• aman tanrım o nasıl bir heyecan!

    ykm'ye gidip alisveris yaptim. kot, kazak, ayakkabi ve mont aldim. heyecanim tavan yapmis. eve gidip yikandim paklandim giyindim ve istanbul'dan izmir'e gittim.

    evinde bulusacaz ve tanisma kaynasma evde gerceklesecek. verilen adrese gittim kapiyi caldim otomata bastilar. kalbim atmıyor trampet çalıyor! neyse asansore binip 3. kata ciktim. yemin ediyorum heyecandan ruhumu teslim etmek üzereyim. asansörün kapsını açar açmaz biriyle göz göze geldik! karşımdaki kapının önünde bir kadin elinde minik mavi bir leğen. ne olduğunu anlamadan leğeni elime tutusturdu.

    -saat 1'de burada olsun lutfen ve sicak istiyoruz! dedi.

    elime patatesli borek icini tutusturmus. heyecandan agzimi acip "ya ben kizinizin erkek arkadasiyim siz nabiyonuz amina koyim" diyemedim. legeni alip hizlica asagi indim. yarim saat 45 dakika bekleyip kiz arkadasimi aradim. du bu tarafi diyalog seklinde yazacam.

    -alo canım, annene caktirma, soru da sorma asagiya in hemen!
    -askiiiiimmm geldin miii ay olecem heyecandan, anneeee volkan gelmis asagidaymisss.
    (o telefonda bunlari soylerken ben istanbula dogru kosmaya basladim ama yemin ederim aglamakli bir ifade var yuzumde)
    -lan sus sus soyleme ya :(
    -askim hani ya goremiyorum seni. balkondayim ben. yanlis eve mi gittin eheheh saskinim beniiiim
    -kızım senin allahin yok lan!!

    dedim kapattim telefonu. bildigin tumden kapattim. allahim o kadar caresizim ki yeminle olmek istiyorum. ulan yol boyu neler hayal etmistim. sarip sarmalayacakti beni annesi. cok konusmayacak genelde gulumseyecektim. ben salonda otururken onlar hep birlikte mutfaga gidip benim icin ne muhtesem biri diye yorum yapilacaklardı. ulan firinci ne vardi benden once gidip alsaydin borek icini. ulan firinci senin de allahin yok lan!

    bi sigara yaktim. ne yapsam diye dusunurken gozum bi dukkanin camindaki ben'e takildi. olm fırıncı ney lann? o kadar da alisveris yapip yakisikli olmaya calismistim. olmayınca olmuyormuş demek ki. hani derler ya vermeyince mabud, neylesin mahmud diye he işte bu söz benim için söylenmiş!

    yuzumden akan terler gotumdeki terlerle bulusmus halay cekiyorlar. beynim de vucudum gibi durmus saplanip kalmis oldugu yere. birakin bi atraksyona girmeyi adim atamiyorum adim! bos bos gelip gecenlere bakip sigara iciyorum. kaldirima oturdum kucagimda hala patates. allah sizi inandirsin o an patateslere bakip beynimin icinde borek yaptim hepsini.

    caresiz telefonu actim tekrar. hoop mesajlar gelmeye basladi sevgilimden. neler yazmis neler. cok seviyormus beni(ben de onu), hayatinin en mutlu gunuymus bugun(1 saat öncesine kadar benim de en mutlu günümdü), annesinin beni cok seveceginden eminmis(bok), tanismamizi dort gozle bekliyormus falan filan! halbusi tanistik biz annesiyle de annesi bilmiyor. (firincilarin aski da kurekleri gibi buyuk olurmus ehehe). ne hale dustum lan!

    neyse uzatmicam. aradim durumu tane tane anlattim. gulmesinin gecmesini aglayarak bekledim. bulundugum yeri tarif ettim geldi yanima. o guluyor ben sinirden agliyorum. annesi bana boregi verip kapiyi kapattiktan sonra sevgilimin ablasinin odasina gidip beni soylemis. o nasil firinci lan diye saskinligini belirtmis (bu yalan olabilir ama yine de içimi rahatlatan tek olumlu şey bu).

