• arapça'da sina'a, mısır arapçasında sina, semitik dillerde sinin olarak geçen, kuzeyinde akdeniz, batısında süveyş kanalı ve mısır, doğusunda israil, ürdün ve suudi arabistan'ın bulunduğu, güney-batı asya'da mısır yönetiminde üçgen şeklinde bir yarımada.

    bölgenin bilinen ilk konukları olan monitu yerlileri, bu topraklara 'turkuaz ülkesi' anlamına gelen mafkat demişler. sina, bugün artık değeri pek olmayan, bilinen ilk turkuaz kaynaklarına sahip. sina'ya bugünkü yerlileri olan bedeviler tarafından 'ayın annesi' anlamına gelen umm qamar deniliyor.

    ayın devasa kıpkırmızı bir top gibi göründüğü sina'da, dolunay sırasında kitap okumak –eğer isterseniz– imkan dahilinde. birlikte seyahat ettiğimiz bir arkadaşımızın, elektrikten ve teknolojiden mahrum bir çöl noktasında, heyacan içinde kitabını bitirmeye çalıştığına şaşkınlık içinde şahit olmuştum. ayışığında kitap okuyabilmek mümkündür veya değildir sorunsalını bir kenara bırakırsak, şu kısa ömrümüzde zar zor görebilme şansı elde ettiğimiz o uçsuz bucaksız, tarifi mümkün olmayan çölde etrafı hissetmek, havayı koklamak, bildiğiniz yıldızların yerlerini parmağınızla göstermek dururuken, kitap okumak elbette hiç de ilginç değil. fakat o pırıl pırıl ay ışığında gerçekten kitap okunabiliyor !

    sina'nın bugünkü sahipleri olan bedeviler, üzerindeki yaşadıkları topraklar her ne kadar mısır'a bağlı da olsa, kendilerini asla mısır'lı kabul etmiyor. “onlar firavun soyundan!” kendileriyse ismail soyundan, yani halis arap! israil oğulları ise, firavun soyundan gelenler gibi dış kapının mandalı. ama ikisi arasında bir tercih yapacak olsalar, hemen birinciyi tercih ediyorlar. zira geleneksel olarak hayvancılıktan başka bir şey bilmeyen bedeviler, ticareti ve turistlere nasıl davranılacağını, su gibi bildikleri ibranice’yle orta halli konuştukları ingilizce’yi israilliler’den öğrenmişler.

    konu biz türklere gelince, arapça konuşmayan bir millet nasıl oluyor da müslüman olabiliyor…!? içlerinden biri, bizden merakla bir dua okumamızı bekliyor. ilkokuldan ezbere bildiğimiz bir duayı çekinerek okuyoruz; şaşkın bakışlar altında bir yandan kıs kıs sırıtıyorlar, bir yandan da göğüsleri kabarıyor sinalı bedevilerin.

    birlikte olmaktan zevk alacağınız, kendilerine özgü pastoral yaşantılarını binlerce yıldır özenle korumaya çalışan sinalı bedeviler, birbirlerine çok saygılılar. yaşlılarla karşılaşılınca kim olursa olsun- hemen ayağa kalkılıyor… kadınlarla ilginç ve özel bir selamlaşmaları var. parmak uçlarını birbirlerine hızlıca değdirir değdirmez, yüzlerini başka tarafa çevirip içlerinden karşılıklı olarak birşeyler mırıldanıyorlar. erkeklerin bayramlaşmaları ise başlı başına muhteşem bir tören. kurban bayramının ilk günü, sandıklardan çıkarttıkları kenarları altın sırmalı bembeyaz bayramlık jalabiyyalarını giyip birbirleriyle sıkı sıkıya selamlaşıyorlar. en sevdikleriyle, eller göğüs hizasında tokalaşırken, bir yandan da karşı karşıya duran yüzler birbirine dokunmadan seri öpücükler yolluyorlar! ilk başta garipseyeceğiniz bu öpüşme töreninin, sonradan büyüsüne kapılmamak imkansız.

    bedevi kadınlarına sokakta rastlamak çok mümkün olmasa da, evlerine ek kazanç sağlamak üzere nakış bohçalarını sırtlarına almış yaşlı kadınlara rastlamak mümkün olabiliyor. öyle ısrarla satış yapmak isteyenlerden değiller. yanınıza gelip kibarca bohçalarını açıp içindekilere bakmanızı bekliyorlar... kıyafetleri renklerden oluşan bir tablo gibi. çoğunlukla baştan aşağıya siyahlara bürünmüş olsalar da, kehribar turkuaz karışımı takıları, sadece burnu, alnı ve ağzı kapatacak şekilde özenle hazırladıkları rengarenk tığ işi peçeleri, parmakları açıkta bırakacak şekilde ellerine taktıkları nakış işlemeleri, özenle seçilmiş yazmaları, gözlerine çektikleri koyu kalın sürmeleri, yüzlerinde bir ömür boyu taşıyacakları ebedi kına desenleriyle arz-ı endam ettikleri görüntüleri ressam elinden çıkmış bir manzara gibi... peçeleri altından kibarca fiyatlarını söyleyip beğenmezseniz hiç zorlamıyorlar.

