• basrollerinde johnny depp, helena bonham carter ve emily watson'in oynayacagi iddia edilen film projesi.

    lindsay, 19 yila mahkum edildigi avustralya'da hapisten kacar ve mumbai'ye gelir. olaylar gelisir...

    not: johnny depp'in neden "lindsay" adinda bi herifi canlandirdigi muallakta..

    not2: heyecanlanmayin kizlar daha cok bekliycez.. (2007)
  • gregory david roberts 'ın romanın adı.çekilecek film de bu romandan uyarlanacak.kitap,yazarı ve film projesi ile ilgili bilgiler http://www.shantaram.com/ adresinde bulunabilir.
  • gregory david roberts'in acayip unlu olmus romani.

    roberts bu kitabinda bombay'i* o kadar iyi anlatmaktadir ki, o sehirde dogmus, yasamis bir hintlinin bile sehrin bazi yonlerini bu kitaptan ogrendigi dogrudur.

    shantaram kelime anlami olarak "baris adami" demektir.
  • mira nair'in son projesi. basrollerinde ise hint sinemasinin yasayan en buyuk yildizi amitabh bachchan'a johhny depp eslik ediyor. sinema yeni bir dev ikiliye mi kavusuyor? beklemeye deger...
  • ocak veya subat aylarinda cekimlerine baslanacak film. cekimler afganistan ve hindistanda yapilacak.
  • yaklaşık iki sene önce okumaya başlayıp, ilk çeyreğini 1.5 senede hindistan'da geçirdiğim sürede, geri kalan kısmını da 1.5 ayda bitirdiğim 900 küsür sayfalık devasa roman.

    sıradışı bir öykü barındırır. avustralyalı yazar kişi gregory david roberts kendi hayat hikayesinden yola çıkarak, hapisten kaçıp kendini bombay'de bulması ve burada başından geçenlerden esinlenerek, sürükleyici ve çok iyi kurgulanmış, bombay hakkında ve hint kültürüne dair sıradışı gözlemler içeren ve insan kişiliklerine, duygularına ve özellikle aşka dair bir eser üretmiştir.

    bir hindistan sever olan johnny depp, kitaptan çok etkilenmiş ve 2 milyon doları bastırıp, warner bros ile anlaşıp kitabın film haklarını satın almıştır. halen belirli bir oyuncu listesi belirlenmiş değildir ve çekimlerine de henüz başlanmamıştır. 100 milyon dolarlık bir bütçe ayrıldığı forumlar da belirtiliyor. eğer ki yönetmen ve yapımcı arkadaşlar kitaptaki karakterleri, havayı ve öyküyü, ellerine yüzlerine bulaştırmadan beyazperdeye aktarabilirlirse sağlam bir başyapıt olacaktır diye umuyoruz.
  • 931 sayfalik bir roman. haliyle filme cevrilirken bolumleri kirpilacak. ama derim ki, o kitabi bana verseler rahatlikla bir 600 sayfaya indiririm, zira birkac sayfada bir kader, inanc, sevgi ve kefaret uzerine uzun uzun paragraflar yaziyor roberts. yine de hikaye o kadar surukleyici ve ozellikle mumbai anlatimi o kadar canli ki, hindistanseverlerin atlamamasi lazim. bir de prabaker ingilizcesi konusmak istiyorum ben.
  • kitabini kendini kaybederek okuyanlarin, filminde basrolde johnny depp'i gormekten hazzetmeyecegini dusundugum yapit, hatta hindistan'dayken bu kitabi okuyan hintli olsun yabanci olsun kimle "filmini cekiyolarmis, johnny depp oynicakmis" diye konustuysak hep buzusmus bir suratla karsilamistik haberi. zira romanin kahramani avustralyali lin (lindsay), oldukca iri yapili, beyaz tenli, sarisin ve yanlis hatirlamiyorsam gri gozleri olan bir abi. johnny saclara ne kadar oksijenli su, kola, peroksit vesaire boca etse yine olmaz o. kendisini cok severiz ederiz ama bence baskasina versin basrolu. (kafamda paul bettany canlandi birden. bak ona yakisir..) ama amitabh bachchan'i abdel khader khan olarak gormek isteriz, pek sukela olur.

    kitap bombay'in birakin turist olarak, yerlisi olarak bile gorulemeyecek yanlarini, sokaklarini, insanlarini anlatir. halihazirda bombay asigi olanlari mest eder. bi de ustune, kitapta anlatilan o mekanlara, sokaklara bi daha gittiginizde, o karakterler oradadir resmen.. bi ara arkadaslarla "filmi ciksin, shantaram bombay turu'nu satmaya baslariz" diye girisimci hayallerimiz vardi, ustu acik iki katli otobusle gezdirecektik turistleri, "efendim saginizda gordugunuz taj hotel, ilerde sagdan girince karla'nin evi, surasi colaba karakolu, ileriden denize dogru lin'in yasadigi "slum", burasi da arthur road hapishanesi.." diye. bakalim, film kult olursa tekrar dusunebiliriz.