    yolda boregi firina birakip saat 1'de ve sicak getirmesini tembih ettik ve eve gittik. evde ben haric herkes kahkahalarla gulup beni teselli etmeye calisti.

    saat 1'i 10 geçe borek geldi. yaninda ayranla beraber yemeye calistim. ne yalan soylim yedigim en kotu borekti.
  • sevgilimle seneye evlenelim biz ya dedikten birkaç ay sonra ilk adım olarak planladığımız, beni gerilmekten davula çevirmiş olay.

    anne baba öğretmen, kızları pırlanta gibi, bir de biraz aksi biraz tatlı anneanneden oluşuyor aile. ben gittiğimde teyze de gelmişti.

    sevgilim ve ablası* beni havalimanından alıyorlar ve maceramız başlıyor.

    üzerimde en sevdiğim gömleğim ve pantolonum, en sevdiğim* parfümü sıkmışım, hemen kapıda elbisesi ve kırmızı ruju ile karşılıyor beni müstakbel eşim. o kadar tatlı, o kadar heyecanlı ki kalbim de biraz daha hızlı atmaya başlıyor.

    çantamda lokum, çiçek yaptırmaya gidiyoruz. çiçekçi abla ne için olacak diyor, ben sadece gülümsüyorum. roma imparatoru ismine benzer bir çiçekle güzel bir buket yapıyor bize. artık hazırım. sevgilim çiçeği elinde tutuyor yol boyu, ne zaman evlerine yaklaşıyoruz al bakalım diyor kucağıma bırakıyor pembeli beyazlı buketi. kalbimin atışları biraz daha hızlanıyor.

    neyse arabadan iniyoruz, verandada kalabalık bir güruh... sanki onlarca kişi görüyorum bir an için, oysa ki dört kişiler sadece. merhaba diyor, sırayla öpüyorum ellerini. herkesin yüzünde gülümseme ama baba ciddi. elini de öptürmüyor. anne sıcak bir şekilde hediyeleri alıyor elimden ve beni oturttuyor.

    bir süre öylece oturuyoruz, baba hiç pas vermiyor, anne ilgili biraz muhabbetten sonra yemek faslına geçiliyor. anne çok güzel bir kavurma, pirinç pilavı, karışık kızartma hazırlamış. bir de kıymalı börek var, o da efsane. yemekten sonra beni yıllardır tanıyorlarmış gibi oturuyoruz. ama bir şeyler eksik. biz daha önceden tanışmıyoruz! ne anne ne baba beni tanımaya yönelik bir tek soru sormuyor! onlarda ilgi alaka var, bende de saygıda kusur yok ama muhabbet kendi aralarında dönüyor. katılabileceğim muhabbetlere dahil oluyorum, arada babayı sorularla yokluyorum ama genel olarak soğuk bir hava var benim için. neyse çay faslına geçiliyor, bir iki muhabbet ediyoruz ve babanın insanın içini delip geçen bakışları çarpıyor arada gözüme. ben de gözünün içine bakıyorum. çayım bitiyor, baba çay doldurun engineer'e diyor. ilgilenmiyor gözüküyor ama gözü üzerimde.*

    o gün sanki üç gün uzunluğundaydı benim için. bir tarafım gitmek istiyor, bir yandan konu komşu bile geliyor onlarla da tanışıyorum muhabbet ediyorum. en son kalacağım yere gidince kız arkadaşıma soruyorum: sence nasıldı? gayet iyiydi diyor. şaşırıyorum biraz, kafamdakileri söylüyorum. yok yok seni sevmeseler çok daha farklı davranırlardı emin ol diyor, içimi rahatlatıyor.

    dipnot: bu yazıyı 12.09.2018 tarihinde yazmışım ve kenara atmışım şimdi görünce ekleyeyim dedim. şu an iki buçuk yıllık evliyiz. kayınpederle de gittiğimde rakı tokuşturuyoruz her şey yolunda :)
  • bazıları bakılan açıya göre komedi, gerilim hatta korku filmlerine konu olacak ilginçlikte geçer.
    az sonra bahsedeceğim tanışma çok çok çok farklı bir platformda gerçekleşti.

