• üretim ilişkileri bağlamında benzer deneyimleri paylaşan insanlar bütünü. bu insanlar bütününün sınıf olabilmesi için ortak bir bilinç oluşturmasına gerek yoktur. sınıf, sınıf bilincinden önce de vardır. bu durumdaki gruba kendisinden sınıf (class in itself), sınıf bilincini oluşturabilmiş sınıfa ise kendisi için sınıf (class for itself) denebilir. sınıfın kavramsallaştırılmasında iki eğilim ağır basıyor. birincisi daha çok weberyan sosyolojinin ve bir yere kadar da yapısalcı marxismin kabul ettiği "sosyal yapıdaki yer" anlamına gelen sınıftır. bu tanımlamada belirleyici etmen ekonomidir, toplumun gelir yapısındaki seviyeleri ifade eder. ikinci eğilim ise sınıfı bir süreç olarak görür. bu kavramsallaştırma biçimine göre sınıf, üretim ilişkileri içerisinde edinilen ortak deneyimlere dayanır. benzer deneyimleri yaşayan insanlar sınıfı teşkil ederler. daha sonra bu ortak deneyimlerden yola çıkılarak bir sınıf bilinci oluşturulabilir. tabi bu bilinç hiç oluşmayabilir de. süreç olarak sınıf diyebileceğimiz bu ikinci tanım, ilki gibi determinist değildir ve yapının karşısında aktöre daha fazla hareket alanı tanır.
  • rıfat ılgaz'ın sınıf adlı şiir kitabında bulunan aynı adlı şiiri:

    bizim kadar feyzi hoca da
    yaka silkerdi kadıoğlu'ndan;
    kime çekmiş derdi, bu yezit...
    öyle ya, iyi adamdı babası,
    kapısı açıktı otuz ramazan
    memleketin ileri gelenlerine.

    alikıran, başkesendi, sınıfta,
    lafı ağzımıza tıkar
    zorla dinletirdi, ineklerinin
    kaçar kova süt verdiğini,
    motorlarının gülcemal'i
    nasıl geçtiğini, çaltıburnunda.
    ve sen, gözünü budaktan esirgemeyen
    halil'im,
    kıyı kıyı kaçardın sohbetimizden.
    yemek paydosunda bizden saklı
    bir baş soğanı yoldaş ederdin
    saçta pişmiş mısır ekmeğine.

    her salı
    sergi açardın cami önünde,
    tuz satar, yumurta toplardın
    gümrükçünün hesabına.

    biz aynı gün hesaplardık hocamızla
    şu kadar bin liranın ne getirdiğini,
    şu kadar senede.
    ertesi gün karşımızda kıvırırdın
    yarım ekmekle, çarşı helvasını,

    benim yumruğuna sıkı halil'im
    çekerdin sineye kadıoğlu'nun
    yakası açılmadık küfürlerini;
    tuhaf gelirdi uysallığın,
    nerden bilecektim onların çiftliğinde
    babanın yanaşma olduğunu.
  • marx'a göre kişilerin temel üretim araçları karşısındaki pozisyonları, weber'e göreyse ekonomik çıkarların yanı sıra sınıf bilinci ve diğer kavramlarla şekillenen bir olgudur.

    öte yandan türkiye perspektifinden ele aldığımızda tüm dünyadaki gelişim süreçlerinden farklı bir evrilme süreciyle karşılaştığımız yapıdır aynı zamanda. türkiye'nin sosyal sınıf kavramı altında üç temel belirleyici görüyoruz: osmanlı mirası, batılılaşma ve türkiye'nin dış dünyayla etkileşimi. şöyle ki*;

    osmanlı'da hiçbir zaman hukuki sınıf ayrımı olmadı. çünkü sermaye birikimi yoktu. devlet her şeyin üzerinde ve batı anlamında bir burjuvazinin varlığından söz edilemiyordu. ayan ve eşraf ara sınıfı oluşturur ama özde iki belirgin sınıf vardır : yönetenler ve yönetilenler. daha sonra "batılılaşma" ile birlikte muhafazakar ve aydın olmak üzere iki sınıfın daha ortaya çıktığını görüyoruz. dönem konjonktürü ele alındığında bunların gerçekten ne kadar "sınıf" oldukları da tartışılır tabii.*

    daha sonra cumhuriyet döneminde ulusal kapitalizmin devlet eliyle yaratılmasına şahit oluyoruz. (bkz: izmir iktisat kongresi) peki neden böyle bir çabaya ihtiyaç duyuldu. sınai gelişme bir yana hepimizin bildiği gibi "ulus devlet"* kavramının yaratılabilmesi için ulusal burjuvazi gerekiyordu. (bkz: türkiye iş bankası) hatta bu amaçla işçinin bilinçlenmesi bile engellenmişti.

    lakin 2. dünya savaşı dengeleri alt üst etti. zengin kesim ortaya çıktı. uçurum arttı. asıl sermaye büyük toprak sahiplerine kaldı ve yapılması gereken yatırımlar yapılamadı. demokrat parti döneminde kırsal kesimde -devletçiliğe dayanan- bir kapitalizmin yayıldığını görüyoruz. ardından bir traktör patlaması ve köyden kente göç furyasının başlayışı... vergi sistemindeki eşitsizlikler ve yabancı sermayenin yurda girişi... akabinde en önemli kırılmalar 27 mayıs, 12 mart ve akabinde 12 eylülde olmuştur. zira sivil siyasete ordu müdahalesi ve darbe sınıfsal yapı üzerinde etkili olan olgulardır.

