• hakkındaki yüreklendirici yorumların çoğunun sahalara oynama olduğunu düşündüğüm erkek.

    gerçekler böyleyse, bizi kim üzüyor arkadaş?!

    okul hayatım boyunca götümle dalga geçen ya da geçenleri engellemeyenler hanginizdiniz?

    okulun en yakışıklı adamlarından biriyle çıktığımda şaşıran sen değil miydin?

    adama gidip, "sen nasıl onla çıkıyorsun ya" diyen, yakın arkadaşım(!) burda mısın?

    "zayıflasa çok güzel" diyenler, siz de bir dökülsenize rahat rahat...

    yazlıkta iskelenin karşısına oturup "ay nazanların kız da duba gibi olmuş" diyen hanginizin anasıydı?

    birazcık dürüst olun!

    defalarca yazdım: seks hayatım muhteşem, aşk hayatım bok gibi. bunun tek sebebi kilo demiyorum tabii ki ama elimi tutamayan adamlar mememi tutuyor. sebep, sosyal çevrelerinde düşecekleri(!) durum.

    beni, vampir misali, gün ışığına çıkarmayanlar var arkadaşlar. yeminle bakın, şaka değil.

    adam evin içinde mecnun, evin dışında meczup.

    bu baskılar, bu beklentiler... nereye kadar?

    hiçbirimiz (ben dahil) sevmeyi, aşkı bilmiyoruz. yüreğimizde çırpınan kuş ne yaparsa yapsın, kendimize hep dışardan, elalemin gözüyle bakıyoruz. kendi değerimizi, kaldırdığımız(!) kadın ve erkeklerle ölçüp, flört statümüzü onlarla belirliyoruz.

    böyle zamanlarda engelli insanları düşünürüm hep.
    "ulan kiloya takan adam bacaksız bir kadın hakkında kim bilir neler düşünür" diyip, kendimi paralarım sebepli sebepsiz.

    kim sevecek bizi?

    cüceyi, şişmanı, kekemeyi, keli...

    bunları merak ediyorum.

    oysa hırsızı seven var, ahlaksızı seven var, yalancıyı seven var...

    sizce de burda bi saçmalık yok mu?

    ___

    yıllar sonra gelen edit:

    iyi yürekli insanlar sevecekmiş bizi, öyleymiş meğer.
    biri beni sevdi, ordan biliyorum.
    ohh, dedim çünkü ben resmen inat etmiştim; şişman halimle sevilmek istiyordum. test gibi bir şeydi benim için. sanki bir tek o sevgi, gerçek sevgiydi. "güzeli" sevmek kolaydı sonuçta. farkında olarak ve olmadan, çirkin buluyordum kendimi. çünkü şişman eşittir çirkin demekti.

    çok çok çok beğendiğim bi adam, beni çok çok çok beğendi.
    ben aynadaki kadını sevmemekte inat ederken, o bana "dktciğim, sen bir insansın, dolayısı ile kusurlu bir varlıksın, zaafların var. ayrıca dış görüntü gelip geçici, hayat ve ailemdeki kadınlara olanlar bana bunu gösterdi" dedi.
    başta çok sevindim. sonra inanamadım. özgüvensizlik ve korkular böyledir işte.
    ittim. hem çok sevindim hem yalan dedim.
    esas mesele, benim kendimi beğenmeyişimdi. hala üstünde çalıştığım bir konu bu. daha şefkatli olmaya gayret ediyorum.

    ben kendime kötü davrandıkça, erkeklerin de öylesini bulmuşum fark etmeden. beni haklı çıkartacak adamlara, beni şişman bulacak, yetersiz görecek insanlara koşmuşum. sonra da demişim ki, bak işte gördün mü, erkekler şişman kadınları beğenmiyor.