    ayrica romandaki varligi acisindan, neredeyse bir karakter olarak: (bkz: leopold cafe)
  • en sonunda soyleyecegimi en basinda soyleyeyim, gereginden fazla (200 sayfa kadar) uzatilmis oldukca iyi bir kitap.

    oyle muthis bir sey yok belki icinde ama basindan sonuna kadar kendisini okutmayi basariyor. ustelik 900 sayfaya yakin bir kitap icin bunu soylemek iyi bir sey olsa gerek. en basindan karakter yaratimlariyla (bunun bir roman oldugu varsayimiyla, yoksa otobiyografi mi?) ve tasvirleriyle insani bir sekilde olayin icine dahil edebiliyor.

    david roberts (nam-i diger "lindsay, lin, linbaba, shantaram) basindan gecen olaylari uzerinde oldukca dusundugunu belli eder bir sekilde okuyucuya guzelce aktariyor. prabaker (prabu) karakteriyle tanismasiyla basladigi bombay (mumbai) macerasinin "kendi" yolunda nasil ilerledigini belli cikarimlarla (buna az sonra deginecegim) oldukca sade bir dille anlatiyor. kitabin kapaginda yer alan "kader seni guldurmuyorsa, espriyi anlamadin demektir" dusturuyla, basindan sonuna kaderci bir tutum seziliyor kitapta.
    kaderciligin veya bosvermisligin iyi veya kotu olmasi bambaska bir tartisma konusu fakat kitapta olaylarin bir sekilde oldugu ve buna karsi karakterin bir sey yapmadigi oldukca gercekci aktariliyor. yer yer yasadiklarini, yasamakta ve yasayacak oldugu seyleri sorgulama noktasina gelen karakterimiz, tokezledigi yerleri ve yanlislarini ortaya koymaktan cekinmiyor. kisaca samimi ve net olmaya gayret gosteriyor.
    buna en guzel ornekler pek tabii ki umutsuz aski karla ve babasi yerine koydugu lord abdul kader han (kadirbhai). dayanma gucu yuksek bir adamin basindan gecenleri okurken, dustugu zor durumlari, aldatilmisliklarini ve kisilmisligini abarti olmaksizin okuyabiliyor olmak bu romani cekici kilan.
    yalniz burada nasil ki karakterimiz tokezliyorsa roman yazarimiz da tokezliyor. bir nevi otobiyografi oldugundan buna sasirmamak gerekiyor. yaptigi cikarimlarda "suc ve ceza" ile ilgili soylediklerinde bazen dipsiz kuyulara iniyor ve tekrar geri cikamiyor. anladigim kadariyla aradan gecen onlarca seneye ragmen hala bu konularda net ve kesin bir yargisi mevcut degil. icten ice iyi bir insan olarak gosterilen karakterin aslinda karanlik yonlerinin ustunden soyle bir gecmesinin sebebi de bu olsa gerek. yani sutten cikmis ak kasik olmadiginin farkinda ama ne kadar kotu olabilecegine dair net bir fikri yok. bunun belirgin gostergelerinden birisi sucu bazi durumlarda bir seylere atmasindan kaynaklaniyor. ornegin uyusturucu veya toplumsal duzen. bunlar basite kacmaktan baska bir sey degil ama yine de yapmadan duramiyor. hala vicdanini temize cekme konusunda bir seyler hissettigini ve gecmisinde takili kaldigini cok rahat anlayabiliyoruz.

    en basta soyledigim karakter yaratiminda ise cidden muazzam isler basariyor. ornegin bir prabaker karakteri var ki dillere destan. saf, kotulukten ayri tutulan (sebepleri kitabin ortalarina gelindiginde anlasiliyor) ve ozlenen. boylelerinin bu dunyada var oldugunu gostermek adina iyi seyler soyluyor ama onlardan birisi olamayacagini/olamayacagimizi oyle kor goze parmak seklinde yapiyor ki o tur insanlari ulasilmaz kilmaktan kurtulamiyor. gercekte de boyle oldugunu hepimiz biliyoruz. bu tur insanlar var, azlar ama varlar ve boyle olunmuyor doguluyor... olaylardan bagimsiz bir sekilde davranabilen/yasayabilen insanlar bunlar. yani hayata veya sartlara bel baglayarak hayatlarina yon vermiyorlar. prabaker bu baglamda muthis bir karakter. gercek hayatta tanimak isteyebileceginiz cinsten. sitesinde bir fotografi var mi diye baktim ama maalesef yokmus. zaten sitesi bu bakimdan pek doyurucu degil.
    prabaker karakteri ne kadar muhtesemse karla karakteri o kadar karton. zaten karla'nin roman boyunca az gorunmesi belki de yaptigi en iyi tercih. ulasilmaz askin tasvirini, buyuk laflar eden karla'yi ve orada yaratilan gizemi pek sevdigimi soyleyemeyecegim. dedigim gibi neyse ki o kisimlar nispeten kisa suruyor.
    insanlarin tasvirleri konusunda ilk intiba ve gercekten tanima noktalarinda da bazi sorunlar var ama bunlar kolayca gormezden gelinebilecek turden. ayrica bunlarin ceviriden mi kaynaklandigi yoksa gercekte mi boyle oldugunu bilemiyorum. o yuzden bu konuda cok bir sey soylemek istemiyorum. zaten 900 sayfalik bir kitapta bu tur sorunlarin olmasini dogal karsiliyorum. ayrica dedigim gibi rahatlikla 200 sayfa kadar inceltilebilme sansi var.

