• neoliberal-sivil toplumcu marksist.org çevresinin, taraf gazetesi "solcularının" kökten karşı olduğu mücadele tipi. onlar kimlik siyaseti peşindeler daha ziyade.
  • (bkz: bertell ollman) tarafından 1978 yılında geliştirilen oyunun ismi. marksist monopoly de denilen oyun sosyalizmi öğretiyor.

    "bir zar atıp sermaye sahibi ya da işçi olabilirsiniz. bu "sınıf mücadelesi" oyununun başlangıç adımı. sonrasında ise "rasyonel" kararlar ile ittifaklar yaparak kazanımlar elde ederek ilerleyip "devrim" yapmanız bekleniyor.

    "sınıf mücadelesi" masaüstü oyununun mucidi marksist felsefeci ve siyaset bilimci bertell ollman'ın son kitabı yakında yordam kitap'tan çıkıyor.

    new york üniversitesi'nde öğretim üyesi olan olmann'ın kapitalizmin krizi, marksizmin güncel meseleleri, yabancılaşma gibi konular üzerinde çalışmaları bulunuyor. ollman’ın yordam kitap'tan çıkan "yabancılaşma-marx'ın kapitalist toplumdaki insan anlayışı" adlı kitabı okurla buluşmuştu.

    11-16 mayıs arasında istanbul, izmir, ankara'da bir dizi konferans verecek olan profesör olmann'ın kurguladığı "sınıf mücadelesi" oyunu da yazarın burada bulunduğu günlerde satışa sunulacak.

    cnntürk’ten süleyman arıoğlu’nun haberine göre, "sınıf mücadelesi" oyununda amaç, devrim yapmak. oyunun gerçek yaşama uygun olması için tabii ki ilk zarı kapitalist sınıf atıyor. kendisinden sonra oyunun sağdaki oyuncuyla mı yoksa soldakiyle mi devam edeceğine de yine kapitalist sınıf karar veriyor. oyunda artı puanlar "varlıklar", eksi puanlar ise "borçlar" olarak adlandırılıyor. oyunda ayrıca, haksız avantajlarının bir parçası olarak kapitalistler, diğer sınıflardan hangisinin "banka"yı yönetme, yani varlıklar ile borçların hesabını tutma işini yapacağına da karar veriyor. ikincil sınıflar, bir ittifak yapana dek, kapitalist karelerinde de işçi karelerinde de puan kazanır. bir ittifak yaptıktan sonra, sadece müttefik temel sınıfın karelerinde puan alırlar.

    "sınıf mücadelesi"nin asli sınıfları işçiler ve kapitalistler. diğerleri ise ikincil ya da müttefik sınıflar. işçiler; ayakkabıları, otomobilleri, evleri ve diğer şeyleri üretiyorlar. kapitalistler ise bunların üretilmesinde kullanılan fabrikalara ve makinelerin sahipleri. beyaz yakalılar ise doktorlar, avukatlar, profesör gibi meslek ve toplumsal konum sahiplerinden oluşuyor. oyunda işçileri çekiç, kapitalistleri silindir şapka, köylüleri traktör, küçük esnafı yazar kasa, beyaz yakalıları evrak çantası, öğrencileri ise kep temsil ediyor.

    oyuncuların ya da sınıfların şans kartları, sendika kartları ya da işçi sınıfı partisi kartları çektikleri oyunda, sınıfların karşılaşması ise oyun tahtası üzerindeki şu karelerde gerçekleşiyor: fabrika yaşamı, genel grev, devrim.

    "sınıf mücadelesi", her birinde farklı karmaşıklık derecelerine sahip ve her birinde şans ile stratejinin farklı roller oynadığı üç kurallar kümesinden oluşuyor. bu üç kurallar kümesi ise: "yeni başlayanlar için kurallar", "turnuva kuralları" ve "bütün kurallar"."
  • modern çağda düşük yoğunlukta ve seyreltilmiş şekilde devam eden mücadeledir. bunda kapitalizmin ezileni oyalayacak birçok oyuncak ve argüman geliştirmesinin de nedeni büyüktür. akıllı telefonlar, arabalar, evler, facebooklar, kıyafetler, maaşlar, spor gibi çok önemli konular varken ezilen sınıfın sınıf mücadelesi yapmasını düşünmek, pek büyük bir iyimserlik olurdu doğrusu!

    off neyse ki ölüp kurtulacağız amk, bir bokun değişeceği yok.
  • sinif savasina sinif savasiyla karsilik verme sureci.

