• el öpme ve ayak suyu içme(midem kalktı dikkat edersen) gibi davranışları, algısındaki teslimiyetçilik gereği kendisine zul görmeyen; hatta bu kölelik düsturunu kendisine şiar edinmiş bazı kişilerce yüceltilen kadın.
    öyle ki bu yüceliğinin temeline, daha önce 16 kez değiştirilmiş ve ilk kez değiştiriliyormuşçasına fırtına kopartılan "12 eylül'ü vicdanlarda mahkum etmek" gibi afaki bir işlevi olmaktan başka hiçbir şeye derman olmayan anayasa değişikliğine "evet" demeyenleri "iki cihanda lekeli" addetmesi konulduğunda bile savunulan hatun.

    bak sevgili sezenciğim; sen 12 eylül'de ne yaşadın ne çektin bilemem, şüphesiz türkiye'nin her ferdine irili ufaklı zararları dokunmuş bu darbe anayasası değişmeli, değişmek zorunda; fakat asıl şunu dinlemeden konuşmak seni 11 boyutlu sicim teorisinin son boyutunda bile lekeli yapar; çünkü bunları bilerek "evet" demiş olduğuna inanmıyorum:

    akp 42 milyon 800 bin kişinin seçmen olduğu bir ülkenin son seçimlerinde, 16 milyon oy alarak %47 ile tek parti hükümeti oldu. türkiye'de 3-4 parti dışında meclise hiçbir parti giremediği gibi seçim barajı, parti içi demokrasi vb. sebeplerle temsil edilemeyenlerin sayısı 24 milyon ve seçmen olmayanlarla birlikte 55 milyon; bunu o sırada kanlıca'nın orta yerinde uzandığın taşta uyuyakalmışsındır diye söylüyorum iyi dinle; akp, 72 milyonun kaderini etkileyecek ve bir devletin temel dayanağı olan anayasayı yine tek başına, kapalı kapılar ardında düzenliyor. zaten temsiliyeti düşük olan meclisteki diğer partilerin hiçbir görüş, öneri ve fikirlerini, senin her fırsatta içinde olduğun stk'ların hiçbir düşüncesini almayan, bunlara kerhen 3 günlük süre tanıyıp bu 3 günlük sürede tüm değişiklikler hakkında fikir beyanı isteyen bir anayasa değişikliği yapıyor. diğer partiler buna itiraz edince referandum sürecine giriliyor. senin demokrasi anlayışının bu olduğunu sanmıyorum.

    mesela buraya kadar her şey normal diyelim; değil ama normal gelebilir diyelim. fakat aynı akp, anayasa'da yaptığı tüm değişiklikleri paket halinde oylamaya sunuyor. yani sen "evet" dediğin anda 10 tane beyazın arasına 3 tane siyahı da sokarak anayasa'yı geri döndürülmesi zor bir "griliğe" itiyorsun.
    üstelik "evet" dediğin yetmezmiş gibi demeyenleri "lekeli" ilan ediyor, yönlendiriyorsun. bak bakalım kırmızıların, mavilerin, lacivertlerin, morların olduğu yerde, hangi gri bir gökkuşağına girebilir?

    sen sanıyor musun ki, anayasa değişecek ve 12 eylül darbecileri yargılanacak. bunun olamayacağını iktidarın güvenini kazanmış anayasa uzmanları defalarca dile getirdi. sen yıllar önce affettiğin birine 30 yıl sonra gidip "ya kusura bakma bi' yanlışlık oldu, seni 30 yıl sonra da olsa hapse atacağız" diyemezsin. şimdi kimi kandırıyor bu iktidar? vicdanlarda mahkum etmek de nedir? nasıl bir halüsinatif etki bu? burada polis araçları kaç beygir olsun diye kanun çıkartılmıyor; burada koca bir devletin temel yasasını değiştiriyorsun hiç kimseye sormadan ve üstelik bunu paket halinde yapıyorsun ki millet evde de yiyebilsin!..
    (bkz: anayasa değişikliğinin paket halinde oylanması)

    sıkılma hemen sonuna kadar dinle;

    bu pakette hiç mi iyi bir şey yok? elbette vardır; zaten muhalefetin sakıncalı olduğunu düşündüğü 3 madde için -ki bunlar özellikle yargının tam bağımsızlığını çok büyük oranda yok etmeye imkan veren maddeler- "üçünü ayırın size destek verelim, daha sonra yapılacak büyük değişikliklerde istenirse referanduma gidilsin" şeklindeki tavrına, iktidar cevap dahi vermeye gerek duymadı.

