• 6-7 sene önce bir kız arkadaş ile bir çiçekçiye uğramıştık. arkadaş annesine çiçek alacaktı, hatırladığım kadarıyla.

    orda gül renkleri üzerine konuşurken birden muhabbet siyah güle gelmişti. çiçekçi abimiz de sadece kenya'da oluyor, oradan getirtilip satılıyor gibi laflar etmişti.
    o sırada dükkanda bulunan başka bir genç ise çiçekçiye, "siyah gül ne anlama geliyor acaba, abi?" diye sormuştu.
    çiçekçi abinin verdiği cevap, "ne bileyim, herhalde aşkından karardım, demektir." idi.
  • doğanın insanı şaşkına çeviren karmaşası içinde bir nevi imkansızlığın simgesi olan bu güller dünya üzerinde bir tek ülkemiz sınırları içinde ,halfeti'de yetişmekte olup sihrini fırat nehrinden almaktadır.
  • halfeti'den alınan tohum başka bir yerde yetiştirildiğinde siyah olmuyormuş.

    deli gibi merak edip, istemekteyim.
  • istanbul üniversitesi eczacılık fakültesi öğretim üyesi prof. dr. turhan baytop'un araştırması sonucunda, aslında siyah olan gül yok.
    ne var?
    siyaha yakın koyu kırmızı gül var.
    tomurcuk halinde iken insanda siyahmış algısı yaratıyor.
    ama açtıkca koyu kırmızı hale doğru gidiyor.
    bu gülün dünyada sadece halfeti'de yetiştiği gibi bir inanışı doğru olmasa da halfeti belediyesi ve kaymakamlığı tarafından duyurulmaya çalışılıyor.
    siyah gül festivali düzenleme projelerini bildiğim kadarıyla bir türlü gerçekleştiremediler.

    adı her ne kadar halfeti gülü de olsa mezopotamya sümbülü (liliaceae -
    zambakgiller) gibi endemik değil.
    çünkü dışarıdan getirilmiş olduğu ortaya çıktı.
    gül fransız gül yetiştiricisi guillot tarafından 1859 yılında lyonda ürettiği "14. louis" türü olduğu belirlendi.
    ama halfetiye ne zaman hangi yolla getirilmiş o saptanmış değil.

    arama motorlarında gösterilen siyah güller ne yazık fotoshop...
    insanlarımız; siyah gülün, hele hele, (sadece) bizde olmasına inanmak istedikleri bir efsaneyi canlı tutmaya çalışıyor...
    ne yazık olay budur...
  • şövalyelikte, kılıcın etrafına konduklarında, kadim bir suçluluk* sembolü olurlar.
  • ölümü temsil eden bitki.
  • bir zamanlar şanlı urfa şehrimizin halfeti ilçesine özgü olmasıyla övündüğümüz fakat yavaş yavaş yok olmaya yüz tutmuş harik-ul ade canlı.
    http://www.youtube.com/sperenza
  • " geçen zamanda bir yerde çok güzel, herkesin hayran kaldığı simsiyah bir gül varmış. bu gül dünyanın hiçbir yerinde bulunmayan bir türmüş. güle şeytanin gülü denirmiş. kimse dokunmaz ellemezmiş. sadece yılın belirli zamanlarında bir büyücü topluluğu gelir, bakire masum bir kızın kanını gülün toprağına döker dualar edip giderlermiş. tanrıya inanan insanlar bile şeytanın gülüne ellerini sürmezlermiş.

    bir gün 18 yaşında genç bir kız büyücüler ayinlerini yaparken gizlice izliyormuş. bir ara uyuklamış. gözlerini açtığında saat gece yarısını vurmuş, büyücüler gitmiş bile...

    kalkıp tam gitmeye hazırlanırken bir karartı ve ağlama sesi duymuş, heyecanlanıp korkmuş. ama bir yandan da merak ediyormuş bu kişinin kim olduğunu. yavaşça ayağa kalkıp "kim var orda?" diye mırıldanmış. bir anda çok yoğun bir alev parçası parlayıp sönmüş. söndüğünde şeytanın gülünün yanında kimsenin olmadığını fark etmiş. gülün yanına gidip dolanmış ama hiçbir şey yokmuş. tam gideyim diye arkasını döndüğünde yerde bir madalyon görmüş. madalyon yuvarlak ve ortasında yıldız varmış. önce bir etrafına bakıp madalyonu almış. bunu büyücülerin düşürdüğünü sanıp cebine koyup büyücülere vermek için eve dönmüş. büyücüler bir dahaki bahar ayına kadar dönmeyeceklermiş, o zamana kadar saklayıp vereceğini planlamış.

    eve döndüğünde annesi kapıda bekliyormuş. kızmasın diye bir şeyler düşünmüş. ailesi tanrıya inanan ve her pazar kiliseye giden aile yapısındaymış. annesi kız kapıya geldiğinde sormuş" neredeydin bu saate kadar?" kızda hafif bir mırıltıyla "derenin yanında uyuya kalmışım." diyerek eve girmiş. babası koltuğa uzanmış kestirir bir vaziyette "bu kızdan ne köy ne kasaba olacak eşşek sıpası" diyerek yeniden gözlerini kapatmış. güzel kız bir şey söylemeden odasına geçmiş. bulduğu madalyonu inceleyip, ne anlama geldiğini düşünmüş ama sıfır hiçbir anlam çıkaramamış. geç olduğundan uyuyup yarın pederin yanına gidip sormaya karar vermiş. gece rüyasında siyah ata binen çok hiddetli kırmızı safir gözleri olan bir adamın şeytanın gülünü kopartıp kendisine verdiğini görmüş.

