• içinde; "yüreğine, acı korkusunun, acının kendisinden de kötü bir şey olduğunu söyle." sözü geçen, okuduğum en iyi kitap.
  • yıllar önce okumuş ve sonunda "e ben simya yapıyormuşum zaten" dediğim kitap. simya kelimesini bilinen anlamında değil, kitabın sonunda belli olan anlamında kullandım.
    çok güzel bir örneğini geçen sabah yaşadım.
    evden çıktım, sokakta yürüyorum.
    bir ağacın altından geçerken -aslında havada rüzgar olmamasına karşın- ağaç bir tutam yaprak döktü başıma. ağaçları çok severim. başımı kaldırdım, içimden "günaydın" dedim.
    sonra coştum, hava da güzel, bir kaç ağaca daha ve bir kediye "günaydın" dedim içimden.
    yaptığım şeyden hoşnut, yüzümde gülümseme ile yürüyorum.
    ıki köşeyi döndüm ve bir anda "günaydın!" diye gürleyen, melodik bir ses duydum,
    bir baktım tanımadığım yaşlı bir kadın!
    öyle yaşlı ki, beli iki büklüm.
    selamına karşılık verdim çok şaşırarak.
    çünkü hem tanımıyorum, hem o ses o kadından nasıl çıktı anlamadım.
    sonra anladım.
    yaratıcı, allah, evren! ne derseniz deyin, "o" bana cevap vermişti.
    hissettiğim tam olarak bu.
  • bir tren yolculuğunda bir yaşlı amcayla karşılıklı denk gelmiş söyleşiyorduk. hoş sohbet amcayla kitaplardan da konuşmuştuk. simyacıdan söz ettiğimde o da ilginç şeyler söylemişti. kitabı okumuştu belli ki; santiago'nun düşünü ve başından geçenleri anlatıyordu. ama söylediklerinde ilginç olan esas yön, kitaptaki hikayeciklerin ve olayların neredeyse aynılarını içeren islam edebiyatından örnekler vermesiydi. neticede kitabın alıntılarla yapılmış bir derleme olduğunu söylüyordu. hatta -uzun zaman geçti üzerinden- yanlış anımsamıyorsam "vahdet-i vücut" anlayışına yaslandığını bile dile getirmiş olabilir kitabın ana fikriyle.

    her neyse; okunası kitaptır efendim.

    ayrıca hacı bektaş-ı veli'nin şu dörtlüğüyle de özetlenebilir bir açıdan:

    hararet nardadır, sacda değildir.
    akıl baştadır, tacda değildir.
    her ne arar isen, kendinde ara
    mekke'de, kudüs'te, hac'da değildir.

    edit: ruwenzori 3 bildirdi; kitabın arkasında mesnevi'den esinlendiği yazıyormuş zaten. çok zaman oldu benim okuduğum; ben hatırlamıyordum.
  • yıllar önce okuduğum, adını hatırlayamadığım bir aziz nesin öyküsünün kahramanı. altınla uğraşmaz buradaki simyacı, kanındaki demiri elde etmenin bir yolunu bulur ve bu demirden bir yüzük yaparak, sevgilisine/sevdiğine çok anlamlı bir hediye olarak bu yüzüğü vermeyi hayatının anlamı yapar. yıllarca uğraşarak, kanı azaldığı için ölüme yaklaşıyor olmasını iplemeyerek devam eder kahramanımız "hayatının" işine, biter yüzük, verilir sahibine, hiç sallamaz hediyeyi alan kişi, demir bir yüzüktür işte vs. vs. farklı bir aziz nesin öyküsüdür yani.

    edit: (bkz: #10527160)
  • başarısız olan simyacılar, yani altın bulmaya çalışan ve edemeyen simyacılar sonunda başka bir mucizeye ulaşmışlar. porselen!!!! evet arkadaşlar. altına ulaşamayan bir simyacı illaki porselene ulaşıyo...
  • hayatımda okumaktan en zevk aldığım, tekrar okuma vaktimin geldiğini düşündüğüm paulo coelho eseri.

    "bir şeyi gerçekten istersen," demişti yaşlı adam ona, "onu gerçekleştirmen için bütün evren işbirliği yapar"