    son olarak anayasa profesörü olan süheyl batum'un, belki istemeyerek de olsa bakman gerektiğini düşündüğüm analizlerinden satır başları ve kısa analizi:

    - akp anayasasinda ne dokunulmazlıklar sınırlanmış,
    - ne partilerin iç işleyişi ile ilgili bir düzenleme var,
    - ne yök değiştirilmiş,
    - ne kadınlara kota getirilmiş,
    - ne sendikalara bir hak getirilmiş,
    - ne işçilerin insanca yaşam hakları güvenceye alınmış

    "üstelik bu düzenleme ile anayasa mahkemesi üyelerinin tamamı abdullah gül ve recep tayyip erdoğan tarafindan seçilecektir -yani cumhurbaşkanı ve başbakan tarafından- böylelikle ileride "kendilerini yüce divan olarak yargılayacak mahkemenin tüm üyelerini" kendileri seçmiş olacaktır.
    üstelik anayasa mahkemesi üyeleri arasinda, eskiden 11 üyeden 4 tanesi, tamami ile yürütmenin takdirine yani mutlak tercihine birakilmişti.
    bugünkü düzenlemede ise, 17 üyeden 10 tanesi iktidarin mutlak takdirine birakilmiştir. yani üyelerin çoğunluğu.

    4 üye tamamen cumhurbaşkaninin takdirindedir.
    3 üye yine cumhurbaşkanı'nın üyelerini seçtiği yök'ten gönderilmektedir.
    3 üye tbmm'de oy çokluğuyla yani iktidar partisince seçilmektedir.
    ayrıca, hsyk’ya ilişkin olarak da; adalet bakanı ile müsteşarı, yeni düzenlemede de hsyk’da yer almaktadır."

    ya işte öyle sezencim; hadi dur o gri odalarda durabilirsen..

    edit: ince ayar.
    link: http://haber.gazetevatan.com/…tay.asp?newsid=320547
  • gezi için şarkı yapmış, ali ismail'den de bahsetmiş. bu saatten sonra gözümün önünde toma taşlasa ne fayda, benim için sıfır bir insan. sıfırın altında diyemem, o da bir değer.

    bari o çocuğu kullanma be sezen.
  • toplumu yanlış yönlendiren sanatçı ya da aydın olmaz, efsane hiç olmaz.

    ben de çocukluğumdan beri severdim kendisini. ancak ne var ki ülkenin makas ayrımlarından olan 2010 referandumunda "annemle babamla konuştum, canıgönülden destekliyoruz, elimden geleni yapmaya hazırım, annem babam bu sürecin karşısında duranları iki cihanda lekeli kabul ediyorlar, ben de öyle görüyorum." şeklindeki beyanı üzerine kendisine olan sevgi ve saygımı tamamen yitirdim. toplumda gözönünde olanların, topluma ışık tutmak, doğruları göstermek gibi bir sorumluluğu var çünkü. kendisi aksine 2010 referandumunda "evet" in vitrin yüzlerinden, toplumu yanıltanlardan oldu.

    yetmez ama evetçilerle birlikte bu topluma sağlam bir özür borcu var. bu özür dilenmedikçe de kendisi benim gözümde ne sanatçıdır, ne aydındır, ne de efsanedir.

