• cumhuriyet'e yönelik ingilizlerin kışkırtması olduğunu düşünenler hiçbir zaman bir politika aracı olarak planlanmış ya da desteklenmiş bir ayaklanma olarak düşünmezler. konuyla ilgili bir makalede farklı bakış açıları sunulmuş,

    '' ankara, şeyh sait ayaklanmasını kendi hazırlamıştı ve amacı kürt asileri takip etmek bahanesiyle musul’a girmek ve musul’u tekrar geri almaktı. james morgan adındaki bu istihbarat subayı verdiği raporda ingiliz hükümetinin zaman zaman bağımsız bir kürt devletine sıcak baktığını teyit ediyor ama ankara’nın iddiasının tam tersine bu ayaklanmada türklerin parmağı olduğuna inanıyordu. bu çok ilginç değerlendirme, şeyh sait ayaklanmasının ne kadar maniplasyona açık olduğunu bir kez daha teyit eder içerikte.
    zamanın abd elçisi (yüksek komiser) amiral mark bristol ise washington’a gönderdiği mesajda bu ayaklanmanın çok zayıf olduğunu, dağa çıkabilecek birkaç kişi haricindeki asilerin, türk düzenli birlikleri tarafından kısa zamanda tesirsiz hale getirilebileceğinin aşikar olduğunu ama ankara’nın neden bu kadar yaygara yaptığını anlamadığını yazmıştı.
    bütün bu bilgiler ışığında nasıl bir değerlendirme yapabiliriz? ilk önce şunu belirtmekte yarar var: şu ana kadar gün ışığına çıkan belgelere göre bu ayaklanmayı ingilizlerin çıkarttığı veya desteklediğini kanıtlayamayız. bu iddia ankara tarafından ortaya atılmış ve türk gazeteleri tarafından abartılmıştı. bu ayaklanmanın musul meselesinde londra’ya yaramış olduğu tezinden hareket edildiği açık ama maalesef bunu “kanıtlayan” bir belge hâlâ ortada yok. görüldüğü gibi bunun tam tersini iddia eden belgelere de arşivlerin tozlu raflarında rastlamak mümkün. gerçek şu ki bu ayaklanma kürtlerden ve ingilizlerden daha çok ankara’daki radikallerin işine yaramış ve yeni şekillenen muhalefeti ortadan kaldırmıştır. bu gerçekten hareketle, şeyh sait ayaklanmasını ankara’nın çıkardığını söyleyebilir miyiz? hayır, sadece böyle bir olasılığın en az, bu ayaklanmada olduğu iddia edilen ingiliz parmağı kadar varolduğunu söyleyebiliriz. öyleyse kanıtlanmamış tezleri gerçekmiş gibi kamuoyuna sunmak pek doğru değil, tıpkı şeyh sait’in aslında ankara’nın ajanı olduğunu iddia etmek gibi. eldeki bilgilere göre kesin olarak söyleyebileceğimiz şey, bu ayaklanmayı ankara’nın ingiltere’den çok daha mahirce maniple ettiği. ''

    şeyh sait ayaklanmasında hükümetin rolü
  • bu isyanda ingiltere'nin rolü ve isyanın detayları için incelenebilecek bir kaynakça;

    - mim kemal öke (1987), musul meselesi kronolojisi (1918-1926), istanbul: türk dünyası araştırmaları vakfı (en önemli çalışma budur)
    - uğur mumcu (1991), kürt islam ayaklanması, istanbul: tekin yayınevi
    - bilal şimşir (1975), ingiliz belgeleriyle türkiye’de kürt sorunu (1924-1938), ankara: dış işleri bakanlığı basımevi
    - durmuş yılmaz (2003), musul meselesi tarihi, konya: çizgi kitabevi
    - doğu perinçek (2010), toprak ağalığı ve kürt sorunu, istanbul: kaynak yayınları
  • "abd’nin istanbul yüksek komiseri amiral bristol’e sunulan rapordaki şu cümle, ingilizlerin bu isyandaki rolünü göstermesi açısından ilginçtir:

    “kürt sorunu ile meşgul olduğu sürece, mustafa kemal’in musul’a el koyamayacağını düşünmektedirler.”

    ingilizler; ayrılıkçı kürtleri, diyarbakır merkezli kürdistan’ı kuracaklarına inandırmışlardı. öyle ki diyarbakır’ı almak için şiddetle saldıran şeyh sait kuvvetlerinin püskürtülmesinden bir gün sonra, 9 mart 1925’te, bu şehre, üzerinde “kürdistan kraliyeti harbiye bakanlığı” yazılı zarflar içinde silah fabrikalarının katalogları geliyordu.
    yobaz şeyh

    dini savunur gözükerek doğu’da bir kürdistan krallığı kurmak hevesinde olan şeyh sait; bölge halkı üzerinde çok kuvvetli bir etkiye sahipti. bu etkisiyle halkı kandırmak için bir de fetva yayımlamıştı. bakın daha bir yılını yeni doldurmuş olan türkiye cumhuriyeti’ni nasıl suçluyor:

    “kurulduğu günden beri, din-i mübin-i ahmedi’nin (kutsal islam dininin) temellerini yıkmaya çalışan türk cumhuriyeti reisi mustafa kemal’in arkadaşlarının, kuran’ın ahkamına aykırı hareket ederek allah ve peygamberi inkâr ettikleri ve islam halifesini sürdükleri için, gayrimeşru olan bu idarenin yıkılmasının bütün islamlar üzerinde farz olduğunu, cumhuriyetin başında bulunanların ve cumhuriyete tabi olanların mal ve canlarının şeriat-ı gurre-i ahmediye’ye (peygamberin yüce şeriatına) göre helal olduğu...”

    görüldüğü üzere cahil halkın din duygusunu kışkırtarak onları devletin üstüne sürmüştü şeyh sait...

    (...)

    bugün, kürtçüler; şeyh sait’i bir mazlum gibi göstermeye çabalıyorlar. bakın; o dönemdeki kürtçülerle ittifak içinde olan ermeni yazar garo sasuni; yakından izlediği şeyh sait isyanı’nın gelişimini şöyle özetliyor:

    “isyan 1925 yılının şubat başında kürdistan’ın bütün bölgelerinde birden başladı. hasananlı aşireti reisi albay halit bey derhal muş’u kuşattı. cibranlı aşiretinden hasan bey çarpışmalardan sonra hınus’u, şeyh abdullah ise varto’yu zapttettiler. birkaç önemsiz çarpışmadan sonra ergani-maden de zaptedildi. şeyh said 7000 isyancıyla birlikte kiğı, eğin üstüne yürüyüp, hayne, lice ve piran’ı zaptederek çapakçur’a hâkim oldu ve bütün harput’u tehdit altına aldı.
    silvan, beşiri ve pehrelik bölgeleri ile malazgirt, piran, bulanık zaptedildi. bununla yetinmeyen kürtler, malatya vilayeti istikametinde ilerleyip, pütürge ve çemişgezek’i aldılar; siverek istikametinde ilerlediler. böylelikle 1925 yılı mart ayının sonlarında kürtler kürdistan’ın 12 vilayetini kurtardılar.
    aynı zamanda çok sayıda makineli tüfek ve silahlarla donatılmış büyük kürt millî güçleri diyarbekir üstüne yürüyerek hem kuzeyden ve hem de güneyden taarruza geçtiler. kürt millî askerleri, hançerleri ellerinde ‘biji istiklal, biji kürdistan’ (yaşasın özgürlük, yaşasın kürdistan) sesleriyle hücum ediyorlardı.
    isyancılar işgal ettikleri bütün yerlerde derhal geçici bir ‘kürdistan hükümeti’ kurarak disiplin ve güveni sağlıyorlardı.”

    inönü geliyor
    elbette ki genç cumhuriyet tehlikeyi görmekte gecikmedi. terakkiperverci zihniyette olduğu için isyanı önemsiz sayan başbakan fethi bey, 3 mart’ta istifa etmek zorunda kaldı ve yerine ismet inönü geldi.

