• çocukluğuma dair fazla şey hatırlamıyorum. bunun birincil sebebinin yaşadığım mutsuzlukları yok saymak çabamın sonucu olduğunu düşündüm yıllarca. sonra farkettim ki yaşadıklarımı önemseyip de hafızama kaydetmemişim. aklımda kalan şeyler de var.
    şimdi bir an geliyor gözümün önüne. her çocuk grubunda olan lider tiple fiziksel bir kavga içindeyiz. üzerimde beyaz bir elbise var. karşımdaki benden fiziksel olarak güçsüz olduğu halde kavgayı kaybetmeme çok az kalmış. etraftaki diğer çocukların onun adına tezahürat ettiklerini duyuyorum. kimse beni desteklemediği için kaybettiğimi sanıyorum bir süre. sonra anlıyorum ki, kazanmak umurumda değil. sadece karşımdaki aptalın kazanmaya ihtiyacı var ve bunu ona vermek ya da vermemek umurumda değil. kazanıyor. elbisem tekmelerinden çamur olmuş. eve gittiğimde annem ne dedi hatırlamıyorum. aradan bir kaç yıl geçiyor. liderin en yakın arkadaşıyım. bana verdiği emirlerin işe yaramadığını görünce, duygusal bir bağ kurmuş gibi yapıp rica ve ortak karar adı altında o'na boyun eğmemi sağladığını sanıyor. ama söylediği şeyleri yapıp yapmamak umurumda değil. bazen bir fikrim olursa ve canım isterse söylüyorum. devamını takip etmiyorum. o yaşta bile ona önem vermediğimi görüp incinen gururunu, diğer çocukların benimle konuşmamasını sağlayarak okşuyor. eve kapanıyorum. tüm gün kitap okuyup tv seyrediyorum. annem dışarı çıkmam için baskı yapıyor. asosyal olmamdan korktuğunu yıllar sonra anlayacağım. onun zorlamasıyla yanlarına gidiyorum. beni umursamadan çekip gidiyorlar. eve dönüyorum. anneme hiçbir şey anlatmıyorum; ısrarlarını ise duymazdan geliyorum.
    yıllar geçiyor. liseye başlıyorum. neden olduğunu bilmediğim ve bilemeyeceğim bir şekilde daima prenses sendromlu kızlar en yakın arkadaşım statüsünü alıyor. onlardan hoşlanmasam da, etrafımda olmalarına ve bitmek tükenmek bilmeyen ego krizlerine ses çıkarmıyorum. daima kitaplarıma kaçıyorum. bir sevgilim olmamasını benden çok dert eden bu kızlar yüzünden birilerine aşık numarası yapıp bazen kendimi dahi buna inandırarak acı çekiyor gibi davranıyorum. her bir kaç yılda bir etrafımdaki en yakın arkadaş değişiyor. önemsemiyorum. yenisi daima kendine yer bulup geliyor. önemsemiyorum. yıllar geçmeye devam ediyor. önemsemiyorum.
    üniversiteye başlıyorum. hayatıma öyle olması gerektiği için arkadaşlarımın çabalarıyla bir kaç adam giriyor. sonra çıkıp gidiyor. acıdan ağladığım zamanlar olmuyor değil. çünkü hissetmek zorunda olduğuma inanmaya başlıyorum ve buna göre hareket ediyorum. sonra o da geçiyor. bir süre neden acı çekmediğime şaşıyorum. sonra hiç çekmediğimi anlıyorum. insanlara cehennem azabı yaşatan dertleri, bana önemsiz geliyor. hiç susmadan "en yakın arkadaş dertleşmesi" adı altında saatlerce canımı sıkmalarına, karşımda ağlamalarına ses çıkarmıyorum. onlara iyi davranıyorum. ters davrandığımda daha çok ağlayıp, konuşup beni rahatsız edecekleri için yapıyorum bunu. gereksiz ve anlamsız dertleri umrumda olduğu için değil. hayat akmaya devam ediyor. beni bazen bazı insanlar çok seviyor ve ben onları sevmediğim için beni suçluyorlar. daima yakınıma, mahremime girmek için uzattıkları burunlarını koparıp ellerine vermiyorum. çünkü insanlar canları yanınca sinir bozucu susmayan yaratıklara dönüp can sıkıyorlar. onları etrafımda istemediğimi anlatmanın bir yolunu bulamadığım için, etrafımda geziniyorlar. benden fazlasını istemedikleri sürece sorun çıkarmıyorum. ama hep istiyorlar. aramadıkça vefasız, sevmedikçe vicdansız oluyorum. etiketlerini, suçlamalarını, acılarını umursamadığımı gördükçe daha çok etiketleyip, suçlayıp, acı çekiyorlar. sonra yavaşça yorulup gidiyorlar ve ben kitaplarıma dönüyorum...
  • yaşam boyu sosyal geri çekilme ile karakterize bir bozukluktur. genç erişkinlikte toplumsal ilişkilerden kopma ve duygularda küntlük görülür. çevreden egzantrik, izole, yalnız, ilişkilerden uzak, içe dönük, sınırlı, soğuk, sessiz insanlar olarak tanınırlar. insanlarla ilişkileri sınırlı olan işlere ilgi duyarlar. uzun süreli emosyonel bağlar azdır.
    genel populasyonda % 7,5 oranında görülür. erkeklerde daha sıktır. muayene sırasında bu hastalarda göz kontağı pek kurulamaz. duygulanım sınırlı, soğuk ,uygunsuz ve ciddidir. konuşması amaca yönelik ve kısa yanıtlıdır.
    diğer insanları tolere etmekte zorlanan kişilerdir.
    cinsel yaşamları fantaziler üzerine kuruludur, gerçek cinselliği ertelerler. şizoid erkekler karşı cinse yaklaşmayı başaramadığından evlenmezler; kadınlar ise pasif bir şekilde evliliği kabul ederler. sağlıklarına düşkündürler. soğuk görünseler de yaratıcı özgün fikirler üretebilirler. nadiren agressif davranışlar gösterirler.

