• bir fenike liman sehriydi vaktinde. tyre ile birlikte ismi anilan buyuk bir sehirdi.
  • beyrut civarlarında bulunan bir antik kent.. iskenderin lahitinin bulunup istanbula getirildiği yer..
    (bkz: istanbul arkeoloji müzesi)
  • sayda adıyla da bilinir. ingilizce kaynaklarda da sydonia olarak geçer.
  • aslinda beyrut civarinda olmayan, beyrut'un 30 km kadar guneyinde olan bir kent. osman hamdi bey doneminde burada yer alan bir cok tarihi eser istanbul'a getirilmis. lubnan'in modern yuzunun aksine, oldukca dogu tarzi kalmis bir yerlesim birimi. sadece bir tane yikik kalenin geriye kaldigi antik sidon kentini barindirir. misir ve yunan kulturlerinin karisimi sidon'da, firavun sakalli anti yunan tarzi lahitleri istanbul arkeoloji muzesinde gorebilirsiniz.
  • milattan once 3 binli yillarda kurulmustur. cam ve mor boyalarinin kalitesiyle unludur. tyre ile tanismasi milatta once 2700'leri bulur.

    sehir tarih boyunca asur, babil, pers, makedon, seleukos, misir, roma, osmanli, fransiz ve lubnan devletlerinin yonetimi altina girmistir. anlayacaginiz uzere birden fazla defa yikilip bastan yapilmistir.
  • sözde hümanist müslüman.
  • ifade ozgurlugu kavramini cok yanlis anlamis yazar.
  • dandik müslüman.
  • (bkz: #63438423) numaralı girisi için cevap hakkımı kullanmak istiyorum.
    giriş cümlesi şu; ''talkan ehli de curcan ehli de kafirdir ve sapıklık içindedir.''
    öncelikle açmasını istediğim bir konu var; sapıklık diye belirtmiş, nasıl bir sapıklık içerisinde olduğunu da belirtirse çok mutlu olacağım. ensest mi vardı, üvey evlatlarının eşleriyle mi evleniyorlardı, yoksa 9 yaşındaki kız çocuğuna düşecek kadarlar mıydı?

    senin katledilmesini reva gördüğün halk islam'dan çok daha ileri bir inanışa sahipti ve inanışları musevilik'ten bile eski. hatta biliyor musun sayın sidon, adem ile havva bile kök-tengri dininden çalınmadır. (bkz: törüngey) (bkz: eje)

    gelelim ikinci cümleye; ''tıpkı sizin sapıklık içinde olduğunuz gibi.''
    evet biz de sapığız sayın sidon. karaman'da da çocuklara biz tecavüz ettik, din kitap diyerek insanları kandırdık, yetimin hakkını vermedik kendi kesemizi doldurduk, canlı bomba olup patladık, bade yaptırdık hatta ben imamım, kız kardeşime de ben tecavüz ettim. oldu sidon, tatmin oldun mu?

    devam ediyoruz, şöyle bir cümle sarf etmiş; ''türklük seçilemez ama din seçilir. ne kadar doğma dersen de sonradan değiştirme hakkın vardır. değiştirme imkanı olmayan bir şeyle övünmek tarihte dinlerden geri gorulmuştur.''

    evet türklük seçilemez ama dini seçebilmek, dogmalardan arınabilmek için de düşünebilen bir beyin gerekir. lakin sayın sidon ilk koşulu koşulsuz itaat olan sözde semavi olan dinlerin düşünebilen bireyler yetiştirmesi oldukça zordur. bunu bir kenara koysak bile islam, hristiyanlık, musevilik din değiştiren bir bireyin öldürülmesini emrediyor. bunu biliyorsun değil mi sayın sidon? hadi gel iran'da, suudi arabistan'da ben din değiştirdimi artık islam'a inanmıyorum desene?
    sonra demişsin ki değiştiremeyeceğin bir şey ile övünmek dinlerden geridir. bunu ispata davet ediyorum seni.
    biliyorum inandığın arap masalı böyle diyor ama maalesef ki bilim böyle demiyor. diğer bir taraftan ırklar arasındaki üstünlük hayvanlar arasında bile bir seçim nedeniyken insanlar arasında bunun bir üstünlük olmayacağını iddia etmek düşünme yetisini kaybetmeyi gerektirir.

