• ahmet rasim bey, bestekârın rindâneliğine bizzat şahit olanlardandır. şevki bey ile yaşadığı bir hadiseyi bilahare şöyle nakletmiştir:

    "bir avrupa kumpanyasının oynadığı carmen operası'ndan çıktıktan sonra, sarındım, toplandım, yola çıktım. meyyit yokuşu yoluyla dönüyordum. şişhane önlerine geldiğim sıralarda idi ki, oradaki merdivenli yokuştan birinin yuvarlana yuvarlana caddeye geldiğini gördüm. derhal koştum, kolundan tuttum, kaldırdım. bir de bakayım ki bizim meşhur bestekâr, hanende şevki bey merhum değil mi? o kadar sarhoş ki gözlerini bile açamıyor. şimdi ne yapmalı? bırakmak olmaz o halde. o vakitler beyoğlu’nda otel de bilmem. düşündüm. koluna girip eve sürüklemekten başka aklıma bir çare gelmedi. koluna girdim, yürüttüm. köprünün ortasına geldik şevki’nin galiba istimi tükenmiş ki birdenbire çöktü, serildi. 'ne!' dedim 'kalk birader davran, kendine gel!' belaya bakın ki eğilmek ihtimali yok. muşambayı, paltoyu çözmeyince mümkün değil. hem hangi elle? geceleyin uğradığım derde bakın. rüzgar azdıkça azdırdı. aman ya rabbi, sen bilirsin. bıraksam beş dakika sonra kıkırdayacak. söz anlamaz, duymaz. belki de donma alametleri yüz göstermiş. şimdi ne yapmalı? kederimden ağlıyordum. bıraksam bir cinayet, bırakmasam başı ucunda dursam ben de intihara karar vermiş olacağım. etrafta adam değil, it bile görünmüyordu. gençlik ah gençlik. gücüne ve ezici kuvvetine kurban olayım. buzdan herbiri yarımşar okka olmuş eldivenlerini nasıl çıkardım, muşambayı çözdüm! şevki’yi öyle bir sırtlayış sırtladım ki hâlâ bu muvaffakiyetime hayretteyim. gayret, tehlikeden kaçış, bir arkadaş kurtarış, bana hararet veriyordu. merhumu kuytu yerlerde dinlene dinlene, mola vere vere eve getirdim. getirdim amma bende yarılmadık dudak, çatlamadık el kalmadı. ciddi söylüyorum ki o ayazda ben de birdenbire heyecanlanıp da böyle bir güçlüğe katlanmasaydım, sabahleyin köprüden geçenler, ikimizi de sırıtmış bulurlardı. ne dersiniz? şevki sabahleyin beni görür görmez teessürsüz 'gel şu şarkıyı geç.' diye kendine has okuyuş tarzı ile 'mahzun dilimi şâd edecek sensin efendim / her lâhza beni yâd edecek sensin efendim' şarkısını okumasın mı? biçare yemin ederek akşamki maceradan haberi olmadığını, hayretler içinde temin etti.”
  • şevki bey 1860 yılında fatih'te, kumrulu mescit semtinin pirinççi mahallesi'nde doğdu. babası tarakçı ahmed efendi'dir. ilk öğreniminden sonra rüştiye'ye devam etti ve buradan mezun oldu. sesinin güzelliği ve mûsikî yeteneği dikkatleri çekerek mızıka-i humayûn'a alındı. burada bulunan hocalardan, özellikle o yıllarda aynı yerde öğretmenlik yapan hacı ârif bey'den yararlanarak mûsikîmizin pratik yönüne ait esaslı bilgi elde etti. ustalaştıktan sonra sarayın fasıl topluluğunda hanendelik yapmaya başladı. daha sonra sarayın disiplinli hayatından sıkılarak istifa etmiş ve saraydan ayrılmıştır. bundan sonra ölümüne kadar "gümrük nezareti"nde kâtiplik yaptı. yakın bir geçmişte yaşamış olmasına rağmen hayatı hakkındaki bilgilerimiz çok sınırlıdır. yakın arkadaşı olan ahmed rasim bey bile, birkaç paragrafın dışında geniş bilgi vermemiştir. anlatıldığına göre ölümünden üç gün önce yeni yaptırdığı bir takım elbise giymiş, resim çektirmiş. buradan sonra da yakın dostu olan beylerbeyli gümrükçü rahmi bey'in evine gitmiş ve aynı gece 18 temmuz 1891 tarihinde, daha otuzbir yaşında kalp durmasından ölmüştür. ertesi gün cenazesi kalabalık bir toplulukla kaldırılarak, beylerbeyi ile kuzguncuk arasında bulunan nakkaşbaba mezarlığı'na defnedilmiştir. ölümünden sonra o zamanki istanbul gazetelerinde şu haber yayınlanmıştır:"hanende-i şehir şevki bey cumartesi gecesi, beylerbeyi'nde gümrükçü rahmi bey'in hânesinde kalp sektesinden öldü. mûsikîde üstad, fakat mest-ü müdâm idi. "
    ". . . şevki bey'e karşı olan bağlılığını onun ölümünden sonra da devam ettiren mehmed hafid bey olmuştur. şevki bey sağlığında şarkılarının güftelerini formalar halinde ve muhtelif isimler altında neşretmişti. bu formaların gördüğü rağbet üzeine bütün eserlerinin güftelerini, (yadigâr-ı şevki yahut mahsul-i tabiat) namı altında bastırmak emelinde idi;fakat ölümü buna engel olmuştu. hafid bey, şevki bey'in bu arzusunu yerine getirdi;onun bestelediği bütün güfteleri o isim altında neşretti. elde edilen kazançla zavallı şevki bey'in kötü bahtlı, ihtiyar ana ve babasını maddî sıkıntıdan kurtarmaya çalıştı. . . kabrine taş diktirtti. bu taşın üzerindeki kitâbe, hafid bey'in şevki'nin ölümüne ağlayan mersiyesinden bir parçadır.

