• aslında bu film için sadece oyyy yazmak isterdim; ama biliyorsunuz bu sözlük konseptine aykırı bu yüzden filmin neden oyyy olduğunu da açıklamak lazım.

    session 9 (bir bilim kurgu denemesini saymazsak) daha önce sadece romantik komediler yazıp yönetmiş olan brad anderson'un ilk korku filmi çalışması. 2001 yıında gösterime girmiş ve gişede iki seksen yatmış olan bu filmin senaryosu da yine bu yeni yetme yönetmene ait. kadrosunda usta aktör david caruso dışında çok populer isimleri barındırmasa da oyunculuğun vasatın çok çok üzerinde olduğunu söyleyebilirim caruso'nun klasik stili dışında peter mullan'ın; *ama özellikle american psycho ve son olarak a beatiful mind filminde gördüğümüz josh lucas'ın performansları gerçekten harika.

    filmin konusuna gelmeden önce türü ile ilgili de birşeyler söylemek isterim. aslında bildiğimiz lanetli ev motifinin the shining deki kadar olmasa da benzerlerinin çok çok üzeri bir seviyede zenginleştirilmiş hali denebilir. gotik mimarinin bu tip filmler üzerinde her zaman olumlu bir yeri vardır; ama bu filmdeki mekan (1800lü yıllardan kalma bir akıl hastanesi) küçük bir çocuğun bir high8 kamera ile kaydedeceği herhangi bir çekimi usta işi bir korku filmi yapmaya yetecek ölçüde tüyler ürpertici bir yer. mekanın geniş açı objektiflerle ve düzgün ses efektleriyle çekilmiş bu halini gördükten sonra yanına bile yaklaşmayı istemeyeceğimden emin olabilirsiniz.

    filmi günümüz korku filmlerinden ayıran bir diğer özelliği de hedef aldığı kitle olsa gerek. mtv stili teen slasherlardan kendimizi kurtaramadığımız bir dönemde yetişkinler için tasarlanmış bir filmin çekilmesi ve hâlâ klasik korku motiflerinden etkilenen insanların varlığının hatırlanması sevindirici bir gelişme. her ne kadar gişede hüsrana uğrasa da bu film için son yıllarda the others dahil olmak üzere izlediğim en başarılı lanetli ev çalışması diyebilirim.

    konusu 1800lü yıllardan kalma 1980li yıllarda terk edilmiş eski bir akıl hastanesinin onarımını üstlenen beş karakterin üzerinde yoğunlaşıyor. asbest temizleme işinden sorumlu bu beş kişi bir hafta içinde devasa büyüklükteki bu binayı temizlemeye soyunuyor; ama tahmin edebileceğiniz gibi bir takım normal dışı gelişmeler yaşanıyor haliyle cinayet motifi işin içine giriyor.

    filmin her zamanki katil kim oyununu oynamanıza izin vermeyen anlatımı sayesinde suçlu bu beş kişiden biri mi, geri dönen bir hasta mı, yoksa binada hapsolmuş bir hayalet mi sorusuna bir yanıt arama girişiminiz olmuyor. tek derdiniz karakterlerin korkularını hissetmek. gündüz ve aydınlık mekanlarda geçen bir film olmasına karşın bu dev binanın bazı yerleri karanlık ve akluofobisi * olan bir karakterin bu yerlerde dolaşması ortada bir şey yokken dahi gerilmeniz için yeterli.

    ses görüntü ve haliyle atmosfer olarak oldukça başarılı olan bu filmin tek kötü yanı karakterlerin oldukça derinliksiz olması. kendi aralarında bir takım konuşmalar geçiyor, herbirini diğerlerinden ayıran bir takım yönlerinin olduğunu sezinliyorsunuz; ama senaryo daha ileri gitmenize yetmiyor. bu sanki daha önce yüz bölümünü kaçırdığınız bir dizinin yüzbirinci bölümünü izlemeye benziyor. karakterleri tanımayışınız da onlara sempati duymamanıza, haliyle kendinizi onların yerine koyamamanıza neden oluyor. film bu alandaki açığını da kapatabilseydi, günde en az bir korku filmi izleyen saruman'ın bile kahramanlık türküleri söyleyerek cesaret toplamaya çalıştığını görürdünüz herhalde.

