• asıl adı sigismund scholomo freud olup psikanaliz kurucusu olarak anılan avusturyalı nörologdur.

    bir insana vazgeçilmez olduğunu hissettirdiğinizde, ilk vazgeçeceği kişi siz olursunuz.
    -sigmund freud
  • kendisi şahsımın alter egosudur
  • psikoanalist yazar, düşünür. insan ilişkilerini değerlendirirken cinselliği ön planda tutar. örneğin bir adam bir kadına selam veriyorsa, günaydın diyorsa bu hareketin altında yatan sebep mutlaka cinselliktir freud amcaya göre.
  • kendisi fikirlerini sahte veriler üzerine kurmuştur. çok kişi tarafından bilim insanı olarak değil şarlatan olarak görülmektedir. kendisinin bulmuş olduğu söylenen id, ego, süper ego, oidipus kompleksi gibi kavramlar kendisinden önce zaten fikir ya da kavram olarak vardı. bu konu hakkında bilgi almak isteyenler peter watson'ın fikirler tarihi isimli kitabının 36. bölümünü okuyabilir, oradan da başka kaynaklara ulaşabilirler.
  • kendisine çok derinden bir sevgi ve sempati besliyorum.
  • hem gelişim psikolojisinde hem öğrenme psikolojisinde hem de rehberlikte karşıma çıkan, tüm dikkatimi toplamamı sağlayan, sigaralı fotoğrafıyla beni benden alan canım canım canımm.
  • dorothy bloch tarafından yazılan "freud'un baştan çıkarma kuramını geri çekmesi" isimli makalede freud şöyle anlatılır: "freud'un kendini bilime adamış olmasının, batıl inançlar lehine mantığı askıya alma hevesini yok etmediğine dair kanıtlarımız eksik değil. fliess'e yazdığı mektuplar özellikle açıklayıcıdır. fliess'in," doğum günümüz olduğu kadar ölüm günümüzün de 28 günlük menstrüel süreç türünde ve her yaştan ve cinsiyetten insanın tabi olduğu 23 günlük bir döngü tarafından belirlendiği yolunda bir kuramı vardı. (bkz: wilhelm fliess) bunların asılsızlığı uzun süredir bilinmesine ve modern biyologlar tarafından reddedilmesine rağmen freud yaşam ve ölüm konularında fliess'e danışıyor ve olayları onun sistemine oturtmaya çalşıyordu, örneğin bir mektubunda şöyle yazıyordu: "senin hesaplarına uyduğu için bildiriyorum, uzun ve iyi bir dönemin ardından, 24 mayıs perşembe günü korkunç bir migrene yakalandım" schur'un verdiği bilgilere göre, zihnini hangi tarihlerde ölebileceği konusuyla çok meşgul ediyordu. ilk başta 41 ve 42 sayısına, sonraları daha da güçlü olmak üzere 51 sayısına odaklanmıştı. 1899'da 61 ve 62 sayısıyla meşgul olmaya başladı ve 1936'da 81.5 gündeme geldi. "
    ayrıca freud'un, narsizm üzerine isimli makalesinde: "sapıklar ve eşcinseller gibi libidinal gelişimi bazı bozukluklar gösteren kişiler" ifadesinin yer almasıyla beni şaşırttı. gerçi yılları düşününce normal olabilir bilmiyorum.
    bir de bir mektubunda yazdığı, "bu olayla tüm geçmiş iç benliğimde yeniden uyandı. artık kendimi oldukça köksüz hissediyorum." cümlelerindeki "köksüz hissetmek" hislerimi tanımlamamı kolaylaştırdı. biraz üzücü oldu ama olsun.
  • psikanalizin kurucusudur ve tarihe damga vurmuş fikirleri mevcuttur. kendisinin biyografisini hazırladım. okumak yerine dinlemek isterseniz buraya link bırakıyorum.