    "bi erkek sizi beğendiyse güzelsinizdir" dayatmasına bulaşmak istemiyorum. sadece bana kötü davranmış, sözleriyle beni kırmış erkekler kadar, böyle insanlar da var demek istedim.

    sevginin ne kadar kutsal bir şifa olduğunu bizzat deneyimleyerek öğreniyorum. insanlara ve kendinize lütfen şans verin. etrafınızdaki insanların üstüne bir de siz kendinize eziyet etmeyin. bedeni aşan bir sevgiyi anlamaya çalışıyorum. hep vücuduyla yargılanmış bir kadın olarak, bunun ötesini gören bir erkeğin gözünden ilahi benliğimi hissetmeye çalııyorum.

    kas, yağ, kemik değilim. değilsiniz.
    bunu görmek, iyileşmenin ilk adımı sanıyorum.

    bedenimi sevmeye, kendimi olduğum gibi kabul etmeye, ve kendime daha fazla acı çektirmemeye niyet ediyorum.
  • beyin kıvrımları olmayanların, beden kıvrımları üzerinden fikir ve tespit kastırdığı yahut kastıracağı başlık.

    gün geçmiyor ki bir nefret suçu daha işlenmesin şu mecrada.
  • bugün bir arkadaşım iki arkadaşı arasında çöpçatanlık işine soyunduğunu anlattı bana. olurlar mı sence diye sordu. ben de anlaşabilecek gibi görünmediklerini o adamla başka bir kadın arkadaşının daha uyumlu olabileceğini söyledim. benim -güya- feminist arkadaşım ismi geçen kadının kilolu olduğunu adamın onu beğenmeyeceğini söyledi. daha önce de birileriyle tanıştırmak istemiş ama kadının kilosundan dolayı erkekler hiç oralı olmamış. erkekler göbekli kadınları direk eliyorlarmış (paşalara bakın hele). tabii bu bizimkinin yorumu, adamlar belki başka bir nedenden hoşlanmamıştır.

    ilginç olan, ben karakter olarak uyumluluklarını kastetmiştim. o tiplerini yakıştırdım sandı. beni tanıdığını düşünüyordum yanılmışım demek ki.

    neyse konu bu değil.

    birincisi; niye insanları tanıştırmaya çalışıyor anlamış değilim. birbirine uygun gördüğün arkadaşlarını aynı ortama sokabilirsin, aralarında bir çekim olursa devamını getirirler zaten ama öncesinde fotoğraf göstermeler vs çok çirkin. (bunu kendisine de söyledim)

    ikincisi; sevgili aranan adamı tanıyorum. sayılı üniversitelerden birinde akademisyen ama görsel olarak bir iddiası yok. akademisyen diyorum, şekilcilikle işi olmaz - kadınları metalaştırmaz sanıyorum ama durum hiç de öyle değil. adam kendi görselliğini hesaba katmadan manken vücutlu, mümkünse evlenme meraklısı olmayan ve her anlamda açık fikirli bir kadın arıyor.

    yalnız o değil çevresindekiler de ona ‘güzel’ kadın bulma derdinde. ama kimse ‘ulan bu adam resmen çirkin bir de kilolu’ demiyor.

    demesin zaten, doğrusu bu ama kadınlar için de denilmesin. kadın 34 36 beden olmak zorunda, 38 e biraz izin var, 40 ve üzeri seçenek bile görülmüyor ama erkekler kişisel hijyenlerine bile dikkat etmesin. bakın kiloya vs giremiyorum bile, günde bir kere dişlerini fırçalayan adamdan ‘aa o çok titizdir’ diye bahsediliyor.

    üçüncüsü; kadının herkes düşmanı. en çok da kendi cinsi maalesef. bir kadın bacaklarını kalın buluyor mesela ya da selülitinden - çatlağından şikayetçi. sen kalın bileklerinle rahatça etek giyiyorsun diye sana saldırıyor. ‘o karınla nasıl bikini giyersin’ diyor. ‘o da bir zahmet zayıflasın yıllardır diyette’ gibi çirkin çirkin dedikodu yapıyor kaç yıllık ‘arkadaşı’nın arkasından.

