• mustafa yıldırım ın yazdığı, toplumsal dönüşüm yayınevi tarafından çıkarılan kitap.
    ... “project democracy” adıyla ( isim babası (bkz: ronald reagan) mış ), 1980 lerden bu yana 92 ülkede uygulananan politikaları anlatıyor kitap. işin enteresanı bu politikaları uygularken bugün türkiye de çok iyi bildiğimiz bazı sivil toplum kuruluşlarının nasıl kullanıldığını ve bu sivil toplum kuruluşlarına yapılan hibeleri de açıklıyor. okuduktan sonra birçok şeye bakış açınız değişecek...
  • toplumsal donusum yayinlari'ndan cikmistir.
  • kesinlikle çok iyi yazılmış ve okunması gereken bir kitap... kesinlikle kurgu değildir... bilgiye ulaşmak adına okunabilecek kitaptır, yorumlaması akıllarımıza kalmıştır...
  • gözlerimizin önündeki perdenin kalkması ve biraz gözlerimizi açmak için okunması gereken enteresan bir kitap...
    kısaca özetlemek gerekirse :
    project democracy
    21 adım’da bir ülke demokratikleştiriliyor diye nasıl bölünür? sömürgeleştirilir?

    kaynak: sivil örümceğin ağında: project democracy, m. yildirim, toplumsal dönüşüm yayınları, istanbul 2004

    1. iktisadi ortamı denetleme: borç ekonomisinde dalgalanmalar yaratmak üzere, para piyasalarının dışardan gelen uluslar arası vurkaç tefecilerine sonuna dek açılması.
    2. ulusal bunalımlar yaratılması: ülkede sık sık iktisadi dalgalanma yaratılarak bunalım aralarının azaltılması. ulusal devlet merkezinin elindeki en önemli güç olan para kaynaklarının, bankaların, devlet şirketlerinin kapatılması, yabancı şirket egemenliğine geçirilmesi.
    3. merkez devlete güvensizlik yaratma: kritik dönemlerde iktisadi bunalım yaratılmasıyla umutsuzluğa düşürülen yerel sanayicilerle ve üreticilerle konferans, sempozyum adı altında doğrudan ilişkiye geçilerek, devlet merkezine karşı güvensizlik aşılanması.
    4. işadamlarını örgütleme: yerel işadamı örgütlerinin ve ilişki bürolarının kurulması; başına buyruk, devlet denetiminden giderek uzaklaşan “serbest ekonomi” ve “serbest pazar” düzeninin kabul ettirilmesi.
    5. yolsuzluk kampanyaları: “yerinden yönetim” taleplerini yükselterek, devletin egemenliğinin zayıflatılması, yolsuzluk olaylarını abartarak topluma aşağılık duygusunun yerleştirilmesi, halkın çaresizliğe itilmesi.
    6. belediye hizmetlerinin yabancı şirketlere devredilmesi: yerel yönetimi güçlendirme adı altında, toplumsal hizmetlerin “karlılık” esasına oturan şirketlere devredilmesi, su-elektrik gibi kentsel işletmelerin yabancı şirketlere devredilmesi için gerekli düşünsel alt yapının oluşturulması.
    7. ulusal sanayinin yıkımı: ulusal iktisadın çökertilmesi için, ulusal sanayileşmenin ve enerji kaynaklarının yıkıma uğratılması için toplum ile devlet arasında çatışmayı da içerecek biçimde çevreci akımların, örgütlerin desteklenmesi ve ulusal madenciliğin, doğal yakıt üretim kaynakları işletmeciliğinin ulusal egemenlik alanının dışına çıkarılması.
    8. kamuoyu oluşturucuları -bizdeki adlandırmalarıyla, aydınlara, yazarlara, bilim adamlarına- yönelik içerde ve dışarıda, masrafları karşılayarak, konferanslara çekmek. katılımcılarla doğrudan ilişki içinde, ilgili ülke hakkında bilgi almak ve “düşünce” ve “örgütlenme” özgürlüğü başlığı altında yeniden yapılanma düşüncesini benimsetmektir.
    9. alt örgütler yoksa, hemen helsinki nihai senedi kapsamında helsinki yurttaşlar ve ortak zemin merkezleri örgütlemek ve koşullar olgunlaştıkça, uzaktan yönlendirilebilecek bir ilişkiler ağı altında insan hakları dernekleri ve benzeri örgütlenmelerin kurulması.
    10. bilimsel ve toplumsal konferansların çoğaltılması. yerel vakıf ve “think tank” derneklerinin kurulması.
    11. işadamları derneklerinin, sendikaların kurulması, varolanların içine bilim danışmanlarıyla sızılması. siyasi partilere eğitim programlarıyla, particilik dersleriyle yaklaşarak kadroların yönlendirilmesi, gençliğin “düşünce özgürlüğü” ve “siyasi katılımcılık” propagandasıyla örgütlenmesi.
    12. yeni propaganda aygıtlarının (radyo, gazete, dergi, televizyon, video yayını) devreye sokulması. bilimsel ve magazinsel içerikli, insan hakları ilkeleri üstüne sürdürülen yayınların yoğunlaştırılması. insan hakları ihlallerinin yaratılmasıyla sürecin hızlandırılması.
    13. casuslar yerine yayın muhabirleriyle yerinden bilgi elde etmek için yaygın bir yayıncı eğitim programının gerçekleştirilmesi.

