• http://media-cache-ec0.pinimg.com/…8974c1de3ab6.jpg

    üçü de çok tarz, çok şuku. ama çıkar kıyafetleri, takıları, mini etek, çorap ve botları. durun yahu konu gitmesinden korktuğunuz yere gitmiyor. olmaktan korktuğunuz yerde, beylikdüzü'nde de değilsiniz. böyle erotik bir giriş değildi niyetim. tüm bu şık kıyafetleri çıkarıp kızları yalın hali ile görsen - ki en yalından kastım çıplak - bu kadar çekici gelmeyecek. bunun, akla ilk gelen sebep gizli olanın çekici olmasıyla falan da alakası yok. bu tamamen kapitalist yaşam tarzının ve tüketimin devam etmesi adına seksin overrate edilmesi ile alakalı. arabamızın, telefonumuzun vb eşyalarımızın güzel ve çekici olmasını ne kadar istiyorsak, sahip olduğumuz kadının da o kadar güzel olmasını istiyoruz. modern dünyada kadınlar işte bu kadar objeleştirilmiş durumda. seks erkekler için egoyu sahip olma yolu ile beslerken, kadınlar için de ait olma aidiyet duygusu ile besliyor. buradan schopenhauer'a selam çakarım (ismini kesin doğru spell edemedim) ve post-ejaculation syndrome dediğimiz şeyin neden sadece erkeklerde olduğuna da bir gönderme yaparım. erkek için nihai amaç sahip olmak lan işte ve seks bitince amaca da ulaşılmış oluyor. kadın ise kendini erkeğe ait hissetmeye başlıyor. erkeğin ilgisinde seks sonrası büyük bir azalma olurken, kadınınkindeyse bir artış başlıyor. hatta görüyorum ve arttırıyorum: seks başladığı anda bile anlamını yitirmeye başlıyor. daha doğrusu mental/ruhsal/egosal ihtiyaçlar karşılanmış oluyor ve yerini hayvansal ihtiyaçlara bırakıyor ve seks sonrası hem egosal hem içgüdüsel - freud'un terminolojisinde süper egosal ve idsel - iki tür ihtiyaç da azalarak bitmiş oluyor. öncesi ve sonrasında bir önem karşılaştırması yapsan, dünyada hiçbir şeyi geçemez aradaki kontrastı. sonra efendim erkekler neden aldatıyor? kadınlar anlamıyor bunu, anlayamıyor, anlamak ya da kabullenmek de istemiyor. erkekler tek eşliliği önce kafalarında kabul etmek zorunda. ha aldatan erkek hayvan mıdır? kelimenin sözlük anlamıyla evet, hayvandır. çünkü hayvani güdülerine yenik düşmüştür. ben çok eşli yaşayan erkeğe büyük saygı duyarım çünkü benim için benim için yegane ahlaki değer dürüst olmaktır. yalan söylememek ve verdiği sözlerin arkasında durabilmektir. iki yüzlü olmayacaksın yani. tek eşliliği seçmişsen ona göre yaşayacaksın. eğer yemiyorsa da (götün) seçmeyeceksin. burada kendimi övmek zorundayım, kusura bakmayın. hayatıma çok uzun bir süre "tek bir kadın" sokmamamın sebebi bu. çok kadın hiç kadın mıdır? bakış açına göre değişir. tek eşlilik, çok eşlilik ya da bol eşlilikten hiçbirini doğru tercih olarak görmüyorum. ben kimseye yalan söylemem. kimseyi aldatmam. aldatacağımı düşünüyorsam o kadını kandırmayı kendime yakıştıramam sen hayatımın tek kadınısın diye. bir gün gelecektir mutlaka, o sözü verebileceğim bir insan olacaktır hayatımda. ve verdiğim sözün arkasında durabileceğimdir. yalan söyleyen insan yaptıklarının arkasında duramayan insandır. yaptıklarının arkasında duramayan, onları savunmak yerine onları gizli saklı yapan insandan her zaman korkarım. türk aile yapısından dolayı türk kızlarının neredeyse tamamı da yalan söylemeyi bir hak olarak görerek yetişiyor. çok üzücü lan :( sex sells mantığı ile çocukluktan itibaren seksi dünyanın en önemli konularından biri olarak kabullendirilmiş durumda olan modern toplumda kadınların işi gücü güzel ve seksi görünüp erkekler tarafından tercih edilmek, hemcinsleri ile rekabetten galip çıkmak olmuş; erkeklerin de işi gücü evrenselleştirilmiş, küreselleştirilmiş ve bireysellikten her geçen gün daha da uzaklaşan güzellik kavramına göre elde edebileceği en güzel kıza sahip olmak olmuş. haydi itiraf edelim, yalan mı bir kızı ruhuna çok yakın hissedip onunla birlikte olmayı arzularken sanki bu telefonu kullanırsam insanlar hakkımda ne düşünür, bu arabaya binersem imajım ne olur diye düşünür gibi süper egomuzun alttan alttan o kızdan uzaklaşmamız için türlü bahaneler ürettiği? bunu götümden uyduruyormuşum gibi salağa yatmasın kimse. şekilcilik, imaj kaygısı ikili ilişkileri boka sürükleyen modern takıntılar. insanlık olarak dinimiz imanımız imaj olmuş amk. işimiz gücümüz hava atmak. freud'a göre id, ego ve süper ego kavramlarını bilmeyenler için çok kısa özet geçiyorum. iç güdülerimiz ve ideal benlik aramızdaki bir çatışmadır bu. gerçek benlik vs. ideal benlik çatışması da diyebiliriz. idlerimiz içsel olarak yapmak istediklerimiz için bizi bilinçaltımızda ikna etmeye çalışırken, süper egomuz buna ket vurur ve kendimizi olmaktan gurur duyacağımız insan olmaya çekmeye çalışır. ikisinin de istediği asla olmaz ve arada bir yerde kalmış bireyler oluruz. bu sadece bazı insanlarda değil tüm insanlarda gerçekleşen bir çatışmadır ve sonucuna ise ego denir. süper egomuz sürekli beslenmek ister, ama sadece idlerimizin izin verdiği müddetçe besleyebiliriz onu. duygularına göre ya da mantığına göre hareket etmenin altındaki sebeplerdir aslında. neyse, kısaca açıklayacağım demiştim. ne diyordum en son? hah, itiraf edelim demiştim kadınların nasıl objeleştirildiğini. onlara sanki bir eşyaya sahip olmak ister gibi sahip olmak istediğimizi. kadınlar için de bir itiraf gerekiyor. kadınlar sürekli en güzel olmak, en çok ilgiyi üzerlerine çekmek, hemcinslerine karşı galip gelerek erkekler tarafından en çok tercih edilmek istiyor. en güzel olmak yanlış bir ifade oldu aslında. erkekler en çok ilgiyi güzel olan kadına hak olarak gördükleri