• zorunda hissettirmek şiddetin bir türüdür.

    bir insana herhangi bir konu, bir şey, bir durum için zorunda hissettirmek şiddettir.

    bu herhangi bir bakış, söz, davranışla suç aletine dönüşebilir. bir insana bir bakışınız ya da sizin için değersiz bir söz, o insanı uçurumun kıyısına getirebilir. belki de birinin hayatına istemeden dokunmuş olursunuz. yolda yürürken bir eşcinsele bakışınız, mini etek giyen bir kadına bakışınız, bir hayat kadınına ya da hasta birine bakışınız mesela, bakışa maruz kalan insanın üzerinde derin etki bırakabilir ve maksadını aşabilir. farkında olmadan ya da daha berbatı farkında olarak o insanın üzerine dikilen o bakışların, onun hayatına mâl olabileceğini hiç düşünmemiş insanlar tarafından şiddete maruz kalıyoruz her gün.
    bu kulaklar ve gözler bir eşcinselin intihar ederken ardında bıraktığı notu aklına kazıdı: "ben artık insanların bana iğrenerek bakmasından yoruldum."

    samimi olmadığınız, değerlerini ve hayata bakışını bilmediğiniz birine 'biraz kilo mu aldın sen, sakalını kes, bunu giyme, öyle davranma, ay bu renk hiç yakışmamış sana' gibi şeyler demeyin mesela. çünkü size ne?
  • ister psikolojik ister fiziksel olsun, her türüyle kişide travma yaratan bir eylemdir.

    psikolojik kısmı, davranışsal ve sözlü boyuttadır.
    davranışsal kısmında; karşındakini kale almama, düşüncelerini önemsememe, umursamamak gibi eylemler sergileniyor. tüm bu pasif eylemler, karşıdaki kişiye psikolojik şiddet baskısı oluşturur. birey zamanla bu davranışları gördüğü kişinin gözünde kendini değersiz hisseder, hayata karşı değersiz hisseder. iş hayatı ve sosyal ilişkileri sarsılır. ben bu tür baskılara sessiz şiddet diyorum.

    sözlü kısımda; hakaret, yargılama, suçlama, sözlü manipülasyon, kişiye ithamlarda bulunma, iftira gibi eylemlere maruz bırakma söz konusudur. birey böyle durumlara maruz kaldığında kendini değersiz hissetmenin yanı sıra karşısındaki kişiyi hiç tanımadığı, yanlış tanıdığı ve kandırıldığı düşüncelerine de kapılabilir.
    sözlü psikolojik şiddete maruz kalan birey, gerçeklik algısını kaybedebilir.

    sözlü şiddete maruz kalan birey, olayların fiziksel şiddete dönüşmemesi adına ilişkilerini gözden geçirmeli ve yeniden düzenlemelidir.
  • "bütün şiddetiyle" deriz ya, yakup kadri'nin nur baba'sında "bütün şiddetile". o zamanın türkçesi öyleymiş.

    hedef sıfır şiddet.
    şiddete sıfır tolerans şiddet midir?
    şiddet bir çaresizlik açılımıysa silah bir sert öpücükmüş.
    o kadar sevmedim, bilemiyorum.
    cinayeti cezalandırmak ise tanığın, toplumun kıskanması, kıskancı.

    şiddet istemem diyosun, şiddeti davet ediyosun. şiddeti kov o zaman. sevimlen, olumlan.

    beni, olasılıkla dağlı, şiddet bilen, net güce dayalı, sert ve coşkun yanım kızılderilimsi yapıyor. bu, bakışlar mayalar tarihöncesi kitabımdaki efelik ruhu yazıma yansıdı diyebilirim. ama ilk özgün çocukluktan sonra ovada, gurbette, toplumda kazandığım iletişim yetileri bunu dengeliyor veya kısmen örtüyor. kabul edilebilir, çağdaş, şehirli gibi görünüyorum, öyleyim de. ovada kazandıklarımın bir kısmı, bir ovalı olan annemden devralınma aynı zamanda. anamla babamın zıt kutuplar özellikleri bende tek bedende.

    boksörlerin boks/dövüş sırasında birbirine sarılmaları çok anlamlı ve öğretici. hele boks hakeminin ikisinin birden elini tutuşu.. bunlar sevişen çiftlere dövüşme ve şiddet izni veriyorlar. bir de hayatla yaptığımız kavga var. kavgada yaşam bizi (özellikle de laf anlamaz olduğumuzda) habire dövüyor, inatçılık ısrarımız sonunda yorgun düşmemize neden oluyor. bu sefer yukarıdaki gibi, bizi döven boksöre sarılma gereksinimi duymaya başlarız. o sırada bunun bir sevgi ve kabullenme olduğunu itirafta zorlansak da.