    14. gizli ve yarı gizli istihbarat çalışmalarının azaltılması, buna karşılık medya muhabir ağıyla açık ve yaygın istihbarat toplanması, olanaklıysa amerikan televizyonlarının yerli şubeleriyle yayına geçilmesi, eksik-yanlış bilgilendirmeyle kitlelerin yönlendirilmesi, eğitim-konferans-gezi düzenleyerek yerel medya ile kalıcı bağlar oluşturulması.
    15. yanlış ve eksik bilgilendirme: kitlelerin akıl denetimlerini ele geçirmek üzere yoğun propaganda ve yanlış bilgilendirmeyle tarihsel devlet kurumlarının ve etnik sürtüşmeleri önleyen geleneksel kurumların yıpratılması, toplumsal kimliği karıştırmak için tarihsel ve toplumsal gelişim gerçeklerini tahrif ederek, yeni kimlikli topluluklar yaratılması.
    16. etnik kışkırtıcılık: etnik ayrılıkları güçlendirmek üzere kültür anımsatma programlarına başlanarak yerel toplantılardan uluslar arası toplantılara adam taşınması, ulusal-bölgesel tarihin bütünleştirici özelliklerinin azımsanılarak, yerel tarih, yerel kültür araştırması adı altında en eskiye özlem yaratılması.
    17. kültürel kaynaşmanın yıkımı: “çok kültürlülük” propagandasıyla toplumsal ortak kültürün temellerinin yıkılması. uluslararası karşı kampanyalar ile ulusal kurtuluşun simgesi olan anma günlerini ve toplumun tarihten kalma bağımsızlık ve onur simgesi özelliklerini sözde dostluk adına silikleştirerek güdülebilir bir topluluğa dönüştürmek. din kültürünün parçalanması, geleneksel akışın kesilmesi ve ulusal dayanışmayı pekiştirici etkisinin yok edilmesi için, “medeniyetler/dinler arası diyalog” programıyla, batı’nın dinsel kurumlarının güdümünde eritilmesi. böylece azınlık din kurumlarıyla, ulusal egemenliğin karşısında ortak, dinsel cephe oluşturulması
    18. inanmış örgüt liderlerinin yetiştirilmesi: liderlik programlarıyla, güdümlü yeni dünya düzenine tapınan ultra-liberal önderlerin üretilmesi ve yeni partiler kurulması, varolanlara yeni liderler yerleştirilmesi; parti programlarının rejimle hesaplaşmaya yönelik, birer kışkırtma programına dönüştürülmesi.
    19. silahlı gücün zayıflatılması: iktisadi bunalımı bahane ederek, toprak bütünlüğünü koruma aracı ulusal ordunun, silah donanımlarında, komuta kontrol ve iletişim sistemlerinde yenilenme alımlarının kısıtlanarak, zayıflatılması ve ulusal sınırların gevşetilmesi.
    20. orduları ulusal savunma kimliğinden koparma: güvenlik güçlerinin ulusal yapıların korunmasına yönelik müdahalelerini önlemek için, profesyonelleştirmek. devlet egemenliğine sahip çıkmaya çalışan orduları geriletmek için, kışkırtmalara başvurularak, ordu yönetimlerinin günlük siyasete çekilmesi, ordu içinde politik tartışma, ordu ile halk arasında cepheleşme yaratılması.
    21. devlet yönetiminin kargaşayla ele geçirilmesi: seçim darbesiyle egemen devletin ele geçirilmesi. merkezi direniş olursa, yaygın ve sürekli kitle gösterileri düzenlenmesi. bu sürecin hızlandırılması için halkı ikna edici etnik çatışmaların düzenlenmesi, ölümle sonuçlanan kışkırtmalarla etnik yada mezhepsel kimliklerin kemikleştirilmesi.