    sigmund freud insanoğlunu davranışlarını araştırmaya başladığında, psikolojiyi felsefenin bir dalı olarak buldu. deneysel yönü de psikoloji ve fizyoloji arasındaki sınırdaydı, kendi ruhunun incelemesiyle ortaya çıkıyordu. çalışmalarını bıraktığında ise “birleşmiş bir bütün” meydana getirmişti. insan zekası coğrafyasının ana çizgilerini ortaya koymuştu. şüphe ile karşılanan bilinçaltı ve bilinçsizlikte bunlara katılmıştı ama freud başarılı olmuştu.

    sigmund freud 6 mayıs 1856 yılında avusturya’nın freiburg kentinde 21 yaşındaki annesi (bkz: amalia freud)’un ilk çocuğu olarak dünyaya geldi. babası (bkz: jacop freud)’un ise 4 çocuğu daha vardı. sigmund freud doğduğu andan itibaren annesi dünyada büyük işler başaracağına ve onun isminin hiç unutulmayacağına inanıyordu. bütün hayatı boyunca da asla bu inancından taviz vermedi. annesi sigmund’un üstüne çok düşüyor, bir dediğini iki etmiyordu. bir rivayete göre sigmund daha 10 yaşındayken kardeşi anna’nın piyano çalışmalarının kendi çalışmalarını engellediğini söylemiş ve piyanonun evden gönderilmesini talep etmişti. nitekim annesi bu isteğini de kabul etmiş anna’nın piyanosu evden gönderilmişti.

    yaşı ilerledikçe annesi ile bağının giderek arttığını iliklerine kadar hissetmiş, ünlü bir birey olduğunda;
    “hayatı boyunca annesinin gözdesi olduğunu bilen insan, kendisini bir fatih gibi hisseder ve başarıya ulaşacağına o derece güveni vardır ki, elde ettiği başarılar, kendisine küçük görünür” demişti.

    jacop freud ve ailesi sigmund doğduktan 4 yıl sonra ticaret yapmak için viyana’ya göç ettiler. aile yahudi asıllıydı. pek çok yahudi avusturya’da çeşitli mesleklerde ün saldıkları halde daha o zamanlar ülkede yahudi düşmanlığı yerleşmiş bulunuyordu. bu düşmanlıkları da asla saklamıyorlardı. jacop freud geleneksel bir yahudi ailesinin reisiydi. her bireyin mutlak suretle itaat etmesini ve aile reisine bağlılığının gösterilmesini bekliyordu. ailesine karşı gösterdiği sertliği adil olmakla birlikte oğluyla ilişkilerinde disipline olan düşkünlüğü yüzünden sevgi ve korku hissiyatı atbaşı yürütülmekteydi. ana oğul ilişkisi ise bunun tam tersiydi. bu sebeple freud’un gelişimi üzerinde etkili olduğu gibi babasıyla olan ilişkisi de bir bakıma renkliydi.
    sigmund 8 yaşına kadar babası tarafından eğitilmişti. doğrusu sigmund akıllı ve meraklı bir çocuk olduğunu babasına göstermişti. kitaplara olan ilgili çok yüksekti. yürüyüş dışında herhangi bir sporla ilgilenmiyor dışarıda olmaktan çok içeride çalışmayı daha çok seviyordu. sekiz yaşında viyana’daki sperl okuluna girdi. son derece başarılı öğrenciliği ona 8 yıl boyunca aralıksız sınıf birinciliğini getirmişti.
    alman edebiyatına ve (bkz: shakespeare)’in eserlerine büyük bir tutkuyla bağlandığında henüz yirmi yaşına varmamıştı. oturdukları evde büyüklerin ve çocukların paylaştıkları 3 oda bulunmasına rağmen hole açılan küçük bir odada freud tek başına kalıyordu. böylece daha küçük yaşından itibaren kendisine özgü küçük bir yere sahip olmuştu. yatılı okula gidene kadar bu küçük odada çalışmalarını sürdürmeye devam etti.