    ekleme: açıkçası bu entry' nin debe' ye girmesini beklemiyordum. bu sabah itibariyle entry' le ilgili olumlu olumsuz bir çok mesaj alınca farkına vardım. olumsuz mesajlarda, yanıltanın ben olduğumu iddia edip hakaret eden mi dersin, sezen aksu' nun avukatına ulaşmaya çalışıp dava ettirmeye çalışacağını söyleyen mi dersin, 2010 referandumuyla yapılan anayasa değişikliklerinin demokrasi adımı olduğunu iddia eden mi dersin, ne ararsan var. sezen aksu' dan daha fazla sezen aksu' yu savunanların mesajlarıyla doldu mesaj kutum. bu kadar can hıraş savunanları olunca açıkçası sezen aksu' nun da bir troll ordusu mu var acaba şu sözlükte diye düşünmeden edemedim.ellerinden geleni artlarına koymasınlar, yolları açık olsun ne diyeyim. *
  • barış ve huzur elçisi kenan evren'e, dünyaca ünlü düşünür ve felsefeci fettoş'a ve ultra demokrasi deyince akla ilk gelen siyasetçi olan badem bıyıklı önderine zamanında verdiği sonsuz destek ile günümüz türkiye'sinin cennet (!) gibi olmasında büyük emeği bulunan şarkıcı.

    2020 yılında almanından japonuna tüm dünya bizi kıskanıyorsa, mega ileri demokrasimize bakıp bakıp imreniyorlarsa elbet bu gurur sezen aksu gibilere aittir.

    gerçek bir sanatçı ilericidir, halkına doğruları söyler, topluma ışık verir, modellik yapar, rehberlik eder, iyiliği gösterir, ülkeyi geleceğe taşır.

    özü ve sözü birdir, insana saygı duyar, eşitlikten, adaletten, düşünce özgürlüğünden yanadır.

    ülkesi ve milletinin çıkarlarını önde tutar, sorumluluk alır, daima hakkı ve hukuku gözetir, her zaman gerçeği dillendirir.

    yurtseverler kurgu delillerle zindanlarda çürürken adalet ve özgürlük diye haykırır, kumpaslara karşı durur.

    darbeye karşı çıkar, faşizmi lanetler, muktedirlere mesafeli olur.

    sanatçı kimliği gereği tarikat şeyhi, cemaat şıhı, ağa türü gerici unsurlara bel bağlamaz, onlara kol kanat germez, yobazlığın peşinde düşe kalka madara olmaz. hırsıza, uğursuza, bozguncuya ve ayrımcıya karşı durur.

    ~

    sezen aksu darbeyi alkışlayan, darbecilere methiyeler düzen, özgürlük düşmanı dincileri destekleyen, fethullah'ın projelerine el veren, türk devlet ve milletinin düşmanı malum şahsı pamuklara saran ve bu ölümcül hatalarından dolayı halkımızdan da özür dilemeyen, halen daha haklı olduğunu düşünen biridir.

    nihayetinde bizim nazarımızda amel defteri kapanmıştır.

    tanrı günahlarını bağışlasın. allah taksiratını affetsin.
  • (bkz: orta sayfa) izlerken şöyle bir olay oldu. karayollarındaki taşeron işçiler twitterdan yazmışlar. “bize 4 yıl önce kadro sözü verildi ama tutulmadı” gibisinden şeyler yazmışlar. moderatör 10 saniye bu twiti okuyup direk malum sezen aksu meselesine döndüler.

    sezen aksu'nun şarkısına verilen tepkilerin olayı işte bu. hakları yenen gariban vatandaşın, açlığa mahkum milletin; fakirliğini, garibanlığını unutturup bu bokları konuşmak.

    seni de sikeyim, onu da sikeyim, hepinizi sikeyim. yetmez ama evetci orospu çocuklarının hepsini ayrı ayrı özellikle sikeyim.
  • kendisi bugün taksim gezi parkı'nda konser verecekmiş.

    referandumda evet deyip bu direnişin başlamasına sebep olan zihniyeti destekle, oyunu açıklayarak kararsız insanları da evet demeye teşvik et; baktın rüzgarın yönü değişti, iki kuruş daha fazla kazanacağım diye, hemen o çok değil, daha birkaç sene önce "iki cihanda lekeli" dediğin direnişçilerin tarafına geç. güzel iş valla. merak etme biz hep temizdik ama sen çoktan lekelendin ve o lekeyi istediğin kadar uğraş, temizleyemeyeceksin. umarım bu halk bu akşam bu kadını hak ettiği şekilde protesto eder ve zannedildiği gibi balık hafızalı olmadığını gösterir.
  • savunucuları, bilgiyi eğip bükerek yalan söylüyor ve bu yolla gerçeği gizlediklerini sanıyorlar.