    çok şey istiyorum bu ara. hadi hayırlısı.
  • "insan sevince nesneler daha çok anlam kazanıyor."
  • ...
    "ben gidiyorum," dedi. "ve geri geleceğimi bilmeni istiyorum. seni seviyorum, çünkü..."
    "hiçbir şey söyleme," diyerek sözünü kesti fatima. "insan sevdiği için sever. aşkın hiçbir gerekçesi yoktur."
  • bir tüccar mutluluğun gizi’ni öğrenmesi için oğlunu insanların en bilgesinin yanına yollamış. delikanlı bir çölde kırk gün yürüdükten sonra, sonunda bir tepenin üzerinde bulunan güzel bir şatayo varmış. söz konusu bilge burada yaşıyormuş.
    bir ermişle karşılaşmayı bekleyen bizim kahraman, girdiği salonda hummalı bir manzarayla karşılaşmış. tüccarlar girip çıkıyor, insanlar bir köşede sohbet ediyor, bir orkestra tatlı ezgiler çalıyormuş; dünyanın dört bir yanından gelmiş lezzetli yiyeceklerle dolu bir masa da varmış. bilge sırayla bu insanlarla konuşuyormuş. bizim delikanlı kendi sırasının gelmesi için iki saat beklemek zorunda kalmış.
    delikanlının ziyaret nedenini açıklamasını dikkatle dinlemiş bilge, ama mutluluğun gizi’ni açıklayacak zamanı olmadığını söylemiş ona. gidip sarayda dolaşmasını, kendisini iki saat sonra görmeye gelmesini salık vermiş.
    ‘ama sizden bir ricada bulunacağım,’ diye eklemiş bilge, delikanlının eline bir kaşık verip sonra bu kaşığa iki damla sıvıyağ koymuş. ‘sarayı dolaşırken bu kaşığı elinizde tutacak ve yağı dökmeyeceksiniz.’
    delikanlı sarayın merdivenlerini inip-çıkmaya başlamış, gözünü kaşıktan ayırmıyormuş. iki saat sonra bilgenin huzuruna çıkmış.
    ‘güzel, demiş bilge, peki yemek salonumdaki acem halılarını gördünüz mü? bahçıvanbaşının yaratmak için on yıl çalıştığı bahçeyi gördünüz mü? kütüphanemdeki güzel parşömenleri fark ettiniz mi?’
    utanan delikanlı hiçbir şey göremediğini itiraf etmek zorunda kalmış. çünkü bilgenin kendisine verdiği iki damla yağı dökmemeye çabaladığından, başka bir şeye dikkat edememiş.
    ‘öyleyse git, evrenimin harikalarını tanı,’ demiş ona bilge. ‘oturduğu evi tanımadan bir insana güvenemezsin.’
    içi rahatlayan delikanlı kaşığı alıp sarayı gezmeye çıkmış. bu kez, duvarlara asılmış, tavanları süsleyen sanat yapıtlarına dikkat ediyormuş. bahçeleri, çevredeki dağları, çiçeklerin güzelliğini, bulundukları yerlere yakışan sanat yapıtlarının zarafetini görmüş. bilgenin yanına dönünce, gördüklerini bütün ayrıntılarıyla anlatmış.
    ‘peki, sana emanet ettiğim iki damla yağ nerede?’ diye sormuş bilge.
    kaşığa bakan delikanlı, iki damla yağın dökülmüş olduğunu görmüş.
    ‘peki,’ demiş bunun üzerine bilgeler bilgesi, ‘sana verebileceğim tek bir öğüt var: mutluluğun gizi dünyanın bütün harikalarını görmektir, ama kaşıktaki iki damla yağı unutmadan.’
    ( syf.47-48)
  • * elveda diyecek kadar cesursan, hayat seni yeni bir merhaba ile ödüllendirir.
    * hiç yenilmemiş insanlar vardır. onlar hiç savaşmamış olanlardır.
    * en iyisini sonraya saklamayın. yarının ne getireceğini bilemezsiniz.
    * başkalarını memnun etmek için yaşarsan herkes seni sever, kendin hariç.
    * başkalarının ne düşündüğü önemli değil çünkü her halükarda yine aynısını düşünecekler.
    * zamanını satabilirsin, ama geri satın alamazsın.
    * bizi seven insanlar var, sadece nasıl göstereceklerini bilmiyorlar.
    * hayatın sırrı, oysa, yedi kere düşüp, sekiz kere kalmaktı.
    * bir hayali gerçekleştirmeyi imkansız kılan tek şey vardır; başarısızlık korkusu.
    * hayatın, insanın iradesini test etmek için pek çok yolu vardır, bazen hiçbir şey olmaz ya da her şey birden olur.
    * bir gün kalkacaksınız ve hep hayal ettiğiniz şeyleri yapmaya vakit kalmamış olacak. şimdi tam zamanı. harekete geçin.
    * sadece güneşli günlerde yürürseniz, hedefinize asla varamazsınız.
    * tekne limanda güvendedir. ama teknenin amacı bu değildir.
    * affet ama asla unutma yoksa tekrar yaralanırsın. affetmek bakış açını değiştirir, unutmak ise aldığın dersi kaybettirir.
    * ok ancak geri çekerek atılır. hayat seni zorluklarla geri çekiyorsa, seni daha büyük bir şeye fırlatacağı içindir. nişan almaya devam et.

    paulo coelho
hesabın var mı? giriş yap