    tanı ölçütleri: yakın ilişkiye girmekten zevk almazlar; tek bir etkinlikte bulunmayı yeğlerler; cinsel deneyime karşı ilgileri azdır; çok az etkinlikten zevk alırlar; yakın 1-2 arkadaş dışında arkadaşları yoktur; duygusal soğukluk, kopukluk ve tekdüzelik vardır.
    erken çocuklukta başlayan, uzun süreli bir durumdur. yaşam boyu sürmesi şart değildir. şizofrenik hastalar sık olarak hastalık öncesi dönemde şizoid kişilik özelliği gösterir.
    tedavi olarak; psikoterapi yapılabilir. farmakoterapi olarak düşük doz antipsikotik, antidepresan ve psikostimülan ilaçlar verilebilir

    edit
    görülen lüzum üzerine ek not:
    her kim ki bu bilgileri okuya , sakın ola kendine ya da başkasına tanı koymaya kalkışmaya. bu özelliklerden bir ya da birkaçını kendinizde başkasında buluyor olabilirsiniz , mümkündür. bu kişilik bozukluğunuz olduğu anlamına gelmez. genelde kişilik özellliği düzeyinde kalır. kişilik özelliği düzeyinde kalması da klinik olarak sorun teşkil etmez.

    http://lokman.cu.edu.tr/…/derskitap/htm/kisilik.htm

    güncel link: https://web.archive.org/…/derskitap/htm/kisilik.htm
  • şizoidlerin karşılıklı alma-verme ilişkilerine katılmada gösterdikleri yetersizlik hemen farkedilir. grup içi etkileşimlerde oldukça "kişiliksiz" ve "çevresel" kalırlar. toplumsal etkinliklerde başkalarının arasına karışma bile onlar için zordur. başkaları ile zorunlu ilişkilere girdikleri okul ya da iş yeri gibi yerlerde, toplumsal iletişimlerini "formalite gereği", resmi ve "kişisellikten yoksun" olarak sürdürürler.

    yavaş ve tek düze konuşurlar. dikkatsizlikten ya da kişilerarası iletişimin duygusal boyutlarını yakalayamamaktan ötürü konuşmaları çarpaşıktır, belirsizlik gösterir ve ne demek istediklerinin anlaşılması zor olur. davranışları uyuşuktur ve anlamlı el-kol hareketleri yoktur. nadiren neşeli görünürler. başkalarının duygularına yavaş tepki gösterirler ancak amaçlı olarak kaba değildirler. hemen her zaman yüzeysel ve değersiz konularla uğraşır dururlar.

    her türlü uyarıya tepkisiz kalma eğilimi gösterirler. başkalarında öfke doğuracak, başkalarını eğlendirecek ya da onların üzülmelerine yol açacak durumlara karşı sağır kalırlar. apati ve duygusal tepkisizlik şizoid sendromun başlıca belirtileridir. gayret gösteren "canlı" kişiler değildirler. gayret gösterecek olsalar bile, bunlar daha çok kitap okuma, televizyon seyretme, resim yapma, küçük onarımlarda bulunma ve tığ-örgü işi yapma gibi etkinliklerle sınırlı kalır.