    siyasi girilerden sonra düşülen ‘akpli -chpli değilim’ notu gibi olacak ama 36 38 bedenim. bir şeyleri savunmak için mağdur olmak şart değil. doğuştan getirilen kadarcık insan olmak empati kurmaya yetiyor, çok iyi kalpli şefkatli olmanıza gerek yok hani.

    bu toprakların insanları neden bu kadar acımasız, ne yaşıyorlar hiç anlamıyorum. anlamak da istemiyorum. acıysa acı, yoksulluksa yoksulluk, kimsesizlikse kimsesizlik... herkes çok zor hayat mücadeleleri veriyor ama bu kimseye hadsiz olma hakkı vermiyor.

    merhametli, vicdanlı çocuklar yetiştiremiyoruz lanet olsun, herkes hayatının bir döneminde akran zorbalığına maruz kalıyor. büyüyünce de süperego giriyor devreye, kişilerin yüzüne karşı geçilemeyen dalgalar her fırsatta atıyor kendini dışarı. dedikodu, arkadan kuyu kazma, başkalarının eksiğini bulma, bulmaya çalışma vs vs

    psikoloji hocamız bir hastasını anlatmıştı;

    adamını biri 14 15 yaşlarındaki oğlunu da alıp gelmiş hocama ve ‘kulaklarımız hem büyük hem kepçe, bizi kimse beğenmiyor, sevmiyor’ demiş. hocam şaşırmış sevilmeme nedeni olarak bunu sunmalarına ama birkaç seanstan sonra hikaye çıkmış ortaya; adamın eşi evi terk etmiş, çocuğunu da hiç arayıp sormuyormuş. baba oğul kendilerinde fiziksel bir kusur bulup yansıtma yolunu seçmişler. bir nevi savunma mekanizması.

    problem hiçbir zaman görsellik değildir arkadaşlar. estetik kaygıları yüksek olanlar kompleksli insanlardır. kendinden emin göründüklerine bakmayın, asıl kompleksliler özgüvenli imajı veren tiplerden çıkar bunu da sakın unutmayın.

    kilo dediğin nedir çok önemliyse gider zayıflar insan. ki sağlık problemine dönüşmedikçe zayıflamayabilir kendi seçimi.

    ayrıca kimsenin değinmediği bir konu da bu sağlık meselesi. aşırı kilonun bazı hastalıklardan kaynaklanması ya da onlara yol açması kimsenin umrunda değil. tek derdimiz beş on dakikalık tatmin ne de olsa. insanlık bu dertten kurtulabilse keşke ya da arz talep dengeli olsa, birileri karşı cins görünce sevişmekten başka şeyler de düşünebilse, beyne kan gitmediğini bu kadar açık etmese...

    inanmadığım tanrılardan sizin adınıza sevgi dileyeceğim. çok sevilin inşallah kimsede hata kusur arayamayacak kadar çok...
  • 2012 senesi... üniversite okuyorum... ders analiz. limit, türev, integral... hoca konuyu anlatıyor; ben ise hiçbir şey anlamıyor, camdan dışarıyı seyrediyordum. artık analiz dersini kafamın kaldıramayacağını anlayınca ikinci derse girmedim. çıkıp o soğukta gezmeye başladım...

    yerler bembeyazdı. insanın içine işleyen, kuru bir soğuk vardı dışarıda. karlara bastıkça gıcırdama sesi geliyordu. sanki feryât eder gibi... kulaklarımın soğuktan acımasını hâlâ hatırlıyorum... akşam yaklaştığı için hava iyice zemheriye dönmeye başlamıştı. o soğukta kantinde oturmayıp da aval aval kampüste gezen bana, ne demeli?..

    biraz daha yürüdüm. ellerim de uyuşmaya başlamıştı. derken uzaktaki bankta oturan bir kızın sesini duydum. ağlıyordu... bunu duyunca meraklanıp kıza doğru yürüdüm. sesini daha net duymaya başlamıştım. çok kötü ağlıyordu hem de. beni görünce kendine biraz çekidüzen verir gibi oldu. beş metre kadar mesâfe kalmıştı aramızda. kendi kendime, "ya ne olacaksa olsun!" deyip yanına gittim. daha sonra "iyi misiniz?" diye sordum.