    ki hafızası zayıf ve "hani şu derya içre olup deryayı bilmeyen balık" gibi olanlar da bilgi çarpıtan bu entry'yi alıp debe'ye sokuyorlar.

    evet, herhangi toplumsal bir sorunun bitmesi için arzu duymak, daha demokratik yeni bir anayasa umudu taşımak ve bu amaçla feto destekli akp hükümetinin yanında yer alıp yetmez ama evet demek, kişisel özgürlükle ve hür iradeyle ilgili bir mevzudur.

    buraya kadar bir sıkıntı yok. ki herkes ülkesi ve milleti için iyi olanı ister.

    ancak biz ciğerini bildiğimiz dinci bir kafadan demokrasi beklemeyiz. iyilik ummayız. siz gericiliğe bel bağlayıp medet umarsanız da düşüncelerimizi ifade ederiz, sizi aydınlığa çağırırız, nihai sonuç salt sizi değil, hepimizi ilgilendirecek, bütünümüze etki edecek çünkü. ki etti de:

    (bkz: 12 eylül 2010 anayasa değişikliği referandumu)

    ancak konu bununla sınırlı değil. sezen aksu'nun yaptığı sadece iktidarı ve onun gerçekçi olmayan kürt açılımını desteklemek değildi. dahası da vardı.

    özetle kendisine, açılımı canı gönülden desteklediği için değil, açılıma karşı olanlara "iki cihanda lekeli" dediği için saygı ve sevgi duymuyoruz.

    şöyle ki; fethullah gülen ile ortağı akp hükümeti pkk terör örgütü ile görüşüyor, kürt açılımı adı altında süren pazarlıklar sırasında devlet güçlerinin operasyon yapmasına izin vermiyordu. dağdan şehirlere inen pkk'lı teröristler hendekler kazıp mayınlar döşüyor, vergi topluyor, asayiş uygulaması yapıyor, il ve ilçe merkezlerinin yanıbaşında pkk adına adli uyuşmazlık davalarına bakan mahkemeler kurup örgütsel bağlılığa göre yargı dağıtıyor, türkiye cumhuriyeti'ne bağlı yurttaşlara hayatı zindan ediyordu.

    bu sırada sezen aksu da bu açılıma destek olmuştu:

    ~~~~~~
    "...hükümet'in demokratikleşme açılımına ünlü sanatçı sezen aksu'dan destek geldi. başbakan tayyip erdoğan'ı telefonla arayan aksu, "annemle, babamla konuştum. son açılımınızı hep birlikte, canı gönülden destekliyoruz. sürecin güzel bir şekilde tamamlanması için elimden geleni yapmaya hazırım. annem ve babam, bu sürecin karşısında duranları iki cihanda lekeli kabul ediyorlar, ben de öyle görüyorum..."

    kaynak: sabah gazetesi.
    ~~~~~~

    bu arada sezen aksu'nun babası sami yıldırım'ın o dönem, fethullah gülen örgütü'nün gözbebeği olan izmir yamanlar koleji'nin kurucu müdürü olduğunu da ekleyeyim.

    velhasıl kürt açılımı'nı da içeren akp hükümetinin bir icraatını desteklemek veya desteklememek, destekleyip katılmak ya da destek vermeyip karşı çıkmak birer tercihtir. kişisel özgürlüktür.

    siz de takdir edersiniz ki feto ve akp'nin karşısında olanları, bu açılım'a karşı çıkanları iki cihanda lekeli diyerek etiketlemek, büyük bir kibri yansıtan dehşetli de bir saygısızlıktır.

    aydın ve sanatçı olan biri insan olana, akla, özgürlüğe, iradeye saygı duyar.