    sonra demişssin ki islam şu şartlar altında, şu dönemde huzurdu. evet hayatlarında hiçbir halt becerememiş araplar için huzurdu sayın sidon. çünkü ilk defa bir birlik olup güçsüz şehirlere yağmaladılar, kadınlarını cariye, çocuklarını köle yaptılar. daha sonra daha büyük ordulara kavuşup ülkeleri talan ettiler aynı şekilde.
    ama yanıldığın bir nokta var sayın sidon, senin peygamberinin cesedi bile ortada kaldı, insanlar makam için sürekli birbirine girdiler! gerçek manada islam ile alakalı bir huzur olduysa o da muhammed'in son 2 senesinde oldu, başka hiçbir dönem huzur olmadı!

    ha şimdi de huzursuzluğun kaynağı emperyalistler demişsin. yanılıyorsun sidon, huzursuzluğun kaynağı arapların aşağı bir ırk olması ve islam. eğer senin dinin mutlak sadakati değil de düşünmeyi, birey olabilmeyi öğütleseydi ve arap dediğimiz ırk biraz düşünme yetisine sahip olabilseydi şu an ortadoğu'da huzursuzluktan bahsedemezdik. nerede okumuştum bilmiyorum ama bir ingiliz sözü var; bir arabı kandırmak, bir deveyi kandırmaktan kolaydır. bu sözü iyi düşünmeni tavsiye diyorum sayın sidon.

    bir de batı'yı elit sandığımı falan sanmışsın. ah be kuzum keşke azıcık girilerimi okusaydın. bu konuda seni yanıltacağım maalesef, batı'yı elit falan sanmıyorum. batı elini dünyanın her yerinde kana bulamış bir katilden başka bir şey değil. (gerçi sen batı'yı, sana elit açıkladığımı falan sanmışsın ama bu okuduğunu anlama özrünü burada es geçiyorum.)

    ben batı'dan özgürlük ve demokrasi gibi kavramlar öğrenmedim. bunu nereden çıkardın, neye dayandıryorsun bilmiyorum çünkü cevap verdiğin girimde bunu çıkarabileceğin bir cümle yok. ha çok merak ediyorsan söyleyeyim; özgürlüğe inanıyorum ama demokrasiye hayır. ben bir bilince sahip olmayan halk kitlelerinin tercihlerinin yanlış olduğuna inanan bir insanım. bu yüzden jakoben elitizm taraftarıyım. (aslında elit diktasına inanıyorum ama bunu uzun uzun açıklamak istemiyorum sana.)

    son olarak; inandığın arap masalının saçmalıklarıyla gelip yerimin cehennem olduğunu falan iddia etme. umarım benim ve atalarımın sapık olduğunu iddia ederken bu denli rahatsan aynı şeyi yüzüme karşı söylerken de aynı rahat olursun, tabi klasik islamcı korkaklığın yoksa.
    öpüyorum sayın sidon, deve sidiğinde şifa bulmanı umuyorum.
  • 2 kişinin konuştuğu yerde eaglebunker 3. olmuş ama meselemiz bu değil, ben yine sıra sıra gideyim.

    1 - sapıklık meselesini es geçiyorum, bu konuya bakış açılarımız çok farklı. aişe konusu çok teferruatlı. ben olaya asla arap toplumu olarak bakmam, verdiğin bakınızda olduğu gibi keza günümüz olarak da. benim için önemli olan o dönemde türkler nasıl evlilikler yapıyordu, o olur.
    bir diğer mesele ise zeyd meselesi, buna bir cevabın yok sanırım.
    diğer bir mesele ise türkler'in savaş durumu. bu konuda sanırımlı cevaplar verebilmen aslında olaya ne denli uzak olduğunu gösteriyor. ben senin için açayım. türklerde savaş sonucu yağma elbette vardı lakin savaş esirleri çok ayrıcalıklı bir durumdur. gerek çin, gerekse iran kaynakları bize bu noktada sonsuz bilgi sunmaktadır.
    türkler savaş esirlerinden insan gücü kaynağı olarak faydalanılırdı, bu kadın ve erkek için de daima böyleydi. kadınlar cariye vs. olarak alınmaz lakin eğer kadının rızası varsa himayesi altında bulunduğu kişi ile evlenebilirdi. ayrıca savaş bittikten sonra şehirlerde katliamlar yapılması kesinlikle söz konusu değildir. (bunda tek istisna eğer savaşılan millet daha önce bir katliama giriştiyse bunun misliyle karışılığı verilirdi lakin yine de yaşlı ve çocuklara dokunulmazdı arapların tersine.)