    en katı-sıkı-rafine şiddeti devlet ve çağdaş kurumlar soğuk soğuk uygularlar. ışid'in sergilediği şiddet gerçekten de genel/yaygın şiddetin alt şiddetler olarak yayılımı yani türev sayılır. onlarınki hem ceberrut devleti tepesinde bulmadığındaki çıkış -bir tür bireycilik zortlaması- hem devletin ve çağdaşlığın burgaçlanan bilinçdışının bir iç veya alt şiddet olarak alacakaranlıkta karşımıza çıkıvermesi. yani zaten olanın bir fırlaklığı, bir sarhoşluğu görüngüsü. ışid bir yeniden üretilen şiddet, yoktan dürüyen şiddet değil. stanley kubrick'in en ilkel halini örtük olarak koruyan modern insan anlayışına uyuyor bir yerde.

    burada mazohist görünümlü çağdaş bireyin, hayatla boksunda dayağı yiyenin evrilmek ve güçlenmek yerine dayanması ve inadı bizi çileden çıkarıyor. oysa eylemsizlik dahil bütün yaptıkları -tek onu değilse- önce kendini bağlıyor ve yaşarken an an ödeşmekte. düşünen-isteyenler dünya döndükçe baki, düzey düşürmeyecek bir süper toplu/ortalama yaşam peşindeyiz sanki. o zaman kamuda yani çoğunlukta gerçek yaşam deneyiminden yırtmak, teğet geçmek, yaşamadan pişpişlenmeyi kar saymak eğilimi hissediyorum. alıcı/meraklı birey aynı zamanda arayıştaki zararlı/riskli birey veya bireyimsi. yığın insanı olmayan birey değilse de bireyimsidir. ben acıdan kaçınan değil duyarak, yüzleşe yüzleşe, istemekten hayalden vazgeçmeden yürüyen kardeşlere meylediyorum.

    bakırköy akıl hastanesi'nde 3 1 (üç bir), nal gibi iğnelik ilaç karışımlarına öteki bir terim de kokteyldir. karga tulumba yapılma olasılığı olan sağaltım girişimleri bunlar. zira gerekli olduysa ortada ya hastanın kendisine, ya bir başkasına zararlı olma olasılığı, şiddet (eksitasyon, ajitasyon, suisid, özkıyım, homisid) gösterme durumu vardır, ya da gene bir baska şiddetli durum, hastaneden, servisten kaçma çabası söz konusudur. (bkz: atü/@ibisile)

    [birkaç nesil sonra ispanya da kurtarıcısını doğurdu: bir azizdi bu; madrid üniversitesi'nde hukuk felsefesi profesörlüğü yapan sakin babacan bir adam. don francisco giner de los rios kibar ve az konuşan bir adammış; bir öğrencisinin bana söylediğine göre de öyle temizmiş ki, yerde bir kağıt parçası dahi görmeye dayanamazmış. her zaman beyaz kravat takarmış. konuşması esprili, mizah ve samimiyet doluymuş. (...) bugünkü ispanya'nın alma mater'i olan "serbest eğitim ekolü"nü kurmuştur. (...) böyle bir ekol, o zamanki ispanya'nın papazlar tarafından ele geçirilmiş okulları arasında gerçek ve beklenmedik bir mucizeydi. (...) kendisine ne kadar işkence edip kovalıyorlarsa, o da o kadar cesaretlenip ilerliyordu. "lotus çiçeğinin kokusu," der bir hint atasözü, "rüzgara uygun biçimde yol alır. azizliğin kokusu ise rüzgarın aksi yönünde gider." özellikle rüzgara karşı. (...) dünyadan şiddet, küstahlık ve haksızlık kalkarsa vay halimize!] nikos kazancakis - ispanya, yaşasın ölüm

    "ölümseverlerin belirgin özelliği şiddete karşı olan tutumlarıdır. simone weil'ın tanımıyla söylersek şiddet, insanı cesede dönüştürme yetisidir." erich fromm - sevgi ve şiddetin kaynağı

    (ilk giri tarihi: 23.6.2018)

    (bkz: şiddet sarmalı)
    (bkz: şiddete hayır/@ibisile)
    (bkz: kadına şiddet)
    (bkz: sağlıkta şiddet/@ibisile)
    (bkz: kadına şiddete hayır)
    (bkz: şiddetli), şiddetli geçimsizlik
    (bkz: ıssıza çökertmek)
    (bkz: boks/@ibisile)
    (bkz: a londoni ferfi/@ibisile)
    (bkz: a clockwork orange/@ibisile)
    (bkz: werckmeister harmoniak/@ibisile)
    (bkz: bakırköy ruh ve sinir hastalıkları hastanesi/@ibisile)
    (bkz: allah korkusu/@ibisile)
    (bkz: buran/@ibisile)
  • ilkel insanların iletişim yolu bu.