    şizoid kişiler nadiren iç gözlemde bulunurlar. çünkü derin duyguları yaşamayan kişiler kendi kendilerini değerlendirmekten de pek doyum sağlayamazlar. iç gözlemde bulunmuyor olmaları ile birlikte, içgörülerinin zayıf olması şizoid yapının başka bir özelliğinden kaynaklanır. düşünceleri bulanık ve yoksuldur, olayların hep yüzeyinde kalırlar. olayları birbirine karıştırma, bunların ilgisiz yanları üzerinde durma ve bunları darmadağınık bir biçimde algılama eğilimi gösterirler. dolayısıyla kurdukları iletişim tarzı da amorf (şekilsiz, özelliksiz) bir yapı gösterir.

    kendilerini düşünceli ve içedönük, yumuşak (mülayim) kişiler olarak tanımlarlar. kendilerini çekingen ve "mesafeli" kimseler olarak görürler ve başkalarının kendilerini fazla ilgilendirmediğini bilirler. çoğu kendi halinden memnundur ve sürdürdüğü yaşam tarzını doyurucu bulur. başkalarında gördükleri tutkulardan ve rekabetçi tutumdan uzak durmaktan hoşnutturlar. kendilerini tanımlamada belirsizlik gösterirler ve yüzeysel kalırlar. kendileri hakında "berrak" olmamaları, anlaşılmalarının zor olduğunu ya da kendilerini inkar ettiklerini göstermez; daha çok duygusal ve toplumsal olarak kendilerini dışa vuramıyor olduklarını gösterir.

    daha da ilginci, başkalarının da kendilerine ve kendi gereksinmelerine karşı ilgisiz olma eğiliminde olduğunun farkında olmalarıdır.

    şizoidlerin karmaşık bilinçdışı süreçleri yok gibidir. yoğun duyguları yaşamadıkları, kişilerarası ilişkilerde duyarsız kaldıkları, tepki gösterme ve eyleme geçme eşikleri hep yüksek kaldığı için olayların pek etkisinde kalmazlar; dlayısıyla karmaşık intrapsişik (iç ruhsal) savunmalar kullanmalarına gerek kalmaz.

    şizoid kişiliğin ayırt edici özelliklerinden biri başkalarıyla başetme yöntemlerinin azlığıdır. başkalarıyla ilişkiye girip onlarla başetmek zorunda kalmaktansa, onlardan uzak durmayı yeğlerler. çekingen kişiliği olanlarda olduğu gibi böyle davranma itkileri olduğu için değil, yalnızca böyle davranmakla kendilerini daha rahat hissettkleri için böyle davranırlar. toplumsal koşullar kendilerini böyle davranmaktan alıkoyarsa, iyice kendi dünyalarına kapanırlar. toplumsal baskılar daha da artar ve süreklilik kazanırsa, başetme yöntemleri patolojik olmaya başlar ve "şizofrenik" sendromlar gibi patolojik bir takım sendromlar sergileyebilirler.

    şizoid kişilik bozukluğu olanların davranışlarında uyuşukluk ve ilgisizlik görülür. bazen yadırganan davranışları olur. konuşmaları yavaş ve tekdüzedir. ne konuşmalarında ne de davranışlarında doğaldırlar. toplumsal açıdan soğuk ve uzaktırlar ve tek başınalığı yeğlerler. yaşamları daha çok tek bir uğraş çerçevesinde döner. insan içine çıkmaktan, topluma karışmaktan kaçıp tek başına yaşarlar.

    düşünme ve iletişim süreçleri iç ve dış uyaranlarla kolaylıkla dağılır. düşüncelerini derleyip toparlamakta güçlük çekerler ve düşünceleri belirsizlikler taşır. konuşmaları konu dışı sapmalar gösterebilir. amaçları belirsizlikler taşır ve kararsız gibi görünürler.

    duygusal dünyalarında gülmeyi, eğlenmeyi bilmeyen, soğuk, ilgisiz, uzak ve duygudan yoksun kişiler olarak görülürler. çevrelerindeki insanları anlayamazlar. kendilerini kendine yeterli olarak görürlerken, başkalarını duygusal açıdan tepkisiz olarak değerlendirdikleri için arkadaşlık kurma gereksinimi duymazlar ve başkalarıyla ilişkiye girmezler.

    kendilerini yalnız ancak kendilerine yeterli kişiler olarak görürler. başkalarını ise işlerine zorla karışan kişiler olarak görürler. "davranış özgürlüğümü kısıtladığı için başkalarıyla ilişkiye girmemeliyim" düşüncesi içindedirler.

    kendilerine bakışarı "ben çevresine ters düşen bir insanım, bu yüzden kimseye gereksinimim yok." şeklindedir. dünyaya bakışları ise; "yaşam zor ve zarar verici olabiliyor. hiç kimseye güvenmemeli ve başkalarından uzak durmalı. böylece insan kendini korumalı..."