    siklikla halk ve millet kategorileri ile gizlenmeye calisilir. aslinda her sey halkimiz ve milletimiz icindir. milyar dolarlik ozellestirmeler, inanilmaz kar paylari, calisanlarin toplumsal olarak urettigi artik degerin calisandan koparilma sureci ve sermaye birikimi aslinda hep imtiyazsiz sinifsiz kaynasmis halk kitleleri ve milletimizin bekasi icindir.

    sinif savasina sinif savasiyla karsilik verilir.
  • akp ile kuvvetlenen liberal "solcuları" da kendine alet eden hakimlerin unutturmaya çalıştı hadise. yan yana çalışan iki işçi, "iki işçi" değil artık. "türk" ve "kürt" oldular şimdi. (bkz: böl parçala yönet)
  • toplumsal sınıflar var oldukça tarihin akışına yön verecek olan mücadeledir.aksini söyleyenler, olmadığını söyleyince sanki yok olacakmış gibi yapanlar oturdukları yerde ecel terleri dökmeye devam edebilirler.
  • bertell ollman tarafından tasarlanan, fazlaca didaktik ve daha çok "yeni başlayanlar için sınıf mücadelesi" esprisi üzerinden kurgulanan masaüstü oyunudur.

    marksist literatür esas alınarak tasarlanan oyunda işçiler ve kapitalistler, yani proletarya ve burjuvazi iki temel sınıfı oluşturuyor ve birer oyuncu tarafından temsil ediliyor. beyaz yakalılar, küçük esnaf, köylüler ve öğrenciler gibi bir takım ara katman ve tabakalar da yine birer oyuncu tarafından oyun tahtasında temsil ediliyor. kimin hangi sınıfı oynayacağı, gerçek hayatta vuku bulduğu biçime benzer şekilde mülk sahibi sınıfa uzaklık durumuna göre bir hiyerarşi üzerinden tayin ediliyor. burada oyuncuların sınıfsal aidiyetlerini belirleyen bir dizi etmen, kimlik devreye giriyor. oyun bu anlamıyla daha baştan sınıf çatışması meselesine dair bir dizi realiteyi insanın gözüne sokuveriyor.

    oyun tahtasında zar atarak ilerliyor, bir dizi ittifak kurarak, kazanım biriktirerek ya da kaybederek ve oyun tahtası üzerinde sınıf mücadelesinin çeşitli evrelerine tekabül eden her aşamanın "karşılaşma karelerinde", sınıf düşmanınızı alt etmek için mücadele ediyorsunuz. bu mücadelelerde, daha önce biriktirdiğiniz kazanımlar, ki bunlar oyunda varlık ve borç olarak banknotlara dökülmüş vaziyette, ve sınıfsal müttefikleriniz belirleyici oluyor. varlık ve borçlarınızı ise oyun tahtası üzerinde zar atmak suretiyle geldiğiniz karelerdeki ifadeler belirliyor.

    oyunun temel eksiği de aslında burada devreye giriyor. oyundaki dört oyuncuyu oluşturan dört ara tabaka-katman zaten oyunun sonucunu tayin etme konusunda etkisizler ve ya temel sınıflardan birine yanaşarak onların zaferine katkı koyuyor ve zaferlerini paylaşıyorlar, ya da tam tersi bir akıbete uğruyorlar. diğer temel sınıflar da temel mücadelelerde oyunun kısıtları içerisinde sınırlı sayıda müdahalede bulunabiliyor. yani ittifak kazanmak için gösterdiğiniz çaba ve ufak tefek bir dizi hesabın dışında öznel olarak müdahil olabildiğiniz ve oynadığınız sınıfın kaderini tayin ettiğiniz anlar sınırlı.

    belki böylesinin gerçekliğe daha uygun olduğu söylenebilir ancak bu değiştirilmesi arzu edilen bir "gerçeklik" olduğu için, oyunun nesnesi olan figüranlardan ziyade oyunun öznesi olan aktörlerin yer aldığı bir şeyi tercih eder, sınıf mücadelesinin ruhuna da uygun bulurum. yani iradecilik-kendiliğindencilik, volantarizm-mekaniklik karşıtlığında bu oyuna bir tutam daha iradecilik eklenmesi yönünde olurdu benim oyum. bu oyunu hem daha heyecanlı ve eğlenceli kılabilirdi hem de sınıf mücadelesine yaklaşım konusunda daha anlamlı bir şey söylenmiş olabilirdi diye düşünmekten kendimi alamadım. oyun bu iradi müdahalelerden uzaklığıyla tarihsel determinist, mekanik, biraz kendiliğindenci ve oyuncuyu sürecin nesnesi kılan bir hatta ilerliyor. oyun içerisinde gelinen karelerde yer alan ifadelerin bir kısmının tartışma götürür cinsten ve istisnasız hepsinin ise çok didaktik bir dille yazıldığını da daha tali ama bir diğer eksiklik olarak değerlendirmek lazım sanırım.