    son olarak ulkemizde kitabin oldukca afilli bir kapakla basildigini soylemem gerekiyor. bu kapaga aldanip icinde cocuksu seyler oldugunu dusunmeyesiniz (yaldiz, gorkem cagrisimi yapiyor ama o da yok).
    diger dillerde basilan kapaklarindan bazilari? ise sunlar;
    http://madonnablog.files.wordpress.com/…antaram.jpg
    http://restoreshalom.files.wordpress.com/…taram.jpg
    http://2.bp.blogspot.com/…zwvdfayhqbq/s400/shhh.jpg
    kirmizi kapak oldukca guzelmis bana kalirsa.

    kitapla ilgili soyleyebileceklerim bunlar. hazir gelmisken filmi konusunda paulo coelho'nun bir seyler soylesini isterim. sizde istersinizdir tahminim, ha? evet.

    "butun filmler sozumona bir yapimcinin kafasinda baslar. ya bir kitap okumustur ya da los angeles'in (aslinda kent olmanin pesinde buyuk bir banliyodur) cevre yollarinda araba surerken aklinda parlak bir fikir gelmistir. ne yazik ki, hem arabasinda hem de o parlak fikri beyazperdede seyredilebilir bir seye donusturme arzusunda yalniz basinadir.
    kitabin film haklarinin hala bosta olup olmadigini sorusturur. eger yanit olumsuzsa, baska bir kitabin pesine duser -ne de olsa, yalnizca amerika birlesik devletleri'nde her yil altmis binden fazla kitap yayimlanmaktadir. yok eger yanit olumluysa, yazara telefon eder ve mumkun olan en dusuk teklifte bulunur; bu teklif genellikle kabul edilir, cunku hayal makinesiyle iliski kurmak icin yanip tutusanlar yalnizca oyuncular degildir. her yazar, yazdigi sozcukler imgelere donusturuldugunde kendini daha onemli hisseder.
    bir ogle yemeginde bir araya gelirler. yapimci, "bir sanat yapiti olan kitabi son derece sinematografik buldugunu", yazarin "une kavusmayi hak eden bir dahi oldugunu" soyler. yazar, kitaba bes yilini verdigini anlatir ve senaryonun yazimina katilmasina izin verilmesini ister. "hayir, olmaz, senaryo yazmak tamamen farkli bir istir," diye bir yanit gelir, "ama sonucu cok begeneceginden eminim." sonra da ekler: "film kitaba butunuyle sadik kalacak." ikisi de, bunun kuyruklu bir yalan oldugunu bilir.
    yazar, icinden gelecek sefer boyle olmayacak, diyerek kosullari kabul etmesi gerektigine karar verir ve kabul eder. yapimci bu kez, proje icin mali destege ihtiyaclari oldugundan buyuk studyolardan birini ortak etmeleri gerektigini soyer. basroller icin kuyrukta beklediklerini ileri surdugu birkac yildiz adi sayar -gerci bu da bir baska kuyruklu yalandir, ama her zaman ortaya atilir ve her zaman da bir ayartma yontemi olarak ise yarar. kitabin "opsiyon"unu satin alir, yani film haklarini uc yilligina elinde tutmak icin yaklasik on bin dolar oder. peki, sonra ne olur?"...

    devami "o vencedor esta so"*'da. (alinti: paulo coelho, o vencedor esta so)
  • şu sıralar okumakta olduğum,kendine ve okuma hızına güvenmeyenlerin boşu boşuna hiç satın almamaları gereken kitap.
    gerek kişi gerek hindistan betimlemeleriyle insanı sarıp sarmalayan,felsefik yaklaşımlarıyla da okunması tatmin edici romanlardan.
    tuğla kalınlığında.
hesabın var mı? giriş yap