    …”ulusal egemenliklerinden ödün vermeye yanaşmayan bu tür devletlerin sınırlarının eleğe döndürülmesi işi, örtülü, kirli işlerle becerilemez ve ilgili ülkelerin insanlarının onayı alınmadan gerçekleştirilemezdi. bu nedenlerle, “hür dünya” işlerinden, “insan hakları” ve “din hürriyeti” bekçiliğine evirilen operasyon ile abd’nin uygun göreceği türden demokrasiler kurulmalıydı.
    demokrasi ihracını konu edinen bu incelemenin amacı, adı “project democracy” olarak reagan tarafından konulan ve 1980’lerin başından bu yana 92 ülkede uygulanan ve yeni-mandacıların işbirliğiyle örülen ağ’da, yani “örümcek ağı” içinde çırpınmakta olan türkiye’de olan bitene az da olsa ışık tutmakta ve toplumsal-siyasal yaşamın yabancılar tarafından ele geçirilişini bir parça olsun sergilemektedir.”…

    …“yabancı bir devletin, bir ülkenin içinde örgütler kurmasının, eski örgütleri, sendikaları, odaları yönlendirmesinin, onlardan raporlar almasının, bu raporlara göre o ülkeye yön vermesinin bir tek anlamı olabilir. o da, ülkede varolan devlete paralel, merkezi dışarıda bir yönetim oluşturmak. bunun tek sonucu da operasyon nesnesi olan devletin egemenliğinin örtülü olarak yok edilmesidir.”

    …”içine sızılan devletin bürokratlarının da yardımıyla, yaygın bir “medyatik” ve “entelektüel” yedek güç operasyonuyla, amerikalıların “manifacturing public perception” dedikleri ‘kamuoyunun algılama dizgesini üretme’ sürecinde, aşamalar bir bir geçiliyor. ‘algılama dizgesi üretimi’ sonucunda, o ülke insanları, aslında kendilerine benimsetilmiş olan düşünceleri, ya da eylem planlarını, bizzat kendi kurumlarının, kendi beyinlerinin ürünüymüş gibi algılayıp, eyleme geçiyorlar.”

    …”ülke yasalarının ve anayasalarının çok etnikli, federatif bir yapı oluşturacak biçimde yeniden düzenlenmesi, operasyonun temel aşamaları arasında, küçük yada büyük, kanlı yada kansız olaylarla testler yapılarak, oluşumun düzeyi ölçülerek hız ayarlanması ve küçük program değişikliklerinin gerçekleştirilmesi asıldır…”

    …”aşamalar birer birer geçilirken, ülke dışında da paralel süreç yürütülür. çok kültürlülük propagandasıyla etnik ayrıştırma ve çatışma sürecinin güçlendirilmesi için, insan hakları raporları giderek etnik azınlık hakları raporlarına dönüştürülür. avrupa ve amerika’da etnik ve dinsel ayrılıkçı “diaspora”ya parasal ve siyasal destek verilir. küllenmiş tarihsel çatışmalar, acılar yeniden ateşlenir. ülkede özgüveni sarsılmış halkın, gün geçtikçe yabancı kültürüne, yabancı düzenine özenme eğilimleri kışkırtılır.”

    …”yıllardır barış içinde yaşayan toplumlar inanılmaz bir hızla önce ayrışır, sonra da çatışır. sonuç, ekonomisi yabancıların eline geçmiş, zayıflamış merkezi egemenliğiyle dış politikada bağımsız karar verebilme yetkinliğini yitirmiş, yabancıların dayattığı kararlara mahkum olmuş bir devlet ve tarihsel-kültürel kimliğini yitirmiş batı’nın alt dereceli bir hizmetkarına dönüşmüş bir halk topluluğu…”

    ”her ülkede olduğu gibi, şirketler için esas olan devlet politikalarına ve kararlarına yön vermektir. yön verilecek olan devlet yönetimi ve yasama organları olunca, yönlendirici elemanların niteliği de önem kazanıyor. bu nedenle elemanların büyük çoğunluğu, devlet deneyimine sahip eski ve yeni görevlilerden seçiliyor. ikinci eleman kaynağı ise, yine devlet organlarıyla içli dışlı olmuş akademisyenleri barındıran üniversitelerdir…”

    “..dış ülkelerde izlenecek abd çıkarlarına uygun ayarlama işlerine denk düşen araştırma, inceleme, değerlendirme çalışmalarını gerçekleştirecek olan dernek, vakıf, enstitü adı altında kurulan, eski memurları, akademisyenleri, şirketlerin seçkin yöneticilerini bir araya getiren örgütlenmeler “think tank” ( düşünce topluluğu ) adı altında toplanıyorlar. bu sivil örgütlerin ( diğer adı ile ngo ) amerika’daki merkezlerinde, emekli dışişleri ve istihbarat elemanları, amerika’ya yerleşmiş üçüncü dünya elemanları, operasyonlarda dünya deneyimli cia eski istasyon şefleri ve akademisyenler görev alıyor.
    “think tank” örgütlerinin en önemli yararı, abd yönetimini sorumluluktan kurtarmalarıdır. abd resmi organlarının başka ülkelerde araştırma ve incelemeler yapması, o ülkelerce, şimdilerde pek kullanılmayan eski deyimle “casusluk” etkinliği olarak değerlendirilebilir ve devletler arası anlaşmazlıklara neden olabilir. teslim edilen raporlar, abd resmi belgeleri olarak ele alınıp, casusluk suçlamalarına yol açabilir”

    “project democracy” adı altında sürdürülen bu operasyon için cia eski direktörü william colby: “cia’nın örtülü olarak yaptıklarını açıktan yapıyoruz.” demiştir.

