• hangi bölüm olduğunu hatırlayamıyorum ama claire'in kafası baya iyiydi, girdiği tiribin verdiği yaratıcılıkla patchwork tarzında şıkır şıkır bir pantolon yapmıştı. sabah uyanıp kendine geldiğinde ilk gördüğü şey, pantolonun kendisi için yapılmış bir hediye olduğunu zanneden ve çoktan üzerine giymiş olan annesi ruth fisher olmuştu. neşeyle evin içinde dört dönüyordu kadıncağız. claire'in utancı, annesinin komik halleri ve harika oyunculuklar eşliğinde en çok güldüğüm bölüm olmuştu belkide.
  • babası öldükten sonra eve dönen nate, şehirde babasının kullandığı gizli bir kiralık oda bulmuştu. o oda ile alakalı bir bölüm ya da herhangi bir bağlantı olur mu diye çok bekledim dizi bitene kadar ama olmadı. six feet under'dan geriye kalanlardan biri de bir daha geri dönülmeyen o oda olmuştur benim için hep.
  • -ruth'un cok sakinken bile bir anda claire'e puskurmesi

    -nate'in hep yuzundeki o muzip gulumseme

    -brenda'nin gittikce buyuyen memeleri

    -nataniel fisher'in oldukten sonra ortaya cikan gizli odasi

    - billy the brainfucker

    -brendanin anasinin kahkahasi ve vajina estetigi muhabbeti

    -son 10 dakikasi.
  • postmodern hippi kizimiz claire'in cumhuriyetci sevgilisi ted'le yastik muhabbeti yaparken utana sikila "bilmen gereken bir sey var. ben gecmiste kurtaj yaptirdim." demesi, ve ted'in cevaben "ne olmus ki? ben de bir keresinde bir kurtajin parasini vermistim," demesi...

    ve daha nice detay. hepsini yazsak adimiz deliye cikar.
  • you cant take a picture of this. its already gone.

    bir dizide söylenmiş en gerçekçi cümledir.
  • günlük rutinlere bağlanan yapısıyla karaktere işlemiş döngüsel komutlardır.

    örneğin, claire'in keith'e, artık kimse senin gibi pürüzsüz traş olmuyor, demesi.

    ya da, nate'in, lisa'nın tuvaletinde gördüğü, sarıysa bırak kalsın kahverengiyse bas gitsin, yazısına şaşkınlıkla bakması.

    yahut, nate'in, sabah koşuları hakkında aldığı, dizler için iyi değil, eleştirisine kayıtsızlığı.

    ...
  • (bkz: alan ball)
    dizinin yaratıcısı alan ball'un adının yazdığı mezar taşı. her jeneriğin sonunda görmesek olmazdı.
  • nate'in don't fear the reaper eşliğinde motorunu denize karşı sürdüğü sahne. en sevdiğim sahnesidir dizinin.

    bir diğeri dikiz aynasında beliren nate. bu zaten hepten allak bullak ediyor her hatırladığımda.

    hala güzel diziler var ama bir six feet under, bir mad men gibisi bir daha gelir mi emin değilim.
  • rico'nun sürekli işten kaytarması ama sonunda dükkana ortak olması. karısını aldatmadan aldatmış durumuna düşmesi. enteresan biriydi şu rico.
  • allah belanızı versin lan...

    son bölümde tüm ailenin masada otururken "to nate" dedikleri sahne.

    bebişin "to daddy" dediği an.

    hayatımı siker her seferinde. her seferinde.
hesabın var mı? giriş yap