    50-70 arasına biraz daha dikkatli bakacak olursak sınıfsal yapıda üç ana kategori görürüz. büyük oranda dışa bağımlı bir sermaye sınıfı, çok partili hayata geçiş ve akabinde kurulan çalışma bakanlığı ve çıkan yasalar sayesinde ancak güçlenmesine izin verilmiş bir işçi sınıfı ve son olarak "modernleşme" ile teknolojinin tarımda kullanımı sonucunda iyice fakirleşip ezilmiş bir köylü sınıfı. (zaten az önce bahsettiğim traktör patlaması sonucunda işçi kente göç ederek emeğini "işçi" statüsünde kullanmaya devam ediyor.)

    80li yıllar... özal'lı yıllar... türkiye'nin dış pazara açılması, sonrasında imf ve dünya bankası kıskacına alınmış bir küreselleşme süreci, bu süreçte önem kazanan ucuz iş gücü. bu esnada dikkate şayan bir gelişme. ucuz iş gücünü şehirde tutmak amacıyla özal'ın çıkardığı gecekondu affı ve bu affın büyük şehirlerin sınıfsal yapısına kattığı zaten 50lerden beri bir şekilde beslenmiş olan ama artık daha kendinden emin, organize ve hızlı yayılan kocaman bir gecekondu kültürü.

    bugüne gelindiğinde şüphesiz en çok dikkati çeken şey "orta sınıf" ın olmayışıdır. özal zamanında eriyen (ama kim ne derse desin bence tohumları demokrat parti döneminde atılmış bir erime olgusudur bu) orta sınıfın yokluğu "zengin" ve "fakir" tabir edilen sınıflar arasında bir uçurum doğmasına sebep olmuştur. tekelci burjuvazinin sanayiyi elinde tutanlardan enformasyonu elinde tutanlara doğru aktarıldığı bir dönem içindeyiz. (örn. koç/sabancı gibi gruplardan doğan/uzan gruplarına doğru bir aktarım) işçi sınıfının durumu ise alternatif örgütlenmelerin yokluğundan dolayı içler acısıdır. tekelci uluslararası burjuvazi gelişmektedir.

    tabandan yükselen subjektif görüş: bütün bunlar olurken yukarılardan yalnızca izlemekle yetinmeyip ard arda yanlış kararlarla ülkemin toplumsal yapısının içine eden tüm siyasilere selam ederim. gün yüzü görmeyesiniz.
  • show tv'de yayınlanacak yeni bir okul dizisi.
  • yapımcılığını bkm'nin üstleneceği ve "dersimiz hayatta kalmak" mottosuyla kısa bir zaman sonra show tv'de yayınlanacağı söylenen yerli dizi. 13 saniyelik teaser'i dizinin görülmeye değer olduğunun bir işareti gibi sanki.

    teaser için;
    http://www.youtube.com/watch?v=dboe3e2ayne
  • bkm prodüksiyonun çekimlerine başladığı ve oyuncuları arasında murat eken,büşra pekin,pelin öztekin,umut kurt ve ezgi mola'nın yer aldığı dizi.
  • "herkes aynı hayatta
    kendini bir şey sanma
    ne kadar çok bilirsen
    o kadar bela başa
    sen bilirsin aslında
    aklımdan geçenleri
    zaman herşeyi çözer
    şu beklemek olmasa
    gözlerimi açsam da
    sen çıksan karşıma
    gel beni azat et
    kayboldum karanlıkta
    ben bizi unutmam
    gitmek yakışmaz bana
    yolcuyuz hayatta
    sen gel otur yanıma"
    dizinin şarkısı..ahanda sözleri de budur.şarkı da süper..bakalım dizi nasıl olacak
  • 5 adet laptop, 1 adet air ties wireless modem ile içerisinde lan party yaptığımız yer, mekan.
  • 25 ocak ta show tv de baslıcak dizi.
  • mehmet erdem in seslendirdiği dizi müziğiyle* 1-0 önde başlamış dizidir. şarkı çok başarılı sözler desen muhteşem. diziye gelince gerek oyunculukları gerekse değinmek istedikleri konu ile güzel görünüyor. dizi boyunca sadece 1 kez reklam verilmesi de iyidi. insanları sıkmadan, reklam arası dizi seyrettirmediler. dizinin sonunda verilen gelecek haftanın özetinden anlaşıldığı kadarıyla konu daha da açığa çıkacak. merakla takipteyiz...
hesabın var mı? giriş yap