    "insanların hür iradesine ipotek koymak, özgürlüklerini kısıtlamak, nasıl düşüneceklerini dikte ettirmek ve kişisel seçimlerine yasak koymak, hem hadsizliktir, hem de büyük terbiyesizliktir.

    fethullah gülen'in "güzide sanatçımız" diye bahsettiği sezen aksu bizim için bu ve benzeri sebepler ile yok hükmündedir.

    elbet toplumun vicdanında lekelidir.
  • unutulmuş ve sorulmuş madem, o zaman detaylı hatırlatalım:

    kendisine olan kırgınlığın ve tepkinin sebebi, 2010-2014 arası halkın çoğunun tepkisini alacak 2 adet çok önemli siyasi davranışta bulunması sebebiyledir. hiç gereği yokken, tepki alacağını bile bile, herşeyi göze alarak bu davranışlarda bulunmasıdır:

    1. öncelikle meşhur 2010 referandumu: bu referandum türkiye'nin bugün bulunduğu durumun temel sebebidir, ve türkiye'nin dönüm noktasıdır. kenan evren ve arkadaşlarını yargılayacağız bahanesi ile, tüm cihangir solcularını da kandırarak ve arkalarına alarak, türkiye'de demokrasiyi ve kuvvetler ayrılığını bitiren referandumdur. bu referandumdan sonra yargının bağımsızlığı bitmiştir, ve mahkemeler tayyip erdoğan'a bağlanmıştır. tayyip erdoğan'ı denetleyecek, verdiği kararları bozabilecek, vatandaşın başvurabileceği hiçbir mecra bırakılmamıştır. demokrasi bitmiş, tam bir tek adam rejimi başlamıştır. bugün örneğin yaz saati uygulaması tüm yıl sürecek deniyor, ve hiçbir mahkeme bunu bozamıyor, yürütmeyi durduramıyorsa, bu referandum yüzündendir. bugün örneğin seçimde mühürsüz oylar geçerli olacak deniyorsa, ve bunun karşılığında birşey yapılamıyorsa bu referandum yüzündendir. bugün mesela, kaybedilen belediye başkanlığı seçimi sudan sebeplerle tekrarlanabiliyorsa, bu kararı hiçbir mahkeme bozamıyorsa, bu usülsüzlik için başvuracak bir mecii yoksa, ya da başvurulsa bile birşey değişmiyorsa bu referandum sayesindedir. bugün tayyip erdoğan ölene kadar tekrar aday olabilecek ise, bu referandum sayesindedir. meclis de bu referandumdan sonra figuran hale getirilmiş, yetkileri tırpanlanmıştır.

    (bu konuda daha detaylı bir entry için: (bkz: #122856833))

    işte bu kritik dönemeçte, bu büyük yol ayrımında, yetmez ama evet'çi tayfa çıkmıştır. bu referandumu masum göstererek, halka referandumu kabul etme çağrıları yapmışlardır. tarih bu kişileri unutmayacaktır. işte bu kişilerin başında sezen aksu gelir. daha sonra, bu referandumda evet çıkmasını, gücü tek başına ele geçirmek isteyecek olan fetö'nün ciddi biçimde desteklediği de ortaya çıkmıştı. ancak o dönem fetö tukaka değil, popülerdi. fethullah'a methiyeler düzülmekteydi. daha sonra ortaya çıktı ki, sezen aksu'nun babası fetö'nün doğduğu özel izmir yamanlar lisesi'nde uzun yıllar müdürlük yapmıştı.

    2. meşhur çözüm süreci: akp birden açılıma karar verdi; kürt açılımı adı altında apo'nun konuşmalarını televizyonlarda yayınlatıyor, pkk militanlarını sınırlarda kurulan seyyar mahkemelerle aklayarak yurda kabul ediyordu. askerlerimize kurşun sıkmış teröristler bu seyyar mahkemelerde çabucak beraat ediyor, ve ülkeye alınıyordu. adeta bir tiyatro ve komedi yaşanıyordu. bu görüntüler halkta büyük bir infaal yarattı. sezen aksu yine hiç gereği yokken, durup dururken; "bu açılıma karşı çıkanlar iki cihanda da lekelidir" cümlesini sarfetti ve açılıma destek verdi. kurduğu cümle lanet içeriyordu, adeta insanların öbür dünyada çekecekleri cezaya bile karışıyordu. üstelik halkın çoğunluğuna karşı bu lafı etmişti. insanlar "hadi bu dünyayı geçtik de, sen kimsin ki, bizim öbür dünyada da günahkar olduğumuzu belirliyorsun" demeye başladılar haklı olarak.

