• kendimden alıntıdır:

    seslerin içinde yürüyordu yolda, etrafına bakınmaktan çekiniyordu ve başı eğikti öne, ilerledikçe geride bıraktığı taşların asimetrisini de aşıyordu kendi asimetrisiyle beraber. insanların yüzleri ilgilendirmiyordu o'nu, sadece varlıklarından haberdar olmak bile titretiyordu zihnini. her yerde yüzler, yüzlerce.. kendi yüzüne baktığında ne düşündüğünü algılaması saniyenin binde biri kadar kısa da sürse, aklından başka şeyler geçirmeye çalışarak geçiştiriyordu tiksintisini. bir oyun değildi bu, bir test de değildi. kimseyle iddiaya girmemişti ve kazanmak gibi bir derdi yoktu.
    kaçıyordu sadece, ama ilerliyordu.
    seslerin kalıcılığı rahatsız etmişti en başından, gün başlarken başlıyordu seslerin etkisi, şehrin ve insanların sesi arasında yakalamaya çalıştığı ayrıntılar hep uzaktı o'na. gün biterken azalsalar da, gün gibi bitmiyorlardı. bu, umutsuzluk veriyordu nedensizce.
    majör başlayıp minör bitiyordu saatler, ara vermeyen geçişler yıpratıyordu kulaklarını. bazen, nadiren de olsa hissedittiği umut yönünü değiştirmesini sağlıyordu ama hep aynı şey; hep aynı döngü; hep aynı duraksız ilerleyiş, hep aynı başlangıç ve bitiş.
    bir kaç adım sonra insanların yüzüne bakmaya başladı. korkunun nedenleri o ifadelerin içinde saklıydı. ifadeler, titreşimlerle birleşip dikkatini dağıttı birden bire.. doz yükseldi, anlam veremediği bir dilin gösterdiği yaklaşımdan çekinip durdu olduğu yerde. tekrar baktı ancak görmek yetmedi, algılamakta güçlük çekti. 360 derece görüyordu çevreyi, dünyayı, hayatı. nerede durup neresine bakacağını şaşırdı, hangisine öncelik vermeliydi, bilmiyordu.
    360 derece duyuyordu çevreyi, dünyayı, hayatı. 360 derece, tüm hatlarıyla hissediyordu her şeyi..
    çoğalıyorlardı her saniye, ifadeler, sesler, ışıklar, kokular, hisler. yaklaşanlar ve uzaklaşanlar, belirsiz bir mesafe dahilindeydi tüm nesnellik. akışına bırakamadığı bir akıcılık yıkıyordu beynini, tekrarların sayısı inanılmaz derecede artıyordu ve hissedilen, algılanan, düşünülen, hepsi birbirine karışmıştı.
    bir siren sesi duydu içinde, bir alarm çalmaya başladı. telaş girdi menzile, atmosferde parçalanmayacak kadar güçlü bir hızla yayıldı havaya. toprakla temas ettiğindeyse, olabildiğince büyük bir şiddetle ateş, alevlendi..
    sessizlik kapladı her yanı birden, ifadesizlik ve anlamsızlık. boşluğun içinde ilerlese de, dursa da bir şey farketmeyecekti. akıcılık anlamını yitirmişti bir kere. gözlerini açsa da karanlıktı, kapasa da.. duyacak da bir şey yoktu, hissedecek de...

    ateşin alevlenmesiyle sönmüştü bütün ışıklar, yansımıyordu hareketler, yok olmuştu ifadeler. "boş, anlamsız" diye geçirdi aklından.
    boşluk ve anlamsızlık, zihninin kirli ve tıkanmış yollarından geçemedi. oldukları yerde kalıp, büyüdüler ve insanın kendi içindeki boşluk, anlamsızlık, insanın da ötesine geçti.

    gürültü ve ifadeler geri geldi. havanın sıcaklığını hissetti birden, esen ılık rüzgarı hissetti. yanından geçip giden insanların yüzlerine bakmadan, o yüzleri görmeden tekrar eğdi başını.

    sıcaklığını hissetti günün, yol almaya başladı geceye.