    “türkiye’deki sivil toplum kuruluşu ,think tank, enstitü veya vakıf adı verilen dernek, yani genel adıyla örgüt, türkiye’de gerçekleştireceği araştırma, çalışma veya proje için bu iş yada bu işleri bitirince bir rapor, bir kitap, radyo yayını, televizyon belgeseli, hatta roman hazırlayıp, size sunacağım; şu tür bir ekiple çalışacağım ve paraları şöyle harcayacağım. bu işler için, sizden şu denli dolar/sterlin/euro istiyorum diyerek, başvuru özet-raporu hazırladığında, bu ön rapor abd’nin dışişleri bakanlığı’na, hem de siyasi işler bölümüne verilmektedir. işin bir başka yönü daha yakıcı olabilir. para verilmeden önce, abd dışişleri’ne ön rapor sunulmasının öteki yüzünde, abd dışişlerinin yada abd nsc (national security committee/milli güvenlik kurulu) ‘nin isteği doğrultusunda “project” hazırlanması olasılığıdır.
    ned (national endowment for democracy/demokrasi için ulusal fon)’e bağlı olan bu örgütler türkiye’de yürütecekleri projeler için paraları da ned’ten almaktadırlar. aslında para kaynağı doğrudan abd hazinesi, yani devlettir. ned ise paranın kasasıdır. ned ile abd dışişleri bakanlığı, şu konularda anlaşmışlardır:

    a) ned herhangi bir “project” işine girişip para vermeden önce abd dışişleri’ne bilgi verecektir.
    b) ned yönetim kurulu’nun onayına sunulan tüm “project” önerilerinin bir kopyası, abd dışişleri bakanlığı siyasi işler yardımcılığı’na verilecektir.

    yüzlerce bağıştan birkaç örnek: (1988’ten bugüne diğer bağışlar için 56-69 arası sayfalar)

    1991- parayı veren: ned / bağış alıcı: cipe (centre international private enterprise) / alt bağış alıcı: türk demokrasi vakfı (tdv) / konu: iş ve ekonomi / miktar: 80.000 $ / tdv’nin, türkiye’de özelleştirme için 18 aylık programı desteklenecek.
    1997- parayı veren: ned / bağış alıcı: cipe / alt bağış alıcı: liberal düşünce topluluğu (ldt) / konu: iş ve ekonomi / miktar: 61.710 $ / serbest piyasa ekonomisinin islam diniyle bağdaştığı anlatılacak.

    - bu sivil toplum örgütlerinin ne kadar sivil olduğunun yorumu size kalıyor.

    “…kendi ülkelerinin iç düzenine muhalif olan gruplar, abd gibi bir kurtarıcı bulmuş olmaktan mutlu olduklarından, yaşadıkları ülkelerini bu sivil örgüt adı altındaki amerikan misyonerlerine / istihbaratçılarına ihbar etme fırsatını kaçırmamalarının yanında, dünya egemeni olarak gördükleri abd devlet aygıtı tarafından desteklenmekten de son derece hoşnut kaldılar.”

    …”dünyada yerleştirilmek istenen yeni düzenin, demokratik bir düzen olacağı sonucuna varılabilir!? bu düzen içinde dünyanın tüm ülkelerinde devletler merkezi otoritelerini yitireceklerdir. olabildiğince etnik ayrıma uğramış küçük eyaletlere ayrılmış ülkelerde (not:dünyada 1000 adet ülke olması öngörülmektedir, şuan sayı 200 civarı, 1980’lerdeki sayı 182 adet) tarihsel partiler eriyecek, vakıflardan, düşünce topluluklarından, ticaret odalarından, insan hakları denetim örgütlerinden oluşan bir siyasal yapı oluşacaktır. bu oluşumlar, doğrudan doğruya abd’nin siyasal partilerine bağlı enstitülere, konseylere, abd şirket vakıflarına bağlanacaktır. ülkelerdeki eğitim kurumları da vakıflaşacak ve abd akademik dünyasıyla organik bağlar kuracaktır.
    merkezi otoritesini yitirmiş, salt denetleyici kurullara dönüşmüş devlet örgütlerinin yanı sıra ordular da ulusallığını yitirmiş devletlerin savunma gücü olmaktan çıkacak ve ortak güvenlik güçlerine katılacaklardır. herhangi bir bölgesel başkaldırıya (bu bağımsızlık uğruna bir başkaldırı da olabilir) karşı anında silahlı müdahelede bulunulması…”