    oyun tüm bu aksaklıklarına karşın, yeteri sayıda marksisti ve en azından bir dizi hevesli amatörü bir araya getirdiğiniz takdirde eğlenceli vakit geçirmenizi vaat ediyor. oyunun kimi karelerinde çekmek zorunda kaldığınız şans kartlarının kimileri boş ve siz bunları güncel olaylar üzerinden doldurabiliyor, dolayısı ile meseleyi güncelleyip, güncelleştirebiliyorsunuz. bu da oyunu daha keyifli hale getirmenin bir başka yolu olabilir. en mazlum arkadaşınızın kapitalist sınıfı alınca gözünün dönmesini görmek, işçi sınıfı partisi kurulmadan seçimlere girip yenildiği için, sınıf partisi karesine yeniden gelince beşlik çakan insanları tanımak da epey eğitici olabiliyor.
  • marx'ın yanıldığı en can alıcı argüman.

    işçilerin neden kendilerini önemsizleştiren (ya da isterseniz "sömüren") koşulları yaratmak ve sürdürmek için çalıştıklarını sınıf mücadelesi argümanı ile açıklayamıyorsunuz.

    mücadele vardır ama sınıflar arasında değil, emek ile sermaye arasında değil. iktidarın, hiyerarşinin olduğu her yerde mücadele zorunlu olarak vardır, iktidar için ya da iktidara karşı olsun.
  • sınıf mücadelesi tartışmalarının yerini öteki kavramı almıştır; buna göre ‘öteki’ nin psikolojik, felsefi ve sosyolojik yani kültürel boyutları söz konusudur. oysaki post-modern dediğimiz çağ, kapitalizmden ayrı düşünülemez. nitekim post-modern çağın kimlik ve öteki durumları da kapitalizmle oldukça içkin unsurlardır.

    dünya tarihi sınıf mücadelelerinin tarihidir. çağlar boyu tarih sahnesinde eşitliğin tümden hâkim olduğu, adaletin yüce ağacının gölgesinde insanların cennetlerini yaşadıkları toplumlar var olmamış üretim biçimleriyle şekillenmiş toplumlarda sömüren sınıf ve sömürülen sınıflar daima mevcut olmuştur. zaman sürecinde bu mücadelenin evrimlerle yapıları, adları değişmiş fakat bu sınıflar arasındaki mücadele günümüze kadar sürüp gelmiş ve hâlâ devam etmektedir. modern toplumun iktisadi alt yapısını oluşturan kapitalist üretim tarzının mekaniğini çözümlediği kapital adlı eserinde, marx sınıflar arasındaki bu çelişkiyi ve mücadeleyi net bir şekilde göstermiştir. kapitalist üretim ilişkisi artı değer üzerinden sağlanacak bir mekanik meta birikimine dayanmaktadır. mekanik meta birikiminin ilerleme unsuru olan bu zenginlik düşüncede de mekanik bir yapıyı yansıtan pozitivizmi ve diyalektiği getirmiştir; bunun ürünü olarak insanın doğaya karşı galibiyeti ve mutluluk fikri öngörüsü mutlak olmuştur. marx, kant ve hegel gibi kendinden önceki filozofların dünyayı algılayış ilkelerinden, özellikle hegel’in varlığı ve tarihin ilerlemesi, tezin ve antitezin çarpışıp ya da bütünleşmesiyle sentezi ortaya koyacağını savunan diyalektiğinden, beslenmiştir. buna göre marx dünya tarihinin ilerleyen çizgisinde birbirine karşıt sınıflar arasındaki mücadelenin bir gelişme unsuru olarak sömürülen sınıfın eninde sonunda bu savaşın galibi olacağını, iktisadi problemin sosyal pratik ve siyasi yöntemlerle ortadan kalkacağını öngörmüştür.