    ama bir türlü istediği yönde gelişmiyordu hiçbir şey.. her yerde insanla karşılaşıyordu ve insanların yaptıklarıyla. insanların verdiği isimlerle ve insanların anlamlılaştırmaya çalıştıklarıyla. insanların zarar verdikleri ve uğraştıklarıyla karşılaşıyordu.
    susuyordu, içinde alev alev yanan bir ateş, alevlenmeye ihtiyacı olan bir ateşti bunların hepsi.
    ayrıntılara takılmaya başladı birden. bu ansız gelişmenin farkına vardığında bütün dikkatini tek noktaya odaklamaya çalıştı. diğer bütün olan bitenin dışına çıktı ve zihninde devinen bütün ayrıntıların peşinden koşmaya başladı.
    koşarken, dikkatini dağıtacak bir çok şey gördü zihninde. karanlık ve garip bölgelerden geçti, kimi zaman yavaşlayıp zihninin bölmelerine göz attı. hayır, aslında durup inceledi. aslında merak ediyordu. aslında öğrenmek istiyordu.
    aslında ayrıntıların o noktaya sürüklediği ne varsa, hepsi zihnin içinde dağılmışlardı bir yerlere.
    o ise, her ayrıntıyı teker teker öğrenmek istiyordu. biraz zaman geçti, yoruldu. sonsuza kadar sürecekmiş gibi geliyordu o'na, vazgeçmek istemiyordu ama zorlanıyordu.
    derinliklerden gelen sesler dikkatini çekti. zihnin kıvrımlarındaki ifadeler. aralıklı aydınlanmalar ve kararmalar. kendi kendine oluşturduğu ve en azından bir şeye benzetilebilecek yapıların farkına vardı.
    ilerlemeye devam etti. zaman zaman durup kestirme bir yol olup olmadığını kontrol etmek istedi. ama zihnine her dokunduğunda, büyük bir acı hissetti bedensizliğinin bedeninde. hissettiği acı, farklıydı. hissediyor ama göremiyordu, bilemiyordu o acının nereden geldiğini.
    daha hızlı düşünüyor, hemen yapıyordu ama sonuçları daha ağır olmuştu.

    yolun sonuna geldiğinde, aşağı baktı ve büyük bir boşluk gördü. kendini oradan aşağı atmak istediğini geçirdi içinden. duyduğu seslerin hepsi oradan geliyordu. ifadeler oraya ilerliyordu, bir şey ifade etmeye başladıklarında o boşluğa yönelip kayboluyorlardı.
    kaybolmaları, yok oldukları anlamına gelmiyor tabi bu.
    aynı bunun gibi,
    alev alev yanmayan ateşin sönmüş olduğunu da söyleyemeyiz..

    o ateş her seferinde zihnin derinliklerini aydınlatıyor.
    her seferinde alevlerin sesleri ulaşıyor kulaklara. coşkuyla kendini gösteren alevler.

    var olup yok olmak üzerine kuruluysa her şey, bırak alev alev yansın ateş. ateş ver aleve, canlansın artık.
    ateşe ver zihnini bulandıran merakı, ateşe ver zihnini kaosa sürükleyen anlık saçmalıkları.

    bırak ve dinle!
  • montréal merkezli -müzikal anlamda- devrimci bir kalkışmadan bahsedeceksek eğer, en kayda değer gruplardan birisidir. zira montréal'den 90'ların ortasıyla birlikte ortaya çıkan bu müzikal anlayışın iki önemli taşıyıcısı olan godspeed you! black emperor ve shalabi effect'in; iki farklı yönelimin, tam da birbiriyle kesişmesini sağlayan çok stratejik bir konumlanışa sahip gruptur set fire to flames.

    godspeed'le başlayan ve şimdilerde en çok silver mt. zion'da gözlemlediğimiz o meşhur post-apokaliptik atmosferle, shalabi effect'in yarattığı içsel ve psychedelic cehennemin ayrı ayrı yansımalarına şahit olunur bu grupta. yani bir yanda "dünyanın sonu"na ilişkin endişelerin yeni bir dünya özlemiyle çatışmalı biçimde bir arada yer aldığı gybe-asmz ekseni ile diğer yanda iç dünyanın, beynin ve tahayyülün, bir bakıma müzisyenlerin içkinliğinin sürekli genleştiği bir öznellik düzlemi olan shalabi effect ekseni; bu iki eksen, bu iki rizomatik müzikal deneyimin füzyonuna şahit olduğumuz için çok daha değerli bir hale gelir set fire to flames. üyelerinin de bir kısmı gybe tayfasındandır, diğer kısmı ise shalabi effect tayfasındandır zaten.