    (...)

    komüntern nasil görüyordu?
    günümüzde; kendisini demokrat veya devrimci gösteren birileri bile şeyh sait’in ihanetini haklı çıkarma gayreti içindedir. gelin şimdi komüntern’in (dönemin komünistlerinin) bu isyanı nasıl değerlendirdiklerini görelim. 26 şubat 1925’te moskova’da internationale presse- korrespondaz’da şöyle deniliyor:

    “mustafa kemal ve ankara hükümetine karşı kürdistan’daki şeyh sait ayaklanması, moskova tarafından türk gericiliğinin ingiliz emperyalizmi ile ittifak halinde geri dönüş girişimi olarak değerlendirilmektedir.
    kemal, genel olarak ulusal kurtuluş hareketini temsil etmekte ve türkiye’nin demokratlaştırılması ve feodal kalıntılar ile müslüman din adamlarının etkisinden kurtarılması için çalışmaktadır.
    kemal’e karşı ilk olarak emperyalizm, ikinci olarak feodal ağalar, üçüncü olarak din adamları ve dördüncü olarak liman şehirlerinin yabancı sermayeye bağlı ticaret burjuvazisi mücadele etmektedir.
    son zamanlarda bütün gerici güçler, kemal’e karşı bir harekete önderlik eden terakkiperver cumhuriyet fırkası’nı kurdular. isyancılar; din adamlarının yozlaştırdığı göçebe aşiretleri harekete geçirdiler ve dinci sloganlarla ortaya çıktılar.
    ayaklanma, büyük toprak ağalarının hâkim olduğu doğu illerinde patlak verdi. isyancıların arkasında musul sorununda, yani petrol sorununda çıkarı olan ingiltere bulunuyordu.”

    yobaz şeyh sait; kürdistan devleti hayali ile cumhuriyete silah çektiği için asılarak yok edildi. ama türkiye; musul’dan vazgeçmek zorunda kalmıştı. çünkü isyanın bastırılmasına o zamanın parasıyla 20 milyon lira harcanmış; bütçe büyük bir açık vermiş, devlet zayıf düşmüştü. hükümet; olası bir iç ayaklanmaya karşı 120 bin kişiyi daha silah altına almıştı ve musul ile uğraşacak gücü kalmamıştı."

    http://www.gunes.com/…h_sait_yuzunden_yitirdik.html
  • o günleri gözleriyle gören yazarlarımız tarafından anlatılan isyeandır.
  • --- spoiler ---
    ...
    şeyh said, 11 mart günü diyarbakır'a yeniden saldırdı. ancak, askeri birliklerce püskürtüldü.
    mustafa kemal paşa, yanında fevzi çakmak ve ismet paşa bulunurken, tenkil (tepeleme) harekatı'nı bütün ayrıntılarıyla planlamıştı.
    tenkil (tepeleme ve bastırma) harekatı bütün hız ve şiddetiyle, aynı anda ve bölgenin her tarafında başladı.
    bozgun kısa zamanda geldi. birçok kürt aşireti de ankara'ya bağlılık telgrafı çekmek için birbiriyle yarışa girdi.
    ayaklanmaya fikir ve eylem olarak katılan lider veya aşiret reisi, hepsi yakalanıp istiklal mahkemesi'nde yargılandı. mahkum edildiler, cezaları kurşuna dizilme ve asılma şeklinde infaz edildi.
    sorgulamalarında amaçlarına ulaşmak için dört devre geçirdikleri ortaya çıkıyordu; 'hayal kurma', 'tertip alma', 'karar verme' ve 'icra'.
    şeyh said'a başka diyeceği olup olmadığı sorulduğunda cevabı kısa oldu:
    ''hayır, benim maksadım bu dine hizmet etmekti. başka çeşit niyetim yoktu. allahü teala'nın kaderi beni bu çeşide düşürdü.
    başarılı olamadık. şimdi anladığıma göre başarılı olsaydık bu ahali ile bir şey olmazdı.
    vaziyet bu idi. çünkü ahaliden sıdkım sıyrıldı''
    ...
    --- spoiler ---

    insan ve devlet / osman pamukoğlu
  • bu ayaklanma ile ilgili olduğu söylenen bir bildirinin tam metni:

    (linkteki türkçeleştirmeleri akıllı bakınız formatıyla opsiyonel hale getirdim, kendim bazı eklemeler yaptım)

    "bismillâhirrahmanirrahim.

