• bende bunun hep olduğunu söylerlerdi. tipime / sıfatıma / kariyerime / maddi durumuma bakıp tüm olumsuzluklara rağmen insanların beni sevmesine, yani daha doğrusu helikopterle gün yüzüne çıkarılmamış afrika kabilesine bırakılsam orada bile ortam kurma yeteneğime bakınca ben de buna hak verirdim. hele kadınlar. ne kadınlar ama be. diğer erkekleri geçtim ben bile kız arkadaşlarımla bir vitrinin önünden geçip camdaki yansımama bakınca istemsizce "lan bu kızın bu maymunun yanında ne işi var?" diye içimden geçirir, bunu belli belirsiz inandığım bu fenome bağlardım. sonuçta bir insan böyle bir şeyin kendisinde ya da başka birinde olup olmadığından nasıl emin olabilir ki?

    evet tek başıma bu redpill'ci kadın düşmanı gizli gaylerin tüm tezlerinin antitezi gibi bir şeyim ama yine de "bende bu var aga" demezdim. ta ki dünyanın en kibirli kabul edileninsanlarından biriyle bir 20 dakika geçirinceye kadar.

    amerika'dan gelmiştik yanlış hatırlamıyorsam çünkü o gün çok yorgun, şekli şemali kaymış haldeydim. ebemizin nikah defterini soran bir iç hat da olamazdı çünkü pasaport sırasındaydıydık.

    sıraya girdik, standart prosedür ama biz uçucu ekip olduğumuz için farklı bir pasaport bankosu bizim için hazır olurdu. bu sıranın hemen yanında, en solda da b/c ve cip yolcuların kendi sıraları olur, yerli de olsa yabancı da olsa onlar da o sırada beklerlerdi. yalnız o gün farklı bir şey vardı zira ne yabancı yolcuların ne bizim ne de en soldakilerin sırası ilerliyordu. sistem çökmüş, biz sonradan varanlar bir yana bizden önce bu üç kategoride sıraya insanlar dakikalardır beklemekteydi. bu polislerin bekleyenleri yatıştırmaya çalışmasından anlaşılıyordu.

    neyse bizim için de yapacak bir şey yoktu. havaalanından çıktıktan sonra anasının dini gibi mesafeye metrobüsle gideceğimi düşünerek içimden ana avrat sövsem de ben de beklemek zorundaydım. böylece içimden küfür hatimi indirirken hemen arkamda duran ekip arkdaşım "özgürrrrr" diye fısıltı şeklinde ama heyecanlı bir sesle dikkatimi çekti. "özgürrr çabuk sağa bak sağa bak!" diyerek kolumu çekiştirmeye başladı. sağa baktım, çok tanıdık bir adam ama çıkartamıyorum. bir adam var, sunucu bu adam bunu biliyorum ama ne ismini çıkartabiliyorum ne de neyi sunuyordu onu biliyorum.

    adam da böyle dev gibi benim iki katım bir adam. yanında yöresinde bir sürü insan var. polisler gelip fotoğraf çektirmek istiyor gibiler ama menajeri kadın herhalde, uzun süredir burada beklediklerini artık bıktıklarını durmadan söylediği için cesaret edemiyorlar. adamın kendisi de dev bir "oooofff nereden geldim bu anasını avradını siktiğimin yerine" der gibi jest ve mimikler içinde.

    "kimdi bu adam ya?" diye sordum. kız "ya sen hiç top gear izlemedin mi?" diye kontra soru sordu. gariban öğretmen çocuğu olduğum için hiç arabamız olmadı. ben de emanet arabayla öğrenmek istemedim. doğal olarak otomobillere hiç ilgi duymadım. hala da yaşım 37 olmasına rağmen bilmem. kapıda arkadaşın arabası var mesela. 2020 model a3. anahtarı bana bıraktı başka bir şehre çalışmaya gitti ama bilmiyorum ki? o kadar bilmiyorum.