    bu son derece ileri projeye engel olabilecek en önemli kurumlardan biri de dinsel kurumlardır. dünya egemenliğinin kurulmasında engel oluşturacak dinsel çatışmaların önlenmesi için ‘dinlerarası diyalog’un geliştirilmesiyle birlikte kurumsal yapının da oluşturulması gerekir. en yaygın ve güçlü dinsel kurumlardan başlayarak, tüm dinlere bir yeni merkezi eşgüdüm gereklidir. eşgüdümün merkezi elbette washington’da bulunacaktır. öncelikle amerikalılardan oluşturulan bu kurumsal yapı, irfc (international religious freedom committee / uluslararası din hürriyeti komitesi)’dir. bu komitede belli başlı dinlerin ve mezheplerin temsilcileri bulunmaktadır.

    “bütün dünyada yapılacak işler buradan idare edilebilir ve hatta denilebilir ki , şöyle veya böyle amerika ile dostça geçinmeden, destek almak değil, amerikalılar istemezlerse kimseye dünyanın değişik yerlerinde hiçbir iş yaptırmazlar. (..) bu realite kabul edilmeli. amerika gözardı edilerek şurada, burada bir iş yapmaya kalkılmamalı.”

    fethullah gülen, (fethullah hoca ile newyork sohbeti-4, yeniyüzyıl, 23 temmuz 1997)

    kasım 1996’da, abd’nin devlet sekreteri warren christopher, “din ve inanç hürriyetini yaygınlaştırmanın birleşik devletler’in çıkarlarının arttırılmasını sağlayacağı” gerekçesiyle acrfa (advisory committee on religious freedom abroad / dış ülkelerde din hürriyeti danışma komitesi) ‘yi oluşturdu.

    bu yeni kurumlaşmanın gerekçesi olarak “abd’nin kuruluşunun temelinde dinsel kurumların bulunduğunu ve birleşik devletlerin dünyada din hürriyetini gözetleyerek yaptırımlarda bulunma hakkı olduğu belirtildi.”

    23 ocak 1998’de, “din ve inanç hürriyetinin yayılmasının abd dış politikasında birincil önceliğe sahip olmasını,” dışişleri bakanlığı bünyesinde bir “uluslararası din hürriyeti bürosu” kurulmasını sağlayacak yasa taslağı hazırlandı.

    aynı yıl ulusal kongre’de çıkarılan yasa:

    “din hürriyetinin yaygınlaştırılması ve (bu hürriyetin) baskı altında tutulmasına karşı çıkma görevi temel (olarak) amerikan değerleri içindedir ve birleşik devletler’in (politikalarına) uygun, önemli ve gerekli bir dış politika hedefidir. birleşik devletler, evrensel insan haklarına bağlı bir dünya lideri olarak ve değişik dinsel nüfusa sahip bir ülke olduğundan, dinlerin tamamıyla ilgili haklardan (da) sorumludur.”

    “dinsel özgürlük taahhüdümüz amerikan ideallerinin ifade edilmesinin de üstündedir ve dünyadaki gücümüzün temel kaynağıdır.”
    madeleine korbel albright, abd dışişleri bakanı

    kaynak: sivil örümceğin ağında: project democracy, m. yildirim, toplumsal dönüşüm yayınları, istanbul 2004, 597 sf.

    * buraya alınan bilgiler kitapta yazılanların sınırlı bir kısmıdır. kitabın kapsamı ve konuları çok daha geniş ve detaylıdır.
  • arka kapağıdaki tek bir söze bakarak sekizinci baskısını aldığım kitap.

