• bir arkadaşım çocukken tanrı kavramıyla ilk tanışmasını şöyle anlatmıştı: "babam bir gün dedi ki, "allah senin ne yaptığını, ne gördüğünü, hatta ne düşündüğünü bile bilir. bizi kandırabilirsin ama onu asla kandıramazsın. " o günden sonra hep kendimi izler oldum. eylemlerimi ve düşüncelerimi tekrar değerlendiriyor, sonra bunların allahın tepkisini çekip çekmeyeceğini tartıyordum... ama burada asıl önemli olan allahın beni izlemesi değil, benim kendimi izlemeyi öğrenmiş olmamdı. o kandırılamaz varlık tanrı değil, kendimdim."

    tıpkı tanrı kavramının çocuk zihnini bir hayvanın zamandışılığından geçmişi hatırlayan ve geleceği öngören, zamanla içiçe yaşayan insan kavramına sürüklemesinde olduğu gibi, şirk koşma korkusunun da ahlaki bir temel yaratarak insan ilişkilerini düzenleyici bir ortam kurduğunu düşünüyorum. islamın üst kültüründe, bir kişiye dair herhangi bir olumsuz yargıya varmanın bile kendini tanrı yerine koyma korkusuyla yere vurulması, her türlü gösterişin ve büyüklenmenin yine bu kapıya çıkacağının endişesiyle baştan frenlenmesi gibi örnekler görebiliyoruz. işte bu anlayış, "sana yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma" anlayışı gibi, insanın bir kez idrak etmesiyle bile büyük bir ahlak sistemini kurabilecek bir zenginliğe sahip. hıristiyanların çileci vazgeçişleri yerine müslümanların ve taocuların "kendini bilmek" anlayışıyla harmanladıkları bu tevazu ahlakı, insanoğlunun en temel ihtiyacıdır kanımca.

    bir başkasının şirk koştuğunu düşündüğü anda bile şirke girmiş olabileceğinden korkmayan yobazlar bu ahlakın da içine etmişlerdir elbette. geçmiş olsun.
  • 13 temmuz 2008 tarihinde judas priest konseri varken, massive attack konseri düzenlemektir.
  • tanriya alternatifler türetmek, umduğuna diil bulduğuna tapmak, onu küçük görmek, alay geçmek, makaraya almak, tınmamak, öylesine takılmak. en büyük ve telafisi olmayan günah diye bilinir... siz de bilin.
  • ilk kez çocukken duyduğumda, ve günah olduğunu öğrendiğimde, "lan nasıl bir koşma stili acaba bu, günahmış bi de, öğreneyim de öyle koşmayım bi daha" diye düşündüğüm şey.
    tanım olarak, ortak-eş görmek.
  • allahın bir "asla affetmem" deyip, bir "tövbe ederseniz affederim" dediği günah.
    sanırım kendisi de henüz ne yapacağına karar vermemiş.
  • son günlerde siyasi nedenlerle idam cezasını savunanların '' allahın verdiği canı allahtan başkası alamaz'' kesin hükmüne karşı içine düştükleri büyük hata . aynı kişiler kürtaj olayını '' allahın verdiği canı allahtan başkası alamaz'' diye red ederler ki biz buna iki yüzlülük diyoruz.
  • şirk; hayatın anlamlandırılmasında allah teâlâ'yı hesaba katmamaktır.