    sezen aksu bu iki büyük davranışına kadar halk tarafından çok takdir görülen ve sevilen bir sanatçı idi. ancak bu iki büyük garip ve akıl almaz davranışından sonra, halkın büyük kısmında birden karşılığını kaybetti. üstelik sezen bunları bile bile ve tüm bunları göze alarak yaptı. yani aslında bir nevi halkın tepkisini de umursamadı. belki babasının etkisinden, belki de içinde bulunduğu ruh halinden bilinmez, halktaki karşılıksız sevgiyi kendisi bilerek ve isteyerek azaltma yoluna gitti.

    sezen'in şarkıları harika, unutulmaz bir sanatçı. çocukluğumuza ve gençliğimize damga vurdu. ama sapla samanı karıştırmamak lazım, insanların tepkisi kendisinin sanatçı yönüne değil, halka rağmen, halkın çoğunluğuna karşı yaptığı siyasi çıkışlarına. zaten o yıllardan sonra kendisi de inzivaya çekildi, belki de yaptıklarının farkına vardı.

    halk herşeye rağmen yine de kendisini seviyor. unutulmaz eserlerinden, sanatçı kişiliğinden ötürü. ama kendisine de kırgın. bu da yadsınamaz bir gerçek.
  • toplumsal barışmış mış....

    gayet de başka maksatları vardı.

    tek başına pek düşkün olduğu babasının siyasi ilişkileri ve mensubiyeti konuyu açıklamaya yeter.

    yok öyle her boku yiyip, ülkesi için edişelenen namuslu insanlara hakaret eden birini "ama amcası o dünya bayışı istiyoydu" diye temize çekmek...

    ne yaptığının, ne söylediğinin gayet farkındaydı ve ileriki yıllarda da övdüğü, desteklediği, savunduğu her konuda yanılmasına rağmen inatla aynı frekansta devam etti.

    bu kadın gerilla şarkısı besteleyip, tarkan'a söyletti sonraki yıllarda. "maksat" daha nasıl belli olacak?

    türkiye cumhuriyetinin mezara konduğu, devletin hukukun, yıkıldığı, toplumsal uzlaşmanın dinamitlendiği gün 12 eylük 2010 tarihidir.

    gerçekten adalet olsaydı bu dünyada 12 eylül referandumunda dahli olan, yalanlarla propagandasını yapan, alkış tutan kim varsa meydanlarda sallandırılırdı.

    kahvaltıda ne yediğini hatırlamayan eblehlerin ülkesinde hainlere hakettiği cezayı vermek mümkün değil elbette...

    toplumsal uzlaşı istiyorlarmış...

    kevgire çevrilen anayasadan dolayı doğan boşluğun yarattığı ortamda bu millet kendi savaş uçakları tarafından bombalandı. üzerine tank sürüldü, helikopterlerle tarandı.

    böyle ihanet dünyada sayılıdır.

    yaptığının, ettiğinin bu dünyada bir cezası olmayacak. öte dünya diye bir yerin varolduğu ise son derece şüpheli.

    ben demiyorum;

    seni tedavi eden, kainatı keşfeden, cep telefonunu, interneti, tansiyon ilacını, içten yanmalı motoru akleden bilim söylüyor bunu...

    yani yaptıkları yanına kar kaldı.

    ama ardıllarına da çok kötü bir isim miras bıraktı.

    şimdiden diyelim diyeceğimizi;