    2 - islam hiçbir inanıştan çalıntı değildir cümlesini ispatlaman mümkün değildir. burada tek referansının kur'an olması maalesef ki benim (ve müslüman olmayan herhangi biri ) için bir ıspat değeri taşımaz. aksine islam'ın çıktığı dönemi ve kur'an'da anlatılanları baz alırsak daha eski dinlerden bir sürü kalıntı görürüz. ayrıca türklere bir peygamber gelmiş demen komediden başka bir şey değil çünkü bilmediğin bir şey hakkında bu kadar kesin bir ifade ile konuşman mantıkla izah edilebilir değil. bir diğer nokta (yanılıyorsam beni düzeltebilirsin) ise türkler'in yerleşik hayat karakteri taşımaması, ibadet kültürünün hiçbir dönemde yer almaması semavi karakterli bir din ile hiç temas etmediğini gösterir. bunu türklere dair bilinen yaklaşık 5.000 yıllık veriler çok net bir biçimde göstermektedir.

    3 - din her beyinle seçilebilen bir olgu değildir, bunu en az sen de benim kadar net biliyorsun. herhangi bir ülkede sokağa çık ve karşına çıkan 1000 insana neden inanmakta olduğu dine inandığını sor. en az 950'si sana mantıklı bir cevap veremeyecektir. ha bu durum ateist oranının %50 olduğu kore'de falan da geçerlidir. insan dediğimiz organizma daima gördüğünü yapma eğilimindedir ki bunu en iyi bir çocuğun doğumundan 22 yaşına kadar olduğu dönemde çok net görürüz. çünkü insan taklit ederek öğrenir ve kişiliğinin oturması asgari bu süreyi kapsar.
    bir diğer nokta ırkın seçilemeyeceğini ben de söylüyorum zaten, o noktada bir ayrımız yok. ben bilimsel bir referans eklemeye çalışmıyorum, bilimin söylediği şeyi direk sana söylüyorum sayın sidon.
    bugün iq dediğimiz şey bile ırklar arasında çok büyük farklılıklar gösterirken (aynı iklim, aynı beslenme koşullarında bile) bunda ırkın etkisinin olmayacağını söylemek mantığa aykırıdır. ayrıca yine kendince benim adıma tez oluşturmuşsun. ben sakat doğan insanların, sağlıklı doğan bireylerden geri olduğunu iddia etmedim ki zaten ırklara bakışım bireyler nezdinde değil tüm ırk genelindedir ama sanırım sen bu düşüncede olduğumu nazi uygulamalarından çıkardın ki nazilerin düşündükleri ya da yaptıkları herhangi bir şey beni zerre bağlamıyor.

    4 - huzur meselesinde hala diyeceklerim var. evet 623'te düzenlenen medine sözleşmesi ve bunun akabininde gerçekleşen aslında devlet olma niteliğiden uzak medine (yesrib) şehir devletçiliği, medine içerisinde bir barış ortamı sağlamıştır lakin bu devletçiği islam devleti sayma boş girişimden öte bir şey değildir. çünkü medine'nin dini yapısını ağırlıklı olarak yahudiler (yaklaşık 4.000 kişi) oluşturuyordu. bunu sırasıyla müslümanlar (yaklaşık 3.000 kişi), pagan araplar (2000-2500 arası) ve hristiyan araplar (yaklaşık 500-1000) oluşturmaktaydı. bu bakımdan ilk yıllarında medine sözleşmesi ile daha çok eşit haklara sahip dini niteliği olmayan bir şehir devletçiğiydi. daha sonraki süreçte müslümanlar medine'de üstünlüğü ele geçirdiler ve yahudileri medine'den çıkardılar. elimize ulaşan kaynakların hepsinin rivayet halinde olması ve müslümanlar tarafından yazılmış olması da burada ne denli huzur olduğu noktasında kuşkular barındırmaktadır.
hesabın var mı? giriş yap