    2012 sonları. yeni bir işe başlamıştım. eski iş yerindeyken birlikte çalıştığımız, aşırı çatlak ve birlikte çalıştığımız zamanlarda en yakın arkadaşım olan eleman beni aradı. birlikte çalıştığımız zamanlarda diyorum çünkü iş değiştirince sürekli görüşemiyorsun. arkadaşla son bir ay telefonda dahi görüşmemiştik, aramasına şaşırarak açtım telefonu.
    - kanka napıyon?
    + işten geldim çay içiyorum balkonda, sen?
    - güzel, cicilerini giyin, gezmeye çıkıyoruz.
    + nereye lan, akşam akşam?
    - gelince anlatıcam ama sorgulamadan geleceksin benimle.
    + tamam nereye gideceğimizi söyle en azından.
    - düğüne gidiyoruz, söz ver şimdi geleceksin benimle.

    düğün ortamlarını da hiç sevmem. çok yakınım değilse evlenen, düğüne de gitmem ama bizimki benden başka kimseyi bulamadı yanına herhalde diye düşündüğümden söz de vermiş bulundum.

    babasının arabasıyla bizim evin önüne geldi bu. indim aşağı, içmiş ama hafiften çakırkeyf olmuş sarhoş değil mal gibi sırıtıyor sadece. takımı da çekmiş altına. dedim düğün herhalde yakın birinin. ''kanka sude'yi hatırlarsın.'' dedi bu. hassiktir dedim.

    sude dediği kız, bizimkinin eski sevgilisi.maddi- manevi çok şey kattığını bilirim bu kıza sevgili oldukları dönemde.
    plaza insanı yaptı kızı bir bakıma. nasıl desem, kız açıktan iki yıllık dandik bir bölüm bitirmişti, bizim iş hanında fena da sayılmayacak bir paraya sekreterlik işi ayarladı ona. kızın maddi durumu çok iyi değildi, tepeden tırnağa kıyafetlerini bu alırdı. onun haricinde kız kazandığı paranın neredeyse tamamını ailesine verirdi, gezerler tozarlar bütün masrafları bizim arkadaş karşılardı.
    zaten aynı iş hanındayız, kız işe gelir gelmez bol şekerli türk kahvesi masasında olurdu. arada çiçek alır bırakırdı kızın masasına yine.
    bi' keresinde, bizimkinin kredi kartlarının limitleri hep dolu olduğu için iş yerinde bir ay boyunca avans çekmedi bizim eleman, öğle yemeği yemedi bir ay boyunca sigarayı da bizden otlandı hep. kıza sevgililer gününde son model cep telefonu aldı peşin parayla.
    bir buçuk yıllık bu döngüde biz aynı iş yerindeydik oradan biliyorum neredeyse evinden dışarı çıkmayan kızı sinemayla, starbucksla, bowling salonlarıyla, hafta sonları şehir dışı tatilleriyle, barlarla cafelerle tanıştırdı resmen.
    kız arada ailesinden falan bunaldığını söylediğinde, psikolojik destek verirdi kıza, ne yapar ne eder yüzünü güldürürdü.

    sonra, ne olduysa iki haftada oldu.
    internetle hiç işi olmayan kız, çok dandik bir arkadaşlık sitesinde birini bulmuş kendine. telefon numaraları verilmiş, görüşülmüş, ilişkiye girilmiş, iki hafta içinde oluyor bunlar.
    kızda da nasıl bir rahatlıksa mesajları silme gereği bile duymuyor, telefonun kurcalanacağını bile bile. bizim arkadaş mesajları görüyor, o sinirle kıza sevgililer gününde kendisinin hediye ettiği telefonu kırıyor. kız da açıklama olarak sadece bizim arkadaştan özür dileyerek, iki hafta önce tanıştığı herife aşık olduğunu söylüyor.

    arkadaş bunalıma girdi tabii, iki hafta kafa izni verdi patron. kız da o ara işi bıraktı, bırakmak zorunda kaldı, öyle kapandı gitti o konu. başka hiçbir konuşma yok, görüşme yok, olayın üzerinden bir yılı aşkın bir süre geçmiş, düğünü olan sude, takım elbisesini giymiş düğüne giden benim arkadaşım, sude'nin eski sevgilisi.