    o devir şairlerinden reşad paşa,

    hemdem idi gülşeninde bülbülün
    gitdi şevki neş'esi kaçtı dilin

    nakaratlı bir şarkı ile samimi ızdırabını göstermeye çalışmış ve meşhur santurî edhem efendi de,

    gitdi elden şevki'm artık neyleyim
    nerde bir yâr-ı vefâdar peyleyim
    ömrüm oldukça bütün gün ağlayım

    diye ömrünün sonuna kadar yanmıştı. recaizâde mahmud ekrem bey'in yazdığı ve rahmi bey'in bayati makamında bestelediği "şevki yok"redifli şarkının da şevki bey için söylendiği ileri sürülür.

    birkaç eser bestelemiş olan tarakçı-zâde mustafa servet efendi şevki bey'in ağabeyi, vecihe daryal'ın ilk kânun hocası nazire hanım ise servet efendi'nin kızı ve şevki bey'in yeğenidir.

    otuzbir yıllık bir hayat süren şevki bey hep rindane yaşadı. içki alışkanlığı belki de bu kısa süren ömrün başlıca etkeni olmuştur. ahmed rasim bey çok soğuk ve karlı bir kış günü tenha bir sokaktan geçerken, "bir don bir gömlek"soyulmuş ve sokağa atılmış bir kişiyi gördüğünü, yanına yaklaşınca hanende şevki bey olduğunu anlayarak sırtlayıp evine götürdüğünü anlatır.

    şevki bey'in mûsikîde ilk hocası, ticaret ve nafıa nezareti kâtiplerinden necmeddin bey'dir. onun asıl üstadı ünlü bestekâr ve hanende hacı ârif bey olmuştur. bu nedenle hocasının bestekâr kişiliğinin bütün inceliklerini kavramıştır ve onun devamı olduğu kabul edilir.