    freud’un arkadaşları da tıpkı kendisi gibi ağırbaşlı ve ciddi kişilerdi. onlarla edebiyat ve sanat konuşuyor, felsefe üstünde fikir yürütebiliyordu. kant’ı bu yoldan keşfettiğinde henüz 14 yaşındaydı. kant’tan sonra fichte, hegel ve schopenhauer gibi ünlü filozofları keşfetmişti. bu dönem en büyük hayali filozof olmaktı fakat daha sonra ikinci goehte olmak düşüncesini benimsemiş, bu hayalini kimseyle paylaşmamıştı. freud küçük yaşta olmasına rağmen gerçekçi bir insandı. maddi durumlarının ne felsefeyle ne de edebiyatla uğraşmasına yeterli olmadığının da farkına varabiliyordu. bunun üzerine hayal kurduğu tüm heveslerden vazgeçti.
    freud öğrenimini tamamladıktan sonra tıp ile ilgilenmeye başladı. darwin’in buluşlarını ve teorilerini incelerken tabiat bilgisine karşı duyduğu eğilim bu seçimi yapmasında etkili oldu. tıp kendisine hem çalışma hem de para kazanma imkanı hazırladı. babası oğlunun uzun bir üniversite dönemi geçirecek olmasına maddi durumları el vermediği halde karşı çıkmadı. böylece freud 1873 yılının sonunda viyana üniversitesine başladı.

    üniversitenin ilk yılları epey zorlu geçiyordu çünkü yahudi düşmanlığı burada da yakasına yapışmıştı. diğer öğrenciler freud’un yahudi olmasından dolayı kendilerinden aşağı hissetmesini bekliyorlardı. o ise her daim buna karşı çıktı. ırkından ve atalarından utanç duymuyordu.

    ilk yıl boyunca ilgisini çeken bir bilim dalı bulamadığı için epey bocalamıştı ama yine de başarılı bir öğrenciydi. bu başarının hediyesi olarak freud 19 yaşında ingiltere’ye babasının üvey kardeşinin emmanuel’in yanına gönderildi. ingiltere onun için bilim dalı seçiminde çok faydalı oldu. döndüğünde artık seçeceği dal belliydi.

    termodinamiğin kurucularından olan ünlü fizikçi (bkz: robert mayer)’in öğrencisi fizyolog (bkz: ernst brücke)’nin laboratuvarında devam edecekti. altı yıl boyunca fizyoloğun yanında araştırmalara katılmıştı. bu araştırmalara öylesine dalmıştı ki, tıp öğreniminin geri kalan bölümlerine çok az vakit ayırmıştı. bu yüzden 5 yılda bitmesi gereken tıp öğrenimi ancak 8 yılda tamamlandı ve tıp doktoru ünvanını elde etti.
    freud brücke’nin yanında verdiği emeklerden sonra onun yanında asistan olarak kalmayı planlamıştı ama fizyolog onu asistan olarak kabul etmedi. oysa o bu ünlü bilginin yanında kalmayı hep arzulamıştı.

    okul bittikten sonra 1881 yılında kız kardeşi anna’nın görümcesi (bkz: martha bernays) ile nişanlanmış fakat bir aileyi geçindirecek kadar para kazanamadığı için evlenmeyi uygun görmedi. brücke’nin yanından ayrıldıktan sonra viyana hastanesinde doktor olarak görev aldı. burada (bkz: theodore maynert)’in etkisi altında kalan freud merkezi sinir sistemi hakkında araştırmalara başladı.

    fakat bu kendisine çok para kazandıracak bir bölüm değildi. bu yüzden 6 ay sonra sinir hastalıkları konusunda karar kıldı. viyana’da bu dalda çok az doktor vardı. olanlar da freud’a güler yüzlü değildi. bunun üzerine yeterince para biriktirip paris’e gitmeyi ve burada sinir hastalıkları konusunda en büyük otorite olan (bkz: jean martin charcot)’nun yanında çalışmayı arzuladı. başvuru yaptıktan kısa bir süre sonra hastanenin nöropati bölümünde okutman olarak çalıştı. yeni görevine henüz başlamışken ortaya çıkan bir gezi imkanı onun charcot’nun yanında histeri ve hipnoz alanında çalışmasını sağladı.