    ey şecî* kürt milleti.
    din yolunda şehid düşen, namus için can veren ve aşiretinin şerefi uğrunda kan döken şanlı dedelerimizin mukaddes ruhları göklerden size bakıyor.
    emanet ve yadigâr olarak terkettikleri allah'ın kitabını, muhammed'in -sallâllahu aleyhi vesellem- şeriatını yakan, yıkan ankara mürtedlerine* ve onların vasıta-ı icraiyesi* olan hükümet memurlarına karşı ne yapacağınızı görmek istiyorlar. yatakta ömr-i tabii* ile ölümünü âr* bilen millî an'anâtınıza* ne derece sadık bulunduğunuzu anlamak istiyorlar. namus-ı millî ve mukaddesât-ı dînîsi* uğrunda tüfenge sarılarak çarpışanları takdîr; hayatını muhafaza için fişekliğini belinden açan, tüfengini türk'e teslim eden, karısını cebren tatlikine*, aşiretinden, milletinden herhangi bir kızın alınarak kerhaneye götürülmesine rıza gösteren ve hudud haricine çekildiği halde içerideki milletdaşlarının imdadına koşmayan haysiyetsiz bed-mâyeleri* da tel'in ediyorlar.
    onlara diyorlar ki: belinizden açtığınız hançerleri boşatılan karılarınıza, elinizden bıraktığınız tüfenkleri kerhaneye sevkedilen kızlarınıza verin, verin de erkek gibi muhafaza edemediğiniz namusları önünde onların ..... (başörtülerini) başınıza örterek ağlayın, kendi namus ve dinlerini nasıl kahramanca kurtaracaklarını da görün!...
    korkunun ecele faydası yoktur. ecel gelmeden kimse ölmez. allah'ı bir, muhammed'i -sallâllahu aleyhi vesellem- hak peygamber tanıyan, suya 'av', ekmeğe 'nân' diyenlerin ankara hükümetince imhaları mukarrerdir*.
    belâ, felâket, insanın gölgesine benzer. kaçanı kovalar ve kovalayandan kaçar. elinizde tüfenk, dizinizde kuvvet varken mezbahaya sürülen koyunlar gibi mütevekkilâne ecelinize intizar etmeyin*. milletinizin şân-ı kahramânîsine yakışmaz. dindaşlarınıza, milletdaşlarınıza yapılan muamele gözünüzün önündedir. sıra bugün onların, yarın sizindir. şehîd-i mübeccel şeyh said efendi hazretleri'nin -kaddesallahu sırruh- kıyamı sırasında bilâkis türkler'e yardım eden cemil çeto, ramanlı emin, midyatlı hacu, zilyanlı resul ağalar ile hayderanlı hüseyin paşa ve diğer bu gibi rüesânın* bilâhare maruz kaldıkları muamele meydandadır. ibret alın. sükût etmek, mutî olmak* veya yardım eylemekle bugünkü türk hükümeti'ne yaranamazsınız. onun zulmünden, onun takibinden kendinizi kurtaramazsınız. çare-i halâsınız*, merdâne* silâha sarılmaklığınızdadır. sağda-solda kanlı çarpışmalar devam ediyor, hükümet sizden saklıyor. hiç beklemeyin, birbirinizle haberleşerek civarınızdaki askerleri teslim alın. arslan gibi harbeden kürt kardeşlerinizin imdadına yetişin. lâzistan, aylardan beri kan ve ateş içindedir. dindar türk neferleri din kardeşlerine kurşun atmıyor, teslim oluyorlar.
    mütedeyyin* türk ahâlisi, fikren ve kalben sizinle beraberdir. o zavallılar ankara müdirân-ı umurunun*, kürt milletinin, kürtlük mefkûresinin imhası hususundaki makasıdlarını* bilmiyorlar, o sivri kafalar mücahedenize* başka bir şekil vererek anadolu ahalisini iğfal ediyorlar*. cengiz'in ahfadları bir milletin kat'iyyen ve kat'iyyeten mahvolamayacağını idrak etmek istemiyorlar. zaptedeceğiniz türk topları, türk tüfenkleri, türk mühimmatı, bülega-mâ-beliğ kâfidir. rehberiniz muhammed -sallâllahu aleyhi vesellem- yardımcımız allah'tır -celle celâluhû-. kuvvetiniz, hükümet kuvvetinin kat kat fevkindedir* ve şecaatiniz bütün dünyada müsellemdir*. gafletten kurtulun, elele vererek mukaddesatınızı kurtarın, umumî kıyamınız hâlinde size iltihak eden çok çok muktedir ve namuskâr kardaşlar göreceksiniz. kurtaracağınız mukaddesat-ı islâmiye ve hakk-ı millî ile ruh-ı peygamberîyi ve şark kazanınca zafer taçları ihdâ eden kahraman midyâtî dedelerinizin ruhlarını şâdedecek, onların ahfâdı olduğunuzu ispat etmiş olacaksınız.

    anadolu ve kürdistan ittihad* ve istihlâs* komitesi.

    kürd ittihad ve istihlâs komitesi bervech-i âtî kararı* ilân eyler:

    1. kürdistan komitesi, hiçbir devletin âleti değildir. gayesi, meşru olan hakk-ı millîsini istihsaldir*. o da:
    a) hudud-ı millîsinin tefriki ve tahdidiyle* hidemât ve vezâif-i dahiliyede* müstakil bir merkeze, müstakil bir hey'et-i idareye mâlikiyeti*,
    b) hudud-ı millîsi* dahilinde kürtçe'nin lisan-ı resmî olarak kabulünü,
    c) kendi memurlarının kendilerinden olmasını,
    d) jandarma teşkilâtının kürt'e ait ve merbutiyetini*,
    e) kürt efrâd ve zâbitânının* müşterek orduda hususi kıt'alar teşkiliyle kürt lisanı ile talim ve terbiyeye tabi tutulmalarını talep etmektedir.
    2. gaye-i millînin istihsaline* kadar muharebeye devam edilecektir. haricî, dahilî zararla akan kardeş kanlarının maddî, manevî mes'uliyeti ankara hükümeti'ne râcîdir.
    3. komite, davayı sulhen halle* ve arzu olunacak mahaldeki şubesini müzakereye memur etmeye amadedir*.
    4. akıtılacak kan nisbetinde kürt şeraiti* ağırlaşacaktır.

    kürdistan istiklâl ve istihlâs komitesi merkez-i umumîsi"
  • türk modernleşmesi karşısında kürt isyanları -şeyh sait isyanı

    malumdur ki; şeyh sait isyanından da önce ermenilerle girilen çatışmalar, hamidiye alayları, koçgiri isyanı, jön türk devrimine müteakip, kürt aristokrat elitlerinin kurduğu kürt milliyetçisi dernekler, vb. yaşanan bir çok olay kürt kimliğinin gelişmesine katkı sunmuştur. kürt kimliği, gelişen milliyetçi akımların arasında, osmanlı aydınlanması sayesinde kürt kimliklerini öne çıkaran aydınlar ve bunlara bağlı kurulan azadi ve kürt teali cemiyeti gibi örgütlerle ve isyanlarla bölgede bilinirliğini arttırmaya çalıştı. fakat şeyh ubeydullah isyanına rağmen kürtler arasında milliyetçilik fikrinin yayıldığını söylemeyiz.

    van bruinessen kürt ulusçuluğunun, asimilasyon politikalarına tepki olarak doğduğunu belirtse de az önce de söylediğim gibi bu asimilasyondan ziyade kürt elitlerinin aydınlanmalarının bir sonucu olarak doğduğunu söyleyebiliriz. çünkü 20.yy'dan önce kürt kimliği, van bruinessen'in deyimiyle dayanışma duygularının odağı olmamıştır. bölge halkı yalnızca ailelerine, aşiretlerine, köylerine, islama ve özellikle dini önderlere bağlılık duymuştur.

    birinci dünya savaşında kürtler, yükselen ermeni milliyetçiliğine, önce müslüman kimlikleri ile tepki gösteriyorlardı. padişah bu savaşı doğrudan cihat olarak ilan etti ve pek çok kürt bu islami sancak altında toplandı. fakat istanbul'da kurulmuş elit kürtçü örgütler birinci dünya savaşı sırasında ve sonrasında özerklik ve bağımsızlık taleplerini dile getirmeye başladılar. van bruinessen 1969'da, birinci dünya savaşı sırasında osmanlı'da subay olan biri ile yaptığı görüşmede; hiçbir kürt'ün bağımsızlık hakkındaki sözlere kulak asmadığını, sadece islam'a ve halifeye olan bağlılıklarını düşündüklerini kaydetmiş. (kürdistan üzerine yazılar s.120-121)

    bunun yanında kürtler homojen bir topluluk da olamamıştır ve aynı dine bağlı oldukları da söylenemez. kreyenbroek'un örnek gösterdiği dil bilimsel farklılıklar da, kürtlerin birden çok etnik topluluk olarak değerlendirilebileceğini söyler.