    sonuç olarak bu son derece ağır ve kimilerimize göre çok sıkıcı olabilecek film, havasına girildiğinde uzun süre akıldan çıkmayacak nitelikte; ama karakter ve işleniş bazında ele alındığında yazık ki vasat sayılabilecek düzeyde.

    today's trivia: saruman'a kimsenin okumayacağını bildiği halde bu kadar uzun ve gereksiz yazılar yazdıran şeyin insomnia illeti olduğunu biliyor muydunuz?
  • --- spoiler ---

    son sahnede simon ve gordon arasında nasıl bir bağ kurduğunu anlamadığım film. ayrıca temposunun düşüklüğü bize filmin başındaki bazı şeyleri unutturdu. phil'in gordon'u bulduğu sahnede duvardaki fotoğrafların oraya nasıl geldiği ise muamma kaldı

    --- spoiler ---
  • bana göre bu filmin en önemli özellikleri, klişe korku filmi sahneleri barındırmaması ve büyük çoğunluğunun gün ışığında geçmesidir. hem aydınlıkta geçmesi hem de atmosferi itibariyle the shining filmini hatırlatmıştır. ancak the shining kadar başarılı değil ne yazık ki.

    yine de 2000 sonrası çekilen en başarılı korku/gerilim filmlerinden biri olduğunu düşünüyorum. her şeyden önce özgün bir senaryosu var. film boyunca alışılagelmiş korku/gerilim filmi sahnelerinden (yaratık, canavar, hayalet, ruh ,zombi, kan, vahşet, ani ses efektleriyle yerinden zıplatma, müzikle gerilimi arttırma, aniden beliren ve kaybolan tipler) hiçbirine başvurmamasına rağmen sizi ekrana bağlıyor. aslında bunun nedenlerinden biri izleyici olarak sürekli bir aksiyon beklentisi içinde olmamız ve "ha oldu ha olacak." diye bir beklentiye girmemiz. böyle olunca film daha meraklandırıcı ve sürükleyici oluyor.

    aslında bu filmi korku/gerilim olarak tanımlamak da yanlış olabilir. çünkü filmde doğa üstü hiçbir şeyle karşılaşmıyoruz. başından itibaren o izlenim veriliyor ancak sonuna gelindiğinde filmde yaşanan tüm olayların gerçek hayatta da yaşanabileceğini düşündürtüyor.

    belki de filmi beğenmemin en büyük nedeni gerçeklik duygusu. hiçbir sahnesinde "böyle de olur mu kardeşim?" ya da "burası çok saçma olmuş." dedirtmiyor.

    fakat tüm bunlara rağmen mantık hataları da barındırmıyor değil. spoiler olmaması için mantık hatalarına tek tek girmiyorum ancak izlediğinizde ne demek istediğimi anlarsınız zaten.

    sonuç itibariyle artıları eksilerinden fazla olan başarılı bir underrated gerilim filmi diyebilirim.
  • 5 kişi eski bir akıl hastanesini restore etmek için kiralanır.. aralarından biri tesadüfen eski belgeleri bulur.. belgeler arasında mary hobbes'unkiler dikkatini çeker..

    ---- spoiler katil uşak spoiler ----
    ---- buradan itibaren şıpoyler hep ---

    mary hobbes çoklu kişilik bozukluğu olan bir hastadır..

    ---- bundan sonrası identity adlı güzide film hakkında da spoiler içerir ----
    ---- eğer onu izlemediysen bundan sonrasını okuma ----

    ---- uzak dur ----
    ---- git len ----

    bir ara avukatlık okuyan fakat sınavı geçemeyen arkadaşımız bulduğu seans kasetlerini dinlerken, diğer 3 adamı görürüz görüntülerde.. ben işte tam o anda bu 3 kişinin mary hobbes'un zihnindeki kişilere karşılık geldiğini ve fazlalıkların öldürülerek filmin sonunda 1980lere geri dönüp mary hobbes'un iyileşmesini göreceğimizi sandım..
    eğer ki identity'nin yönetmeni bu filmi izlemeden çektiyse filmini helal olsun.. ben o zamanlar bu filmi izlesem direkt "oha süper fikir lan hemen çekeyim" derdim..