    konuk ağırlama üzerine eşsiz olan bedeviler, sizi evinizde hissettirmek için ellerinden geleni yapıyor. içine çeşitli çöl bitkilerinden de kattıkları şekerli çayları, tadına bir kez alıştıktan sonra alışkanlık yapabiliyor. koskoca çadırlarının yerlerini kaplayan kilimlerin uçlarını bir çırpıda bir kenara devirip, açılan kum zemin üzerinde palmiye yapraklarıyla yaktıkları ateşte pişen şekerli çayın tadına ille de alışmasanız bile, o görsel şölenin alışkanlık yapmaması mümkün değil. çayınızı yudumlarken dinleyeceğiniz her türlü fıkra, bilmece ve efsaneler de cabası.

    yeşil mavi kızıldeniz’in altındaki rengarenk sualtı dünyası, eski ahitte musa’ya on emrin indiği söylenen sina dağı, jüstinyen tarafında inşa ettirilen ve hıristiyanlık tarihinde önem arzeden ihtişamlı st catherine manastırı, devasa kanyonları, vahaları ve uçsuz bucaksız çölleriyle muhteşem güzellikteki sina’yı ve üzerinde yaşayan pastoral bedevileri anlata anlata bitirmek mümkün değil. fakat, ne yazık ki bir turizm bölgesi olarak hızla yükselen güney sina’da, bedevilerin yaşam şartları gitgide zorlaşıyor. hızla gelişen otel turizmi sürecinde eriyerek kaybolmaları belki de an meselesi. bedevilerin sahillere yayılmış samimi ve alçak gönüllü otantik arazileri, bugün buldozerler tarafından yıkılmaya başlanmış bile.

    yaşadıkları topraklar üzerine sıra sıra dizilmeye başlayan iri plastik-beton otelleri görünce, neden firavun soyu mısırlılar'ı sevmediklerini hemen anlayabiliyorsunuz. 14 yüzyıldan beri imrenilesi pastoral yaşam tarzlarını özgürce sürdüren sinalı bedeviler ve o otantik sina belki de tarihe karışmak üzere.

    kim ne derse desin, firavunun soyunu sevmemekle yerden göğe kadar haklılar !
  • bugün mısır sınırları içindeki yarımada. bizi ilgilendiren kısmı ise birinci dünya savasındaki osmanlı ordusunun cephelerinden birinin burada bulunmasıdır. sina cephesi (suriye ve filistin) süveyş kanalı’na girişilen askerî harekâtı kapsar. osmanlı ordusu’nun amacı süveyş ve mısır’ı alıp ingilizlerin hindistan ile ilişkisini kesmektir. ingiltere ise filistin’i, suriye’yi, irak’ı ve arap yarımadası’nı tamamen ele geçirme, buralardaki enerji kaynaklarına hâkim olmak amacındadır. süveyş kanalı’na hücum edilebilmesi için sina çölü’nün geçilmesi gerekiyordu. 3. türk ordusu 1915 kışında doğu cephesi’nde -40 derecede donmuştu. haziran 1915’te sina’da sıcaklık gölgede 60 derecedeydi. sarıkamış’ta ayazın düşürdüğü kollar sina’da eriyordu.
    http://www.greatwardifferent.com/…turks_suez_01.htm
    (bkz: suveys kanali)
  • coğrafyacılar tarafından asya - afrika sınırının süveyş kanalı olarak kabul edilmesi sebebiyle asya kıtasının bir parçası olarak kabul gören toprak parçası. dolayisiyle mısır iki kıta üzerine kurulu bir ülkedir: afrika ve asya
  • tapinak dekorlarinda kullanilan akasya agaci,cesitli mineraller,zengin turkuaz ve bakir yataklarinin bulundugu sina yarimadasi suan icinde barindirdigi karabolgesiyle "nasa "yi celiskide birakmistir.yanik kaya parcaciklarindan meydana gelen bu karabolge bilimcilere gore sadece nukleer patlama sonucu meydana gelebirken,arkeologlara gore ibrahim zamaninda nukleer silahlarin bulundugu uzay istasyonu nun nergal ve ninurta tarafindan yok edildigi iddiasi altindadir.
  • az sayıda insanın yaşadığı yer. bomboş sayılabilir. sanırım gazzeliler buraya yerleşecek.
  • kızıl deniz'i ikiye ayıran, mısır topraklarındaki yarımada. batısında süveyş körfezi, doğusunda akabe körfezi, kuzeyinde akdeniz bulunur.
  • şu sıralar selefi cihadistlerin yatağına dönüşmüş durumda. diğer yandan israil ile mısır arasında gerilim tırmanıyor.

    zira mısır'ın nükleer hedefleri var: http://goo.gl/yqsfv

    ve son olarak israil'in eliat şehrine sina'dan füze atılması ve mısır'ın 9 israil casusunu yakalaması bölgeyi gerdi: http://goo.gl/7xw07
  • ülkemizde yaşayan mısırlı uzman ahmed yusuf, bu bölgenin neden sorunlu olduğunu ve bölgeyi gelecekte nelerin beklediğini yazmış. dikkate değer bir analiz.

    http://goo.gl/yu6ub9
hesabın var mı? giriş yap