• steven soderbergh'in başarılı kurgusu ile seyirciyi sürükleyen suç filmi. haywire'de yaşadığım hayal kırıklığını bu filmde yaşamadım ve keyifle izledim.

    --- ağır spoiler kaç kurtar kendini ---

    filmde bazı çelişkiler olduğundan bahsedilmiş ancak bence mantıklı açıklamalar mevcut.
    kocasını öldüren emily'yi tedavi etmekte olan ve bu nedenle şüphelilerden biri olan dr.banks nasıl olur da mahkemede bilirkişi olur?
    çünkü başsavcı vekilinin dr.banks'a söylediği gibi, bu davada emily ya kocasını öldüren bir katil olacak ya da ilaç tedavisinin kurbanı. savcılığın en kısa zamanda birini mahkum ettirip davayı kapatma isteğinden dolayı başsavcı vekili, dr.banks'ın kendi suçsuzluğunu kanıtlayabilmek için emily'nin mahkum edilmesine yardımcı olacağını düşünüyor ve yetkisini kullanıp dr.banks'ın bilirkişi atanmasını sağlıyor. ancak savcılığın düşündüğü gibi olmuyor ve emily akli dengesizlik nedeniyle suçsuz bulunuyor. dr.banks, emily'ye ilaç diye tuzlu su verip yalanını ortaya çıkarması da bir şeyi değiştirmiyor çünkü yasalara göre bir kişi aynı suçtan iki kez yargılanamaz. sonrasında ise dr.banks'ın savcılıkla yaptığı işbirliği neticesinde, dr.siebert cinayet suçundan mahkum olurken, emily sağlıklı bir insan olmasına rağmen hapishaneden farksız bir akıl hastanesine kapatılıp thorazine manyağı yapılıyor. savcılık istediği "suçlu"ya kavuşuyor, emily işlediği cinayetin cezasını hastanede çekiyor, dr.banks aklanıyor. adalet sağlanıyor.

    emily'nin, kocasının hapse düşmesi sonucu yüksek standartlardaki hayatından olması kocasını öldürecek kadar büyük bir sebep mi?
    bir kere emily, yapmak istediği meslek olan graphic design için new york'a okumaya gelmiş. kocasıyla tanışınca çok istediği eğitimini bırakıyor çünkü kocası yeterince zengin. ancak kocasının bilerek ve isteyerek bulaştığı bir suç sonrası hapse düşmesi sonucu ellerindeki herşeyi kaybetmelerinden, hayalindeki mesleği yapamamasından ve daha önemlisi düşük yaparak kızını kaybetmesinden kocasını sorumlu tutuyor.

    emily, öldürecek kadar kocasından nefret ediyorsa neden 3-4 yıl boyunca kocasını ziyarete gidiyor?
    hayır, bunu yapmıyor. kocası tutuklandıktan sonra onunla bağlarını koparıyor. ancak dr.siebert ile yaşadıkları lezbiyen ilişki ve yaptıkları vurgun planı neticesinde, planın bir parçası olarak kocasını affediyor ve her hafta ziyaretine gitmeye başlıyor.

    dr.banks, emily'ye sodyum amital yerine tuzlu su verdiğinde, ilacın sersemlik ve uyku hali yapmaması sonucu emily niye durumu çakmıyor?
    evet bence de placebo etkisinden bahsedilemez. ancak emily, bir anlamda gerçeklik iksiri olan bu ilacı aldığında bütün yalanlarının ortaya çıkacağından korkup panikliyor. ilacın henüz etkisini göstermediğini doktora belli etmek istemiyor ve mümkün olduğu kadar çok soruya cevap verip kendisi sersemlik ve uyuma numarası yapıyor. böylece ilaç etki ettiğinde dr.banks soru sormuyor olacak.

    --- ağır spoiler kaç kurtar kendini ---
  • --- spoiler ---

    - past behavior is the best predictor of future behavior.

    --- spoiler ---
  • filmle ilgili kafama takılan ve seyir zevkimi katleden 2 soru var kafamda;

    --- spoiler ---

    1. doktorumuz kıza sodium pentothal yerine tuzlu su verdi ve yalan söylediğini anladı. peki ilaç verilmeden hemen önce ilacın nasıl etki edeceği(uyuşukluk ve kısa süre sonra uykuya dalma gibi) anlatılan bir insan ilaç verildikten sonra "lan bende uyuşukluk yok yalan da söyleyebiliyorum ya bu doktorda ya da ilaçta bi ibnelik var" diye düşünmez mi? ya da nasıl düşünmez. placebo etkisinden falan bahsedilebilecek bir durum değil. mantıklı da değil, çünkü gerçekten ilaç verilseydi istemese de doğruyu söylemek durumundaydı.

    2. zaten dahil olduğu ve dolaylı olarak suçlandığı bir davada nasıl ve niçin zanlının psikolojik durumunu değerlendirecek, son sözü söyleyecek insan olarak aynı doktoru görevlendiriyorlar?
    --- spoiler ---
  • bir süredir izleme listesinde duran ve "kim izleyecek şimdi ilaçların yan etkisindeki bir kadının garip davranışlarını" şeklinde sürekli ötelenen film, bu gibi düşünenleri oldukça şaşırtabilir

    ilk yarısı klasik bir "prozac nation" eleştirisi şeklinde. emily(rooney mara) bir depresyonu her belirtisiyle yaşarken her sohbet ettiği insan -patronu, kocasının arkadaşı vb.- ona başka bir antidepresan öneriyor. televizyonlarda sürekli bu hapların reklamları dönüyor, dergiler bunların reklamlarını yayımlıyor...

    ilginç bir film ve izlenebilir.