    ". . . şevki bey son yüz senenin yetiştirdiği en büyük şarkı bestekârlarından biridir. hocası hacı ârif bey'in şarkı bestekârlığında açtığı çığırı genişleten, tamamlayan ve bunu erişilmez yüksekliğe ulaştıran şevki bey olmuştur. suphi ezgi'nin türk mûsikîsi'nin nazariyelerinden bahseden kıymetli eserinin üçüncü cildinde, çeşidi yirmi beşi bulan şarkı şekillerine dair verdiği örneklerin bir kısmını şevki bey'inkiler teşkil eder ki, bunlarda ve diğerlerinde görülen ses, usûl, geçki gibi ses mimarimize ait husûsiyetler onun yaratıcı kudretinin eşsizliğine birer delildir. "

    "bilhassa bir (lied) halindeki bir güftenin baş tarafına koyduğu (türkmen yolunda) sözü, onun halk zevk ve sanatına ne kadar değer ve önem verdiğini ve mübarek anadolu'muzun güzelliklerini yudum yudum tattırmaya ne kadar teşne olduğunu gösterir. "

    şevki bey şarkılarında, sözle sesin uyuşup kaynaşmasını, meselâ şu çok meşhur hüseyni şarkıda olduğu gibi, titiz ve hassas bir itina ile başarmıştır:

    nedir bu hâletin ey meh cemâlim?
    aman söyle perişan oldu hâlim.
    tükendi akl-ü endişem, hayalim,
    nasıl kıydı sana o kanlı zalim.

    bu manzumedeki ebedi bir ayrılığın verdiği heyecan ve teessür, sözden ziyade sesler arasında çırpınır durur. şevki bey'i şarkılarında gösterdiği şu harikulâde hususiyetleriyle, kendisinden altmış sene evvel ölmüş modern lied'in yaratıcısı schubert'e benzetebiliriz. o da schubert gibi hislerinin bütün sıcaklığını , inceliğini, şarkılarıyla terennüm etmiş, altıyüz'e yakın şarkı bestelemiş ve nihayet o da schubert gibi gene genç yaşında hayatının otuzuncu yılında ölmüştür.

    böylece mûsikîmizde kendine özgü bir dekor yaratarak "asil ve ince zevkini kazandığı hocası hacı ârif bey'in şarkiyat vadisinde açtığı zengin dekorlu mektepten esaslı feyz alan şevki bey, eserlerinde yalnız kendi zevkine, rakîk uslûbuna ve hüsnitabiatına bağlı kalmıştır. onun içindir ki, zat-ı tabiatından doğan eserlerinde bir kibarlık ve asalet vardır.

    hepsi şarkı olan eserlerindeki kompozisyon tekniğini, yâni ritm uyumu, usûl değişikliği ve özellikle geçkiler yönünden her bestekâra nasib olmayacak bir biçimde geliştirmiştir. şevki bey muhtelif makamlarda yüzlerce şarkı bestelemiştir. yalnız uşşak makamından iki yüz'den çok eseri vardır ki, bir makam çerçevesi içinde birbirine benzemeyen bu kadar eser besteleyebilmek ancak müstesna bir kabiliyetin işidir. bu özellik bir başka bestekârda yoktur.

    şevki bey eserlerine söz olarak recai-zâde ekrem bey, muallim naci, hafid bey, mehmed sadi bey, reşad paşa gibi şairlerden başka, "birçokları da edebiyat tarihimizde hiçbir iz bırakmamış şairlerin eserleri arasından seçilmiştir. çoğu bir acının , bazen bir sevincin hattâ bir düşüncenin donuk ve tutuk birer ifadesi olan bu manzumelerdeki heyecan ve mânâlar, onun melodileri ile canlanmış, daha tesirli bir mahiyet almıştır. bu güfteler arasında çeşitli şiir şekli ve vezinle yazılmış olanlara da rastlanır. . .

