• dost kitabevi'nin indirim reyonunda görüp, "hmm sinema üzerine söyleşi kitabıymış, çerezlik iyi gider." diyerek aldığım fakat başlar başlamaz paralel olarak okuduğum tüm kitapları bıraktırıp kendisine yoğunlaştıran derya deniz bir kitap.
    iletişim yayınlarından 2016'da çıkan kitap öncesinde kim olduğu hakkında bir kanaatimin olmadığı mithat alam ile eski öğrencisi umut barış dönmez arasında yapılan söyleşilerden oluşuyor. sohbet daha çok sinema merkezli dönmekle birlikte, bütünsel olarak bakıldığında kitabın, mithat alam'ı çocukluğundan itibaren tanıtan, onun düşünce ve duygu dünyasını da yansıtan bir otobiyografi olduğu da söylenebilir.

    alam'ın sinema kültürü o kadar güçlü ve derinlikli ki, kitabı müthiş bir keyifle okurken bir yandan da sürekli google ve imdb ile hemhal olmak icap ediyor. tüm coğrafyalara ait sinemalardan baş döndürücü bir beyin fırtınası yapılıyor sohbetlerde. soruları soran dönmez'in meseleye vakıf olması ve sorularıyla hocasını iyi açabilmesi de sohbetin derinleşmesini sağlıyor. yönetmenler, filmler, dönemler, sinema ekolleri, festivaller ve tüm bunlara dair anılar ve anlatılar. ayrıca kitabın ekler kısmında yer alan çok değerli listeler. özellikle de yönetmenlerin en iyi filmlerinin sıralamasını yaptığı büyük emekle oluşturulmuş liste sinemaseverleri heyecanlandıracak nitelikte.

    hayatını iki parçaya bölerek anıyor mithat alam. birinci hayatı çocukluğu, annesi, eğitimi ve iş hayatı ile gittiği sinemalarla izlediği filmlerden oluşurken ellili yaşlarının başında aldığı radikal bir kararla iş dünyasıyla bağını koparıyor ve ikinci yaşamı başlıyor. aslında elli yaşından itibaren aradığı anlamı buluyor diyebiliriz. çünkü mithat alam o tarihten itibaren başlı başına bir okul haline geliyor ve hem kendisini iyi hissettirecek işler yapıyor hem de o işler vesilesiyle yüzlerce gencin dünyasını değiştiriyor.
    mezun olduğu boğaziçi üniversitesinde seçmeli sinema dersleri vermeye başlaması süreç içinde eski okuluna önce dört yüz bin sonra üç yüz bin dolar şartlı bağış yaparak "mithat alam film merkezi"ni kurmaya ve okul içinde bir okul olmaya dönüşüyor. 2007'de de beş yüz bin dolar bağışla, mithat alam eğitim vakfı'nı kurarak sinema üzerine eğitim görmek isteyen öğrencilerin önünü açmayı hedefliyor.

    mithat alam ikinci hayatında gerçekleştirdikleriyle modern eğitim sisteminin tüm kabullerini ve hurafelerini de yerle bir ediyor esasen. eğitime dair herhangi bir formasyonu olmamasına rağmen boğaziçi'nin en sevilen hocalarından biri olmayı başarabilmesi de sinema bölümü bile olmayan okuldan bir sürü sinemacının çıkmasını sağlayabilmesi de sinemaya büyük bir tutkuyla sevdalı olması ve işini aşk, şevk ve ciddiyetle yapmasından kaynaklanıyor.

    yaşamında dikkat çeken bir unsur da alam'ın gerçek anlamda bir kentli olması. kent kültürünü kuşanabilmenin ve kentli kimliği edinebilmenin en az üç kuşak şehirde yaşamayı gerektirdiğini düşündüğümüzde köylü ve avam bir toplumda yaşadığımız sonucuna varabiliriz. toplumun en okumuşlarının bile davranışlarına ve insan ilişkilerine sinen bir köylülüğün izlerini görebiliyoruz, ki bu da henüz medenileşmenin geçiş aşamasında olduğumuzu gösterir. bu açıdan baktığımızda mithat alam çok şanslı bir ailede doğmuş ve büyümüş diyebiliriz. zira her ikisi de mülkiyeli olan dedelerden biri vali diğeri mebus, anne amerikan kız koleji, baba robert koleji mezunu olan bir ailede oyuncakları kitaplar olan bir çocuk olarak büyümek haliyle donanımlı, kültürlü ve açık fikirli olmayı getiriyor beraberinde...

