• george eliot takma adlı mary anne evans 'ın üçüncü romanı. yazar bu kitabı yazana kadar kırsal kesim hakkında romanlar yazmış. avrupa uygarlığının gelişimi hakkında tarihi bir roman (romola) yazmak üzereyken ilham gelmiş, işini gücünü yarıda bırakıp bu romanı yazmış. kitap yazarın kırsal kesim hakkındaki romanlarından sanayi devrimi yaşayan avrupa hakkındaki romanlarına geçiş niteliği taşıyor. iki yap-boz parçasını birleştiren ortadaki parça… gerçekten de, kitaptaki olaylar zaman olarak tam o aralığa oturuyor. buraya kadar anlattıklarım, kitabın kapağında da yazan bilgilerdi. şimdi gelelim benim yorumlarıma:

    kitap insanın içini ısıtan türden ... gülen gözler, bizim aile etkisi bırakan bir kitap. iyiler kazanır mutlu olur, gerçek kötüler cezasını bulur, kötülük yapıp pişman olanlar iyi insanlar olur.

    yazarın betimlemeleri müthişti . bunlardan birkaç örnek vermek isterim:
    silas’ın kısıtlı bir dini algısı olduğunu anlatırken:
    --- spoiler ---

    "küçük bir çocuğun ebeveyn sevgisi nedir bilmemesi, bir tek sığınmak ve beslenmek amacıyla ona ellerini uzatan kucağını ve yüzünü bilmesi gibi, ilahiler kitabında ağır sözler bulan dokumacı da, soyutlama nedir bilmez."

    godfrey’in çocuğunu silas’ın kucağında gördükten sonraki halini anlatırken:

    "heybetli bir binanın güneş ışığını ve saygın hayranlarının bakışlarını karşılayan ön cephesinin ardında karanlık bir arka sokak yatması gibi, gizli bir hayattan gelen bir hayaletti karşısındaki."
    --- spoiler ---

    yazar insanoğlunun çok iyi gözlemlemiş. bizi, bize anlatıyor, kendimizin asla farkında olmadığımız özellikleriyle:

    --- spoiler ---

    "kendini püripak tutmak için beyaz yalanlar ve kaçamak sözlere başvuran bir zihin, büyük bir ressamın kendisi dışında kimsenin fark edemeyeceği hatalı fırça darbeleri karşısında hissettiği gibi huzursuzdur aslında; o kaçamak sözler ve davranışlarsa, birer yalana dönüşünce sadece birer aksesuvarmış gibi kolayca benimsenir."

    "bize iyi davranıldığında, doğal olarak pek de değersiz olmadığımızı ve kendimize karşı iyi davranıp talihimizin önünü kesmemenin adilce olduğunu düşünmeye başlarız."
    --- spoiler ---

    bu örneklerle bitmiyor tabii ki. kitapta aynı güzellikte veya daha güzelleri de var.

    yazarın, bu kitapla sormak istediği sorular ve getirmek istediği bazı eleştiriler var belli ki: sanayi devrimi, büyük fabrikaların kurulmasıyla beraber eski usul ustalar ne olacak, hepsi silas kadar şanslı olacak mı? o zamanki mevcut toplumsal yapı ve günlük hayat tehdit altında mı? ilahi adalet var mı? insanların dini alet etmesi yeryüzünde ilahi adaleti yok etmez mi?

    romanın bir de filmi çekilmiş. filmin ilk sahnelerine şöyle bir baktım da kitabı okumayan biri için anlaması zor sanki. yurtdışında genelde orta okul düzeyinde ödev-sınav konusu olduğu için insanlar kitaba karşı biraz soğuk yaklaşabiliyorlar ama sonra kendini kitabı tekrardan okumak için ikna edenler bundan çok mutlu oluyorlar. biz türk okuyucuların öyle bir derdi de yok, tamamıyla zevk alarak okuyabiliriz :)

    kitapla ilgili ufak bir ayrıntıya da değinmek isterim:
    --- spoiler ---

    silas altınları kaybettikten sonra hastalık kalmıyor ortada, turp gibi oluyor :)
    --- spoiler ---
  • her an her yerde karsiniza cikabilir, evet. soyle ki; her amerikan okulu bu kitabi kucuk yaslarda simplified haliyle okutmaya mecburdur -gibi-. diyelim, okumadiniz (sozlukte hitap modu). sinavda da allah yuru ya kulum dedi, gectiniz. burda bitmez.
    yil 20051 -oha- hatun kisiyle ilk randevuda kitaplardan soz acildi. hatun entel/dantel cikti*. silas marner da en hasta oldugum kitaptir dedi. orda sicarsiniz.
    ya da,
    seneleeer sonra bir hazirlik atlama sinavina girdiniz. readingi falan alninizin teriyle hallettikten sonra writing bolumune geldiniz. ahanda salias marnerdan bir passage.
    silas marner olmek bilmeyen bir adamdir. helal olsun.
  • george eliot'ın yanlışlık sonucu hırsızlıkla suçlanıp hayatı değişen bir adamı anlattığı romanı.
  • bir ortaokul ingilizce dersi klasiği daha..
  • george eliot'un kaleme aldığı orijinali 70 küsür sayfa olan, ingilizceden çevirisini yapmaya çalıştığım kitap. dokuma işiyle ilgilenen sakin bir adamın hayatını anlatıyor.
  • --- alıntı ---