    (kürdistan üzerin yazılar - kürt toplumu ve modern devlet)

    van bruinessen ağa şeyh devlet'te "kürtler: millet mi?" diye soruyor ve şöyle devam ediyor; kürtlük kavramının belirlenmesinde hiçbir zaman hem fikir olunamamıştır. kırmançi deyimi, kürt aşiretlerini türk aşiretlerinden, osmanlı'da ki kentsoylulardan ya da imparatorluğun hristiyan tebaasından veya kırmançi lehçesi konuşanları zazaca konuşanlardan ya da kürt köylülerini kendi ağalarından veya osmanlı yöneticilerinden ayırdetmek amacıyla kullanılmış olabilir.

    osmanlı'da aşiret mensubu subaylar islam halifesine güçlü bir bağlılık duyuyorlardı. kürt milliyetçiliği kürt elitlerine çok uzaktı, hatta çoğu muhalifti, fakat bazı aşiretler yine de kürt milliyetçiliğine sempati besliyorlardı. 1924'te hilafetin ilgasından sonra bölgede kürt milliyetçi hareketleri ve buna bağlı olarak isyan planları yükseldi, yine de yükselen milliyetçilik yeterli olmayacak ve isyanlar için dini unsur öne çıkarılmak zorunda kalacaktı.

    milli mücadele döneminde mustafa kemal, kürtleri harekete geçirmede ayrılıkçı hareketleri körüklemeye çalışan ingilizlerden daha başarılıydı. (kürdistan üzerin yazılar s.108) ingilizler aşiret reisleri ile yakın durmaya çalışarak, ingiliz mandası altında bağımsız bir kürt devleti kurulacağına dair söz vererek kürtlerin bağlılığını kazanmaya çalışıyorlardı. fakat paris barış konferansı sırasında bağımsız bir kürt devleti kurulması talebine birçok nüfuzlu kürt aşiret liderinden yeni türk devletine bağlılıklarını bildiren telgraflar aldılar.(kürdistan üzerine yazılar - s.122)

    hatta ismail beşikçi, 1919-1921 yılları boyunca, mustafa kemal'in kürt ağaları ile ilişkilerinin milliyetçi kürt örgütlerinden çok daha iyi olduğunu belirtir.

    cumhuriyetin kurulmasında temel fikir, tüm vatandaşlarının, sınıf, rütbe, dil, din, ırk ve meslek ayrımı gözetmeden eşit olduğuydu. feodalizme karşı mücadele adına bölgede ağaların ve şeyhlerin geniş toprakları istimlak edilmişti. istimlak edilen bu topraklar öncelikle mübadele yoluyla gelen türk göçmenlere tahsis edildi. bu doğal olarak topraklarını kaybeden elitler nezdinde büyük bir huzursuzluk yarattı. ve modernliğin bir krizi olarak cumhuriyet fikrinin vaadettiği şeylerin bir çoğunu karşılayamamasını da es geçmemek gerekiyor.

    bunun yanında medreselerin kapanması, yapılan vergisel ve idari reformlar ve esas olarak hilafetin kaldırılması yeni rejime karşı hoşnutsuzlukları arttırdı.

    isyanın yaşandığı bölgeler ekonomik açıdan da son derece geri kalmışlardı. 1.dünya savaşının getirdiği yıkım, ermeniler'in bölgeyi terk etmesi, ticareti de bitirmişti. ticaret takas üzerinden dönüyordu. genç erkeklerin çoğunluğu 1.dünya savaşında ölmüştü. kalanlar da batıdaki kentlere iş bulmak için göçmüştü. bu sefalet de isyana katılımı da olumlu yönde etkilemişti.

    azadi

    mustafa kemal'in ve cumhuriyetin kesin zaferinin ardından istanbul'da ki kürt milliyetçisi örgütler eylemlerine son verdiler. fakat 1921'de yeni bir gizli örgüt kurulmuştu. azadi.

    azadi, daha önceki kürtçü örgütlerden yapısal olarak farklıydı. çok gizli kurulmuş bir örgüt olmasından dolayı azadi hakkında hemen hemen hiç bilgi yoktur. örgütün çekirdeğini bir kaç etkin elit haricinde (kalburüstü şehirliler) çoğunlukla subaylar ve askeri deneyime sahip kişiler oluşturuyordu. örgütün karargahı istanbul ya da ankara değil erzurum'du.

    1924'te azadi ilk kongresini yaptı. katılanlar arasında nakşibendi şeyhi, şeyh sait'te bulunuyordu. kongreye diyarbakır'da zazaca konuşan aşiretler arasındaki etkinliği nedeniyle davet edilmişti.

    kongrede iki önemli karar alındı;

    kürdistan'da genel bir ayaklanma olacak ve ardından bağımsızlık ilan edilecekti.
    dış yardım sağlanacaktı. bunun için üç ayrı ihtimal öne sürdüler; suriye'deki fransızlar, ırak'taki ingilizler ve ruslar.

    azadi üyesi bazı subaylar üstlerinin şüphelerini üzerlerine çekerek, ingiliz yardımını temin etme amacıyla ırak'a giderek, ingiliz subaylarına uzun bir şikayet listesi sundular. bunlardan bazıları;

    göçmen türklerin doğu'ya, kürtlerin de batı anadolu'ya dağıtma şüphesi uyandıran yeni azınlıklar kanunu.
    kürt dilinin okul ve mahkemelerde kısıtlanması
    kürt vilayetlerindeki idari mevkilerde çoğunlukla türklerin bulunması.
    ödenen vergilere rağmen hizmet gelmemesi.
    türk hükümeti bir aşireti ötekine karşı kullanıyor.
    milli seferberlik için köyler yağma edildi.
    ordudaki kürtlere kötü muamele uygulanıyor.
    hükümet kürtlerin doğal kaynak zenginliklerini alman yardımı ile sömürüyor.

    görüşme sırasında ingilizlere, bu şikayetlere geniş kürt kitlelerinin katıldığı teminatı verildi. bu da kürt milli hareketine verilecek güçlü desteğin nedenlerinden biriydi. azadi'nin, önderleri subay olan en az 18 yerel kolu daha vardı.

    1924 yılı boyunca ayaklanma hazırlıkları sürdü. ortam milliyetçi propaganda için elverişliydi. halifeliği kaldırdığı için ankara hükümetini dinsizlikle itham etmek mümkündü. aynı yıl kürt dilinin kamusal alanlarda kürtçe'nin konuşulması yasaklandı. feodalizmle mücadele ve halkçılık adına sadece kürt ağaları değil, kürt aydınları da batıya sürüldü, fakat burada aydınların da birer feodal ağa olduğunu söylememiz gerekli!
    azadi bu gelişmeleri propaganda unsuru olarak kullandı. bu arada meclis'te de bir bölünme vardı ve mustafa kemal'e karşı olduğu bilinen dinci güçlerin yoğun bir muhalefete başlamışlardı.

    bu olaylar, başka sebeplerden ayaklanmaya katılmayacak birçok aşiretin dini nedenlerle katılmasını sağlayacak, diğer taraftan da tbmm bir bütün olarak isyana karşı gelemeyecekti. ayrıca azadi üyeleri sürgünde yeni rejime karşı muhalefet örgütlemeye çalışan vahdettin ile de ilişkiye geçtiler.

    fakat azadi üyeleri salt milliyetçilikler birşey elde edemeyeceklerini biliyorlardı ve çıkacak isyanda şeyhlerin görünürdeki önderler olmalarını tercih ettiler. birçok şeyhin takipçileri ve dikkate değer servetleri vardı. şeyhlerin isyana katılması sayesinde, isyan dini bir görünüm verilebilecek, böylece geniş çaplı katılım sağlanabilecekti.

    içerisinde azadi'nin önemli üyelerinin bulunduğu 7.ordu'ya bağlı bir alay, ağustos 1924'te beytüşşebab'ta bulundukları sırada, azadi'nin ilişkileri üzerinden askeri telgraf sisteminden yararlanabilen, o sıralar istanbul'da türk muhaliflerinden istihbarat toplayan bir subaydan şifreli bir telgraf aldılar. telgraf bu konudaki bulgulara ilişkin bir rapor içeriyordu. ancak kürt subaylar telgrafı yanlış anlayarak, ayaklanmanın başlaması için bir işaret olarak algıladılar.