    tabii hemen geri döndürmeye çalıştım ben bunu, kesinlikle de o düğüne gitmeyeceğimi söyledim. yeminler etti, en ufak bir tatsızlık çıkarmayacağını, sadece sude'ye sağlam bir ders vermek istediğini söyledi. lan, nasıl tatsızlık çıkmaz, biraz da vicdan yaptı ''sen gelmezsen tek giderim, orda olay olur başıma bir ,iş gelirse sorumlusu sensin, düğüne gideceğimi senden başka bilen yok.'' falan.

    gittik amına koyim, düğün salonuna. bizi kapıda amcanın biri karşiladı ki kızın babasıymış, bizim arkadaş kırk yıllık aile dostu gibi adamın adını söylüyor, amcacım nasılsınız hal hatır sormalar falan, ha keza kızın annesine de aynı şekilde. amcayla teyze gülüyorlar ama bir taraftan da birbirlerine bakıyorlar. bizimki öyle candan, yakın davranıyor ki, ''evladım biz seni çıkaramadık ama.'' bile diyemiyor herifler. bizim arkadaş kızın ailesiyle bu şekilde, ismini bile vermeden tanıştı yani.

    sonra kızla damadın masasına gitti. kızın suratı kirece döndü yemin ediyorum. kız böyle kalıp beton gibi dondu, bir bana bakıyor, bir arkadaşa bakıyor. bizimki kıza sarıldı, damada sarıldı,''sudeciğim enişteyle de tanışamadık ama bayağı yakışıklıymış maşallah.'' diyor, damat mal mal gülüyor, ben dudaklarımı ısırıyorum, sude zaten şokta.

    çıktı ortaya çiftetelli oynuyor, damatla gelinle beraber halay çekti herif. bir ara orkestraya gitti aldı mikrofonu eline ''damat bey aslen manisalıymış, bir zeybek havası çalalım da karşılıklı efelenelim.'' dedi bu. alkış kıyamet, damatla karşılıklı zeybek oynuyorlar. ben oturuyorum o ara sude'nin anası geldi yanıma ''evladım siz sude'nin arkadaşlarısınız değil mi?'' dedi. eski iş yerinden arkadaşları olduğumuzu söyledim.

    düğünü tek başına domine etti bizimki ve sude dışında kimse rahatsız olmadı varlığımızdan, sadece şaşırdılar ama memnundular, herif düğünü şenlendirdi resmen.
    sorunsuz takı törenine geçildi, bizimki ''ben enişte beyi senden daha çok sevdim sude'ciğim, kusura bakma.'' dedi. çeyreği damada taktı, girdi ortalarına bir de düğün fotoğrafı çektirdiler, nasıl samimi, nasıl mutlu sanki kendi düğünü sanırsın, damat milletle tokalaşıyor, bizimkine sarıldı amına koyim.

    gitti fotoğrafçının yanına, fotoğrafları ne zaman alabiliriz falan diyor, sude bizim arkadaştan tarafa hiç bakmadan gülümsemeye çalışıyor ama o kadar donuk bir gülüş ki. lan bırak fotoları diyerek çektim kolundan bizimkini çıktık dışarı.

