• üniversitedeydim... parasızdım... yurttaydım... oda arkadaşım okuyordu bu kitabı... elinden bıraktığı zamanlarda alıp bir göz attım birkaç kez sevdim kitabı... hoşnutsuz bakışlar attı bana... ben de kenar mahallenin saran sıcağından gelmiş, hatta şehrimden ilk kez çıkmış, yalnız kalmıştım... ankara'nın kenarında, odtü'nün ortasında ve 16 yaşındaydım daha... ben bitireyim okursun dedi savsaklarca... inadına süründürdü elinde... hafta sonu da sevgilisine evci çıktı... bitirmiştim de ama unuttum orada dedi sonra... kırıldım kitaba... olurmuymuş... olurmuş ilk defa hem de son kırıldım bir kitaba... sonra da üstünden yıllar yıllar geçti, hep geldi aklıma... bin defa alabilirdim... bin defa gördüm belki mavi kapağını... almadım... okumadım... belki yarın alırım...
  • "gece melek ve bizim çocuklar" filminde travesti deniz çanakkale'nin bir köyünde geçen ilkgençliği ile ilgili bir hatırayı alaya alarak anlatır. deniz'in "normal" olmadığını anlayan köylüler kendisi hakkında bir efsane uydurmuşlardır: "bir kız sevmiş, vermemişler, hayata küsmüş, hiç evlenmemiş!!".

    bu toplumun hamuru, biraz yalan, biraz riya, biraz merhamet, biraz inkardan yoğurulmuştur zira. malzemelerin oranlarını hiç bilemeyiz.

    sevgili arsız ölüm, bu hamurun, bu toplumun romanı. kuşaktan kuşağa aktarılmış bir yoksulluğun hapsinde, akrabanın akrabaya akrep etmez ettiğini diye, birbirini örseleyen insancıkların kitabı. hayatla başetmenin yolunu tevatürde bulmuş, aydınlanmanın tezgahından geçmediği için hayrı da şerri de bu dünyanın dışına yormuş, kaderlerini kabullenmişlerin hikayesi.

    sürekli hastalanan, işsiz kalan, yoksul kalan, mutsuz kalan kendi nefes alamadıkça yanındakinin boğazını sıkan, kaybetmenin mukadder olduğunu nah şuraya yazıyorum diye diye duvarlara kazıyan, itişe kakışa şu hengamede gün doldurup, sırasını savmaya çalışanlara, ölü canlara bir selam. latife tekin, kendini bu toplumdan ayrıştırmadan, daha iyisine hep işaret ederek ve popülizme kaçıp kimseyi kayırmadan, ama kalbinde hep sevgiyle, buraları anlatıyor. buralarda cinler, periler, azrail, allah.. artık söyleyemediğimiz ne hayalimiz, dile getiremediğimiz ne derdimiz, çözemediğimiz ne bilmece varsa, hala aklımızda dolanıyor.
  • yuzyillik yalnizlik tadinda yazilmis guzide eser.cinler periler azrail roman kahramanlarinin hayatinin bir parcasi haline gelmistir.evlerinin duvarlarindan parmak lekeleri eksik olmaz.(bkz: nah suraya yaziyorum).evin annesi olumle bir anlasma yapar kitapta.genc kiz kara kuru bir oglan asik olur acilar ceker.herkesin kendi derdi vardir hayat akip gitmektedir.tekrar tekrar okumaktan zevk aldigim nadir romanlardan biri.
  • anlatilmasi icin zaman gecmesi gereken bir kitap. hazmetmek gerek. herhangi bir sekilde yaziyla iliskiye girecek, girmis ya da iliskisini coktan bitirmis herkesin bir sekilde okumasi, okutmasi, tavsiye etmesi, onlarca alip arkadasina hediye etmesi gereken kitaplardan. (bir digeri icin (bkz: yanik saraylar) / sevim burak)
    yesil bir dere düsünün, icinden cikmak istemiyorsunuz o derece temiz ve ılıgı makul. birden kafanizi nedensizce derenin icine sokmak istiyorsunuz...disari cikarirsaniz öleceksiniz gibi geliyor...derenin icinde cok fazla kalirsaniz da öleceksiniz bunu biliyorsunuz...ama ne care...o yesil dere kaderiniz oluveriyor...
    sevgili arsiz ölüm, siz kafanizi o yesil derenin icinde biraz daha fazla tutmak isterken sizi ensenizden disari cekerek, kenara sürükleyen ve okkali tokat atan bir kitap...gercek, gercek olmayan...ölüm, illa ki ölüm...