için ben de şaşırdım. güzel olan kız şımarık olabilir, ona haktır. ilgi orospusu olması bile yadırganmazç çirkin bir kız şımarıksa, aa kezban! yaftala hemen, aşağıla. sen çok mu güzelsin de ilgi bu kadar ilgi bekliyorsun? birazcık ilgi yeter sana. verse sikersin ama di mi iki yüzlü hemcinsim? ikinci postadan itibaren ilgin de azalmaya başlar ama. erkeklerin en iyi arkadaşlıkları erkeklerle kurması ama kadınların da en iyi arkadaşlıkları gene erkeklerle kurmalarının asıl nedeni bu. arkadaşlık kurmaktan kastım gerçekten anlaşabilmek. en yalın en dürüst halinden bahsediyorum arkadaşlığın. kadınların birbirleri ile anlaşamamalarının en önemli sebebi bilinçaltında sürekli kendini hatırlatan tercih edilme içgüdüsü. diğer çoğu kadını kendilerine rakip olarak görmeleri. kadınların içgüdüsel olarak tercih edilme arzuları, aidiyete meyilleri, tekeşliliğe yatkın olmaları konusunda daha detaylı bilgi için bkz. arthur schopenhauer. kadın erkek ilişkileri dedin mi schopen amca'ya danışmalı. güç konusunda nietszche'ye. çocukluk, rüyalar ve bilinçaltı konusunda ise artık bilmeyen kalmadı modern psikanalizin babasının kim olduğunu. ne diyorduk? kadınlardaki rekabet, tercih edilme ve ilgiye zaaf. bana kalırsa bu evlenene kadar devam ediyor. sonrasında ise rekabet bitmiyor maalesef. bu sefer de kocaları ile hava atma eğilimi başlıyor. benim kocam zengin, benim kocam yakışıklı, benim kocam çok uluslu şu şirkette bilmem ne yöneticisi. bu sefer de alt metin şu "ben daha iyisini kaptım, daha iyisi tarafından tercih edildim". zaten aklı fikri evlilikte olan, hayattaki en önemli amacı evlenebilmek olan türk kezbanlarının buna rağmen evde kalabiliyor olmalarının sebebi de bu. ben en iyisiyim, ben daha iyilerine layığım. vardı ya bir zaytung haberi, kendini her şeyin en iyisine layık gören türk kızının bu sonuca nereden vardığına bir türlü ulaşılamıyor minvalinde bir şeydi. gene erkekler daha şanslı kadınlara göre. eşlerinin, sevgililerin aradığı ve başkalarına karşı hava atmak için kullandığı şeyler güç, başarı gibi sonradan elde edilebilen şeyler. erkek de kadın kadar olmasa da hava atmayı seviyor. karısının, sevgilisinin güzelliği ile hava atıyor. kadınsan ve çirkinsen hiç şansın yok. erkeksen ve çirkinsen o kadar da mühim değil. ha bu arada "evde kalmak" deyimi de gayet cinsiyetçi bir söylem. ama kimse kusura bakmasın, bu erkeklerin değil asıl kadınların bakış açısıdır. evlenememek onlara göre hayattaki en büyük başarısızlıktır. birey olabilmiş kadınları kaidenin istisnaları olarak görüyorum. onlar da bir zaman sonra toplum baskısına yenik düşebiliyorlar. tipik kadının gidip kendi başına bir hayat kurmak gibi bir gayesi de pek yoktur. cesareti de gücü de. sonuç: evde kalmak. bence evde kalmak deyiminin çıkış noktası budur. kendi başına hayat kurmaya götü yemeyen kadın, kendine bir koca bulup ona bakmasını da beceremezse evde kalmıştır. türk insanına göre koca budur işte. kendini kollayıp koruyacak, para kazanıp ona bakacak bir figür. erkek için de bedava hizmetçi ve çocuk doğuracak bir figürdür kadın. bak konu buradan kariyer denen beyaz yakalı köleler yetiştirmek için dikte edilmiş modern dünyanın en büyük yalanlarından birine kayacak ama girmeyelim şimdilik oraya. beni bilen bilir, konuyu bir şekilde dine bağlarım da oradan, dayanamam. e evlilik denen saçmalık da durur mu, o da yırtık dondan fırlar gibi fırlar aradan. uzar gider konu. ama işte bunlar hep aynı bokun laciverti, hepsi birbirine boka batmış iplerle bağlı. lafa gelince en alternatif, en hippi ruhlu sizsinizdir ama romantik laflarla evliliğe methiyeler düzersiniz. ahh yaşamak ne kadar anlamlı. değil işte, hayatta kalmak senin en kuvvetli içgüdün olduğu için yaşıyorsun. sokaktaki kedi ne için yaşıyorsa sen de o yüzden yaşıyorsun. evrimsel bir gerçek bu. çocuk yapıp üremek de türün devamı için içgüdüsel bir arzu. çocuk yapacaksın, onu seveceksin ve ona sahip çıkacaksın. bu senin doğan gereği yapmak zorunda olduğun şeyler zaten. çocuk doğurdun diye facebook'ta sürekli bebeğin fotoğraflarını paylaşıp durma. anne oldun diye bir bok başarmış değilsin, bu senin doğan zaten, doğanın kanunu. ona anlam yükleyen sensin. ilkel zamanlarda yavrunun güvenliğini sağlamak için yapılan işbölümü olan evlilik 2015 dünyasında hayatın amacı olmuş çıkmış. almanya'da her üç çocuktan birinin evli olmayan ebeveynlerin çocukları olarak dünyaya geldiğini duymuştum. tamam haklısın ama orası avrupa, burası türkiye di mi? kız 25 yaşına gelmiş ama annesi onu hala bakire sanıyor. tipik bir ortadoğulu ikiyüzlülüğü işte. anyways! toplum baskısını hissetmediğimiz, beynimizi ve mantığımızı daha çok kullanalım derken kalbimizin gerçekten ne istediğini önemsemeyecek bir noktaya gelmediğimiz günler yaşamamız dileğiyle. anı ıskalamamamız dileğiyle. with dileğiyle of that, you don't give a shit! you don't fucking care. o değil de şu mini etek, çorap ve bot kombininin seksiliği benim ilgimi hiç çekmiyormuş gibi yapıyor değilim. ama işte bunlar hep materyalist zevkler. post-ejakulasyon sendromu diye bir şey var. işte her şey o ana kadar, sonrasında yer yüzünde erkeklerin ilgisini çekebilecek hiçbir şey mevcut olmuyor, tek bir şey bile. kanımca o an, özümüze dönebildiğimiz, hayatın anlamsızlığını ve aslında sadece doğup yaşayıp ölmekten -fazlası değil - ibaret olduğunu hatırlayabildiğimiz en değerli an. seks sonrası hissettiğim iç huzuru başka ne zamna hissediyorum bilmiyorum. kıymetini bilelim beyler.

