• izleyeli yılllar yıllar oldu, geçti gitti. ama hala uyutmuyor bazen.

    *geceleri öldükten sonra ışıkla gelip babasının çorabını çıkaran çocuktan...
    *beni caminin çatısına gömün diyen adamın cami bahçesine gömülmekten hoşlanmayıp tabutuyla uçarak çatıya konmasından...
    *lösemiden ölen çocuğun salonda bir gece bekletilen tabutundan kalkıp masanın üstüne kukuletasını takıp oturmasından...
    *10 yaşındaki oğlu 10 yıl önce öldüğü halde onu parkta sallanırken gören anneden...
    *dişlerinin ortası ayrık ölü çocuğun eskimiş fotoğrafından ve o fotoğraf ekrana kesik kesik yaklaşırken arkada çalan müzikten... hepsinden nefret ediyorum. resmen hayatımın içine etmişler. nas felak looplamaktan gına geldi her gece.
  • yapımcı kurbanı olma durumudur. mezkur program 1995 senesinde yayın hayatına başlıyor ve konuları sadettin teksoy'un başlattığı metafizik içerikli mevzulardan alıyor. o dönem zaten tv'de reyting savaşları bunun üzerinden akıyor hep her kanalda bir tane bu ayarda program oluyor her hafta birkaç gece korkulu şeyler görüyorsun falan...

    bu programın korkutma hadisesi ise bambaşka. o zaman fark edememişiz yaştan dolayı ancak bu programlarda reytingi yükseltmek için korku öğesi abartılır ve öne sürülürdü. bu ise sınır ötesi programında bambaşkaydı. mesela sadettin teksoy'un programda efekt falan yoktu pek müzik vardı, kamera acayip hareketler çekiyordu vs. birde köylüden yardım alırdı, prodüksiyon zayıftı. mesela yola kayalar yuvarlandı yolumuzu kesti süsü vermek istiyor abiler, bildiğin sıra duvar gibi taş döşemişler yola yapım işi olduğu belli ama ucuz yapım.* (0.40'tan sonra izlemeye başlayın: http://alkislarlayasiyorum.com/…or-saadettin-teksoy)

    ama sınır ötesi'nde cidden sağlam bir prodüksiyon söz konusuydu ki o malzeme ile o dönem kalkılıp korku filmi çekilse süper olurdu. sis makineleri, makyajlar, efektler... seneler sonra bunun perde arkasını "yaşanmış esrarengiz olaylar" isimli kitap yayınlanınca öğrendik.

    bu kitap, burada anlatılan olayların yani tv'ye çıkanların yazılı olarak kayıtlanıp anlatıldığı bir kitap. kitabı okuyan bilir bir bölümü parapsikoloji üzerine açıklamalardan oluşur. diğer bölümü ise tekinsiz evler ve olaylar hakkındadır ki bölüm başında "ya gündüz okuyun ya da gece okuyacaksanız bile yalnız olmayın" diye bir ibare vardır. kitabın ve anlatılan olayların kendisi korku kitabından beter zaten kitabı kim benden istese iki gün sonra okuyamadım diye geri getirirdi.

    işte o kitapta, yazar ergun candan (programın da yapımcısıydı) mezkur tv programından bahsederek asıl amaçlarının insanları bu konular hakkında bilgilendirmek iken prodüksiyonun kanalın reyting kaygısı yüzünden zaten korkutucu olan programı bir korku filmine çevirmesinden, böylece asıl maksadından uzaklaştığından bahseder.

    yaşı yetenler hatırlar sadettin teksoy'da bazı bölümler harici pek korkmazdık (mumya falan yoksa). show tv'de üçüncü göz vardı 5 bölüm falan yayınlandı o daha bilgi içerikliydi yayından kaldırıldı reyting kurbanı oldu. prodüksiyon vs. onda da iyiydi ama dediğim gibi korkutucu değildi pek zaten tv arşivlerinde bile rastlayamadım adı bu bile olmayabilir. atv, şok'la bunu geyiğe vurdu o da iyi reyting götürdü, işte kanal 6'da ufo gerçeği vardı haktan akdoğan yeni çıkmıştı o bazen bir ürkütüyordu (özellikle şu güya new mexico'daki ufo kazası ve incelenen uzaylı cesetleri muhabbetinde).

    ancak hiçbirisi sınır ötesi kadar korkutucu olamazdı. abi "bedensiz varlıklar" konusunu mezarından çıkan vampir tiplemesine kadar canlandırıyorlar, eski evlerin civarına gidiyorlar gece fonda acayip seslerle görüntüsünü izliyorsun.

