• günümüzde tüm emekli öğretmenler ve liseli kızlar şair olduğu için çok da zor olmadığını düşündüğüm eylem. bakın bu işi formülleştirelim biraz.

    *bolca anlamsız tamlamalar kullanacağız. yalnızlığımın rıhtımı, gökkuşağının umarsızlığı, serkeşliğimin bohemi gibi tamlamalar en can alıcı noktamız bu anlamsız ve derin tamlamaları bolca kullanabilirsiniz.

    *devrik cümle. bu çok önemli, yazacağımız şiirin kesinlikle yüklemi sonda olmayacak. aslında hiç yüklem kullanmasanız daha iyi. şimdi buraya kadar gördüğümüz derslerle bir şiir yazalım.

    sevgilim hayal ettim ben seni
    yalnızlığımın rıhtımında, ay ışığının bağırtısında

    (bağırtı kelimesi uydurulmuştur anlamı yoktur,amaç da odur zaten,
    birinci mısra devrik cümledir, ikinci mısrada yüklem zaten yoktur.)

    *bizim hedef kitlemiz her ne kadar sevgiliyse de biz sadece sevgiliye odaklanmamalıyız. ufkumuzu geniş tutmalıyız. konu her şeyde vardır arkadaşlar çiçekte,böcekte,ısırılmış silgide… sınırlamamaktan kastım bu. her şey konumuzun alanına girebilir.

    *çocuksu ifadeler her zaman pirim yapar. bunun için hiç çekinmeden çocukluğumuza dair anılarımızı konumuza dahil edebiliriz. mesela komşumuzun bahçesinden çaldığımız erikler, cebimize doldurduğumuz lokumlar bizim konumuz olabilir.

    şimdi buraya kadar öğrendiklerimizle bir şiir daha yazalım.

    sevgilim bir kertenkelenin kanadında buldum ben seni
    ve gökyüzü kadar böğürtkendin
    sen benim tetriste beklediğim çubuktun belki de
    halil amcanın bahçesinden çaldığım eriğin çekirdeğiydi gözlerin.

    *şiirimizde dizenin, hecenin, kafiyenin yeri yok. bunun için bir kelime hatta bir hece bile bizim dizemiz olabilir.

    *çok doğal olunacak. kendi kendimize yaptığımız abukluklar bizim en önemli konumuz.

    buraya kadar öğrendiklerimizle bir şiir daha yazalım.
    güzel
    gözlü
    yarim
    ben seni çekirdekleri ağzıma doldurup toptan yerken hayal ettim
    ve annem mutfakta yokken sürahiyi kafama diktiğimde…

    *şair adam çok zengin değildir. parası yoktur ve bunu vurgulamaktan kaçınmaz.

    örnek şiir:
    sevgilim çok zenginim ben
    cebimdeki son 50 kuruşla güvercinlere yem aldım.
    sana da yüreğimin,kalbimin derinlerini açtım.

    burada o mesajı gayet iyi veririz. paramız yok ama yüreğimiz zengin.

    ya da:
    ben seni sevdim, çaycıya gelen iki şekerin birini verirken …

    *şair dediğin sulu göz adamdır. yerli yersiz ağlayabilir.

    sevgilim ağladım ben balık tutarken dün
    ve ayakkabımı giyerken
    yıldızları armağan ettim ben sana
    gözyaşlarımın damlalarında

    (son iki dizede fakir olduğumuzu tekrar vurguladık ki sevgili sonra –sen fakirmişsin,neden söylemedin. demesin. biz baştan söyleyelim)

    buraya kadarki konuları iyice pekiştirerek artık siz de iyi bir şair olabilirsiniz. evet artık şairsiniz. ama iş tabi bununla bitmiyor. haydaaa… hani bitmişti demeyin. sırada bu yazdığımız şaheseri okumaya geldi. bu yazdığınız okumadan karşınızdaki kişiyi nasıl etkileyeceksiniz? etkili bir okuma yöntemiyle bütün yazın kusurları kapanır arkadaşlar. bunun için.

    1-uzaklara bakacağız şiiri okurken. dalıp gideceğiz. bizim bu garip halimiz sevgiliyi bir parça olsun konudan uzaklaştırır ve zaten içler acısı olan şiirimizi bir parça olsun ikinci plana itebilir.

    2-gözlerimizi kırpıştıracağız: zaten uzaklara dalıp gitmiş olan gözlerimizi kırpıştırarak da okursak yeme de yanında yat olur.

    3-şiiri okurken sol elimizde eğer kâğıt varsa, sağ elimiz hafifçe yumruk yapılacak ve uzaklardan alıp göğsümüze doğru çekmek suretiyle o romantik hava ikiye katlanacaktır.

    4-suratımızdaki garip bir tebessüm de her zaman işe yarar.

    5-şiiri okurken baktık ki sevgili konuyu takip etmeye başladı ve anlamsız anlamsız suratımıza bakıyor birden bire sesimizi yükseltmek suretiyle ilgiyi başka yöne çekebiliriz. bu durum bizi bir süre daha idare eder.
  • ... cesare pavese'den bir alintiyla ortulsun ruhlarimiz:

    "her seyden once, unutma ki sevismek gibi bir seydir siir yazmak:
    duydugu tadin paylasilip paylasilmadigini hic bilemez insan."
  • deli işidir. düz adam şiir yazamaz.