    neyse bende top gear ismi bir şey çağrıştırmadı tabii. kız benim bön bön baktığımı görünce sinirlendi "ya cidden sen jeremy clarkson'u tanımıyor musun abi şimdi" diye yeni bir soru sordu. yok tanımıyorum. yani tanıyorum ama ismen bilmiyorum. "ya of çok otsun ya sen" dedi bana kız. sonra da "ya fotoğraf çektirsem kızar mı acaba?" diye devam etti.

    türkiye'deki ünlü adamların yarısını tanıdığım, onun da yarısıyla içtiğim, o içtiklerimin yarısıyla da götle don gibi olduğum için hiç öyle bir kafa yaşamadım. kıza da kasılmamasını, gidip düzgünce rica ederse adamın kendisini kırmak için bir sebebi olmadığını, fotoğraf da çektirebileceğini söyledim.

    ya bu arada cidden türk ünlüsü denen adam inanılmaz mütevazidir. ben tek bir arkadaş ya da tanışımdan millete karşı abuk subuk hareketler görmedim. hani en asosyal olanı şapka şal falanla kendisini kamufle eder ama yakalanırsa fotoğrafını çektirir. hatta tanımadığım ama masasına oturduğum cem yılmaz vs. gibi top tier ünlüler bile öyle.

    bu ünlü işlerine böyle alışmış olduğum için rahat olmasını yineledim ama adam da ciddi ciddi tam pislik ingiliz eliti kibrinde. kız gidemedi tabii. dedim "bak sana öğreteceğim beni izle". o da "ya yapma bak uniformalıyız sıkıntı çıkarırsa başımız derde girer". "rahat oll" deyip adamın yanına gittim. kendimi tanıttım. programı çok sevdiğimden girdim ki mega yalan. kız söylemese haberim yok. ya da adam (jeremy abiniz yani, hişşş) "biz ne yapıyoruz programda söyle lan" dese cevap veremem ama abi adamla bir frekans tutturduk yemin ederim diğer yolcular bile bizi dinleyip gülüyor falan. deli menajeri bile sakinleşti. 20 dakika kadar makara taşak muhabbet yaparak geçirmişiz. pasaport sırası ilerlemeye başladığında beni four seasons otelinde katılacakları resepsiyona davet ettiler ama ben de bokunu çıkarmadım tabii. hem nasıl gideceğim gitsem? doğru dürüst kıyafetim bile yoktu (o dönem parasızlıktan değil üşengeçlikten tabii). olaysız dağıldık.

    pasaport sırasından çıktıktan sonra tüm ekip beni çevirip "olm siz bu adamla nereden arkadaşsınız" diye sordular. oysa sonradan öğreniyorum ki adam dünyanın en kibirli, artis adamlarından biriymiş.

    haha ya sabah sabah aklıma geldi. 20 dakikalık dev arkadaşım jeremy clarkson... şimdi bu nasıl olabilir ben bunu "şeytan tüyü" gibi metafizik bir olgu dışında açıklayamıyorum.

    tekrar manitacılığa dönüyorum. bak tip yok. dişler çarpık. burun kırık. boy bodur. para yok. kariyer: hosteslik, başarısız yazarlık. saçlar gidiyor. en son pasaport gitti kaçak firari vatan haini mülteci gibi bir şey de olduk, enstrüman çalma bile yok, arabayı geçtim ehliyet yok ama durum da buyken bu. şimdi bunu başka neyle açıklayayım ki?

    neyse. ya aslında bu giriyi yazmamda da bir sebep var. bu aralar o kadar ezik ezik takılan, bu andrew tate'miş redpill'miş saçma sapan şeylerle kafayı bozan genç erkek görüyorum ki bu hikayemi anlatmak istedim. hayat öyle bir şey değil oğlum lan.

    hayat dünyanın en kibirli adamı kabul edilen adamı bir şey anlatırken benim "ya hadibırak bu işleri bizi mi koparıyosun yaraam" mimikleri yapabildiğim bir yer.