    iyi bilmezdik...
  • öncelikle god save the queen efendim.
    kendisi sakıp ağa'nın omuzunda ağlayan bir cumartesi annesidir! hayır anne değil, kraliçedir. cumartesi kraliçesi.
    ingiliz değiliz ama bizim de bir kraliçemiz var. mecazen değil, hakiki manasıyla. çünkü eleştirilemezliğini, onu eleştirenin bu piyasada barınamadığını, iktidarını, dokunulmazlığını ve türkiye'nin en sağlam tabularından biri oldugunu düşünürsek gerçekten kraliçedir diyebiliriz.
    ben kendisini hiç sevmem. leo busgalia tarzı sevgi kelebekliği yapan ve öğüt veren sevgi aşıcılarından hiç hazetmediğim için. sevdiğim şarkıları da ya murathan mungan ya aysel gürel imazlıdır. herkesin sevgilisi olan bir sevgi kelebeği yerine ağzıma demirden leblebi tıkıp beni dumura uğratan bir hayat arsızını bin sezen aksu'ya tercih ederim. sezen aksu'da "ekmek çaldım fırından, gittim yattım biriylen" diyecek cesaret de, "ben sokak kızıyım, başöğretmenin olmadı hiç" diyecek yürek de yok. o sadece "mış gibi" yapıp tribünlere oynar.
    sezen aksu herkesin sevgilisi ve herkes tarafından seviliyor. işte benim onu sevmememin en büyük nedeni de bu! bir insan nasıl 25 yıl boyunca hıncal uluç'la can dostu olup, kendi aleyhinde birşey söyleyene kadar canciğer kuzu sarması olur ve ancak aleyhinde birşey söylediği zaman -ancak o zaman- ona "zalim"liği yakıştırır ve 25 yıl boyunca bu zalimliğe ortak olur? 25 yıl boyunca hıncal uluç sezen aksu'nun şakşakçılığını yapıp ne kadar mükemmel bir kadın oldugundan dem vurdu. hıncal o zamanlar alimdi. ne zaman sezen'in egosuna iğnesinin ucuyla dokundu o zaman "zalim" oldu. 25 yıl kendi şakşakçılığını yapan bir zalimle dostluk edip, zalimi ancak işine gelmeyince ifşa etmek de pek onurlu ve alimliğe yakışan bir hareket değil herhalde? ertuğrul özkök ve sakıp sabancı'nın, onu taparcasına sevdiklerini de dipnot olarak düşmezsek olmaz.