    fakat birçok yerde sık sık dillere dolandığı gibi bu öngörüsü gerçekleşmemiş ve hiçbir zaman sömürülen sınıf dünyada tümüyle iktidar olamamıştır. kuşkusuz bunun birçok nedeni vardır fakat bu nedenlerden biri de ve aslında bizi şu an için daha çok ilgilendiren dünyanın bir tek avrupa’dan ziyade olmadığıdır. ilk adımda demek istediğimiz odur ki; kapitalist üretim ilişkilerinin dünyanın her yerinde tıpkı avrupa’da olduğu gibi aynı şekilde ve aynı anda tezahür etmediğidir. dahası avrupa medeniyeti denen olgunun kaynağı aynı anda tüm medeniyetlerin de kaynağı olmamış, farklı üretim ilişkileri çerçevesinde şekillenmiş, sosyolojik ve siyasal yapılar da söz konusu olmuştur. avrupa’da, belirli bir mekaniği olan kapitalist üretim ilişkilerinin, meta birikimleri üzerine oluşan zenginlik, avrupa’nın gelişmesinin de en önemli unsuru olmuştur. avrupa’nın kendini kapitalist meta birikimi oluşturmuş gelişim ya da medeniyetinin sosyolojik adı modernizm olarak karşımıza çıkmaktadır. avrupa medeniyeti dediğimiz önce bu farklı medeniyetleri kapitalist üretim tarzının hızlı ve etkin üretim üstünlüğüyle sömürge olarak kullanmak koşuluyla kendi pazarına katmış, onlarla iletişime ve etkileşime geçmiştir, daha sonra da kapitalizmin üst yapısı olan modern kültürün, hümanizm ilkesi gereği, onları anlamaya çalışmıştır. ve böylece ötekinin adını koymuştur. fakat böyle bir altyapı üzerine kurulmuş modernizmin ötekilik kavramı da “barbarlık” konseptiyle kendini göstermiş, barbar olarak “öteki” gelişmeden ve medeniyetten uzak kimseler olarak tanımlanmıştır. kültürel anlamda barbarlık dinsel anlamda kâfirlik avrupa dışında olanı tanımlamakta en önemli kavramlar olmuşlardır.
    ötekiyle ilişkiler de, mümkün olduğunca onu dışta tutarak onun maddi kaynaklarından faydalanmak şeklinde olmuştur. bir tür dil oyunuyla kendini öteki üzerinden tanımlayan kimliğin özellikle modern anlamında bu kadar yoğun merkezi bir yapı almasında, kapitalist üretim ilişkisin tek elde toplanarak merkezileşme arzusunun ciddi etkisinin olduğu söylenebilir. kimliğin modern sorunsalı; kendi üretim ilişkilerinin yani modernizmin (kapitalist meta birikimi üzerine temellendirmiş avrupa’nın kültür hayatının) avrupa’yı dünyanın öteki kısmından kendini soyutlayarak ona bir anlamda hükmetmek ayrıcalığını kendinde bularak dünyaya avrupa kültürü üzerinden bir yapısal kurumlar ve gelişim önermesidir. bu ise tam olarak sermayenin büyüme mantığını yansıtmaktadır. sermaye sahiplerinin arzusu daima tüm rakiplerini alt ederek piyasada tek olmaktır bu ise tüm sermayeyi bir merkezde yani kendi ellerinde toplama arzusudur. kimlik de daima kendini merkeze alıp diğerlerini dışlayarak merkezi bir yapı oluşturarak “öteki” tanımlamıştır. diğer taraftan kimlik kavramının kendini ötekiyle var edip tanımladığı, kendisinin ötekinden farklı olduğunu düşünmesi suretiyle avrupa’nın içinde de kendini ulusal çıkar yapıları üzerinden farklı kılmalar söz konusu olmuştur, milliyetçiliğin kapitalizmin meta birikiminin tek elde ya da merkezde toplanma mantığıyla çok yakın ilişiği söz konusudur. milliyetçilik fikrinin avrupa kökenli olması da bu durumu kanıtlar niteliktedir.