    şeytan tüyünü sktredin ve beni düşünün. ben bu hayatı böyle yaşamışsam sizin götünüzle bu hayatın daha iyisini tam da yüzünüzde bu ifadeyle yaşamanız lazım:

    görsel

    debedit: artik basak agabey "amk evladi sozluk'un ekmegini benden cok yedin be" diye sirtimda sopa kiracak ama arkadaslar ben kitaplarimin tanitimini yapamiyorum. reklam falan almiyor adamlar parasiyla bile. "hapse mi girelim" falan diyorlar kurgu kitabin tanitimi icin. ajans sahibi kocam da olmadigi icin ozur dileyerek, yani...

    ya ya da yapmiyorum ya reklam falan da. kendimden utandim lan diktatorlukte yasamasak 20 baski + izlenme rekoru kiracak işin reklami icin debe editi falan kovaliyorum. cidden utandim. canim sıkıldı.

    ayrica unutmadan uniformamdaki atatürk rozeti icin isimizden olmak pahasina savasmistik ve yakalarimizdan sokup almalarina izin vermemistik thy personeli olarak. o rozet kime battiysa vesileyle *otune girsin temennilerimi eklemek isterim ki ben solcu bir insanim, kemalist bile degilim. yine de icimde kalmis bu siyasal islamci vatan hainlerinin (o zaman the cemaat de tabii) thy'nin kendisini bizzar kuran adama dusmanligi, nankorlugu ve "cikacak o rozetler" stili dikta kafasi. icimde kalmisti soyleyeyim: nasil cikarmadik ama? delirsinler.

    neyse. herkese selamlar saygılar.
  • bazılarında var. doguştan. hiçbir çaba bilmem neyle öğrenilemeyen bişi. o kişiyi tüm negatif yönlerine rağmen istenir, sevilir, arzulanır konuma getiriyor. karşı koyamıyorsun. kıvranıyorsun.

    belki de öğreniliyordur, bilemiyorum. nasıl özeniyorum...
  • bazı şanslı insanlara bahşedilmiş resmen bir süper güç amına koyayım. buna sahip bir abimiz var. sadece konuşarak beyazın siyah olduğuna ikna edebilir sizi. herifin her tarafı erkek, dili kadın. yok böyle bi orospu çocuğu.
  • herkes tarafindan sevilme, herkesle iyi anlaşabilme, dolayisiyla tavşan boku gibi olma şeklidir... bende var ordan biliyorum...
  • offf debeye girene bakın, üfürükçü teyzee mahalleden ekşi sözlüke transfer olmuş.
  • bakış ve gülüşte saklı olan tüydür. şeytan tüylü olarak adlandırılan herkes güzel bakar ve güzel güler.
  • halk dilinde sans, karizma, ilginclik anlaminda kullanilan terim...
  • böyle seytan tüylü tipler vardir, siz ne oldugunu anlamadan bi anda kendilerini sevdiriverirler. sonra hayatinizda hic düzenli, edepli bir yerleri olmaz, bi gelir bi giderler. siz de gördügünüzde pek sevinir, görmediginizde pek takmazsiniz kafaya.

    verilen sözler tutulmadiginda, birseyler hep unutuldugunda da kizamazsiniz bu heriflere. tam kizacakken neye kizdiginizi unutuverirsiniz.

    bir de ararim deyip aramayan erkek cinsindense vay halinize..
  • en esmer insanda bile bembeyaz çıkan, tek başına hiç kılsız, hata nerdeyse tüysüz bir cilt kısmında, metrelerce uzayan, zor çok zor kopan vücudun en önemli kılıdır.
    neden bilinmez, düşmanı çok olur bunların, illa ki bir koparayım edeyim diye heves eden olur, habire tutup çeker. hoş mu, hoş değil elbette. rabbim onu bir şey için koymuş oraya, karizmayı, cazibeyi, çekiciliği sen tüyü koparmakla yokedebilir misin? olmaz. ayıp.
  • sahip olan kisilerin hınzırlıkla itham edildikleri,kisinin nicin tercih sebebi oldugunu tercih edenin bilmedigi ve anlamadıgı,nedeninide buna yordugu bi seydir.
hesabın var mı? giriş yap