    yolda gidiyoruz, ''görünce tuhaf hissettim lan.'' diyip ağlayacak gibi oldu bizimki.toparlandı sonra ''neyse bu ders ona yeter herhalde.'' dedi.''ömrü boyunca unutmaz artık beni.''
  • kayınpeder çağırmıştı gelsin tanışalım diye, bir cumartesi sabahıydı.
    restoran-cafe karışımı bir yeri vardı hiç unutmuyorum. kapıya gelince çalışanlar bana bakıp vaay, abi sen şimdi hacının kızına mı talipsin? diye sormuşlardı gülerek. çık yukarıda seni bekliyor demişlerdi. 2. kata çıktığımda o, kayınvalidem ve o zamanki kız arkadaşım, şimdiki eşim masada oturuyorlardı. ben gelince kayınpeder ciddiyetle onlara dönüp hadi siz kahvaltıyı hazırlamaya başlayın demişti. yarım saatlik sıkı bir sorgu sırasında eşim gelmiş baba sofra hazır , hadi yiyelim demiş, kayınpeder de sorgu seansı henüz bitmediği için biraz daha hazırlayın demişti. o şekilde bir tanışma hadisesi yaşamıştım.
    eşimi istemeye gittiğimizde de benim kızım hala okula gidiyor demişti :) eşimde baba ben okula ders vermeye gidiyorum diye gözlerini devire devire araya girmişti :)
    daha sonra öğrendiğime göre kayınpeder o zamanlar bir doktoru gözüne kestirmiş, sonradan görme çin malı çakma motosiklet kullanan bir adam, onun yolunu yapmaya çalışmış uzun zaman, ama hanım adamı her seferinde terslemiş :) neyse aradan 15 yıl geçti artık kabullendi beni, eli mahkum :)
  • merhaba delikanlı, kızım senden çok bahsetti, "merveler" değil mi?
  • - müsadenizle, sofraya oturmadan önce ellerimi yıkıyım.
    - lavabo koridorun sonunda solda evladım.
    + sağolun biliyorum.
    - ?!
  • özellikle anneyle tanışmak, hele de iyi anlaştıysanız, kızlar için adeta prestij meselesidir. adeta demem de gül hatrınız için, düpedüz öyledir ayol. fakat size tek sözüm var sevgili kızlar, hey kızlar; özür diliyorum fakat özellikle iyi gitmeyen ilişkiler için söylüyorum, buna düpedüz züğürt tesellisi denir oy kızlar. bakın bunu eski sevgilinin annesiyle pek sevişen biri olarak söylüyorum, kadın size tapsa, siz ona ölseniz, birbirinizle mıncık mıncık olmasa da her fırsatta ve karşılıklı sevgi dolu davranışlarda da bulunsanız, yüzyılın dolu sohbetlerini de yapsanız, oğluyla ilişkim yürümediyse ne yapayım ben o anneyi? haa, ama der ki bana evladım gel seninle el birliğiyle bu çocuğu kapayalım, gel seninle bu çocuğu masaya oturtalım, işte o zaman tüm o entellektüel sohbetlerin hafif mesafeli görüntüsünü bir yana bırakır, "annem- annem benimm" diyerek ellerini öperim. nasıl severim ben kayınvalidemi be, dolmalar sararım ellerimle canım anneme, bugün bir koca adayı kolay yetişmiyor, o koca bana yar olacaksa bir dolmayı sakınacak değilim. demek ki bu aileyle tanışmak, yerine göre pas atmak, pas açmak, göz atmak, ha keza makas almak, bunlar şart. bu entrynin başında neredeydim, kıçında neredeyim, helal bana.
  • eğer bambaşka kültürlerin insanlarıysanız cidden tuhaftır. ufak örnekler vereyim;

    -ilk gittiğimde aile bireylerinden 10 kişi yanyana oturuyordu ve sevgilim sol baştan başlayıp hepsinin elini öptü. o ne yapıyorsa ben de aynısını yapmıştım ki daha önce anlaşmıştık.

    : ben kimin elini öpüyorsam sen de onun elini öp anlaştık mı?
    *: neden peki öpmesem mesela?
    : ama bu onlar için bir saygı meselesi. sen öpmezsen saygısızlık etmiş olursun biraz. hani mesela japonyaya gidersen oranın adetlerine uyarsın ya mesela, hani filmlerde amerikadan gelen adam terliğini çıkarıp eve girer mesela samurayın evine falan, öyle düşün.
    *: haa eveett. tamaamm. ben de öperim. ama sen bizimkilerin elini öpme sakın. 80 yaşında bile olsalar, gocunuyorlar "ben yaşlı mıyım" deyiverirler valla.
    : peki öpmem.

    bu anlaşmadan sonra sırayla hepsinin elini öptüm. bitmek bilmeyen bir süre zarfında belim iki büklüm, kimsenin yüzüne bakmadan 32 tane el öptüm ben. en son öptüğümün yaşı 35 falandı artık bu raddeden sonra ilk yalnız kalışımızda sinir krizi geçirmem işten değildi.