    sex sells, seks satar yani. hani yiğit özgür'ün alakasız bir şekilde de olsa yaptığı müthiş tespit: "işte bunlar hep seks." tüketim tamamen seks üzerinden ilerliyor . seks ve imaj için harcadığımız para, temel ihtiyaçlarımıza harcadığımız parayı katlamış durumda. genital bölgesini yaprak ile koruyan ilkel insana binlerce yıl sonra sırf güzel görünmek için bir sürü çift ayakkabın olacak desen seni anlamaz herhalde. insan algısının bu kadar kolay manipüle edilebiliyor olması sadece beni korkutuyor olamaz di mi? ben hayatımı tercih etmiyorum, fikirlerimi ben geliştirmiyorum, bana empoze ediliyor gibi geliyor. ben insanım abi, homo sapiens türünden bir hayvan yani. konuşabiliyor olmam beni diğer hayvanlardan daha mı değerli yapıyor? doğanın anasını siken yegane canlı benim ve hala gurur mu duymam bekleniyor insan olmamla? benim neden fikirlerim olsun ki? siz hiç mutsuz olduğu için intihar eden bir hayvan duydunuz mu? vardır belki, ben duymadım, bilmiyorum. bu oyuna gelme türkiye'm diyorum. sen domalan'sın, büyük düşün diyorum. haydi kızlar okula diye de ekleyip sosyal mesajımı da aradan çıkartıyorum. şaka lan şaka, okul ne amk. yıllarımızı harcadık okuyacağız diye. para için ya da kariyer için yaptık bunları. al birini vur ötekine. biz bu amaçla okurken bir de beynimizi yıkadılar yıllarca siyasetle, aile yapısı vs ile. eğitim dediğin şey devletin toplum mühendisliği yapmasından başka bir şey değil. 6 yaşındaydım başladım, 25 yaşına kadar okudum. çok mu lazımdı sanki? sebebi neydi ki? hayata atılmak için yıllarca okumak. sanki hayat çok uzunmuş gibi. yıllar geçtiğinde yaptıklarımızdan değil yapmadıklarımızdan pişman olacağız der klişenin dibine vururum. ama cliches are cliches for some reason, not for no reason.
  • sex satar anlaminda kullanilan bir terim.. daha cok edebiyat dunyasnda kullanilir.. best seller olabilmek icin kullanilan kolay yollari annatir...
  • yava$ versiyonu* bulunan güzel $arkı.
  • sex unsurlarini kullanarak bir sarkicinin veya bir sirketin piyasaya sundugu malzemeyi veya yeni cikan bir filmin pazarlanmasi icin uygulanan kolay sayilabilecek bir metod. genellikle kullanin unsurlar ciplak bayanlardir. son zamanlarda kullanimi fazlasiyla artti.
  • club tarzı bir benefit $arkısı.
  • bu sözü türkiye için uyarlarsak,