    güvence hissi, kanıya dayanmak yerine alışkanlıktan kaynaklanır genelde, bu nedenle durumda panik yaratacak kadar etkili bir değişiklikten sonra bile, varlığını devam ettirebilir. bu alışkanlığın mantığına göre, belirli bir olay gerçekleşmeden geçen süre, olayın asla gerçekleşmeyeceğinin nedeni olarak sürekli öne sürülür, oysa tam da olayın gerçekleşmesini kaçınılmaz kılan ilave koşul oluşmuştur.

    --- alıntı ---
  • beni okumaktan soğutan kitaplardan biri...
    bırakmayayım, bırakmayayım diyorum ama okunmuyor; resmen okunmuyor yani.
    yazar, sırf edebiyat yapıyor gibi görünmek için sıçmış, sıvamış. şu nasıl bir cümledir allasen:
    "marner'in yüzündeki, deneyim yoksunluğuyla, iri pörtlek gözlerinin o savunmasız, ceylan bakışıyla perçinlenmiş güven dolu yalınlık, william dane'nin kısık, yan bakan gözlerinde ve sımsıkı kapalı dudaklarında pusuya yatmış içsel böbürlenmenin bastırılmış kendini beğenmişliğiyle çelişiyordu."
    içsel bir böbürlenme nasıl pusuya yatabilir ve pusuya yatmış bir içsel böbürlenme nasıl bastırılmış bir kendini beğenmişliğe sahip olabilir? bu nasıl saçma sapan bir anlatımdır, bu nasıl bir "edebiyat olsun" kasılmasıdır, bu nasıl bir zorlama ifadedir?

    en nefret ettiğim ifade şekli!

    kitabı bırakmakla bırakmamak arasında gidip geliyorum ama okuduğum 50 sayfada inanılmaz bir antipatiyle doldum. cümlelerin yarısından çoğunu iki kez okumam gerekiyor çünkü lafın sonuna gelene kadar başı kaçıyor ve saçma sapan benzetmeleri anlayana kadar ciddi efor sarf ediyorum. sanırım devam edemeyeceğim.

    dünya edebiyat uzmanları ne derse desin; zerre umurumda değil: bok gibi anlatımı olan kitap.
  • turkce cevirisinde ılk cumlesi 52 kelimedir!

    "kitap okumak lazim"diyip aldigim eziyettir.

    direk 5.sayfada biraktim. sonra insanlar niye okumuyor. tasvirinize koyayim.

    yasasin 140 karakter.

    kisacasi : "headfuck"
  • --- spoiler ---

    kitabın başat iki erkek karakteri var: bunlardan biri kitaba da adını veren ve yaşadığı yere sonradan gelen dokumacı silas marner, diğeri ise bölgenin en önde gelen ailesinin en büyük oğlu olan godfrey cass. kitaptaki öykü büyük ölçüde bu iki karakterin hayatlarına giren kadınlar (silas marner kimsesiz bir kız çocuğunu evlat edinir, godfrey cass ise çok istediği bir kadınla evlenir) sayesinde geçirdikleri büyük dönüşüm üzerine kuruludur. bu iki kadın da onlara çok iyi gelir, eksik yanlarını tamamlar ve toplum içinde bir saygınlık elde etmelerini sağlarlar. mesela silas marner kendi işinde gücünde olup kimseyle bir ilişki kurmadığı için insanlar tarafından neredeyse şeytanlaştırılmışken yetim ve öksüz bir kızı sahiplendikten sonra bütün köy halkı onun etrafında kenetlenir ve silas'ın aslında ne kadar iyi bir insan olduğu anlaşılır ve aynı şekilde godfrey cass ailesinden habersiz başka bir bölgeden yoksul ve alkolik bir kadınla evliyken babası tarafından sürekli işe yaramadığı konusunda eleştirilir. bir gün karısı ölür ve böylece çok istediği bir başka aristokrat ailenin kızıyla evlenmek için önünde bir engel kalmaz. yeni karısı sayesinde artık kendine daha çok güvenen ve işleri idare edebilen biri olmuştur.
    --- spoiler ---
  • hazırlık sınıflarında okutulan, vazgeçilmez oxford yayını.
hesabın var mı? giriş yap