    freud 1885’den 1886 ilkbaharına kadar paris’te çalışmalarını sürdürdü. onu uzun süredir bekleyen sabırlı genç kadın martha ile evlenmek üzere viyana’ya dönmeye karar verdi. viyana’da kendisine muayenehane açtı ve sinir hastalıkları uzmanı olarak doktorluk hayatına başladı. bağımsız çalışma döneminin ilk günlerinde direniş ve dertlerden başka bir şey görmedi. viyana tıp derneği, freud’un charcot döneminde geliştirdiği yeni fikirlerini benimsemedi ve eski hocası meynert’de freud’un tedavide hipnotizmaya başvurmasını iyi karşılamayarak onu beyin anatomisi enstitüsünden ihraç ettirdi. bu durum freud’un akademik çalışmalarını baltalamıştı ve elini eteğini çekmek zorunda kaldı.

    her ne kadar tıp uzmanları freud’u saflarından uzaklaştırmak isteseler de hastaları üzerindeki çalışmaları çok geçmeden bütün dikkatleri üzerine çekti. kısa bir süre sonra muayenehanesindeki bekleme salonu her türlü sinir hastası ile dolup taşıyordu. işte teorilerini ve buluşlarını hazırlamasına sebep olan hastalar bu insanlardı. ilk çalışması “isteri nöbetlerinin nedenleri” üzerine oldu. on yılın sonunda ortaya çıkan çalışmalarının sonucu “(bkz: isteri üzerine araştırmalar)” tıp psikolojisi tarihinde bir dönüm noktası olmuştu. sinir hastalıklarının kökeninde bilinçaltının en önemli etken olduğu ilk defa bu araştırmada yayınlanmıştı. buna dayanılarak sinir hastalıklarında yeni bir tedavi yöntemi ortaya çıktı. psikanaliz. bu yeni kavram tartışmaları da beraberinde getirmişti. bütün bu tartışmalara ve direnişlere karşı sinir hastalığının nedenini ortaya koymak ve tedavilerini sağlamak için çalışmalarına hızla devam etti.

    en son teorileri ile rüyalara birer anlam buluyor ve ilkel toplulukların geleneklerinde, edebiyat ve sanatta gündelik hayatın içinde oluşan türlü eylem ve düşüncelerde varlığını ortaya koyan bilinçsiz kuvvetlere birer anlam yakıştırıyordu. 1900 yılında yayınlanan rüyaların yorumu kendisine uluslararası bir ün sağladı. bu zamana kadar sadece viyana’da freud üzerine yapılan tartışmalar artık tüm dünyaya yayılmıştı. buna rağmen o çalışmalarına titizlikle devam etti. bu tartışmaları körükleyen diğer çalışmaları da peşi sıra gelmeye devam etti. bu eser 1904 yılında yayınlanan “(bkz: gündelik hayatın psikopatolojisi)” idi. daha sonra bunu 1905 yılında “(bkz: aklın, bilinçaltıyla ilişkisi)” ve “(bkz: cinsellik teorisine üç katkı)” araştırmaları izledi. 1913 yılında ise “(bkz: totem ve tabu)” yayınladı.

    freud’un evlilikten 6 çocuğu olmuştu. 3 erkek çocuğunu birinci dünya savaşında askere göndermek zorunda kalmıştı. yine savaşın etkisiyle maddi durumu iyi olmayan ailede freudun kızı (bkz: sophie freud) yetersiz beslenme ve zatürreden hayatını kaybetti. bu yıkıma karşın çalışmalarını sürdürdü. 1920 yılına kadar psikanaliz üzerine, bir paranoya vakası, özyaşam öyküsü üzerine psikoanalitik gözlemler: başkan screber, narsizmin incelenmesine giriş, yas ve melankoli adlı eserleri yayımladı.

    1902´den sonra ´´çarşamba günleri psikoloji derneği´´ adı altında başta (bkz: alfred adler) olmak üzere, freud´un ilk yandaşları bir araya toplandılar. 1904´de (bkz: eugen bleuer)´le yazışmaya başladı. 1907´de bleuer´in asistanı (bkz: carl gustav jung) tarafından ziyaret edildi. jung aynı yıl zürih´te freud derneği´ni kurdu. bu freud için büyük bir başarıydı, zira psikanaliz artık ülke sınırlarının dışına çıkmıştı. takip eden yıllarda jung, 1. psikanaliz kongresi´ne katıldı ve psikanaliz üzerine konferanslar vermek üzere freud ile birlikte abd´ye yolculuk etti.