    muhtemelen şöyle bir strateji çıkar ortaya:

    "abazanlara yönelik yapılan her şey tutar"

    -ki kelimesi kelimesine doğrudur.
  • bir cok sarkicinin endirekt bir sekilde basvurduklari unlu olma yontemidir. yaptiklari sarkilar ne kadar iyi ne kadar kotu olursa olsun piyasadaki bircok yerli yabanci sarkici bayan kendi vucutlarini cesurca sergilemeye baslarlar. heralde daha fazla sukse yapiyim, hakkimda daha cok konusulsun demek icin yapiyorlar. bunlar icin bircok ornek verilebilir:

    christina aguilera, christina milian, britney spears, ashanti, gwen stefani vs.

    ama ortada acik ve net olan birsey var, o da ortalik artik et pazarina dondu ve normal bir sekilde duzgun klip izleyemez olduk...
  • sözlerini de copy paste edeyim bi şekilde de o da eksik kalmasın*.

    it's so unjust
    that we must
    feel inadequacy
    where is your empathy
    i feel a misfit
    wearing this kit
    sterotype me
    that is my fee

    free
    to manipulate
    when i stipulate
    that's my prerogative
    i tell you
    free
    to manipulate
    when i stipulate
    it's going round round
    tell you what i've found

    sex sells
    every night and day
    it will be this way
    sex sells
    so what you gotta prove
    when it's all your life to choose

    you play the game
    make me tame
    i have a personality
    don't care if it's a fallacy
    oh what's the harm
    use that charm
    you gotta show some skin
    make sure your be thin
  • slow remix'i uzun yolda giderken, önnüzde akıp giden yolları daha bir güzel yapan şarkıdır.
hesabın var mı? giriş yap