    --- spoiler ---

    bazı zayıf noktalar var; mesela doktor siebert(catherine zeta-jones) ekranda ilk gözüktüğü andan itibaren şüphe uyandırmaktan başka bir şey yapmıyor. bu belki de izleyiciye olayların tamamının siebert'in komplosu ve emily de dahil diğerlerinin bu komplonun kurbanları olduğu izlenimini yaratmak için bu şekilde yapılmış ama yine de gerçekçilikten kaybettiriyor.
    keza jonathan'ın(jude law) bir tesadüf eseri siebert'in yazdığı makaleden haberdar olması, yine başka bir tesadüf eseri emily'nin araba kazalarında nasıl yaralanılmayacağını bildiğini öğrenmesi, keza ilaç araştırmasıyla ilgili jonathan'ı kovan kadının oradaki olayın bütünüyle ya da diyaloğun gidiş yönüyle hiçbir alakası olmadığı halde hisse fiyatlarından bahsetmesi fazlasıyla saçma geliyor.

    diğer bir konu -ki bence en önemlisi-, anlatıldığı üzere, emily'nin tüm bunları yapma sebebi alıştığı ve kocasının hapse girmesiyle kaybettiği yaşam tarzına yeniden kavuşmak istemesi. bunun için ise siebert ile ikisi hisselere yatırım yapıyorlar; tabi hisse fiyatlarında büyük bir değişim olması gerekiyor ki gerçek anlamda zengin olsunlar. bu kadar büyük bir değişim için de büyük bir "olay" olması lazım; bir ilacın etkisiyle cinayet işlenmesi gibi. ancak bu denklem bir kadının 3-4 yıl boyunca "seviyor" rolü yaptığı kocasını hapishanede ziyaret etmesini ya da sahip olduklarını kaybetmiş olması ona bu planları yapacak kadar kin duymasını açıklamıyor ya da daha doğru bir ifadeyle sebepler sonuçlar için hafif kaçıyor.

    en nihayetinde hoş olmayan bir husus ise filmin antidepresanlar hakkında ortaya koyduğu fikir; emily'nin durumunun farklı olduğu ortaya çıktıktan sonra filmin genelinde insanların antidepresanlar hakkında söylediklerine bakarsanız ortaya genel olarak şu fikir çıkıyor:

    "bir dönem çok kötü zamanlarım oldu, ben de antidepresan kullandım ve çok iyi geldi. evet bazıları seni kusturabilir ya da uyuşuk hissetmene neden olabilir ama vazgeçme ve doktorundan başka bir tanesini iste"

    konu ilaçlar ve özellikle de insan hayatına hatta topluma etkileri tartışılan antidepresanlar olduğunda bu şekilde alttan alta yapılan bir reklamı rahatsız edici buldum.

    --- spoiler ---
  • kendisinin dışardan nasıl göründüğünü merak eden bir insanın, bir noktada uzun süre durup birden çok hızlı bir şekilde karşıya geçip, kendi bulunduğu yere bakması gerektiği teziyle altıma sıçırtmış, muzır etkilere sahip woody allen eseri.
  • --- spoiler ---

    cok iyi film bu belli de, psikoterapistlik meslegini icra etmeye cabalayan sahsim icin en dehsetli korku filminden farksiz. zaten hayattaki en buyuk korkum benle terapideyken bir hastanin intihar etmesi (ikincisi de delirmesiydi, o oldu). simdi buna bi de delirip birilerini oldurmesi eklendi amk. ben akil edememistim, iyi ki siz dusunmusunuz senaristler, ne deniyodu? kalbinize saglik. allahtan psikiyatr degilim ilacla falan isim yok, yoksa iptal olabilirdim bu aralar sanirim.

    bi de o zeta hamfendiyi takdir ettigimi soylemeden gecemiycem. gidinin zengin erkek avcisi ciks kadin rollerini avucunun icine almis hatunu, yuzunde iki uc kirisiklik belirince psikopat lezbiyen seducer'i ne kadar da inandirici oynamis.

    jude law, sen de yaslan artik. adamin asabini bozma. ayrica rooney'im maralim sen ne yaptin? benim karsimda da oyle uzansan, ben de cinsel tercihlerimi sorgulamaya baslardim. demek ketrin ondan inandirici oynamis, hmm. simdi caktim kofteyi.

    --- spoiler ---
  • filmin tek cümlelik özeti:

    if someone fucks you, fuck him or her better.
  • bana, art arda gelen twistlerden ve ana karakterin yapisindan dolayi fena halde gone girl u hatirlatan filmdir.

    soylenenlerin aksine bu tur filmleri seven biri olarak gayet begendim ben.
  • izlenesi, üzerinde konuşulası bir filmdir. yazara ve yönetmene bakıldığında zaten filmin iyi olacağı öngörülebilir. oynayanlarda cabası.

    --- spoiler ---

    sonu sürprizli filmler grubuna girebilecek türden.
    jude law'in film boyunca sakin, bilmiş ve kararlı tavırları harikaydı.
    rooney mara zaten aşmış durumda.

    --- spoiler ---
  • taş gibi film. hem rooney mara, hem de jude law gayet iyi oynamışlar. tabi rooney'in karakteri daha çok efor sarfettirdiği için üstesinden kusursuz gelmesi daha büyük alkışı hak ediyor. gerilimi çok iyi, ama beni asıl sevindiren filmin sürükleyici olması. yani senaryonun izleyicinin filmden kopmasına müsait şekilde kullanılmasına karşın sonuna kadar filme odaklanıyorsun. çok uzatmadan da bitiriyor. tekrar izlenilesi kaliteli film benim adıma.
hesabın var mı? giriş yap