    bugün ise karşımıza yeni üretim ilişkileri ve bu üretim ilişkilerinin çerçevesinde siyasal ve sosyal yapılar ortaya çıkmıştır. dünyanın bu yeni yapısına “yeni dünya düzeni” adı verilmiştir. kuşkusuz kendisi de bir ideoloji olan “yeni dünya düzeni” söylemine göre ideolojiler ya da büyük anlatılar tüm söylemleriyle birlikte çökmüş sınıflar flulaşmış, “yeni dünya düzeni”nin üretim ilişkisinde sınıflar ve sınıflar arasındaki mücadele ortadan kalkmıştır. bu yeni dünya, kapitalist ilişkilerin daha da derinleşip kapitalistin güçlendiği, üretim ilişkilerinin emperyalizmin etkisiyle bambaşka bir hâl aldığı, seri üretim ve sanayi yerine finans sektörünün kapitalizmin merkezine oturduğu, kapitalist ilişkilerde sınırların öneminin kalmadığı, sermaye dolaşımının çok akışkan olduğu, ucuz iş gücü çerçevesinde göçlerin önemli rol aldığı bir ekonomi-politik ve üretim ilişkilerinin söz konusu olduğu bir dünya.
    bu yeni dünyanın üst yapısında da modernizmden çok farklı bir üst yapı ortaya çıkmış bulunmaktadır özelikle ikinci dünya savaşı sonrası başlayan ve modernizmin değerlerini eleştiren yaklaşımlar oldukça yoğunlaşmıştır. post-modern denen bu çağda tükenen modernizmin onu var eden altyapısı kapitalizm ortadan kalkmamış, sadece modernizmin sunduğu kültürel ve felsefi değerler yerle bir olmuştur. dolayısıyla artık modern ötesi bir durum söz konusudur. modern-ötesi toplumda da kapitalizm kendini daha güçlü unsurlarla var etmektedir. fakat artık modernizmin insanlık tarihinin gelişmesine dair değerleri çökmüştür. dünya tarihinin mekanik ilerleme durumuna inanç söz konusu olmayacaktır. hegel’deki zeitgeist felsefesi oldukça eleştirilerin odağı olacaktır çünkü bu felsefe avrupa’ya ve avrupa kültürüne, diğer bütün kültürlere oranla çok daha büyük bir üstünlük değeri atfetmektedir ve de bu üstünlüğü mekaniği üzerinden yaratmaktadır. avrupa’yı kültürün, medeniyetin ve dünyanın merkezine oturtmuştur. bugün bu bakış açısı eleştiri almaktadır özellikle bu konuda verilebilecek en çarpıcı örnek jacques derrida’nın deconstruction felsefesidir. derrida yapıbozum felsefesiyle, felsefeyi ve düşünceyi avrupa’nın hegemonyasından kurtarıp evrensel ve tüm dünyayı kapsayan felsefelerin ve düşünce biçimlerinin yolunu açmayı amaçlamıştır.
    modern durum içerisinde bir sorun olarak ortaya çıkan öteki kavramı bugün artık adına post-modern denen çağda sınıf mücadelesi söyleminin de yerine konan bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. sınıf mücadelesi tartışmalarının yerini, öteki kavramı almıştır ; buna göre ‘öteki’ nin psikolojik, felsefi ve sosyolojik yani kültürel boyutları söz konusudur. oysaki post-modern dediğimiz çağ, kapitalizmden ayrı düşünülemez. nitekim post-modern çağın kimlik ve öteki durumları da kapitalizmle oldukça içkin unsurlardır. kapitalizmde ve neoliberal ideolojide kimlik söz konusu olduğunda bireyi toplumun merkezine koyar ve neoliberal ideolojinin özü olarak bireyden satın alma ve de satma özgürlüğünü sonuna kadar kullanmasını bekler. kapitalizm post-modern çağın biricik ve en temel kültürel yaşam şeklidir. kimlik de, birey de bunun üzerine kurulmuştur. bu çerçevede ötekilik kavramının algılanışında da modernizme göre ciddi değişiklikler söz konudur. ötekilik artık hem kaybolan hem de yaratılmak istenen bir olgudur. küreselleşmeyle, birey eksenli yaşam tarzları ve kültürleri birbirine benzerken; diğer taraftan bu faklılıkları destekleme ve güncel tutma eğilimi söz konusudur. bu farklı kültürleri destekleme ve güncel tutma durumunun politik yansımasını çok kültürlülük politikaları olarak görmekteyiz. bununla birlikte ilk örnekleri kanada’da ve abd’de görülen çok kültürlü toplum ve politik yaşam tarzı uygulamaları da mevcuttur.