    bestekârlık yeteneğinin çok güçlü olduğu, yarım saatte bir beste, hatta günde sekiz-on eser bestelediğinin olduğu söylenir. böylece bin kadar eser bestelediği halde, bunların çoğu kendisi tarafından bile unutulmuştur. nitekim şevki bey ölümüne yakın bir tarihte,

    arza lâyık değil amma hünerim
    nâçizane bini buldu eserim
    demiştir. yaşadığı sürece belirli çevrelerin dışında pek tanınmamıştır. bu kadar verimli bir bestekâr olması bazı eleştirilere de neden olmuştur. çok iyi hanende olduğunu, temiz ve güzel uslûbunu çeşitli kaynaklar belirtmektedir. bir süre lavta çalmaya çalıştığını, fakat başarılı olamadığını, "kira ile aldığım lavta'yı parçaladım. ne yapayım akordu elimle, mızrabım kirişi ile, nağmeleri sesimle bastıramadım"dediğini lemi atlı naklediyor. otuzbir yıllık bu genç ömrün, on yıllık süresi içinde ortaya koymuş olduğu bin eserden günümüze bir beste, bir yürük semai olmak üzere ikiyüzon'a yakın şarkısı gelebilmiştir.

    hazırlayan:tâhir aydoğdu
    kaynak:türk mûsikîsi tarihi. . . . . . . . . dr. nazmi özalp
    http://www.turkmusikisi.com/…tekarlar/sevki_bey.htm
  • franz schubert gibi 31 yaşında ölen, yaşadığı çağda hacı arif bey dışında neredeyse hiç ciddiye alınmayan, bestelediği 1000* kadar şarkının ancak 210 tanesi elimizde bulunan besteci. rind bir hayat yaşamış ve alkolün de etkisi ile genç yaşta yaşama gözlerini yummuştur. ölümünden sonra recaizade mahmut ekrem, sonradan rahmi bey tarafından bestelenecek olan şu şiiri yazmıştır:

    gül hazîn, sümbül perîşan, bâğ-ı zârın şevki yok,
    dertnâk olmuş hezârın nağmenkârın şevki yok.
    başka bir hâletle çağ?lar cûy-i bârın şevki yok.
    âh eder inler nesîm-i bî-karârın şevki yok.
    geldi ammâ neyleyim sensiz bahârın şevki yok.
  • şevki bey sadece bir bestekârın değil, bir ruh halinin ismidir.
  • "sanatı için ısrarcı ve girişken olan şevki bey; aşkı için suskun, mahçup ve çaresizdi. zira, eminönü, balıkpazarı’ndaki meyhanede, her akşam beraber olduğu masa arkadaşlarından birinin kızına aşıktı.

    hayata son bakışlarında, yaptığı son bestelerinden biri ruh halini pek güzel anlatır:

    gülzâre nazar kıldım, virane misal olmuş;
    seyran-ı safalar hep bir hab ü hayal olmuş;
    güller sararıp solmuş, bülbülleri lâl olmuş;
    gam mevsimidir şimdi; zevk, emr-i muhal olmuş;
    sabret, gelir ol demler ki ehl-i safanındır.

    bunca yoğun bir duygu selinde sürüklenen sanatçının, tükenişi de erken olacaktı elbet. rahmetli rüştü şardağ’ ın anlatımıyla: 'biraz içki, fakat daha çok da aşırı duygusallığı ve sayısız aşk acıları; özellikle duygularını açıklayamadığı, dostu hacip bey’in kızı natüvan hanım ’a olan aşkı yıktı onu!'

    ve bir gece, bir dostunun kolları arasında kalbi duruverdi. 'hızlı koşan, çabuk yorulur' özdeyişini doğrulamıştı. henüz otuzbir yaşındaydı… ve ardında, bugüne 211 adedi ulaşan 1000'i aşkın beste bırakmıştı.

    her gece gittiği, eminönü, balıkpazarı’ndaki malûm meyhanede o gece de beklediler onu… ertesi gece, ve daha sonraki gece de beklediler… birkaç gün sonra, kara haberi geldiğinde, meyhaneci bedros efendi yıkıldı. yine rüştü şardağ’ın sözleriyle, 'şevki bey’siz kalan meyhaneyi, sızlayan, kahrolan yüreğine sindiremedi. ‘şevki bey yoksa aşk yok’ dedi. ‘aşk yoksa meyhane de yok!’ evet, ahmet rasim bey’in yeniköy’deki bir meyhanede bulduğu bedros efendi’nin duyduğu acıyı, onu tanıyan herkes, bütün musikî çevresi, hatta bütün istanbul duydu.'