    gözlerini silmeye çalışıp derin bir nefes aldı. bilâhare "iyiyim, teşekkür ederim." dedi. sesi titriyor, ağladığını belli etmemeye çalışıyordu. "bir sorun varsa yardımcı olabilirim." dedim. bana öylece bakmıştı... bir süre sessizlik oldu. sonra gene ağlamaya başladı. bu defâ kendini tutamıyordu. kızı öyle görünce kendimi kötü hissetmiştim. yanına oturup ağlamasının durmasını bekledim. hiçbir şey söylemiyor, bekliyordum öylece.

    böyle içini çeke çeke ağlıyordu. belirli bir müddet sonra durulur gibi oldu. ona uzun uzun bakıp "lütfen benimle paylaşır mısın?" dedim. biraz şaşırmıştı. bir süre bana baktıktan sonra anlatmaya başladı. "küçüklükten beri şişmanım. kilolarım yüzünden hayâtım zehir oldu. ortaokulda, lisede sınıftaki arkadaşlarım hep dalga geçerdi. annem, babam da kilo vermem yönünde baskı yapıyorlar. beni seven tek adam bile olmadı şu hayatta. demin de sınıftaki biri kiloma laf attı. ben de dayanamayıp çıktım." demişti.

    bunları ağlayarak söylemişti. cümleleri bitince yine kontrolü kaybedip için için ağlamaya başladı. öyle kötü olmuştum ki onu dinleyince. insanlar; acımasız, zâlim, kötüler... evet, insanlar çok kötü... kızın ağlamasının bitmesini bekledim yine. bitince yürüyüş ve bir şeyler içmeyi teklif ettim. kabul etmişti. birlikte kampüsteki kafeye gitmeye karar verdik.

    kıza alıcı gözle baktığımda bir şey fark etmiştim: aslında çok güzeldi. evet, çok kiloluydu ama kilo verdiği zaman çok hoş bir kadın olacağına şüphem yoktu. yüzü, teni, mâvi gözleri büyüleyici görünüyordu. erkek tâbiri ile söylersek tam "geleceğe yatırım kızı" idi. birlikte kafeye girdik, sohbet etmeye başladık. toparlanır gibi oldu. koyu bir muhabbette dalmıştık. gülmeye bile başlamıştı. çok güzel bir gülüşü vardı...

    tabiî birbirimize numaralarımızı verdik. iletişime devâm edecektik. babam, üniversitede işçi idi. akademisyenleri yakından tanıyordu. akşam eve gidince bana yardım etmesini istedim. beslenme ve diyetetik ve tıp fakültelerinden profesörlerle temâsa geçmemi sağlayacaktı. bu kıza yardım etmeyi istiyordum. onun için bir şeyler yapmalıydım. hatırladıkça üzülüyordum...

    babam, o işi ayarladı. ben de münâsip bir dille kıza söyledim birkaç gün sonra. beni yanlış anlayacağından korkuyordum fakat korktuğum şey olmamıştı. seve seve geleceğini söyledi. dâhiliye, insülin direnci, beslenmek ve diyetetik bölüm başkanı, bilmem kan testi, hormon testi... girmiştik bir girdabın içine. kilo vermesi için doktor ve beslenme uzmanı akademisyenlerden programı kapmıştık. daha sonra birlikte spor salonuna yazıldık. sık sık spora gidiyorduk berâber. spor salonundaki anılarımız çok komikti. aklıma geldikçe hâlâ gülerim...

    eh, bütün bu süreç içinde tahmin ettiğiniz gibi birbirimizden hoşlanmaya başladık. gün geçtikçe daha yakınlaşıyorduk. kız, kilo vermeye başlamıştı. kilo verdikçe motivasyonu artıyor, daha mutlu oluyordu. onu öyle görünce ben daha çok mutlu oluyordum. iyi bir işe ön ayak olmanın sevinci, bütün ruhumu sarmalamıştı. gel zaman, git zaman kızla sevgili olduk. bunun olacağı, tanıştığımız o ilk gün belliydi sanki...