    boşuna yerel kürt aşiretlerini ayaklanmaya ikna etmeye çalıştılar. genel bir ayaklanma olmadığını ve durumlarının çok tehlikeli olduğunu fark ettiklerinde ağır silahları tahrip ederek ırak'a kaçtılar.

    ordudaki ayaklanma misillemelere yol açtı; hükümet, kürt milliyetçi hareketinden gelen tehdidin ciddiyetini kavradı. asker kaçaklarının müttefiklerini ararken azadi'yi kıskaca aldılar. sorumlu subaylar ve bazı ileri gelenler tutuklandı.

    daha önce ayaklanmaya katılmaya söz vermiş birçok aşiret reisi artık korkmuştu ve isyancılarla ilişkiye girmemeye çalıştı. işte tam da bu noktada şeyh sait büyük önder olarak ortaya çıktı. dindarlığına ilişkin namı insanları ikna noktasında işe yarıyordu. tutuklanmamak ve isyanı koordine edebilmek için hınıs'ı terk ederek çapaçkur-palu-lice-hani bölgesine gitti. şeyh sait durakladığı yerlerde ateşli konuşmalar yapıyordu;

    "medreseler kapalı, şeriat ve evkaf bakanlığı kaldırıldı. dini okullar milli eğitim bakanlığının denetimine alındı. bir grup kafir, gazetelerinde dine küfretmeye ve peygamberin adını lekelemeye cüret edebiliyor."

    isyanın başarılı olabilmesi için öncelikle aşiretler arası birliğin sağlanması gerekiyordu. aksi halde aşiretler sırf düşman aşireti isyana katıldığı için isyan karşıtı tavır alabilirlerdi.

    örnek olarak, şeyh sait hormek aşiretinin reislerine bir mektup yazarak onları diğer kürt aşiretleriyle birlikte cumhuriyet'e karşı cihada çağırdı. ancak hormekler alevi oldukları için şeyhin çağrısına kulak asmadılar. hatta ayaklanmaya katılmalarını sağlamadığı gibi cibranlarla aralarında olan husumeti de engellemedi. isyan başladığında bu iki aşiret birbirlerine saldırdılar. hormek ve lolan'lar jandarma ve ordudan daha etkin bir biçimde isyancılara karşı savaştılar.
    şeyh sait'in gezisi sırasında bir savaş konseyinin de toplandığı ileri sürülmektedir. bu konseye müteakip yapılan toplantılarda alınan kararlar şöyleydi;

    - her aşiret kendi bölgesini denetim altına alacak ve burada bulunan devlet görevlilerini ve jandarmaları ya bölgeden sürecek, ya da esir alacaklardı.
    - temizlik sona erdiğinde kurulacak cephelerden birine katılım sağlanacak ve şehirler ele geçirilecekti.
    - gerçek askeri operasyonların yürütüleceği bu cepheler, yerel etkinlikleri olan ve yerel koşulları iyi bilen şeyhlerin komutası altında olacaktı.

    kürtlere yönelik ingiliz politikaları

    ingiliz hükümetinin türkler'e karşı kürtleri diplomatik, siyasi ve askeri bir araç olarak kullanma siyaseti şeyh sait'ten önce de defalarca uygulanmıştı.
    1.dünya savaşı sonrası ortadoğu'suna ingilizlerin emperyalist siyasetleri içerisinde kürt siyasetini anlamak, şeyh sait isyanının nedenlerini anlamak için önemlidir.

    1919'daki ingiliz siyaseti, "noel siyaseti" olarak da adlandırılabilir. edward noel, bağımsız bir kürt devletini destekleyen veya en azından özerk kürdistan'ın yaşaması için çalışmış bir ingiliz istihbarat ajanıydı. her iki ihtimal de olacaksa, ingiliz himayesinde olacaktı.

    noel, kürtlerin yoğun yaşadığı bölgelere bir çok seyahat yaptı. gittiği yerlerde aşiretler ve şeyhlerle arası hep iyiydi. noel 1920 yılında bir kuzey kürt federasyonu planlıyordu, fakat ankara hükümetinin artan gücü bu amacından onu vazgeçirdi. bu dakikadan sonra ingilizlerin ilgisi ırak üzerine yoğunlaştı. ingilizler , nisan 1920 itibariyle kuzey kürt bölgesi'den çekileceklerini fakat bu bölgede özerk bir yapı kurabilecek hiçkimse bulamadıklarını dillendirdiler.

    1920 sonbaharında churchill, kürt milliyetçiliğini, türk milliyetçiliğine karşı kullanma tasarısı hakkında bir öneri sundu; kürt isyanını aktif bir şekilde teşvik etmek. fakat o zamanlar, eğer kürt isyanını desteklemek başarıya ulaşacaksa üç şartı gerçekleşmesi gerektiğine karar verildi.

    - cezire işgal edilecekti.
    - kürtlere silah sağlanacaktı.
    - kürtlerin fransızların eline düşmeyeceklerini garanti altına almalıydılar.

    fakat hindistan'dan sorumlu devlet bakanı bu tasarıyı reddetti. bu arada ingilizler 1921'de kürtlerin yunanlılarla da temas halinde olduğunu fark etti. mayıs 1921'de kürt teali cemiyeti'nin kemalistlere karşı bir kürt hareketi düzenlenmesinden yana olan yunan temsilcileri ile ingilizlerin nezaretinde görüştü. kürtler, yunan ordusu tarafından esir tutulan kürt asıllı askerleri kullanacaklardı. buna mukabil kürt asıllı esirler, türk esirlerden ayrıldı ve daha iyi muamele gördüler. fakat bundan ötesi olmadı. ekim 1921'de kürt teali cemiyetinden bir kaç kişi yunanlılar tarafından sağlanan fonlarla, kürtçe bildiriler hazırlayıp uçakla türk birliklerinin üzerine attı.

    ankara hükümeti ile uzlaşmak için toplanan londra konferansı'ndan da sonuç çıkmayınca ingilizler nihai olarak kürtleri teşvik etmek ve desteklemek kararlarını aldılar.
    burada zaman kısıtlı olduğu için ingilizlerin iç yazışmalarına ve tartışmalarına girmeyeceğim fakat bu bahsi bir ingiliz istihbarat raporu ile kapatmak istiyorum;

    "gerçekten de şeyh sait isyanı türkiye'nin karşısına çıkmakta olan diğer meselelerin de halline yarayabilir. türk hükümeti tüm dikkatini ve kuvvetini kürt tehlikesine ayırmak zorunda kalmışken, türk hükümetinin bu zeminde bu tür kararlar alamayacak bir vaziyette olmasını bahane edip zaman kazanmalıyız. fakat bu meselenin hallinden sonra musul konusunda da dostça bir hal tarzına gitmek kolay olacaktır.

    isyan ve seferberlik

    4 ocak 1925'te çok sayıda önemli ağa, şeyh ve subayın bulunduğu aşiret reisleri toplanarak strateji üzerine tartıştılar. kürt teali cemiyeti ve azadi üyelerinden bir grup istişarede bulunmak üzere ankara ve istanbul'a geçti. mustafa kemal'e muhalif şahıslarla görüştüler. bu görüşmelerde isyanın daha başarılı olabilmesi için ilk ayaklanmanın diyarbakır çevresinde başlaması gerektiği sonucuna varıldı.

    ankara ve istanbul'da ki muhaliflerlerden de destek alan şeyh sait, ankara hükümeti ve mustafa kemal'i dini yıkmakla suçlayan ve bu kâfirliğe karşı gelmenin gerekli olduğunu belirttiği bir fetva yayınladı. fakat alevi aşiretleri bu fetvaya kulak asmadı çünkü aleviler, nakşiliğin hakim olduğu sünni bir kürdistan'dansa ismen sünni fakat laik bir türkiye'de daha güvenli olacaklarını düşünüyorlardı.