    ve, bilir misiniz, kucağında öldüğü dostu kimdi?.. sevdiği kızın, natüvan hanım’ın babası, hacip bey!..

    bu ölümün ardından, zamanın bir başka bestekârı, rahmi bey, şu besteyi yapar şevki bey için:

    gül hazin, sümbül perişan, bağ-ı zârın şevki yok;
    derdnâk olmuş hezara nağmekârın şevki yok;
    başka bir haletle çağlar cûy-i bârın şevki yok;
    ah eder inler nesim-i bîkararın şevki yok;
    geldi amma, neyleyim, sensiz baharın şevki yok."
  • "babamın anlattığına göre şevki bey, konağa içkili geldiği için sofraya oturmaz, merdiven başındakı küçük odada babamla karşılıklı demlenmekten hoşlanırmış. bir hayli demlendikten sonra ağız ve burunlarını silip, ceketlerini ilikleyip toplantı salonuna girerlermiş. şevki bey her zaman odanın kapıya yakın bir yerinde kenarları sırma şeritli, ibrişim püsküllü kadife koltukta ellerini dizleri üstüne koyarak, gayet edepli bir şekilde oturur, çok konuşmaz, bir şey sorulduğunda mahcup bir şekilde cevap verirmiş.... babam, şevki bey’in devamlı hüzün içinde görünen gözlerinin altı hafif şişik, hayata bağlılığı zayıf, yaşından büyük gösteren bir genç adam olduğunu, oldukça iyi ud çaldığını, mızrabını udun sapına yakın ve tellere hafifçe vurarak, kısık sesi ile şarkılarını okuduğunu söylemiştir."

    sadi yaver ataman
  • beylerbeyi ile kuzguncuk arasında bulunan nakkaştepe mezarlığı'nın sırtlarında yatar. başucundaki taşta, yakın dostu mehmed hâfid bey'in yazdığı mersiye şöyledir:

    mûsıki fenninde kesb-i imtiyâz
    eylemişdi şevk-i âheng-tırâz

    rahât’ül-ervâh idi her nağmesi
    sûz-i dil’den gösterirken perde sâz

    tâze bir verd-i sabah-perver iken
    kıldı pejmurde hazân-ı tîre-bâz

    târ-ı tanbûr-î hayâtî gam alıp
    eyler idi mızrâb-ı kalb-ihtisâz

    müstaiddi kâr-ü nakş’a tab’ı kim
    merhâle-i nakkâş oldu sâye-sâz

    bir nefeste mürg-ı rûhu bâl açıp
    cennete kondu misâl-i şâhbâz

    çıktı bir târih pesendîde hafîd
    hâke düştü bî-emel ol verd-i nâz
  • irticâlen * beste yapmaktaki yeteneği ile çevresinin takdîrini kazanmış, ilk bestesini yapmasıyla ölümü arasında 10 yıl gibi bir zaman bulunmasına karşın binden fazla eser bestelediği bilinen türk müziğinin seçkin ismi. otuzunu doldurmuşken bu dünyadan göçüp gitmesi büyük kayıptır. bestelerini her ne kadar hemen notaya döktürmüşse de, yakın dostlarının da ifade ettiği üzere çoğunu sonradan kendisi bile unutmuştur. notalar yazılır yazılmaz taş baskıyla çoğaltılıp istanbul dışına da dağıtılmıştır ama ne yazık ki bu baskılardan çoğu günümüze ulaşmamıştır. bu nedenle eserlerin çoğu kaybolup gitmiş, günümüzde bilinen 200'den biraz daha fazla eseri kalmıştır.

    yetenek, şarkı formuna getirdiği yeni soluk, üretkenlik ve genç yaşta ölümü nedeniyle schubert ile karşılaştırılmış ve zaman zaman türklerin schubert'i olarak anılmıştır.
hesabın var mı? giriş yap