    şiir bir çatlaktan çıkar, rengarenk. kabuğunda hiç çatlak olmayan yazamaz.

    bir arıza yoksa kalpte, bilinçaltında, geçmişte, düşüncede; şiir yazamaz insan dediğin.

    böyledir.
  • sanırım en kötü yanı vasat ve kalitesiz yazma olasılığının çok yüksek, bunu anlayıp kabul etmenin de zor olmasıdır.
  • dikkatimi çekiyor, son dönemde, özellikle de amatörce yazılan şiirlerin çoğu şu formatta:

    ben seni,
    seni ben,
    çok seviyorum,
    öyle seviyorum ki,
    çiçeklerden böceklerden,
    çok,
    ama çok,
    seviyorum,
    lan.

    halbuki bunu düz yazıyla da ifade edebilirsiniz, buna şiir demek, şiir kavramına ihanet etmektir.

    şiir yazmak istiyorsanız, şiir okuyacaksınız. iki tane artistik cümle uydurup onların etrafına sözcük serpiştirmeyeceksiniz.
  • neden başaramadığımızı düşünmemiz gereken eylemdir.
    belki özdemir asaf bunu düşünerek yazmıştır:

    ''– denize bak.
    – baktım.
    – denizi gör.
    – bakmak kadar kolay değilmiş bu.
    – denizi düşün.
    – bunu yapamayorum. ben daha o kadar olmamışım.''

    daha o kadar olmadık, haddimizi bilelim.
  • bazen, tek sebebi aşk olan;

    "yazarken
    değdirir gibiyim
    yüzümü
    senin yüzüne"*
  • söz konusu "yazmak" olunca ortalık kötü şiirlerden geçilmiyor ne yazık ki. keşke bu kadar çok şiir yazılmasa, diyor insan bu kirlilik karşısında. duyguları depreşen ve eline kalem alan herkes şiir yazmasa keşke. şairim demese. bilemiyorum, belki de teknolojinin bir hediyesidir bize bu. internet çağından sonra artmıştır bu şiir kirliliği*. belki eskiden de yazılıyordu yüzlerce berbat şiir ama gözümüze sokulmuyordu en azından. şimdilerde ortalık şiir olduğu iddia edilen karalamalarla dolu. artık berbat ötesi şiirlerin altında büyük şairlerin isimleri dolaşıyor; kötü şiirler ve onların asılsız sahipleri. daha da kötüsü bunlar sorgusuz sualsiz paylaşılarak bir hastalık gibi yayılıyor. şiir yazan özensiz, okuyucu ise duyarsız.

    bir de şu var tabii: bizde yeterli ve kapsamlı şiir eleştirisi pek yapılmıyor nedense. ya da ciddiye alınmıyor diyelim. yani ortalık bunca şair ve onların şiir dediği şeylerle doluyken şiir hakkında sağlam bir eleştiri mekanizması yok. bir dönemin ünlü şairleri o dönemin benim diyen şairlerin şiirlerini bile acımasızca eleştirmişler. hatta cemal süreya ve edip cansever daha ileri gidip kendi şiirleriyle acımasızca dalga geçmişlerdir. günümüzde çok şiir yazılıyor ama şiiri adam yerine koyup enine boyuna irdeleyen, eleştiren, araştıran aydın sayısı yok denecek kadar az. hiç şüphesiz ki şiire dair inceleme/eleştiri mekanizması daha iyi işlese şiirimiz çok daha güzel bir noktada olacaktır.

    zamanında füsun akatlı'nın güzel bir eleştirisi olmuş bu konuda:

    "...
    şairi ya da ömrünün baharında şiir yazmışlığı olanı bol bir toplumuz biz. şiiri ya da ölçülü uyaklı sözü severiz. hepimiz ziya paşa'dan en az bir bentle, rakı şişesinde balık olsamı bilir, söyleriz. hayatın olguları, kaderin cilveleri karşısında; haklı çıktığımızda, yenik düştüğümüzde, "ne demiş şair," deriz. şiirle övür olmuşuzdur. ama öte yandan da, şiirin katledilişi karşısında ölü toprağı serpilmiştir üzerimize. ülkemizde akla sığmaz bir şiir beğenisizliği kol gezer. uzun süre, cumartesi akşamüzerleri evlerimize konuk olan televizyon şairinin peltek ve takti'li okuyuşuyla adlarını bize ilk kez duyurduğu müptedi şairlere tepkisiz kalışımız da, hatta kimbilir, bu seviyesizlikten bir şiir doyumu sağlayışımız da 'şair bir halk' olmamızla çelişip durmuştur.

    bu kadar da değil. şiir kitabı; satışı, dolayısıyla yayımlanması en güç olan kitaptır. değme yayınevi, şiir kitabını 2000'in üstünde basmak cesaretini bulamaz kendinde kolay kolay.

    ama yine de birileri bir yerlerde şiir yazmakta, yayımlamakta, birileri de onları okumakta. böyle de öğrenilir şiir, bir şiir beğenisi, sezgisi geliştirilebilir elbet. ne var ki, bu süreci hızlandıracak, bilinçlendirecek ve asıl önemlisi, kötü şiir salgınının kaçınılmazcasına yol açtığı şiir kirlenmesi tehlikesinden bir ölçüde koruyabilecek inceleme, eleştiri, deneme türünden yapıtların değerini ve önemini azaltmaz bu kendiliğindenlik olanağı.
    ..."*

    bunca şeyden sonra, şiirin "ancak şiir yazmadan yaşanamayacaksa" yazılması gerektiğine inanan ingeborg bachmann'a hak vermemek de elde değil.
  • - "parçalanan hayatlarımızı cümlelerle yapıştırıyoruz, tutarsa ne âlâ."
  • kelimeleri yatıştırıp, dize getirmek ve her birine ruh üfleyerek içimizden salıvermektir. sonrasında ise tatlı bir telaş içinde cümleler arasındaki yolculuklarını izlemek ve her birini, bir diğerine aşk ile bağlayarak bu aşkın dizeler arasındaki büyülü gezintisine bizzat kalbin kendisi ile tanıklık etmektir.
hesabın var mı? giriş yap