    şeyh sait ocak ayı boyunca seferberlik çalışmalarına devam etti. 6 ocak'ta isyana katılmayan alevilere karşı taaruz planlandı. 8 ocak'ta muharebe cepheleri tespit edildi. başkumandan şeyh sait olacaktı.

    şeyh sait 5 şubat'a kadar tüm bölgeyi gezdi ve kumandanları belirledi. isyan, şeyh said'in son olarak uğradığı piran'da 8 şubat 1925'te patlak verdi. fakat bu istenmeyen bir tarihti.

    isyana katılan aşiretlerin hemen hepsi lice-hani-çapakçur bölgesinde yaşayan zaza'lardı. bölgede bulunan üç büyük aşiret konfederasyonu arasında zaza'lar büyük çoğunlukla isyana katılırken; kırmançiler zil ve mil olarak ikiye ayrılmıştı. mil aşireti isyana katılırken, zil aşiretlerinin çoğu hükümet saflarında savaşmışlardı. babkurdi aşiretleri ise isyana hiç katılmadıkları gibi bazı aşiretler hükümete destek vermişti.

    ingiliz istihbaratına göre isyan başarısız olduğu anlaşılıp da, şeyh sait iran'a kaçmak istediğinde bazı aşiretler kendisine ihanet edip devletin yanında yer almışlardı.

    5 nisan 1925 itibariyle şırnak, cizre, mardin, siirt ve midyat aşiretleri tarafsız durumdaydılar. bunun için üç ayrı sebep gösterilmektedir;

    - devlet'in hükümet mevkisi vaatleri.
    - buradaki aşiretlerin zengin olması sebebiyle savaş yerine barış istemeleri.
    - şırnak aşiretlerinin ingilizler'den teminat istemesi.

    şırnak'ın, ırak sınırında olması ve aşiretlerinin güvenilirliği nedeniyle özellikle stratejik olarak çok önemliydi.

    bir ingiliz muhbirinin anlattığına göre nisan 1924 itibariyle halepli ve erzurum'lu hristiyanlar ve ermeniler'den gelen yardım teklifleri, kafirlerden geldiği gerekçe gösterilerek reddedilmişti. tabi burada ingilizler'in yardımının en katı dini tabulardan bile kuvvetli olduğunu görüyoruz!

    şeyh sait isyanının sünni bir devlete karşı başlatılmış, sünni isyanı olarak vasıflandırılması, mustafa kemal'in laiklik programının gelişmesine de yol açmıştır.

    kürt aşiretleri arasındaki bölünmüşlük şeyh sait'in kendi içerisinde de vardı. şeyh sait bölgede yaşayan çalışan şehirli alt sınıfları örgütlemekle uğraşmadılar bile. isyan bu sebeple aşiretsel bir isyan olarak kaldı. şeyh sait, hem bir şeyh olarak hem de kardeşlerinin konumu sayesinde bölgenin en müreffeh adamıydı.

    şeyh sait, nakşi şeyhlerinin bir tarikattan ziyade bir haydut çetesi görünümünde olduğunu düşünüyordu. buradan yola çıkarak şeyh sait'in bir diğer amacının nakşibendi tarikatını ıslah ermek olduğu sonucuna varılabilir. bu hedefe varmak için izlenecek yol da milliyetçilerin gayelerini kullanmaktı ve öyle de oldu.

    daha önce de belirttiğim gibi azadi'nin kongrelerinin yıldızı şeyh'ti. beytüşşebab isyanı sonrası yüzlerce azadi mensubu liderin tutuklanması sait'in liderliğini mecbur kılıyordu.

    isyan ve sonrası

    isyan dediğim gibi kararlaştırılan tarihten çok önce piran'da başlamıştı. çünkü şeyh sait planları dışında bir jandarma birliği ile çatışmaya girince genel isyan ilan etme mecburiyetinde kaldı.

    şeyh sait piran vakasından sonra kardeşinin yanına döndü. burada lice'ye saldırı planları yapıldı. şeyhin kardeşi 10 şubat'ta lice postanesini, 11şubat'ta gence postanesini soydu. bu iki olaydan sonra gerçek manada bir isyan kaçınılmaz olmuştu.

    14 şubat günü bingöl kaymakamı ve memurlarını esir aldılar. bundan sonra burası nakşibendi tarikatının geçici karargahı olacaktı ve vergiler buraya ödenecekti.

    20 şubat'ta lice ele geçirildi ve diyarbakır'a doğru yola çıkıldı. ingiliz istihbaratına göre diyarbakır'a hareket eden isyancılar 10000 kişi civarındaydı. şeyh sait 2 mart günü diyarbakır'a saldırdı. saldırı ve kuşatma 5 gün boyunca çok vahşice ve kanlı bir şekilde sürdü.
    robert olson'un ifadesine göre kürtler, "allahu ekber! teslim olun!" çağırısına sayıca az ama cesur türk askerine karşı savaşmışlardı. şeyh said kararlı türk mukavemeti karşısında başarısız kalmaları üzerine çekilme emri verdi.

    5 mart günü elazığ'a girdiler. elazığ halkı "şeyhler halifeliği tekrar kuracak ve şeriat gelecek diyerek halkı ikna etmiş ve böylece elazığ'a sorunsuz girmek mümkün olmuştu. şehre barışçı bir şekilde girmelerine rağmen isyancılar şehri yağmalamış, eziyet ve tecavüze girişmişlerdi. fakat şehirli gençler buna karşı gelip silahlanarak isyancılarla çatıştılar ve isyancılar şehirden çıkmak zorunda kaldı.

    elazığ'ın işgalinden dört gün sonra hayat normale dönmüştü fakat elazığ'da halen tedirginlik vardı. isyancılar halen şehrin civarında konuşlanıyordu. 8. ordu kuvvetleri kürtleri bölgenin güneyine sürmeyi başardılar. burada isyancılara karşı savaşan hormek ve lolan aşiretleriyle birleştiler. bu sayede beraberce isyancıların erzurum'a ilerlemesine ve olası bir kitlesel isyana mani oldular.

    takip eden haftalar hormek'ler ve asiler arasında çatışma ve kan davasıyla geçti. mart ayı sonunda isyanın en önemli muharebelerinin bir çoğu sona ermişti. isyancılar en etkili oldukları hınıs'tan kuzeye ilerleyememişlerdi. bundan sonra isyancıları ana planı kaçmaktı.

