kendisine açık mektup yazmak istediğimdir.
"sevgili serra,
seninle tam 16 sene iyi-kötü bir ilişki yürüttük. bu süre içinde yaptığım tahminlere göre benden yaklaşık olarak iki yaş büyüksün. kitabın her çıktığında 'laaannn 2 sene sonraki hayatım önümde duruyor" diyerek ergen aymazlığıyla sayfaları çevirdim. hepsini bir solukta okuyup senin gibi 'uslu' bir çocuk olmayı istedim. tabii senin derdinin vasat, gerektiği kadar düşünen, içi boş dışı hoş bir insan haline gelmek olduğunu çok sonra anlayacaktım. aslında arkadaşlara '
hilton'a
çay davetine gidelim mi?' dediğimde karşılaştığım kahkahalardan biraz kıllanmıştım, ama yine de kabullenmemiştim. halbuki gitseydik senin gibi ekose eteğimle birlikte, deri ceketimi giyecektim, çok yazık.
*gel zaman git zaman ben liseyi bitirince koptuk birbirimizden. lise 2'de okuduğum
adım adım hayata isimli, baş karakteri olduğun kitabı bitirince şehir dışında üniversite okursam çok çılgınsal bir hayatım olacağı izlenimini uyandırmıştın bende. tesadüf o ki;
istanbul'a çok yakın küçük bir kentte kazandım üniversiteyi. fakat paralel evrende işler istediğim gibi gitmedi. annem kulağımdan tuttuğu gibi devlet yurduna yazdırdı.
senin okula girdiğin sene, aralarında büyük aşkın oktay'ın bulunduğu bir de arkadaş grubun olmuştu. hatta grupta o zaman seni sürekli yağlayan kız arkadaşların da vardı. benimse en son hatırladığım yurtta duş sırasında önüme geçen kızın tekinin saçlarına yapıştığım. ama görsen hak verirdin serra'cığım, zaten sıcak su akşam 21:00'e kadar, bir de şampuanımı bitirmiş.
sonra baktım,
işte hayat isimli kepleri havaya fırlattığın bir kitabın daha çıkmış. kitapçıda elime aldım şöyle bir karıştırayım dedim. baktım bu sefer okulun bitmiş ve tabii ki pek mükemmel bir insan olduğun için hemen iş bulmuşsun.
ardından serinin hiçbir kitabını okumadım.
ekonometriye giriş bile o kitaplardan daha çekici geldi. "ne yapmışım lan ben?" dedim durdum.
bana attığın bir diğer kazık da, hayatım boyunca
kafka bile okusam "sen serra'nın en yakın arkadaşısın la, dünkü bebe ne anlarsın bunlardan?" tavrıyla karşılaşmam oldu.
velhasıl kelam; yıldızlı pekiyilerle dolu bir hayatının olması bilge bir insan ol(a)madığının kanıtıdır serra'cığım. bizi yemeye çalıştığın o "parlak" kişiliğinin ve "mükemmel" hayatının gerçek hayatta karşılığı yok.
japon işi diye bir film vardı, yaşın tutuyor hatırlarsın.
kemal sunal ve
fatma girik oynuyordu. orada
japonya'dan gelen insan boyutundaki bebek var ya, biraz ona benziyorsun desem kırılmazsın umarım. belki biraz da
çocuklar duymasın'ın meltem'ine...
canım serra'cığım, mektubuma son verirken sana sabah 7:30'da bindiğim ve bedenimin yarısı içeride, diğer yarısı dışarıda seyahat ettiğim 500t'den kucak dolusu sevgiler gönderiyorum."