    kız, 110 kilodan 59 kiloya düşmüştü sürecin sonunda. öz güveni yükselmişti. birçok erkekten teklif alıyor; arkadaşları, ondaki değişime inanamıyordu. böyle anlatınca kolay olduğunu sanmayın. bu süreç içinde defâlarca kavga ettik, umutsuzluğa kapıldı, zorlandı, ağladı... lâkin emeksiz hiçbir şey olmuyor hayatta. sonunda başarmıştık...

    o "şişman kız" ile 2019'da evlendik, şimdi 2 yaşında bir kızımız var. yâni "şişman kızla sevgili olan erkek" deyip dalga geçmeyin beyler, başınıza ne geleceğini bilemezsiniz...

    evet, son cümleleri tahmin ettiğiniz gibi uydurdum. aslında hikâye böyle bitmemişti. anlaşamadık, ayrıldık. beni bırakıp gitti bir gün... böyle konuşunca nankörlük ettiğini düşünmeyin, haklıydı: tahammül etmesi zor biriyim. kimse, bana kolay kolay tahammül edemez, dayanamaz. bir gün gideceğini biliyordum... o yüzden ona kırgın ya da kızgın değilim. yine de bir insanın mutlu olmasına vesîle olduğum için bu olayı hep güzel hatırlıyorum...
  • zayıf kızla sevgili olan erkekten farksızdır. oğlum siz nasıl insanlarsınız ya burayı okuyup morali bozulan insanlar var. birini sevmenin kiloyla, boyla, şekille ilgisi yoktur. birini seviyorsanız, o sizin için dünyanın en güzel kadınıdır. fiziksel özellikleri umurunuzda bile olmaz.
  • '' zayıf varken şişman sevmek midesizliktir. ''
    '' kalorifersiz evde kışın üşümez. ''

    sizin yaptığınız espriyi, yorumu sikeyim. anlaşılan hepiniz kendinizi mükemmel zannediyosunuz ama en başta kalbiniz taşlaşmış.
  • "yüzü güzel olana 40 günde doyulur da huyu güzel olana 40 yıl doyulmaz" lafını getirmiştir aklımıza.
  • aşık olmuş erkektir.
    beyler o küçük şekilci beyniniz almaz ama, bize de aşık oluyorlar. biz de çok güzel aşklar yaşıyoruz. hatta unutulmaz falan da olabiliyoruz.
    asıl sizsiniz mide bulandırıcı.
    umarım sırf zayıf diye çıktığınız kızlar evlenince 150 kilo olur, midenizi bulandıran insanlarla bi ömür burun buruna yaşamak zorunda kalırsınız.
  • boy-kilo endeksine göre şişman.
  • şuan hoşlandığım kız biraz kilo problemi yaşıyor ve daha oturup kendisiyle adam gibi flörtleşemedim bile ama kesinlikle kilo gibi saçma bir neden yüzünden bir an olsun kendisini çirkin bulmadım.
    zamanında 130 kilo bir erkek olarak şuan 75 kiloya düştüm ki trajikomik bir şekilde hayatımı çok daha iyi yapacak dedigim bu olay bana sadece insanların beş para etmez canlılar olduğunu gösterdi.
    şişmanken yüzüme bakmayacak insanlarla sevişme şansım oldu, herkes o kadar olumlu cevaplar verdi ki bir an kendi benliğimi sorguladım ve hala aynaya baktığım zaman kendimi tanıyamıyorum.
    kilo vermek beni çok değiştirmişti hatta hayata atılmamı sağlamıştı ama kesinlikle beni daha iyi veya daha mükemmel bir insan yapmamıştı sadece görüntüm farklıydı ben hala aynı insandım hatta acılarım bile aynıydı ama kimse anlamamıştı.
    ben kilolu halim ile de aynı insandım fakat çocukken intiharı düşünecek kadar yalnızdım.
    sikeyim görüntü derdinizi, insanların biraz ruhuna önem verin
hesabın var mı? giriş yap