    3 nisan'dan sonra şeyh said'in ele geçmesi an meselesiydi. bölge hayli yıkıma uğramış ve kuşatılmıştı. 15 nisan'da iran'a kaçmak üzere yola çıkan şeyh sait, burada hormek'ler tarafından tuzağa düşürüldü ve ele geçirildi. ertesi gün kendisine bağlı diğer liderler de ele geçirildi. 10 mayıs'ta diyarbakır'da istiklal mahkemelerinde 47 sanık hakkında idam kararı çıktı.

    isyanın en önemli muharebeleri türk askerleri henüz tam seferber edilmeden gerçekleşmişti. türk kuvvetleri en kanlı çatışmaların yaşandığı mart ayında bile yaklaşık 25.000 kişiden oluşuyordu. kürtler ise ortalama 20.000 kişi civarındaydı.

    küçük çaplı isyan ve çatışmalar 1929'a ağrı isyanı'na kadar devam etti. türkiye ile britanya arasındaki müzakereler, şeyh sait isyanı boyunca devam etti. ingilizler en nihayetinde oluşturulan brüksel hattı'nın bozulmamasına çaba gösteriyorlardı.

    isyanın ardından olası yeni bir isyanın patlak vermemesi için geniş operasyonlar devam etti. asker sayısı belirli bir süre azaltılmadı. zaten kürtler de temmuz ayına kadar mukavemete ve gerilla savaşına devam ettiler. fakat 2000-3000 kişilik bir türk kuvveti onları da bastırmayı başardı.

    ingilizler, ırak'a kaçan isyancıların bazılarına türkiye'ye saldırmama koşulu ile iltica hakkı tanıdı. burada amaç ingiltere'nin çatışmaya doğrudan müdahil olmamasıydı. türkiye'nin isyanı bastırmak için harcadığı enerji, para, insan ve malzemenin büyüklüğü, tsk'nın 1924-1928 yılları arasında toplam 19 silahlı çatışmaya girmesiyle daha iyi anlaşılabilir.

    ayaklanmanın hükümet politikasına etkileri

    kemalistler, ayaklanmanın sebebi olarak feodal bir sınıfın kemalist reformların tehdidi altında kalan çıkarlarını korumak ve doğu'daki kitleleri sömürmeye devam edebilmek için kullandıkları birer ideoloji olarak görüyorlardı ki çok da haksız sayılmalardı.
    şeyh sait idam edildikten sonra istiklal mahkemesi başkanının yaptığı konuşma bunu açıkça gösteriyor;

    "belli başlı adamların kişisel çıkarlarını gözetebilmek için, gene başkaları dış propagandaların ve kişisel hırslarının etkisinde kalarak bir araya toplandılar. yıllarca şeyhlerin, ağaların, ve beylerin zulmünü çeken, mal ve canı bu insanların keyfine kalan bu yörelerin zavallı halkı, artık bu kötü güçlerden kurtulmuştur. bundan böyle cumhuriyetimizin refah ve medeniyet yolu üzerinde barış ve mutluluk içerisinde ilerlerken, onlar döktükleri kanların ve yıktıkları yuvaların bedelini darağacının adaletiyle ödeyeceklerdir."

    bu düşüncelerden çıkan mantıklı sonuç cumhuriyetin umut edilen refah ve uygarlığa ulaşmak için dini gericiliğin, feodalizmin ve etnik milliyetçiliğin kökünün kazınması gerekliliğidir. kemalizm'i bir ütopya olarak görürsek eğer, başvurulan bu kurucu şiddet neticesinde mutlu, özgür ve müreffeh bir ulus ortaya çıkmış olacaktı. more'un utopia'sında gücünü koruyan manastır, kemalist cumhuriyette frankofon bir tavırla yerini okula bırakacaktı. şerif mardin'in "imam, öğretmeni yendi" sözü bu açıdan bakıldığında, geçmişi ve bugünü anlamak adına çok şey ifade etmektedir. çünkü hem cumhuriyet hem de laiklik pratikleri (bu durum tüm dünya için geçerlidir) yerlerini aldıkları dogmaların yerine kendilerini bir dogma olarak yerleştirdi. örnek olarak feodalizmin kaldırılması boş bir laftan öteye geçemedi. feodal bir çok aşiret reisi hükümetle iş birliği içerisine girdi. sonuç olarak modern türkiye, atatürk'ten sonra bir hayal kırıklığı olarak karşımıza çıktı.
  • bu ayaklanmayı ne etnik ne de islami kökenli bir açıklamayla sunmak doğru değil. bu ayaklanma başlı başına yeni dünya düzenine başkaldırı niteliği taşımaktadır. bu anlamda da kabul edilebilecek, hoş görülecek bir ayaklanma değildir. bu ayaklanma için ayakları yere basan tek bir tanımlama olabilir: reddiyetçi ayaklanma. cumhuriyet döneminin kurulma esnasındaki irili ufaklı pek çok isyana da benzer bir gözle bakmaktayım. yani bu isyanların hepsi, eski dünya düzenine öykünen kafa yapılarının birleştiği ve yeni dünya düzeninde yeri olmayan insanların ayaklanmaları.

    şimdi gelelim bunlara niye reddiyetçi dediğime,
    yazı biraz uzun olacak,
    şimdiden uyarayım.

    --------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
    18. ve 19.yüzyıllarda tarihin ekseni belki de bir daha hiç görülmeyecek biçimde batı’dan yana akmaya başladı. batı’daki yaşanan değişimlerin dünyaya yön vermesi, yani evrensellik iddiası taşıması şu bakımdandır: değişimin çok yönlü olması. ekonomik sahada gerçekleşen değişim, hem siyasal hem de sosyal yaşama yön vermiştir. toplumların belkemiğini oluşturan bu üç sahanın birbirini tetikleyen nedenlerle bir dönüşüm içerisine girmesi, batı modernliğini açıklamamızı sağlar. giddens bu duruma “tarihin kırılması” dediği şeyle özetler. ona göre, “modernliğin sonucunda ortaya çıkan yaşam tarzları bizi geleneksel toplumsal düzen türlerinin tamamından eşi görülmedik bir biçimde söküp çıkarmıştır.” batı’daki dönüşümlerin öncekilerden farkı, aynı anda pek çok sahaya etki etmesinde yatar. bu da başlı başına yeni bir tarihsel dönemi doğurur: modern dönem.

    osmanlı döneminde kavranamayan şey, batı’nın yeni bir tarihsel süreci geri dönülemez bir biçimde araladığıydı. eskiye duyulan özlemle girişilen ıslahat hareketlerinin başarısızlıkla sonuçlanması, bu nedenden ötürü hiç şaşırtmamalı. osmanlı’yı ayakta tutan tarihsel zemin artık geride kalmış ve dönüşüm kaçınılmazdır. türkiye cumhuriyeti’ni oluşturan kadro, osmanlı’dan kalan “ıslahat” anlayışına radikal bir çözümleme getiren ve sorunun bu şekilde çözüleceğine inananlardan oluşmuştur. osmanlı’nın çöküşüne neden olan “tarihsel akışı yakalayamama” sorunu, bu yüzden, genç cumhuriyet döneminin en önemli uğraşı alanıdır. genç cumhuriyet döneminde hızlı bir biçimde gerçekleştirilen devrimler, bu gerçekliğe işaret eder. hedeflenen; kısa zamanda modernleşmektir.