    mesela en unutamadığım bölümlerden biri, sonradan şehir efsanelerine dek girmiş mezardan çıkan gelin olayıdır ki bursa'da yaşanan bu olay türkiye'yi dolaşan en yaygın şehir efsanesi olmuştur. (bir arkadaşımın esprisi bile vardı. "mezarlıklarda bir numara yok oğlum. sakin yer. ama bazen manyak şeyler oluyor yok gelin arabanın önüne atladı falan.") *

    en korktuğum mevzu ise izmir'de bir perili evdir ki hatırladım da şimdi bile kör saatte tüylerim diken diken oldu. işte savaş zamanı bir kadının kocası ölüyor, bebeğiyle evde tek başına. üç katlı kocaman ev. kadın da ölüyor bebek evin içinde kayboluyor. geceleri ağlama sesleri duyuluyormuş. bunlar da gidip mevzunun canlandırmasını yapıyorlar. gecenin köründe, köpek sesleri ve bebek ağlaması ve tabi ki bir adet ahşap ev pek de iç açıcı görüntüler yaratmıyor.

    reyting kurbanı da oldu böylece bizim kuşak sırf bu yüzden...

    bak gece gece yazdım ya yine bir ürperme geldi ha...
  • sınır ötesi dediğim bir film ya da operasyon değil, program; kanal d programı. berna laçin sunuyordu vakt-i evvel. cinlerden, perilerden, bedensiz varlıklardan dem vuruyorlardı. tüm bu etkenler yaş eğer makul sınırlar dahilinde ise alta sıçırtmak içün yeterli oluyor. olabiliyor. fazlasına ihtiyaç yok:((

    eşşek kadar adam olmama rağmen hayattaki en büyük korkularımdan birinin berna laçin olması elbette benim içün de sarsıcı. fakat temelleri var. bu şahsı ile ilgili bir konu değil. iyi bir insan olabilir, çevresindekiler tarafından sevilebilir, her daim neşelidir belki/ etrafına da neşe saçıyordur... eyvallah. hiçbirine itirazım yok. ama o programı sunduktan sonra zihnimdeki korkutucu etkisi geçmedi, geçmeyecek. herkesin vardır buna benzer travmaları. kimi ibrahim tatlıses'in bıyığına tren çarpan filmi unutamamıştır [tam olarak bıyığına evet] misal, kimi kapı gözünden bakarken kurşun yiyen adamı, kimi korcan karar'ın şok programını. velhasılı kelam, vardır böyle bir travma. benimkisi berna laçin ve onun programı sınır ötesi işte.

    yayınlandığı tarih çocukluğumun son dönemlerine denk geldi, gece geç saatte düşüyordu ekrana, oturup izliyordum gözlerimi belerte belerte. korkacağımı bildiğim halde, programın hipnozik etkisinden olsa gerek, elim kumandaya gitmiyordu kanal değiştirmek içün. malak gibi izliyordum. tv'de izlediği uçak kendi evine dşen yaşlı kadın, ağlayan bebek köşkü, kendisi ölünce çaresiz kalan evlatlarını ziyaret eden anne... ve sair bir sürü tüyler ürpertici, kılları halaya durduran konu/ konsept. bilincimi siktiler tam manasıyla. bunu yıllar sonra farkettim. geçmişe dönüp baktığımda korku duvarlarımın en özel harcının sınır ötesi olduğunu görebiliyorum. ne yazık.

    velhasıl, berna laçin benim korkumdu :(((
  • bu program var ya benim psikolojimin resmen ağzına sıçmıştır. görsel olarak izletmemelerine rağmen (bilinçli aile!) sırf sesiyle geldiğim nokta; ortaokulda bile annemle yatacak kadar korkak biri olmama yetmiştir. defalarca beni hacı hocalara götürdüler de hocaların ne yüzüme tükürmediği kaldı ne de iplerle düğüm üstüne düğüm atmadığım kaldı da fayda etmedi. eniştem hep der iyi ki bizim çocukluğumuzda psikoloji yoktu diye. ulan yoktu da bu kadar korkak, özgüvensiz, sapık, tacizci insanlar nasıl çıktı diye sormazlar mı adama. bu yüzden çıktı işte. el kadar çocuğun yanında o programı izlersen böyle korkak bir birey yetiştirirsin işte. hele bir bölüm vardı ki akıllara zarar. kadın banyo yaparken elektrikler kesiliyordu da birinin ruhu gelip kadınla ilişkiye mi ne giriyordu ; lan iyi evde yalnızken banyo yapabiliyorum ben. gerçi evde yalnızken elektrikler kesilecek diye banyoda yanan ışık yanında bir de mum yakmışlığım çoktur. velhasıl 30 yaşıma geldim bu manyak program yüzünden hala gölgemden korkarım.
  • berna laçin kanal d’de sunardı. çocukken korkudan aklımız çıkardı. koştur koştur tuvalete gider gelirdim. hikayeler ve canlandırmalar efsaneydi. kendi kendine yanan ışıklar vs ürkütücüydü.
    sonraki gün mahallede arkadaşlarla kritiğini yapardık:)
  • ortaokul günlerimi aklıma getiren programdır.
hesabın var mı? giriş yap