    türkiye, fransız modernleşmesi tarzında siyasal ve sosyolojik kurumlarını oluşturmuş bir ülke olması sebebiyle fransız modernleşmesinin iki önemli unsuru laiklik ve milliyetçilik türkiye’de de çok önemli iki unsur olmuştur. bu iki unsurun siyasal yapıya girmesiyle aynı zamanda her modern devlette var olan “öteki”lerin türkiye’de kimler olacağı belirlenmiş ve bu ötekilerine yönelik asimilasyon politikaları başlamıştır. türkiye’de bu modern ötekilik kavramı elbette ki avrupa’daki modern ötekilik kavramıyla aynı anlamları taşımayacaktır. türkiye geç kapitalistleşmiş bir ülke olarak bir sömürgeden öteye gidemeyecektir, sömürge olmamak için devletçilik politikaları izlenecek ve sermaye birikimi devlet tarafından sağlanırken, elitler sermayenin birliğini esas alıp herkesin kendilerine benzemesini isteyeceklerdir. türkiye’de sınıflar dâhil tüm “öteki”lerin yok sayılması bu sebeple olacaktır. bir bakıma “halkçılık” ve “milliyetçilik” ilkeleri de toplumda farklılıkların olmadığını ve sermayenin de tek elde toplanması gerektiğini olumlamak amacıyla kurumsallaşmıştır. türk kavramına o güne kadar mevcut olmayan bir anlam yüklenmiş, bir tür avrupalı fakat yine aynı şekilde türk kimliğiyle ondan farklı olacak bir kimlik yaratılmak istenmiştir. bu da sermayesinin dışında kalan kendi ötekilerini de kökten yok sayma şeklinde tezahür edecektir. bunun bugün bu kadar çok sorunlara sebep olmasının bir sebebi de; türkiye modernleşmeye adım atarken modern devletin şiddet uygulama tarzının geç kapitalistleşmiş bir ülke olmanın da şuursuzluğuyla birleşerek “öteki”ye şiddetin sınırları zorlar şekilde tezahür etmiş olmasıdır.
    bugün ise tam liberal politikaların uygulandığı türkiye’de uluslararası kapitalizme entegrasyon söz konusu olup; iktisadi politikalar bir milli burjuvazi yaratmanın ötesinde uluslararası arenaya taşma şeklinde olmaktadır. bir taraftan ulus üstü sermayeye entegrasyon söz konusuyken; diğer taraftan anadolu sermayesinin gelişip farklı çevresel alanlar edinmesi de söz konusudur. nitekim anadolu sermayesi de eski zayıf anadolu sermayesi değil, o da ulus üstü kapitalizme entegre olacak güce erişerek merkeze yerleşmiştir. bu durumda postmodern ötekilik kavramının tartışmaya açtığımızda; türkiye’de postmodern ötekilik de avrupa ya da amerika’da olduğu şekliyle olmayacaktır. çünkü devletin ya da siyasal kültürün geleneği hâlâ her şeyin devlet kontrolünde olmasını gündeme getirmekte, devlet bugün ötekini kabul ederken özellikle kürtler üzerinde onu yine de tümden özgür bırakmayıp kendi çizdiği sınırlar çerçevesinde bir “öteki” olması konusunda diretmektedir.
    buna karşın liberal ekonomi söz konusu olduğunda sermaye tekelci bir hâl almadan önce çevrede odaklar oluşturup yerel merkezler de oluşturacaktır. bu ise kapitalist sistemde sermayenin politik anlamı yani güç odakları anlamına gelmektedir. bu da ötekinin tanınmasını mümkün kılacaktır. zaman sürecinde “öteki”nin sermaye birikimi sağlamasıyla merkezi kimlikle aynı haklara sahip olması gerçekleşebilir. nitekim böyle bir sermaye birikimi de söz konusudur. bu nedenledir ki artık “kürt meselesi”nin çözülmesi bu kadar vahim bir hâl almıştır çünkü sermaye güç demektir. ister mevcut varlığıyla ister var olma ihtimaliyle olsun sermaye kapitalist toplumda en güçlü unsurdur. bu sermayenin görmezden gelinmesi, yok sayılması merkezkaç kuvveti oluşmasına sebep olup kendi gücünü ve varlığını kabul etmeyen merkezden kopmaya ve özgür alanlar isteme sürecine varacaktır.
  • bazen, okullarda farklı şubeler arasındaki akademik başarı çekişmesidir.
    "8-a sınıfı matematikten şu ortalamayı yapmış!" ya da "5-c beden hocası tarafından gösteri için seçilmiş."
hesabın var mı? giriş yap