    bu kadro modernleşme çabasına giriştiğinde iki gerçekle yüzleşecekti: batı modernliğinde ekonomik sahadaki değişim sonucu ortaya çıkan burjuva sınıfı ve bu sınıfın istekleri doğrultusunda eski geleneksel sistemi ayakta tutan kurumların (senyörler, kiliseler, devletler) çöküşü. her toplumsal sınıf doğal olarak belli bir ideolojik görüşlere sahiptir. bu sınıf, ideolojik olarak liberal ekonomiye dayanan, özgürlük, eşitlik ve adalet temelleri üzerinde yükselen, milliyetçi, demokratik ve laik bir görüş çerçevesinde kendini konumlandırmıştı. çetin özek'e göre, burjuva devrimi, yıkılmaz denilen mutlak krallıkları yıkmış, çok uluslu devlet anlayışını içten çökertmiş, sınıf tabanlı anlayışların doğmasını sağlamıştır. tanrı’ya bağlılık yerine ulusal bağlılığı ilke edinirken, eski çağların tüm toplumsal yapısını alt üst etmiş ve kişiyi kilise’den koparmak için de laiklik ilkesini benimsemiştir. bu açıdan, burjuva ereğinin laiklik anlayışı, öteki dinlerin hoşgörüyle karşılanması temeline değil, kesin dinsel inanç özgürlüğüne dayanır.

    cumhuriyet kadrosunun bu gerçekler ışığında ihtiyacı olan şey belliydi. öncelikli olarak bir burjuva sınıfı ve bu sınıfın dinamik gücünü de yanına alarak kamusal ve siyasal alanda birtakım devrimler gerçekleştirmek. fakat bu ne kadar mümkündü?

    taner timur'a kulak kabartalım: "1915 sanayi sayımına göre, bugünkü türkiye’de 50 ve daha fazla sayıda işçi çalıştıran işyerlerinin sayısı 284’tür. bu 284 işyerinden 148’i istanbul’da, 62’si izmir’de olup, geriye kalan 74 tanesi de daha çok batı anadolu’ya dağılmış vaziyettedir. toplam olarak 14,179 işçinin çalıştığı bu 284 işyeri sermaye bakımından ise, %85 gayrimüslimlerin ve özellikle yabancıların kontrolü altındadır. görüldüğü gibi, memlekette bir sanayi burjuvazisi, hem yok denebilecek derecede cılızdır hem de “gayri milli” dir." bu, ciddi anlamda bir burjuva sınıfının olmadığını, aynı nedenden ötürü de işçi sınıfının yokluğuna işaret eder. tarihin kırılmasını sağlayan bir sınıfın ekonomik sahadaki etkinliğine ve ideolojisine ihtiyaç duyulduğu için burjuva sınıfı yaratmak, gerçekleştirilmek istenen ilk ideal olarak algılanabilir. atatürk bu ideali şu şekilde açıklamıştır: “istiklal-i tam için şu düstur var: hakimiyet-i milliye, hakimiyet-i iktisadiye ile tarsin edilmelidir… siyasi ve askeri muzafferiyetler ne kadar büyük olursa olsun, iktisadi zaferle tetviç edilemezse semere, netice payidar olamaz.” milli kalkınmanın yolu, iktisadi kalkınmadan geçtiği gibi, amaçlanan bir diğer şey de, kamusal alanı, yani sosyal alanı dönüştürmektir. bu doğrultuda burjuva sınıfının devlet seçkinlerinden bağımsız olduğunu söyleyemediğimiz gibi, kamusal alanda uygulananların da buradan bağımsız olduğunu söylememiz mümkün değil. kuşkusuz ki, yapılmak istenenler cumhuriyet kurucularının ideallerini taşımaktadır. fakat bu idealleri yakalamak demek, aynı zamanda tarihselliği ve uygarlığı da yakalamak demektir. merkezden çevreye doğru gerçekleşen devrimlerin nedenini kurulan cumhuriyet’in eski sosyal yapı üzerine inşa edilmesi ve osmanlı geleneğinden kalan güçlü devlet anlayışına dayandırabiliriz. cumhuriyet ideallerinin ciddi anlamda ulus ve laiklik bilincine yaslanması kaçınılmazdır. çünkü cumhuriyet’i osmanlı’dan ayıran en önemli anlayış, bu bilincin arkasında yatmaktadır.

    osmanlı’yı kurtarma formülleri, “nasıl kurtaracağız?” sorusuna verilen yanıtlar içinde, yeni türkiye’nin kurulmasında en etkin olanı “türkçülük” akımı olsa gerekir. bu sürecin oluşumu tarihsel bir zorunluluğu anlatır. batı’da ortaya çıkan milliyetçi akımların etkisiyle osmanlı toprak bütünü zedelenmiş durumdadır ve böyle bir noktada yönelebilecek tek yer, ulus bilinci yaratmaktır. bu bilince yaslanarak hareket eden cumhuriyet kurucuları, ilerde kendi karşıtlarını oluşturan diğer grupla savaşım içerisine girecektir. bu grubu tarihsel açıdan değerlendirmek gerektiğinde, reddiyetçi grup olarak adlandırmak daha doğru olacaktır. mannheim’a göre, muhafazakârlıktan söz edebilmek için verili durumdaki tarihsel-toplumsal güçlerin konumu, dinamik, değişmeye yönelimli ve her tikel toplumsal öğenin, toplumsal bütünün gelişmesine katkıda bulunabilecek düzeyde örgütlenmesi; bu sürecin, gelişmeye ayrı tepkiler gösteren farklı sınıfların ortaya çıkmasına yol açacak bir toplumsal farklılaşmanın dinamizmini taşıması; bunun neticesinde, farklı sınıflara karşılık gelen bir fikirler ayrışmasının yaşanması ve nihayet bu sürecin doğrudan “politik” bir karakter kazanması gerekir. cumhuriyet’in kuruluş döneminde, örgütlenmiş devlet kadrosundan başka herhangi bir örgütlenmiş kurumun olmadığı, modern kurumların yaratılması için devlet eliyle çeşitli uygulamaların yürürlüğe konulduğu bilinen bir gerçek. bu anlamda örgütlenmiş farklı çıkar gruplarından söz etmemiz mümkün değil. bu durumu cumhuriyet rejimine karşı yapılan eylemlerin temel propagandasına baktığımızda görmemiz mümkün.

    cumhuriyet rejiminin ilk dönemlerindeki karşıt grubun temel karakteristiği, halife ve şeriatı yeniden egemen kılma anlayışı olacaktır. bu şartlar altında muhafazakârlığın varlığından söz etmek yerinde bir tutum olmaz, çünkü muhafazakârlık aynı zamanda modernlikle bağdaşır. muhafazakârlık, modernliğin anti-tezi değil; sentezidir. mannheim bu durumu şu şekilde açıklar: yarı bilinçli gelenekselcilikten bilinçli siyasal muhafazakârlığa geçişi, sınıf temelli kapitalist toplumun ortaya çıkışının bir sonucu olarak görür. bu dinamik hareketin dışavurumları zamana ve mekâna göre değişiklik gösterir, fakat belirleyici dünya görüşü bir dizi son derece istikrarlı tutuma dayanır. anlaşılacağı üzere reddiyetçi tanımından kastım, cumhuriyet ideallerine olan karşıtlık, bir yandan da tarihsel olana karşıtlık biçiminde kendini göstermektedir.
    --------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
  • miniza koyim oglum. 3- 5 yil kir dizini otur. su isler bi halolsun. petrolu bi cekelim. bak simdi aclik siniri altinda "türk kürt kardestir ayiran kallestir" diyip avunuyoruz
hesabın var mı? giriş yap