    *: ya ben niye öptüm o kadının elini niye önünde eğildim yaa, gencecik kadın 35 yaşında yaa.
    : ama yenge ya, işte öpmezsen olmaz hem orda herkesin elini öpüp ona gelince bırakırsan daha bir ayıp
    *: ben insanların önünde eğilmekten hoşlanmıyorum tamam mı? gözünün içine bakıp gülümsesem hoşgeldin beş gittin desem elini sıksam olmuyor mu?
    : saygı, adetleri.. bik bik..
    *: peki tamam haklısın.

    -sigara meselesinde inanılmaz bir tabu vardı. aman tanrım hayatımda ilk kez sigaramı çakmağımı sakladım ve içtiğimi öğrenmemeleri için bir çaba harcadım.

    *: ya ama niye saklıyorum ki ben anlamadım. çocuk muyum ben. içiyorum işte, ne yani. tamam önlerinde içmeyim ama bu saklamak niye, çakmağımdan niye korkuyorum ben paketimi görse n'olur?
    : olmaz sigara içmek onlar için büyük bir olay. bir sürü şey çağrıştırır beyinlerinde. sigara içiyorsa kesin aylaktır şudur budur falan diye. ya sen onlara çaktırma, ben sana söz puro alırım istersen pipo iç eve nargile kur. bırak bilmesinler. bunların sabit fikirleri var ve sen yıkamazsın. boşuna uğraşma.
    *: off peki haklısın

    -bir sonraki aşama büyük halayla tanışma aşamasıydı ki tüm ailenin aslında nefret ettiği ama nedense hiyerarşik düzen sebebiyle baş tacı ettikleri ve nemrut hala bu. ilk tanışmamızda daha kanepesine bile oturmadan 10 yıllık iki çocuk sahibi gelinine nispet yapar gibi, onu rencide etmek ister gibi "bak bak ne gelinler geliyor" dedi. yazık ben utandım resmen. kadın yıllarını harcamış o eve. büyük hala istemiyor diye kocasıyla ayrı eve bile çıkmamış, iki çocuk büyütmüş, daha ben geleli beş dakika olmuş kadını sırf benim önümde rencide etmek için kurduğu cümleye bak. tabi bunları feodal düzen başlığı altında oturup çok inceledik sevgilimle. tamam iyi bilimsel yaklaşıyoruz geniş resmi görüyoruz falan ama, tırsmadım da değil hani. ayrıca yemek hazırlanırken elime kör bir bıçak verdiler ekmeği keseyim diye, "ekmek bıçağı" değil. ahşap saplı kör bir bıçak. ekmeği keseyim derken kaydı parmağımı kestim de "geçmiş olsun" demek yerine "kör bıçakla el kesmeyi nasıl başardın" dedi. sustum ne diyeyim. bizde olsa hemen "ay dur canım hemen kolonya getirim hemen yara bandı getirim, ah keşke ellemeseydin çok geçmiş olsun sen misafirsin otur lütfen" falan denir. kadının bir beni dövmediği kaldı lan elimi kestim diye.

    -bizde aile büyüklerine siz diye hitap edilir. benim siz takısı kullanmadığım bir annem vardır, teyzelerime anneanneme falan ne bilim ailemde kim varsa "teşekkür ederim teyzecim siz nasılsınız" tavrıyla konuştuğum için, ki annem kendi annesine bile siz der, haliyle orada da insanlara siz takısıyla konuştum. olmadı. bu da farklıydı. yadırganır gibi oldu. daha fazla samimiyet istendi. ben yapamadım falan, neyse bu idare edildi ama. en azından "işte son gelin evlenmeden önce hep x dayı diyordu, uyardım artık sadece dayı diyor" gibi örneklemelerle "şimdi idare ediyorum ama sonra sizmiz deme dayı de sadece" cümlesinin ayarı verildi.