    sonsuz bir sahicilik hissi nasil verilir sorusunun edebiyattaki en güzel cevaplarindan biridir kisaca.
  • hem sahici hem yalandır bu kitap
    ''elmas gelini cok ozledim tulumba.''
    ''o da seni ozlemis dirmit kiz.''
    ''kime soylemis?''
    ''ince ince yagan kara soylemis.''
  • (nasıl) şaşkın, (nasıl) akıllı, (nasıl) büyülü bir “dirmit”i, bize rehber yapan kitap. köy rehberimiz “şaman” (neden olmasın) dirmit! kızlığı yoklanan, küçük erkek kardeşi kadına gidiyor diye, “niye ben de erkeğe gitmiyorum” diye kafasına takan dirmit. annesi saçlarına yapışınca, “sormak da mı yasak kız!” diye soran güzelim saf kız.

    düşünür dirmit, hep lüzumlu lüzumsuz düşünür;

    “bu evde olmasam da başka bir yerde olsam ne olurdum acaba diye düşünmeye başladı. düşüne düşüne ipin ucunu elinden kaçırdı. “yıldızların tepesine konsaydım, ışık olsaydım, olsaydım da kuş olsaydım, damdan dama, daldan dala konsaydım,” derken derken, kıza günün birinde bir hal oldu [….] geceleri kalkıp kalkıp yatağının içinde oturmaya başladı. bir kalkıp başını cama verdi, “ay su olsa da içsem,” dedi; bir, “içsem de göğe çekilsem,” dedi. kulağına tulumba gıcırtıları, gül yapraklarının hışırtıları çalındı. gözüne cinler, peri kızları göründü.”

    annesine bakar, “bu kadın da kim?” diye şaşırır, abisine, diğerlerine bakar, “ya bunlar kim?” der. bakar bakar hiçbirini tanımaz. ömür kızdır dirmit ve çok güzel kitaptır sevgili arsız ölüm.
  • kitabı okuduğum günlerden birinde başıma gelen enteresan bir vakadır :

    kitabın 115. sayfasını okuyup metrodan indim. birşeyler yeyip karga'ya geçtim. okuduğum sayfada (ilk kez) kör yusuf adlı bir karakterden bahsediliyordu: kahveci. o sayfada bir-iki repliği var, muhtemelen bir daha da rastlanmayacaktı adına (1 kez daha rastlandı). karga'da 1-2 saat takıldıktan sonra tam gidecekken bir arkadaşı gördüm. masalarına oturup içmeye başladım. bir bira daha bitmemişti ki kapıda 1.85 boylarında, bastonlu, güneş gözlüklü biri belirdi. ve gelip bizim masamıza oturdu, insanlarla sohbet etmeye başladı. az sonra tanıştık, gözleri görmeyen bu adamın adı yusuf'tu: kör yusuf

    şimdi, kitabı okumak için neden 25 yıl beklediğimi ve neden sonra başlayıp 25 günde 115. sayfaya geldiğim gün, hayatımda ilk kez yusuf adında kör bir adamla karşılaşmış olmak ne demektir, yusuf'un, ihtimaller deryasının hangi nicel derinliklerinden geldiğini hesaplayınız.
  • kitabın ilk bölümünde latife tekin anlatım biçimiyle ne kadar marqueze yakınlaşmış olsa da , nedense ikinci bölümde daha gerçekçi bir hal alan roman. zannederim köyün o masalsı havasından sonra şehrin gerçekçiliği biz insanlara sert vurduğu gibi kitaba da yansımış. zaten kullanılan teknik de büyülü gerçekçilik ama marquezden sonra latife tekinin büyülülükten çok gerçekçiliğe yakın durduğunu hissediyorsunuz.
  • paldır küldür bir roman.
    birbiri peşince tek nefesle koşan, cümlesi enfes mi enfes, bir dolu, dolu mu dolu cümle.
    ben de koştum onlarla, yorulmadım hem de hiç..
    dirmit'in konuşma çizgileriydi sadece hızımı kesen,
    terimin üstüne yağan ılık bir yağmur gibi gelen..

    "dirmit o yaz parkta atkestanesinin altında serilip yatan kuşkuotunu yeniden buldu. demirlerden atlayıp salıncaklardan uçtu. gidip gidip kuşkuotunun yanına oturdu.

    -kuşkuotu.. kara sivilceli oğlan buralardan geçti mi?
    -geçmedi.
    -geçerse onu sevdiğimi söyle.
    -söylerim.
    -söyleme söyleme.."
  • 70-80'lerdeki ''köyden indim şehire'' sorunsalının şeker portakalı tadında ama çok daha farklı bir biçimde yansıtıldığı; kısacık cümlelerden oluşan uzun paragraflara sahip latife tekin romanı... ''güler misin, ağlar mısın?'' kitabı da denebilir...
    (bkz: sevgili)
    (bkz: arsız)
    (bkz: ölüm)
hesabın var mı? giriş yap