    "her türk bu kitabı okumalıdır"
    rauf denktaş

    ben daha ileri gideceğim. ortadoğu'daki ve orta avrupa'daki bütün ülkelerin insanları bu kitabı okumalıdır.
  • atatürkün çocuklarının 50 yılda globalleşme, sağcılık solculuk, demokratlık, liberallik, dincilik idealleriyle bugünlere nasıl getirildiğini anlatan kitap, oysa ki ulusumuza tertemiz, bağımsız bir devlet hediye edilmişti, nasıl oldu da bu ekonomik, hukuksal, siyasi vb vb boyunduruk altına girdik diye sormaya cesaret edebilen herkesin okuması gerekir
  • komplo teorilerine farklı bakış getirmesine rağmen bir komplo teorisi üretmeyi başardığım kitap. reagan nasıl oluyor da alzheimer oluyor başkanlığı bırakır bırakmaz? hala daha merak ediyorum. acaba bir yüz yıl sonra açıklanacak bir müdahale var mıdır diye düşünüyorum.
  • okunduktan sonra, etrafında ilgiyle okuyacağını düşünüp tavsiye edebileceğin yaşıt sayısının ne kadar azaldığını düşündürüp üzülmeye sebep olan, böylelikle insanların artık gerçeklerden çok oyunlarla ilgilenme zayıflığına yenildiklerini kabul ettiren, insanlığın zeka yaşı ilkel çağlardaymışçasına, büyük balıkların küçük balıkları yeme özelliğini kimi devletlerin ne derece çeşitli ve masum(!) yollarla kullandığını çok iyi ve belgeli olarak anlatan kitaplardan biri.
  • durmadan bilinçlenin bilinçlenin diyen, alay komutanının emriyle, kitap okutulduğu bir vakit bölük komutanının şimdi sıra bunda diye elime tutuşturduğu tüyler ürperten kitap.
    son iki yüz sayfasını ikli kere okuma gereği duymam, izne giderken bir tane alıp evde dursun dememe neden olandır ayrıca.
    haddim olmadan herkese tavsiye ettiğim kitaptır.
    amerika dan neden bu kadar nefret edildiğinin en güzel kanıtıdır.
    sözde liberal veya komünist olmadı insan hakları savunucusu anti emperyalist vatandaşların nerelerden nasıl beslendiğini, boyunlarındaki tasmaların iplerini kimlerin tuttuğunu gösteren kitaptır.
    üzerimize oynanan oyunları bir bir gözönüne serendir.
    yıllardır insan haklarını savunanların, barış elçilerimizin, sivil toplum örgütlerimizin, ap üyelerimizin hangi toplumun fertleri için bu kadar kıç yırttıklarını, insanları güzele ve özgürlüğe sevk etmek derken kanlarının emilmesine nasıl göz yumduklarını okurken kanınız donacak.
    bir ülke nasıl parçalanır? kansız ve kanlı darbeler nasıl yapılır? kimler piyonluk yapıyor? asıl niyetleri nedir? dinler arası dialoglar kimin öncülüğünde yapılır? terör örgütleri nasıl desteklenir?
    iktidar partilerine think tank ve atölye çalışmalarıyla nasıl yasa çıkarttırılır? gençler nasıl örgütlenir?
    bütün hepsinin cevabını alacağınız kitaptır.

    dördüncü baskısının arka kapağında yazanlar;

    “tokat gibi bir kitap! yalnız türkiye nin değil, rusya, çekoslovakya, yugoslavya dahil, abd nin ‘demokratlaştırdığı’ -daha doğrusu ‘parçaladığı’ – ülkelerin yaşadığı serencam gözler önüne seriliyor: kuralları, uygulama biçimi, ödenen paralar, kullanılan kurum ve kuruluşlar vs.vs….”

    attilla ilhan, cumhuriyet, 30.07.2004

    mustafa yıldırım ülkemizdeki sivil toplum örgütleri skandalını, bunların perde arkasını belgelerle açıklıyor.”

    emin çölaşan, hürriyet, 31.10.2004

    “sivil örümceğin ağında adlı kitap, ‘emperyalizm ve işbirlikçileri’ gerçeğini olanca somutluğuyla karşımıza getiriyor… bu projenin içindeki ‘uluslararası din hürriyeti’ senaryosu da başlı başına bir serüven.”

    öner yağcı, toplumsal barış, ağustos 2004

    “mustafa yıldırım, kelimenin tam anlamıyla kılı kırk yararak en küçük ayrıntılara kadar iniyor… kendini demokrat sanan ‘siviller’ örümceğin ağına düşmeye görsün.”

    deniz som, cumhuriyet, 11.05.2004

    “project democracy nin şemasını çıkarmadan, hiçbir olaya doğru teşhis koyamazsınız. teşhis doğru olmayınca, yanlış tedavilerle vakit geçirirsiniz… insanlığın nasıl köleleştirildiğini yazan aydınlar arasında mustafa yıldırım ın özel bir yeri var artık! bilgi düzeyi ve feraset itibariyle yetersiz olanlar, böyle durumlarda işin kolayına kaçar, ‘bu adam bu kadar bilgiyi nereden alıyor?’ der. bilmezler ki o aydınlar, herkes uyurken sabahlara kadar çalışmıştır.”

    arslan bulut, yeniçağ, 10.05.2004

    “böyle bir kitap özetlenmez. tamamı okunmadan yorum bile yapmanın anlamı yok.”

    vural savaş, aydınlık, 15.08.2004

    “abd nin yeni demokrasi projesini ürküten boyutlarıyla ortaya koyuyor… türkiye deki bir çok sivil toplum örgütünemilyonlarca dolar akarken, bu paralar abd nin cia irtibatlı kurumu ned den çıkarken devletin hiç mi dikkatini çekmemiş?”

    muharrem bayraktar, yeni mesaj, 27.05.2004

    “bu kitabın her sayfası, bize indirilmiş şamar gibidir.”