    -evet çok fazla kültürel farklılıklar vardı, birçok "idare etme, uymaya çalışma" durumları vardı ama genel olarak çok iyi karşılandım. daha çok "istanbuldan gelen gelin" edası hakimdi. en komiği ise bütün gün kapıyı binbir türlü bahaneyle çalan komşulardı. herkes gelip 5 dakika beni süzüp gidiyordu. hatta kapıya uğrayıp bakıp tanışıp gidenler de oldu.

    -yalan söylemeyi asla beceremediğim için, sürekli rahatsız hissettim kendimi. sürekli bir yerlerde pot kıracağım gibi geldi.

    *okulu bırakıp geri döndüğünü hiç karıştırma, anlamazlar, sebep mebep sorarlar, tuhaf gelir, hiç girme. okuyorsun işte gerisini bırak
    *sigara içtiğini söyleme
    *ateizm mateizm din min girme.
    *benden büyük olduğunu sakın söyleme ben 83 lü dedim senin için. hatta kuzenimle aynı gün doğdunuz.
    -sakladık çünkü sevgilimden 6 ay büyüğüm aman tanrım skandaall-

    -en zoru da günler boyunca sürekli bir sırıtma halinde olmaktı. çok yoruldu kaslarım çok.

    -kuzenlerden laf sokucu, ara bozucu kişilikte olan, sürekli;

    -eheh eskiden kızlara laf atardı bu
    -meheh ortaokulda tüm kızlara bakardı
    -eheh ya sen side'ye nereye gitmiştin, kızlarla mı gitmiştin
    -ehhe çok sevgilisi vardı bunun

    gibi laf sokmalarla uğraşmış olsa da;

    -olur tabi o yaşta kızlarla ilgilenmeseydi tuhaf olurdu
    -aa sen side'ye de mi gitmiştin canım ne güzel
    -hepsini biliyorum

    şeklinde savuşturdum, olay çıkmadı. sonra içine oturmuş olacak ki "aa siz hiç kavga etmiyorsunuz, ben bizim diğer kuzenlere lafı sokuyorum kavga ediyorlar ben de izliyorum" dedi. sustum. ne diyeyim.

    neyse üstüne yıllar geçti. onlar alıştı ben alıştım. zaten o kadar kültürel farklılıklar var ki, kesinlikle ikimizin de ailesinin olmadığı bir şehirde yaşamak zorundayız. yoksa çok kötü. sigara içmek istiyorum ben özgürce yahu. yaşasın dumanlı kafa sahası.
  • sevgilinin evine sevgiliyle beraber gidilir..gerginlik hissedilmektedir..içeri girilir bir miktar hoşbeş sohbetten sonra televizyonda film izleme fikrine dört elle sarılınır.film başladıktan sonra filmin kendisinden ziyade konuşulacak konuya ihtiyaç kalmamıştır...bu yüzden dikkatler gereğinden fazla filmin üzerindedir, fakat bir süre sonra vukuu bulan sevişme durumlarıyla birlikte kafalar başka yöne çevrilir..
    fakat bununla birlikte tam olarak nereye bakılacağı bilinemez..sevgilinin yüzüne bakmak son seçenektir.televizyon daki durum tüm şiddetiyle devam ederken annenin yüzüne de bakılamıycağı gerçeği anlaşılmıştır..neyse ki evin kedisi vardır da hanimiş pisi pisi şeklinde durum kotarılır..
    peki burda biter mi? tabii ki hayır..çünkü filmde ki sevişme sahneleri bitmemiştir.
  • aşırı sıkıntı yaratan, kalp ritmini bir level yukarı taşıyan bir durummuş bu ben bugun bunu gordum.
    efendim bir vesile ile sevgilinin ailesinin evine gidilir. tabi kamuflaj için yalnız gidilmez, anne durumu bilmektedir fakat baba durumdan habersizdir. ancak siz her an sorulara maruz kalabilirim korkusuyla cevaplarınızı çalışıyorsunuzdur kafanızdan ki çok ilginç diyaloglar doğurur.
    - yavrum senin adın neydi?
    - mühendis, şey pardon karakarga.
    - hmm. peki kaç yaşındasın?
    - küçükyalı, oeh ee şey 26.
hesabın var mı? giriş yap