    ibadet niteliği taşıyan herhangi bir uygulama ile allah’tan başkasına yönelme[1] olan şirk, herhangi bir varlığı ululukta allah (c.) konumuna yükseltmek[2] suretiyle gerçekleşen itikadi bir sapkınlıktır. inançta ve bu inancın şekillenmesi olan davranışlardaki bir otorite çatış(tır)masıdır. evrendeki doğal ahenk gösteriyor ki tabiatın yaratılışında ve onun için konan kuralların düzeninde herhangi bir çatışma yoktur. eğer evrenin işleyişiyle ilgili bir otorite çatışma olsaydı doğal dengenin nasıl bir şekil alacağını yüce allah şu ayetle açıklamıştır: “gökte ve yerde allah’ın dışında ilahlar olsaydı, hiç tartışmasız ikisi(nin de düzeni) bozulup gitmişti. arşın rabbi olan allah, müşriklerin nitelendirdikleri eksikliklerin tümünden yücedir.”[3]

    evren için konulmuş olan bu kural, insanı da kapsamı içerisine almaktadır. onun da hayatına hükmeden mutlak varlık allah (c.) olmalıdır. bir müslüman zaten böyle inanmak zorundadır. şayet insan, allah’ı (c.) hayatından çıkarırsa, yaşamının düzeni bozulur. müşrik olur. çünkü kur’an-ı kerim’e göre, ulûhiyetin özelliklerinden birini başka bir varlığa vermek şirktir.

    hz. peygamber (s.), şirke karşı müminleri uyarmış ve “paramparça da edilseniz, ateşlere de atılıp yakılsanız yine de allah’a hiçbir şeyi şirk koşmayınız.”[4] buyurmuştur. medine’ye varır varmaz erkekleri toplamış ve kadınlardan söz aldığı gibi onlardan da; “allah’a hiçbir varlığı (ya da kurumu) şirk koşmamak, hırsızlık etmemek, zina yapmamak, çocukları (fakirlik ve daha başka gerekçelerle daha ana rahminde iken veya sonraları kesinlikle) öldürmemek, zulüm üzerine birbirleriyle yardımlaşmamak ve marufta isyan etmemek” üzerine söz almıştır.[5] mü’minleri etkilerler kaygısı ile “müşriklerle beraber olmayı” bile yasaklamıştır.[6] bu beraberlik siyasal olduğu gibi, aynı yerde gönüllü beraberlik de olabilir. resulullah, müşriklerle beraber olmamak ve onlarla aynı ortamı paylaşmamak için hicret etmiş ve şirk siyasasının olmadığı bir devlet kurmuştur. zira onlar, allah’ın yaratmada veya emretmedeki mutlak niteliklerini şahıslara veya kurumlara vermek suretiyle allah’a karşı en büyük suçu işlemişlerdir. onlara karşı zorunlu durumlarda müslümanların ilkeli olmalarını emretmiştir. özellikle inanca ait konularda onlarla istişare yapmamayı öğütlemiş ve bu çerçevede deyimsel bir ifade kullanarak “müşriklerin ateşiyle aydınlanmayın.”[7] demiştir. allah’a (c.), herhangi bir varlığı denk görmenin “kişiyi cehenneme sürükleyen bir davranış”[8] olduğunu belirten hz. muhammed (s.), “şirk koşan bir müşrikin amelinin kabul olmayacağını”[9] vurgulamıştır.

    müslümanlar, kur’an-ı kerim’de şirke karşı sık sık uyarılmışlardır. bu meyanda; amelleri gösteriş için yapmanın şirk olduğuna[10] dikkat çeken hz. peygamber, “allah’tan başkası adına yemin etmeyi de şirk” saymıştır.[11] ayrıca ana-baba ve putlar üzerine yemin etmenin şirk olacağı endişesine dikkat çeken resulullah,[12] gafletten dolayı yapılan bu tür yeminlerden sonra kelime-i tevhidi ikrar edip sadaka vermeyi kefareten emretmiştir.[13] yüce allah, devam eden şirkin dışında tüm günahların af kapsamına girebileceğini bildirilmiştir. “muhakkak allah, kendisine şirk koşulmasını affetmez. bunun dışındakileri dilerse affeder. kim allah’a ortak koşarsa, büyük bir günahla iftira etmiş olur.”[14] bu ayetin açıklaması mahiyetinde kutsi hadiste şöyle buyurulmuştur: “ey âdemoğlu! yeryüzü dolusu hata yapsan fakat bana hiçbir şeyi şirk koşmazsan, ben de seni yeryüzü dolusu bağışla karşılarım.”[15]

