap ediyordu. kadınlar söz alıp, çocuklarının davranış sorunlarından bahsedip ne yapayım diye soruyor, şermin hanım da valla bizimki de öyle naapçan tarzı cevaplar veriyor. asla ben uzman değilim, türk dili bitirmişim ne anlarım çocuk gelişiminden, siz konunun uzmanlarına sorun demiyor. aksine gerçekten yardıma ihtiyacı olan kadınlara gelin beraber çene çalalım ama ben para kazanayım diyor...
    kendisini sosyal medya için özenle kurduğu bir persona üzerinden var ettiğini düşünüyorum. bu nedenle de hiç ama hiç samimi bulmuyorum. ailenizin kızı, bizden biri, apolitik. ancak ve ancak tüm toplumun konsensüs kurduğu bir toplumsal sorun varsa fikir beyan edip duyarlı gözüken, yoksa villa bahçesinde şalvarıyla çekirdek çitlerken çektirdiği fotoğrafını instagrama yükleyen bir persona. fotoğrafın altını da ağdalı cümlelerle bezeyince çok samimi, çok doğal gözüküyor bazılarına demek.
  • bol ucuz edebiyat ve sanimiyetsizlik.

    akp donemi sadece insanlari maddi olarak yoksullastirmadi. edebiyat, sanat ve kulturde de ciddi bir fakirlesme gozlemliyorum. vasatlik hicbir zaman bu kadar takdir gormemistir heralde.
  • benim için sait faik hikaye ödülünün anlam ve önemini azaltmış kişidir.

    yozlaşmamış birkaç alan kalsaydı keşke.
  • ikinci evliliğinin üçüncü ayında eşini kaybeden kadın. az önce öğrendiğimden beri derin düşüncelerdeyim.

    zaman bazen çok kısa. çok sevmek lazım. sabırlar diliyorum ona ve çocuklarına.
  • etrafımda evli barklı bir çok kadının instagramda gönderilerini beğendiğini görünce merak edip araştırdığım kişidir.

    hani takip edenler de öyle kitap falan okuyan kişiler olmayınca yanlış olma ihtimali yüksek olsa da şu sonuca vardım kendimce: eşlerinden ve evlilik hayatlarından memnun olmamakla birlikte bunu değiştirme gücü olmayan kadınlar için bir nevi hayallerde yaşanan güzel hayatı temsil ediyor kendisi.

    yağı alınmış hayat resimleri.
  • hayatımda kimseyi ağır suçlarla eleştirmedim, hele birlikte vakit geçirip de tanımak için şans vermediğim birine bunu asla yapmadım. siyasiler de buna dahil, mesela yaptıkları beni çok iriye eden bir siyasetçiyle ya da yalakalığı şahsım hariç herkesçe tescil edilmiş bir bilim, kültür, sanat insanıyla bile oturup çay içmek, yola gitmek istiyorum ben. onu tanıyıp bakış açısı nedir, onun gözünden de yakalamak istiyorum, aynı olayı birlikte yaşayıp verdiğimiz tepkileri o olay karşısında tartmak hevesindeyim hep. bunları yaşadıktan sonra nefret edeyim diye bir hakları var cebimde sakladığım.

    şermin yaşar’ı da tanımam etmem, okuduğum kitapları var, kızıma aldıklarım var ve çok keyifliler. uslübunu çok sevdim, anlattıkları beni de güldürdü.

    2 hafta önce üyesi olduğum bir dernekle zoom üzerinden kendisiyle etkinlik yapalım istedik, kadına ulaşamadık, yayıncısını aradık, kitap editörüne mail attık, ajansını bulduk, konuştuk, yazıştık, sapık gibi her paylaştığı fotoğrafın altına dm’de mesajınız var dedik. ne kendisi, ne yayınevi, sözlüğe bile yazdım, biri çıkar da tanıyorum der bizi görüştürür bize destek olur diye, nafileymiş. sonra ne editörü (zeynep sevde), ne ajansı hiçbir kanaldan cevap bile vermediler bize cevap vermeyişleri çığ gibi büyüdü..

    baba çocuk kitaplarını sipariş verip alacaktık, sonra baba çocuk ayrı ayrı okuyacaktık kitapları. sonra kütüphaneler haftasına denk gelen bir günde, etkinliğe katılan 20 baba, 20 çocuk sorular soracaktık kendisine. teşekkür edip ayrılacaktık yayından. kendisiyle görüşemedik demeye dilim varmıyor ama sallamamış sizi ya.. görüşmemiş işte diyin biriniz bana..

    sonra kadınlar günü münasebetiyle yapılacak bir başka etkinlikte başka bir yazarla iletişim kurduk, şermin hanım’a ulaşır mısınız dedik, böyle bir talebimiz olacak, çat aradı bizi menajeri, 45 dk için 5 bin tl isteriz dedi: ))

    kadının bizi içinde bulunduğu tüm operasyon ağıyla top yekün ciddiye almayışına mı yanayım? 45 dk için 5 bin tl isteyişine mi söyleneyim?

    gene de bir yola gitmek istiyorum kendisiyle.

    nefret etmeyeceğim, ağır suçlamalarda şimdilik bulunmayacağım kendisine..
  • aslında uzun yıllardır severek takip ettiğim biri.
    ama kendisini sürekli övüyor. her paylaşımı “ben ne kadar mükemmelim” alt metni taşıyor. sürekli ben ben ben ben. ben şöyle pankek yaparım, müze açarım yoktan var ederim, hiç üşenmem sürekli kitap yazarım, şöyle çalışkanım böyle iyiyim falan filan. öte yandan bir kitabını arkadaşım hediye etmişti valla okuyamadım. ama iyi bir çevresi var. rahmetli doğan hoca, ziya selçuk, özgür bolat, ceyda düvenci falan insan ne alaka diyor ama vardır bir ortak nokta mutlaka.

    açıkcası şerminciğim iki dakika kafam dağılsın diye girdiğim instagramda senin kendine aşkını takip etmekten sıkıldım. bir de köpeğinizi kaybettiniz, sosyal medya gücünün onda biriyle bile bulurdum. sanki çok uğraşmadın. o hayvana da ayrıca üzüldüm. neyse, elbet okursun buraları diye yazıyorum. biz senin kendine övgülerini okuduk durduk, sen de azcık bizimkini okuyuver canım. bye
  • bebek bakımı ve yetiştirmeye yönelik bir kitabı var. evde yatılı bakıcısı artı anneanne ve dede varken hangi ara bebek bakımı konusunda bilgi sahibi olduğunu merak ediyorum. birde kitap yazmış bilmiş bilmiş. gerçekten komik.
hesabın var mı? giriş yap