    özellikle de "telegraph in negative / mouths trapped in static" albümü kesinlikle dinlenmelidir.
  • bilgisayarda izlediğim filmlerde son sahne de sonlandığında -kullandığım video oynatıcı* sağolsun- ilerleyen saniyelerde jenerik dışında bir şey gösterilip gösterilmediğine bakarım. eğer gözüme siyah üzerinde beyaz akan harfler dışında bir şey takılırsa bir şey yapmam, tamamını izlerim jeneriğin ve umduğumu da bulurum. fakat eğer beş dakika kayan beyaz karakterlerle akıp gidiyorsa filmi çubuğa küçültür, sözlüğü açar, film hakkında yazılanları incelerim.

    tabi her zaman işler bu şekilde öngörülebilir ilerlemez. kimi zaman gözümden kaçan bir iki sahne daha olur jeneriğin içinde. ve ben sözlükte yazılanları incelemeye koyulmuşken bilgim haricinde akıp gitmekte olan sahnenin sesleri gelir arkadan. ve ne yapacağımı bilemem bir süre. sonra hızla tarayıcıyı kapatır, filmin son sahnesi sandığım dakika:saniye'ye geri döner pür dikkat izlemeye devam ederim.

    set fire to flames'i yürütmeye ne vakit başlasam, gelen "müzik harici" ses parçaları şöyle bir irkiltiyor beni istemsiz. tıpkı çubuğa küçülttüğüm filmlerdeki gözden kaçırdığım sahneler hakkında hissettiğime benzer duygular: acaba bir film mi açık kaldı, acaba filmi kapatmadım mı, acaba video player bir sorunla mı karşılaştı??? ne yapacağımı bilemem.

    insanı görüntülerin olmadığı bir filmle baş başa bırakan topluluk set fire to flames bu yüzden. godspeed'in eserlerinde hissedilen etkinin had safhaya ulaşıp ayyuka çıkması hadisesi. buna benzer bir hissiyata 21 grams'in soundtrack'ini yürütüp kendime işkence ettiğim her seferinde de kapılıyorum: can dry leaves help us?'a sıra geliyor ve...

    "hi, honey! i'm on my way home"
  • ilk albümlerini yıkılmak üzere olan 19. yydan kalma bir binada kaydetmiş olan grup (değişik kökenleri de olsa bir grup ve hatta dayanışma diyebiliriz sanırım) ikinci albümlerini de özel bir çevrede, izole edilmiş ve terkedilmiş binalarda, çiftliklerde uykusuz, değişen seviyelerde entoksikasyon yardımıyla ve kendilerini hapsederek kaydetmişler. mükemmel müzik...
  • $imdilerde iki cdlik "telegraphs in negative / mouths trapped in static" isimli bir albumleri cikan grup.
  • godspeed you black emperor elemanlarının bu grup ismiyle çıkardıkları sings reign rebuilder adlı bir albümleri de vardır.
  • bir insanın bir kaç saat boyunca hiçbir şey yapmayıp sadece müzik dinlemesine yol açan ses sihirbazlarına kendileri tarafından verilmiş isimdir bu.
  • canınız sıkkın, kafanız bozuk, huzuru bulmak için neden mi arıyorsunuz, müzik mi olsun istiyorsunuz, o zaman bu başlığı kopyalayın ve biryerlerden bulun dinleyin, yıllar geçtikçe anlayacaksınız her geçen gün neler olduğunu hissiyatlarınız dahilinde bünyenizde.
  • kendilerini kontrollü olarak zehirleyerek müzik yapan bir grup insana denir.
hesabın var mı? giriş yap