    [1] havva, said, el-esas fi’t-tefsir, kahire 1989, vıı / 389.
    [2] behiy, muhammed, min mefahimi’l-kur’an fi’l-akide ve’s-süluk, trsz, s. 85.
    [3] ênbiya 21 / 22.
    [4] ibni recep el-hanbeli, camiu’l-ulum ve’l-hikem, ıı / 373.
    [5] ahmed, müsned, v / 313.
    [6] ebu davud, 9, cihad, 182, h. no: 2787, ııı / 224.
    [7] ahmed, müsned, ııı / 99.
    [8] ahmed, müsned, ı / 374.
    [9] ibni mace, 2, h. no: 2536, ıı / 838.
    [10] acluni, keşfu’l-hafa, h. no: 1895, ıı / 101.
    [11] ebû davud, sünen, ııı / 530.
    [12] nesai, eyman, 35, h. no: 10, vıı, 7.
    [13] age., 35, h. no: 10, vıı / 7.
    [14] nisa 4 / 48
    [15] ahmed, müsned, v / 147.

    kaynak: mehmet sürmeli
  • müslümanların en çok işlediği günahtır.
  • inanması zor ama geçenlerde tembel tembel uzanırken tanrı geldi yanıma, ve dedi ki "bu gün yirmi üç nisan, bir günlüğüne seni koltuğumda oturtmaya karar verdim".

    bende bir telaş. "nasıl olur?" dedim. "ben ki miskin, küçük, günahkar bir kulum, nasıl böyle bir şeyi hakederim? hem geçende de seni nasıl hafife aldım, nasıl dalgamı geçtim var ya; onca şeyden sonra..."

    "tamam işte" dedi. "tam da o yüzden seni seçtim ben de. gel de gör vehbinin terrakesini".

    "şirk olmasın?" dedim. "yav ne üçkağıtçı adamsın" dedi. aylardan da yirmi üç nisan filan değil ha! tanrı koskoca sonsuzluğun içinde günleri karıştırmış olacak herhal dedim.

    neyse, geldik tanrının bürosuna. ben bekliyorum ki kalantor bir koltuk olsun, arkasında deri bir panel olsun, mermer bir masanın üzerinde boy boy dolma kalemler dizili olsun, masanın üzerindeki pirinç bir tablete "allah" yazsın sıra sıra ünvan ardından. hiç değil. pek mütevazi, kozmik filan bir ortam.

    efendim oturdum ben koltuğa. şimdi evreni idâme ettireceğim ya, zannediyorum ki altımdaki memurlara ne yapmaları gerektiğini söyleyeceğim bir bir, direktifler yağdıracağım. hiç öyle değilmiş meğer. kolumu bacağımı oynatır gibi oynatıyorum tek tek molekülleri. hepsi bir uzuv olmuş sanki bana.

    breh breh! fenafillah oldum ya, şöyle heyecanla bir kendimden geçeyim, alemlere-boyutlara akayım dedim. ama hiç olmadı vallahi ne yalan söyleyeyim. otururken veya yürürken kolumu bacağımı nereye koyacağımı nasıl düşünmüyorsam, "aman ne büyüğüm o halde coşmalıyım" demiyorsam bu da öyle. müziğe ritm tutar gibi, göbek atar gibi otomatik yapıveriyorum herşeyi. hayret doğrusu.
  • rte'nin "akp'ye verilen her oy esma'nın ruhunu şad eder" deyip ölümü seçim propagandası olarak kullanmakla kalmaması, bir nevi "her oy duadır" demesi.

    zaten her sözü kur'an'daki gibi, "biz ki" diye başlıyordu. şimdi de ibadetin biçimini belirliyor. islam inancına göre şirk koşmak gibi şeyler böyle böyle oluyordu sanırım.
hesabın var mı? giriş yap