    mithat alam kitabın yayımlanmasından kısa bir süre sonra 72 yaşında vefat etmiş. yaptıklarıyla iz bırakan alam, keşke yazma konusunda da üretken olabilseydi diyor insan, bilhassa kitabın ilk bölümündeki dünya sineması üzerine yapılan ve soluksuz okunan sohbetteki içeriği okuyunca.
  • geçtiğimiz aylarda kaybettiğimiz mithat alam'la hem hayatı üstüne hem de sinema üstüne çok güzel bir söyleşi kitabı.bugün itibariyle kitabı tüketmiş durumdayım.çok güzel çok içten ve çok samimi bir söyleşi olmuş,dobra dobra içinin dökmüş alam.hem sinema kitabı hem de biyografi okumak çok hoş oldu.
    1940 ve 50'ler sinemasına siyah beyaz renkten olsa gerek ön yargılı idim.söyleşide anılan filmler artık nasıl ballandıra ballandıra anlatıldı ise bu dönem filmlerini izlemeye ve gayet de beğenmeye başladım.kendi adıma alam'ın enerjisinden ilk aldığım pay bu oldu.
    hem tek çocuk olması hem de üst orta bir burjuva ailesine mensup olması alam'ın hayatını gayet kolay kılmış orası kesin.o yerleşik istanbullu haliyle hayat ona daha kolay olmuş.1966 yılında ingiltere'ye dünya kupası'na arabayla gidip maçları ailecek izlemek o dönemde yeni yeni iç göçü başlamış türkiye'de kaç kişiye nasip olurdu ki.her neyse buradan varmak istediğim nokta alam,uzun yıllar boyunca kendi şirketini işletmiş ve parasını kazanmış.tabi ki mutsuz bir şekilde.aşırı disiplinli ve kontrolcü de olduğundan işi yıllar yılı kimseye bırakamamış.90'ların ortalarında boğaziçi bağlantıları sayesinde burada hocalığa başlayıp işi bırakmış.işte tam da burası söyleşide muallak kalmış sanki.söyleşiyi yapan; kendi deyimi ile ikinci hayatına başlayan alam'a işi ne yaptığını,kime devrettiğini vs. sormamış.ne olmuş o şirket gerçekten merak ettim :)
    ilk 45 dakikası lecc-cagliari; son devresi ise barcelona-psg maçı formatında geçen bir hayata sahip alam.hem kurduğu film merkezi hem yetiştirdiği sinema meraklısı öğrencileri hem destek olduğu altyazı dergisi eliyle ömrünün son demlerinde de olsa mükemmel bir miras bıraktı bu ülkeye.ayrıca bu söyleşi kitabı ile de sinefilliğin tanımını resmen yeniden yaptırttı.sinemayı eğlence olarak yaşamaktan ziyade; okunan bir kitap gibi değer verilen bir faaliyet haline getirdi.belki de bu kitaptan sonra geçmişte izlediğim filmleri bile farklı gözle izlemek için yeniden izleyeceğim.
    anısına saygıyla.
  • iletişim yayınları'ndan çıkan ve mithat alam’ın hayatını anlatan kitap.

    tanıtım bülteni: son senelerin en önemli japon yönetmeni olarak kabul edilen hirokazu koreeda'nun after life diye bir filmi var. bu film bence en iyi filmlerinden bir tanesi değil ama teması çok enteresan. bence daha iyi yapılabilir ve bir başyapıt olabilirdi. ölümden sonra kişiler araf olarak kabul edebileceğimiz bir yere geliyorlar. ve orada herkese yanlarında götürebilecekleri tek bir hatırayı seçme hakkı veriliyor. seçtikleri anıları artık sonsuza kadar onlarla olacak; onu hep hatırlayacaklar, bilecekler, yaşayacaklar."

    sinemayı seven adam, mithat alam'ın şahsi hikayesiyle beraber boğaziçi üniversitesi'nde kurduğu film merkezinin de hikayesini, üstelik birinci ağızdan aktarıyor. umut barış dönmez'in hazırladığı ve yürüttüğü söyleşiyle şekillenen kitapta, mithat alam sevmediği iş yaşamından kopup sevdiği sinemaya dair meşgalelere nasıl "bulaştığı"nı zevkle anlatıyor. bir yandan filmler ve yönetmenler, oyuncular hakkında muazzam bir sohbete tanıklık ederken diğer yandan sinema tarihine, mithat alam film merkezi'nin kuruluşu ve gelişimine, film merkezi'nde yapılan işlere, merkez'den yetişen sinemacılara uzanan kapsamlı bir dökümün sunulmasına da şahit oluyoruz.

    sinemayı seven adam sadece bir insanın hikayesini anlatmıyor; insanların yaptıkları "iyi" işlerle kendi hayatlarını olduğu kadar başkalarının hayatlarını da nasıl zenginleştirdiğini gösteriyor...
hesabın var mı? giriş yap