    ---- spoiler sonu ----
    -----------------------

    teen slasher falan değil bu.. mutlaka izlenmeli..
  • filmi seyretmeden önce bildiğim şey; bi hastane var, yıllardır kapalı ve günün birinde üç beş dallama bu hastaneyi temizlemek, onarmak için toplaşırlar. bir haftada süreleri vardır. sonra garip şeyler olmaya başlar ve olaylar gelişir.. evett seyredeceğimiz filmin böyle bir konuya sahip olduğunu bilince insan şöyle şeyler düşünmeden edemiyor; şimmdii bu beş kişi hastaneye dalar, sonra olay bir perili ev hikayesine dönüşür. kesin yıllar yıllar önce burda biri öldürülmüştür, onun ruhu intikam almak için geri döner ve içerdeki adamların ağzına sıçar falanda filan..
    ama film ilerledikçe görüyoruz ki, ulan hepinizin götünü uçuklatmaya geldim diyen bir hayalet filmi değil bu. zırt diye çıkan bir gözle ya da ürkütücü bir yüzle karşılaşmasakta, korkutucu bir bokluk var ortada.. gösterip vermeyen bir bokluk bu.. karakterlerin hepsinde bir haltlar olabileceğini düşünüyorsunuz, ama son ana kadar göt olan hangisi tam da emin olamıyorsunuz. hatta bu heriflerin dışında, başka kişilerin ya da cinlerin perilerin de olaylarda parmağı olabilir. en nihayetinde sonunda anlıyoruz durumu..
    geneli dışardan bakıldığında bile ürkütücü olan binada geçen film, başarılı ses ve görüntülere de sahip olunca, amacına ulaşıp bünyeye hoş bir gerginlik hissi yaşatıyor. bu tür filmlerden hoşlanıyorsanız bi deneyin..
  • uzun ve çoğu güzel bir korku filmi maratonunun ardından ("the woman in black", "american horror story", "the awakening", "the descent") ve bunun ötesinde gelmiş geçmiş bir çok korku filmini izlemiş bir vatandaş olarak beni uçuran, bitiren, helak eden ve son yarım saatinde kendimi koltuğun ucuna tünemiş, ellerimi bacaklarım arasına sıkıştırmış ve ekrana kafamı yapıştırmış halde bırakan filmdir. otuz yaşına gelmiş de bir adamım onu da belirteyim. daha da bişey demiyorum.

    yok diyorum dur. karışık yorumlardan falan çekinip bu filme göz atmayacak arkadaşlar olabilir, onlara gönül borcum var. lütfen izleyin bu filmi. bu film bir jason versiyonu değil, bu filmde yaratıklar yok, kimse kimseden kaçmıyor, çıplak kadınlar, elbiseli yaşlılar falan yok, biraz geişmesi zaman alıyor, atmosferinde bi demliyor sizi ama psikolojik gerilim seviyorsanız, "psycho" "shining" ve benzerleri hoşunuza gidiyorsa bu filmi kaçırmayın.

    kitlendim ekrana diyorum aga. yok böyle bişey.
  • kapanışta çalan parça sentridoh'tan choke chain'dir.
  • filmin sonuna kadar -nerdeyse- hiçbir olay olmamasına rağmen başından beri geren film. bunda en büyük rolü yönetmenin teknikleri oynuyor sanırım. 'hastanenin neresine kamera koysam, ne yapsam' diye günlerce düşünmüş olmalı ki normal halinde yürüyen bir insan unsuru bile gerici olabilmekte. bunun yanında en büyük artısı ses efektleri bence. filmde herhangi bir geyik sahnesinde bile kamera önünden geçen sineğin/ arının sesi gelmekte göstere göstere. durduk yerde noluyoruz diyorsunuz ama birşey olduğuu yok, arı sadece. bunun dışında cızırtılar falan çok güzel kullanılmış.
    sonu da bir anda coşkuyla geliyor, çözülüyor. takdir ettim bu filmi.
  • ahım şahım bir konusu olmayan ama kendini sonuna kadar izlettiren abd yapımı film.
hesabın var mı? giriş yap