    şiddet çözüm değil, meden öğrenemiyor bunu erkekler?
    neden darp ediyorlar?
    neden zarar vererek, can acıtarak, hakaret ederek, aşağılayarak hayatı berbat ediyorlar? hayat zaten göz açıp kapayıncaya dek bitiveriyor. neden kabusa çeviriyorlar bu kısıtlı zamanı, tadını çıkarmak yerine?
  • sahi, kaç çocuk vardır, annesiyle babasını dans ederken gören? kavga ederlerken gören çoktur, peki ya dans?
  • içinde yaşadığımız dünya gereği hepimiz kategorik olarak şiddete hayır demek zorunda hissediyoruz. çünkü bunu söylemek havalı. çünkü bunun aksini söyleyecek ya da ufacık bir "ama" ekleyecek olursak toplumdan dışlanma ihtimalimiz yüksek.

    oysa şiddet hayatımızın bir parçası. cinsellik, öyle veya böyle, içerisinde mutlaka bir miktar şiddet barındırıyor. hatta yaşamsal bir yön var cinsellikteki şiddette. şiddeti arzuluyor, arzuladıkça var oluyoruz. şiddet ile haz ayrılmaz bir bütünün parçaları hâline geliyor. bu yönüyle şiddet, aslında hayatlarımızın vazgeçilmez bir parçası. ama ahlâk kodları yüzünden çoğumuz bunu itiraf edemiyoruz. çünkü, başa dönecek olursak, (en azından söylemlerimizde) şiddeti kategorik olarak lanetlemeye şartlanmış durumdayız.

    söylemeye gerek yok, elbette ki karşılıklı rızaya dayalı şiddetten ve cinsellikten söz ediyorum. bu şerhi de düştükten sonra diyorum ki "cinsellikte şiddete evet".
  • tarihi insanlık tarihi* kadar eski olmayan olgu. arkeolojik savaş bulgularına göre, şiddet on ya da on beş bin yıl öncesine dayanır. insanlık tarihi düşünüldüğünde evrim açısından yakın bir tarihtir bu. insanların arası küçük çatışmaların şiddete dönüştüğü dönemler ise, insanların yavaş yavaş yerleşik düzene geçip mal ve mülk edindiği döneme dayanmaktadır.

    kaynak: içimizdeki maymun
  • ''şiddet gerçekten söylenemeyen şeydir çünkü ona bir şeyi anlatmaktan umudu artık kestiğiniz anda başvurursunuz..." demiş ulus baker.
  • şiddet hakkında bilgi vermek istiyorum. fiziksel olarak zarar veren her şey şiddettir. sözsel olarak yapılan küfür ve hakaretler de aynı kapsamdadır. peki sizce bu kadar mı? bence asla bu kadar değil..bir kaç madde halinde diğerlerinin de bilinmesini istiyorum.

    -büyük bir coşku ile verdiğiniz bir haberin, buz gibi bir kayıtsızlıkla karşılanması. o üstten tavır karşısındaki çaresizliğiniz
    -arkadaşlarınızın size kendinizi iyi hissettirmemesi
    -ailenizin başkaları ile kıyaslayarak sizi küçük görüp, değersiz olduğunuzu hissettirmesi
    -özel hayatınız ile ilgili sorular sorulması ve durumunuza göre sanki çok hadlerine imiş gibi yorum yapmaları-akıl vermeleri bir de utanmadan üstüne tercihlerinizden ötürü sizi yargılamaları..
    -aynı şekilde yaşınızı sorup yine bunun üzerine yorum yapmaları ve yine yargılamaları
    -yine aynı şekilde fiziki özelliklerinizi sorup yine yorum yapıp, yargılamaları ve yine akıl vermeleri (zayıf-kilolu-burnun eğri-kaşın az-göbeğin çok-saçın seyrek vs vs)
    -giyilen kıyafetler yüzünden laf atılması-arkasından konuşulması ( bu genelde kadınlara yapılıyor çünkü 3. sınıf insanın gözünde dekolte giyse kabahat kapalı giyse kabahat)
    -sırf kendi gibi düşünmediği için diğer kişiyi sözleri,bakışları ile küçümsemek.. bu şekilde güya kendi doğrusunu ispatlamaya çalışmak !!
    ................
    hepsi şiddettir. daha binlerce örnek geliyor aklıma.
    ben şiddet gösteren bu tuhaf mahlukatlardan uzaklaşıyorum. üstelik sadece bana göstermesi şart değil. bir başkasına (hiç tanımadığım biri bile olsa bu kişi) bu tür şiddet uyguladığı zaman çevremde tutmuyorum.
  • (bkz: psikolojik şiddet)

    şiddetin bir cezalandırma ya da bireysel adalet sağlama yöntemi olması çok tehlikeli.
hesabın var mı? giriş yap