    yıllar önce bir dergi "şeytan mı melek mi" diye bir dosya hazırlamıştı. sezen aksu'yla ana oğul/kız gibi olanların nasıl olup da birden bire ondan kaçarcasına uzaklaştığını ya da küstüğünü merak etmişti. bir zamanlar sezen aksu'ya toz kondurmayan çocukları "polemiğe girmek istemiyorum bu konuyu bana sormayın" diye kapatmışlardı konuyu. sonra harun kolçak, sezen aksu'dan kaçan 2 genç müzisyenin ona sığındığını anlatmıştı. ana kraliçe sezen,bu iki yetenekli genci onlara kaset yapmak vaadi ile cemaatine katmış sonra çocukları yıllarca beleş beleş sömürmüş. çocuklar dayanamayıp ayrılmak istediklerini söyleyince de "benden ayrılırsanız sizi bu piyasada barındırmam" karşılığını almışlar. zavallılar korkudan soluğu, bir zamanlar sezen'in cemaatinden olan harun kolçak'ın yanında almışlar ve ona sığınmışlar.
    eğer sezen aksu'nun gülben ergen'den, adını bilmediğimiz yeni şarkıcılara kadar herkese beste vermesinin nedenini üretkenliği ve paylaşımcılığı olarak açıklarsanız ancak çok iyi niyetli oldugunuzu söyleyebilirim. bu kadının tek yaptığı piyasayı domine etmek ve alien gibi yayılmak. gülben ergen gibi birine bile beste veriyor ki gülben gidip ahmet'ten mehmet'ten beste almasın. alırsa ahmet ve mehmet in de ne kadar iyi beste yapabildikleri ortaya çıkar ve herkes sezen aksu şarkısı söylemez de ondan! ve sezen piyasayı domine edemez ! kendisine sorulduğunda bu yeteneğin kendisinin değil allah'ın oldugunu ve ona verilen bir şeyi insanlardan esirgemenin ne kadar tasavvufa ve zen'e aykırı hareketler oldugunu duyarsınız. peki bu allah vergilerinin teki kaç bin dolar? niçin bedava ya da biraz daha uygun bir fiyata değil de binlerce dolara satıyor bu vergileri? ben bilmiyorum ama tasavvufta, ya da sezen aksu ahlakında bir sebebi vardır herhalde. bir tarikat şeyhi gibi kendine biat etmeyenleri piyasada barındırmamasının da insan ı kamil katında bir karşılığı olmalı.
    birkaç yıl önce diyarbakır'a newroz'da konser vermeye geldi, diyarbakırlılara kemal burkay'dan "gülümse" dedi. yıldırım türker kendisi için "cesur bir kız çocuğu" diye bir yazı kaleme aldı. ama o cesur kız çocuğu 20 yıl boyunca ankara'dan doğuya serçe parmağını bile uzatmamıştı.ne ordaki savaş hakkında tek söz edip dikkatleri oraya çekmiş ne de "kürt" diye bir yaratıktan bahsetmişti. ancak ohal kaldırıldığı zaman, başbakanın bile newrozu kutlamaya başladığı bir dönem, ortalık süt liman olunca ve kürt demenin lanet yerine "rant" getirmeye başladığı bir dönemde gitmişti. bu kadar cesurduysa ohal zamanında gelseydi mesela. hadi gelmesinden geçtim, serçe parmağını gösterseydi mesela. ama o bunun için öyle bir dönem seçti ki, gelince "taraf" olmayacaktı. ne "resmi" tarafın sevgisinden mahrum kalacaktı ne de "sivil" tarafın. "tarafsız"lığını ispatlamak için hemen ardından ulus'taki villasını mehmetçik vakfı'na bağışladı ve sonra dedi ki "analar oğullarını veriyorlar, ben villamı vermişim çok mu". çok değil az bile. ne şiş yansın ne kebap.. iki tarafın da gönlü olsun !!
    sonra cumartesi anneleri için aktüel dergisine bir kaset yaptı. ali kırca'nın ana haberlerinde utanmadan "ben de bir cumartesi annesiyim" dedi. nerdeyse her hafta galatasaray meydanında olan ben, sezen aksu'nun saç telini dahi bir kere bile orda görmediğimi söyleyebilirim. serap aksoy, müjde ar ve lale mansur'u kesin bir eminlikle hatırlıyorum ama sezen'in serçe parmağını dahi görmedim. peki nasıl oluyor da cumartesi anası olabilmeyi utanmadan kendine biçiyordu? ben söyleyeyim : "herkesin sevgilisi" olabilmek için. cumartesi analarının ideolojik kısmını ve bu ideolojinin nufus payını düşünürseniz bulabilirsiniz belki.
    tam emin değilim ama bundan bir zaman sonra (ya da önce) ibo show'da sakıp sabancı'yla birlikte arz-ı endam ediyordu. sakıp ağayla kol kola omuz omuzalardı. sakıp ağanın omuzuna başını yasladığını bile hatırlıyorum. herhalde cumartesi günleri biriktirdiği acıyı sakıp ağayla deşarj ediyordu. sakıp ağanın omuzundaki cumartesi annesi.. çok dokunaklı değil mi!!
    kendisine sorarsanız o çoktan egosunu yenmiştir bile. bir kaç sene önce neşe düzel'e verdiği roportajda kendisini tasavvufa verdiğini, egosuyla savaştığını ve artık "ben"i kullanıp kendisinden bahsetmekten vazgeçtiğini anlatıyordu. ama bunu söylemek için 6 yazı dizilik bir roportaj vermesi de çok ironikti! artık kendimden bahsetmeyeceğim diyen ve 6 yazı dizisi bundan bahseden bir insan ı kamil. ben buna kıçımla gülmüştüm ama bu sefer hangi nufusa oynadığı ve kimlerin sevgilisi olma yolunda adımlar attığını bulamamıştım.
    sezen aksu kraliçedir. kraliçelerin sevenleri kadar düşmanları da olur. bizim kraliçenin sorunu ise herkes tarafından sevilmesidir. bir insan aynı anda nasıl hem ertuğrul özkök'ün en sevdiği kadın hem de yıldırım türker'in dostu olabilir bilemiyorum.
    bir yazarın da dediği gibi; insan, insan kalacaksa taraf olmak zorundadır. olmayanlar sezen aksu olur ve herkesin sevgilisi olarak ölür. bence insanın tarihine yazılan en büyük kara leke de budur.
hesabın var mı? giriş yap