    freud eserleri sebep olduğu sürtüşmelere karşılık psikanaliz sinir hastalıklarının tedavisinde bir metot olarak kendisini kabul ettirmişti. her ne kadar çok ileriye taşınamasa da freud’un büyük çabasının aklın çalışmasını anlamak ve akıl hastalıklarının tedavi konusunda önemli olduğunu kanıtlamış oldu.

    naziler iktidara geldiklerinde freud’un kitaplarını “yahudi pornografisi” olarak nitelendirmişler ve uluorta yakmaktan çekinmemişlerdi. 1937 yılında hitler avusturya’yı topraklarına katacağı belli olunca freud’un dostları onun güvenliği konusunda endişelenmişler ve onu viyana’yı terk etmesi konusunda ikna etmeye çalıştılar. buna rağmen freud önce bunu reddetti. her gün günde 20-25 puro içmesinden mütevellit 15 yıl boyunca çene kanseri ile mücadele eden 82 yaşındaki freud’un, avusturya işgal edildikten sonra mallarına el konuldu ve çalışma yapması engellendi. bunun üzerine kendisi ingiltere’ye gitmeye ikna oldu. fakat gerekli izinler için naziler 20 bin ingiliz parası talep etti. yunanistan prensi george’un parayı tamamen ödemesiyle birlikte londra’ya gitti. fakat sağlığı giderek bozulan freud yaşadığı kanser sebebiyle çok acı çekiyordu. bu yüzden kızı ve doktoruyla anlaşarak yüksek dozda morfin enjekte edilmesi sonucu londra’ya gittikten 15 ay sonra yani 23 eylül 1939 yılında hayata gözlerini yumdu.
  • bir kitabını bırak okumayı eline dahi almamış insanların kendilerince dalga geçtiklerini sandıkları ancak sadece “saçma” olabildikleri insan.

    bak sevmezsin, beğenmezsin, ilgimi çekmedi dersin anlarım. üç beş ortam budalasının kendince esprilerini alıp “cahilliğe övgü” için kullanıp freud’u bokladım demek cidden üzücü. cehalete övgüye insanları sürükleyen motivasyon gerçekten çok enteresan. cehaleti övmek; dünyanın, fiziğin, ruhun ve dahi hatta eşyanın tabiatına aykırıyken “ehehöh okuycaaan da nolcaaaak, bilim adamı mı olcaaan, yaaa sadece şaka yaptıkkk, siz alim olun ben storyy bakıcam, freud sapıkkk ya” diyerek ne elde etmek ister acaba insan. bir ortamda insanlar güzel güzel freud hakkında konuşurken; bir hanım kızımız böyle atlayınca muhabbete freud’un acı çekmemek için yalnız kalmaya dair fikirleri çarptı herkesin suratına.

    cehalete övgü cahillikten beter bir şey. o kadar ki; kişinin haddi olan youtube kanalları ve fenomenler hakkında konuşabilmek şeklindeki sınırdan kendisini çıkarıp freud bokum gibi ehehe sapık dedirtebiliyor. işte bu adam ve bunun gibiler senin gibi primatlar hakkında uzunca yazmış aslında.

    bir iç dökme aracı olarak ekşi sözlük’e bana bu fırsatı verdiği için teşekkür eder; freud dayımıza da insanlığa yaptığı katkılar ile önemini vurguladığı hususlardaki ince ve disiplinli çalışmalarından ötürü de tekrar teşekkür ederim.

    iyi ki doğmuşsun ve bu dünyadan geçmişsin çılgın adam. iyisi ile kötüsü ile, doğrusu ile yanlışı ile ne olursa olsun; sırf böylesi bir düşünme sistemi geliştirip titizlikle çalışarak bunları insanlara aktarman nedeniyle bu dünyanın bir teşekkürü sana çok görmemesi gerek.
  • "insanların çoğu özgürlüğü gerçekten istemezler; çünkü özgürlük sorumluluk gerektirir ve insanların çoğu da bundan korkar."
hesabın var mı? giriş yap