    m. emin değer

    kitapta geçen bazı ilginç kısımlar; (ki büyük çoğunluğu çok ilginç)

    "ilginç olan şey, bazı batılı aydınların biz müslümanların zamanda geriye gitmemiz köklerimize inmemiz ve gelenekleri elden bırakmamamız gerektiğini düşünmeleri ve bizim genç insanlarımızın da bu ithal “ kaynağa dönüş” fikrinden oldukça etkilenmeleridir. (…) niçin batı kendi kaynaklarına, bu kaynaklar her neyseler, dönmüyor?"
    amir taheri
    amir taheri kadın hakları ve iran deneyimi.
    http://www.tanyeri.net/dinproject.htm

    [bazı ülkeler hakkında yayınlanan din ve insan hakları özgürlük raporlarına bağlı olarak bir çok ülkeye ambargolar uygulayan abd nin poposu çin gibi büyük bir pazara ambargo uygulamaya yemeyince kıvırma işlemi aşağıdaki gibi oluyormuş.]

    “içtenlikle inanıyoruz ki; ticari kısıtlamalar, çin deki din hürriyetinin geliştirilmesşne ve derinden ilgilendiğimiz din yandaşlarının durumlarının iyileştirilmesine katkıda bulunmayacaktır”

    din hürriyeti büyükelçisi robert lee seiple
    insan hakları ve din hürriyetinden sorumlu harold hongju koh
    state.gov/policy_remarks/2000/000905_koh_2000irf.html

    “gerçekten 11 eylül den sonra afganistan ve ırak ta başlayan savaş, ayrıca kuzey korenin nükleer silah geliştirmesi ile ilgili gerilim ve aynı zamanda ortadoğu da filistin sorunu asıl sorun değildir. asıl sorun, insanların ve devletlerin düşünce ve inançlarıyla barışı zihninde ve kalbinde istemesi gerekir. amacı barış olan türk askerlerimizin orada bulunması ırak halkının, abd askerlerinin ve insanlığın güvende olmasına büyük katkıdır. umarız ki abd bu konuda dünyayı ve herkesi memnun edecek”
    osman zümrüt
    "amerika mooncuları cepheye sürdü"
    yeni çağ 29/8/2003

    gülen in papa ya yazdığı mektuptan alıntı;
    “dünyada iki tip insan vardır. bazıları kendilerini topluma adapte etmeye çalışır. diğer bazıları ise topluma uymaktansa toplumu kendi değerlerine adapte etmek ister. toplum bütün ilerlemeleri bu ikinci tip insanlara borçludur.

    “gülen in şimdiki planı, abd de türklere de amerikalılara da eğitim verecek bir üniversite açmak. virginia eyaletine bağlı küçük bir yerleşim birimi olan staunton da boşaltılmış bir hastane binasını devralan fethullahçı grup, burada binden fazla kapasiteli bir üniversitenin kurulması çalışmalarına başladı. gülen, “londra da kolej açmış matematik doktoru bir arkadaşlarının” staunton belediyesi ile anlaşması halinde, üniversitenin dünyanın her yanından gelecek öğrencilere “evet” diyeceğini söylüyor”
    milliyet 2/09/2007

    kih kürdistan islami hareketi
    abdurrahman dürre
    “bu lozan muahedesiyle ingilizlerin, fransızların, kemalistlerin ve acemlerin ittifakıyla bu kürdistan denen coğrafya bölünmüştür, işgal edilmiştir. (…) ben iki aydan beri avrupa dayım, bir aydan beri de güney kürdistan daydım,dolaştım, gördüm kürtler tamamen birleşmiştir, hiçbir ihtilaf yoktur.”
    gündem 15/07/1995
    [öteki ulusları adlarıyla anıyor ama “türk demekten özenle kaçınıyor. çünkü “türk ulusu ulus olarak kabullenilmiyor, tıpkı türkiye demekten kaçınarak “bu coğrafya” denmesi gibi.]

    “27 mart (1994 yerel seçimleri) sonucundan sonra, adil düzene geçene kadar türkiye de huzur ve istikrar olmaz. halk buna karar verdi. rp iktidara gelecek geçiş dönemi sert mi olacak, yumuşak mı olacak kanlı mı?.. türkiye nin şu anda bir şeye karar vermesi lazım: geçiş dönemi yumuşak mı olacak sert mi olacak; tatlı mı olacak, kanlı mı olacak? 60 milyon buna karar verecek.”
    necmettin erbakan

    “demokrasi içinde her düşünceye yer vardır. bu anlayışlar kendilerini ifade ederler, ortaya koyarlar. (…) türkiye de herkes paylaşalım paylaşmayalım, uygun görelim görmeyelim kendi takdiri çerçevesinde anlayışını ve düşüncesini ortaya koyabilmelidir. bu şekilde hukuk devleti söz konusudur. demokrasi söz konusudur. kimsenin bu arada fethullah gülen in çekinmesini gerektiren bir durum olduğu kanaatinde değilim.”