    sabah kasabanın kilisesinde peder lucas a gidip, bu madalyonu göstermiş. hiç beklemediği bir anda peder lucas bağırıp "çık buradan cadı kilisemi ve beni günaha sokuyorsun diyerek kızı kovmuş". şaşkınlık içersinde ne yapacağını şaşırmış ve koşmaya başlamış. o koşarken peder lucas da kilisenin kapısının önünde kasabaya doğru bağırıyormuş. "işte demiştim sizlere cadılar gelmeye başladı, şeytan geliyor buraya o gül uğursuz..." diye devam etmiş. ama lucas bile bu güle dokunamayacağını biliyormuş.

    kız kötü bir şey yaptığını düşünerek bu madalyonu gülün yanına koyup uzaklaşmayı düşünüyormuş. şeytanın gülünün yanına geldiğinde gülün yapraklarının açtığını görmüş. büyük bir sevinç ve telaş arasında eve arkadaşı steven ın yanına gitmiş. "şeytanın gülü açıldı sonunda sonunda..." diye bağırıyormuş. steven bu çok güzel ama sana kötü bir haberim var, ailem artık seninle konuşmamı istemiyor! diyerek içeri girmiş. herkes peder lucas ın dediklerini duyup, kıza cadı muamelesi yapıyormuş. aradan 1-2 gün geçmiş, peder halkı iyice kışkırtıyor, kızın üstüne salıyor ve şeytanın gülünü kötümsüyormuş. o zamanlar cadılar yakılarak cezalandırılıyormuş. kızı kendi annesi ve babası elleriyle tutup kasaba meydanına getirmişler. başta peder lucas olmak üzere bütün kasaba sakinleri kıza küfürler ediyor, itip kakıyorlarmış. kızı çırılçıplak soyup çarmığa germişler. etrafına kuru otlar yığıp, ham mazot dökmüşler. kızın üstünde madalyondan başka hiçbir şey yokmuş. peder lucas mazotlu otlara yaklaşıp, "tanrim!! işte bir cadıyı daha cezalandırmak için yanına gönderiyoruz. cezasını ver!!" demiş ve elindeki meşaleyi otlara atmış. bir anda kızın etrafını saran ateşler sanki kıza dokunmuyorlarmış. işte o anda alevlerin arasından rüyasında gördüğü adam çıkagelmiş. atından inmiş kızı kucaklamış, alevler ikisine de sanki yol açıyor önlerinde titriyormuş. kızın üstüne pelerinini örtmüş ve yere bırakmış. çarmığa dönmüş ve hac şeklinde yanan çarmak yerden 2-3 metre yükselip tam ters bir hac görünümünü almış. kasaba halkı hayretle bakıyor, peder lucas ın bile ağzından hiçbir şey çıkmıyormuş. bir an herkes fısıldaşmaya başlayıp lucas ın elini kaldırmasıyla kıza ve ateşlerin içine arkası dönük adama taşlar fırlatmaya başlamışlar. kız oracıkta yığılıvermiş. ateşlerin içindeki adam arkasını dönüp kızın öldüğünü görünce "kudreeeeeeet!! diyerek bağırmış. bacakları bir keçinin şeklini alıp, boynuzları çıkmış. gözlerinden alevler fışkırıyor ve çok acımasızca bakıyormuş. kasaba halkı korkudan kaçmaya başlamış. o anda etrafı alevler sarmış ve bütün kasaba küllere dönüşmüş. o gizemli adam aslında şeytanmış. eski insan gibi olan haline dönüp kızı kucağına almış. ve bağırarak"sen!!tanri olsanda!!sevgimi öldürsende!!beni kovsanda!!aşkima dokunamazsin elbette gülümün tohumlari dünyaya yayilacak!!yeni aşklar yeni güller tekrar yeşerecek!!" diyerek kızla birlikte ortadan kaybolur. büyücüler tekrar toplandığında şaşkınlık içerisinde kasabanın olmadığını görürler. direk şeytanın gülünün yanına giderler. yapraklarının yarısının kırmızı yarısının siyah olduğunu görürler. gülün ortası açılmış ve polenlerinin etrafa yayıldığını görürler.

    güllerin siyah kısmı şeytanın aşkını kırmızı kısmı ise aşkı. kırmızı güller o günden beri dünyanın her köşesinde yetişir.aşk hiçbir zaman ölmez.ama şeytanın gülü artık yeşermez...."

    alıntıdır.
  • halfeti' de yetişmekte olan bir gül çeşidi. yetiştiği toprak, normal topraklara göre daha kızıl ve daha yoğun bir kıvama sahiptir. aynı tohumu alıp halfeti dışında bir yerlerde halfeti toprağına ekmeniz durumunda bile siyah gül elde edemeyeceksiniz. ortaya kırmızımsı bir gül çıkacaktır. halfeti iklimi, tohum ve toprak üçlüsü bu gül için olmazsa olmazdır.
  • monna rosa şiirinde geçen bir imge.şairinin diyarbakırlı olması nedeniyle, urfa-halfeti'de yetiştiğini bildiğini; dolayısıyla, kendisini bir doğulu olarak siyah gül, muazzez hanım'ı ise zıt kutupta, bir muhacir olması hasebiyle beyaz gül olarak ifade etme ihtimali üzerinde duruyorum. dur bakalım, bi şeyler çıkacak.
hesabın var mı? giriş yap