    deniz baykal
    “baykal:gülen çekinmesin” zaman 19/2/1998

    atatürk ün yıllar önce muhtırasını verdiği ancak kafası basmayan adamların bir türlü ders çıkaramaması sonucunda, bedelini hala ödemekte olduğumuz ve yıllar boyunca ödeyecek olduğumuz vakıf ve yardım olaylarıyla ilgili bir bölümden.

    anadolu da öksüzler yurdu ve örnek çiftlikler vb hayır kurumları kurulması isteğine karşı atatürk ün yazdığı muhtıra;

    “ankara 3 ocak 1922
    içişleri bakanlığı na
    29.12.1921 gün ve 10319/2423 sayılı yazınız yanıtıdır

    anadolu da öksüzler yurdu ve örnek çiftlikler vb hayır kurumları açma ve kurma konusunda amerika yakındoğu görevlileri adına yapılan başvuruya karşı vereceğimiz yanıtın konusu ve ilkeleri ilişik muhtırada genişçe açıklanmıştır, efendim.

    muhtıra

    ankara büyük millet meclisi hükümeti, ülkenin bayındırlaşmasına, öksüzlerin rahatlamasına, genel sağlık ve ekonomimizin düzeltilmesine yönelik girişim ve çalışmaları teşekkürle kabul eder.
    ancak bu konuda gerek uzak, gerek pek yakın geçmişte, bize oldukça ağıra patlayan deneyimlere dayanarak bir takım kaygılarımızı açıklama gereği vardır.

    şimdiye değin ülkemizde ekonomik amaçlarla, politik ve bilimsel çalışmalar yapan kurumlar ve yabancılar özellikle aşağıdaki amaçları izlemişlerdir;

    1.ülkemizdeki çalışmalarından korkunç bir kazanç sağlamak. bizim için en zararlı olanı budur.
    2. bir bölgede elde edecekleri ekonomik yetkiye, imtiyaza dayanarak o bölgenin sahibi olmaya çalışmak.
    bu gibilerin ülkemizde bir daha çalışmalarına kesinlikle izin verilmemesi kararlaştırılmıştır. böyle yapmakla yalnız kendimize değil, bütün insanlığa olabildiğince büyük hizmet ettiğimize inanıyoruz. dolayısıyla genel savaşı çıkaranlar bu gibi amaçları izleyen paralı gruplar ve onlara alet olan politikacılardır.
    3. ekonomik amaçla, bilim ve insanlık yararı görüntüsü ile yurdumuza gelip, ilerde istila hazırlamak için, etnik toplulukları gerek hükümete, gerek birbirlerine karşı kışkırtmak.
    bu gibiler hem genel savaşın hem ülkemizdeki korkunç cinayetlerin düzenleyicileridir.
    4. yurdumuzda yalnız bilim ve insanlık amaçları için çalışmakla birlikte, ruhlarında bulunan hristiyanlık duygusu nedeniyle, hemen hristiyan azınlıklarla ilişki kurmak ve ister kasıtlı, ister kasıtsız olarak, aralarında azınlıklarında yaşamakta olduğu müslüman topluluklardan ayrılma isteğini propaganda etmek.
    bu gibilerin gerek müslümanlara, gerek iyiliğine çalıştıkları hristiyan azınlıklara, aralarında yaşamakta oldukları islam çoğunluğuna karşı baskı yapılmasını aşılamakla, ne denli insanlık dışı bir biçimde çalıştıkları ve bu yüzden meydana gelen cinayetlerden sorumlu oldukları ortadadır.
    hükümetlerimizi bu gibilerin de özgürce çalışmalarına izin verdiğinde müslüman ve müslüman olmayan bütün uyruklarına karşı pek ağır bir sorumluluk yükü altına girmiş bulunacaktır.
    buna izin vermek, çocukları yaşayacakları çevreye düşman ya da hiç olmazsa yabancı olarak yetiştirmek ve çocukları yaşayacakları çevre ile çatışmak zorunda bırakmaktır.
    bu ise, gerek o çocukların, gerekse içerisinde yaşayacakları halkın yıkımını hazırlamaktadır.
    bunu yasaklamak hükümetin görevidir.
    bundan dolayıdır ki, amerikalılarca örnek çiftlik vb kurumlar kurup buralarda kendi uyruğumuzdan olan binlerce çocuğun türk hükümetine ve ulusuna karşı sevgisiz ve uyumsuz duygularla yetişmelerine izin veremeyiz”

    mustafa onar – atatürk ün kurtuluş savaşı yazışmaları. – tc kültür bakanlığı atatürk dizisi
    m yıldırım müdafai hukuk temmuz 2001 bir ihtar ve bir lanet.
hesabın var mı? giriş yap