    **
  • şizoid kişilik biçimi ve bozukluğu arasındaki ayrımlar ise şöyledir:

    biçim: arkadaşlığa çok az gereksinirler. yalnız başına olmaktan mutludurlar.
    bozukluk: yakın ilişkilere girmeyi ne isterler, ne de bundan hoşlanırlar. birinci derecede akrabalarının dışında yakın arkadaşları ya da sırdaşları yoktur (ya da ancak böyle bir kişi vardır).

    biçim: başkalarıyla pek etkileşime girmezler.
    bozukluk: hemen her zaman tek bir uğraşları vardır.

    biçim: duygulanımlarında iniş çıkışlar pek görülmez. serinkanlı, sakin, telaşa kapılmayan ve duygularını seyrek gösteren kişilerdir.
    bozukluk: öfkelenme ya da hoşlanma gibi güçlü duyguları hemen hiç göstermezler.

    biçim: cinsel gereksinimlerine göre davrandıkları pek görülmez. cinsellikten hoşlansalar bile bundan yoksun kaldıklarında rahatsız olmazlar.
    bozukluk: başka bir kişiyle cinsel deneyim yaşama istekleri olsa bile dolaylı olarak buna karşı koyarlar.

    biçim: övgü ya da eleştiriden pek etkilenmezler.
    bozukluk: övgü ya da eleştiriye karşı aldırışsız bir tutum sergilerler. duygusal iniş çıkışları ve duygusal katılımları çok düşüktür.

    **
  • içedönük karakter tipleri olan melankolik ve durgun kişiliklere yakın özellikler gösterebilirler. bu yüzden istediğiniz cevabı elde etme güdüsüyle bu kişilik tipindeki insanların 3-5 özelliği şizoidlere benziyor diye tutup da "sen şizoidsin bak çok boğulduğunda şizofreniye bağlayabilirsin " diye tanı koymaya kalkmayın. bir insanın içinekapalı, asosyal, cinsel açıdan durgun, sıkılgan ve duygusuz olması o kişiye şizoid damgası yapıştırmayı gerektirmez. şizoid kişilik bozukluğundaki en etken belirti dışdünyaya karşı duyarsızlığın ve yalnız kalma ihtiyacının süreklilik arzetmesidir. kişilik olarak normal hali içinekapanık bir insan bir de yaşadığı bir olay sonucu umarsız hale gelmeye başlamışsa, cinsel açıdan durgunlaşmasına neden olacak taciz, gebelik, erkekler için aşk vb bir etkene maruz kalmışsa veya bir süre için hayatı iyice tekdüzelemişse bu tip şeyler normaldir.
    anormal olan ortada görünen hiç bir etken yokken bu tip davranışların süreklilik arzetmesidir. bu tip kişilik bozukluğu nevroz halinde çok da ciddi sıkıntı arzetmez aslında. duygusuzluk boyutu çok uçmadıysa on numara sanatçı olur hatta böyle insanlar. ancak tutup da ortada çözülmesi şart bir sorun varmış gibi "çık azcık hava al insan içine çık", " bak bir görüşün konuşun olmazsa zorla değil heralde", "amaan iyice ruh gibisin gel düğüne gidek iki göbek atar açılırsın" gibi yaklaşımlarla üstüne gidildiği takdirde kaş yaparken göz çıkarılmış olur. kişi bunalmaya daha fazla içine kapanmaya başlar. yaklaşımın son derece nazik ve olumlu olması da bir şey değiştirmez. hatta işleri daha da beter hale getirir. kişi bu sefer de bir tür iç çatışmaya gider. huzursuzlaşır ve paronaya üretmeye başlar. iş asıl o zaman şizofreniye gider.
    herkes evlenmek, sosyalleşmek, etrafa duyarlı olmak zorunda değil. bu davranışlar pek çok gözlemcinin sandığının aksine çözülmesi gereken çok büyük bir sorunun göstergesi değildir. yapılacak en iyi şey, kişiyi kendi haline bırakmaktır.
  • j.f. masterson bu kişilerin çocukluklarında yetersiz bir psikolojik diyalektik yaşadıklarından bahseder. anne çocuğu fazlaca yalnız bırakmıştır ve şizoid hastalar bu yüzden dünyada başkalarının da var olduğunu varsaymazlar. kendi ve başkası arasında köprü kurma deneyimini anneden öğrenemediği için yabancılaşma, yalnızlık hissederek tüm acı algılarının dış dünyadan kaynaklandığına inanırlar.
  • şizoid kişilik bozukluğu olan birinin buraya entry girebileceğine inanmayan yazarları hayretle okudum.

    kapanık olmak, kendimi ifade etmeme niçin engel olmalı? ben 1 aydır tek kişiyi gördüm o da 4 kere falandır. evde tek başıma oturup duvarı seyretmiyorum, işimi yapıyorum internette takılıyorum. sizin hiç zorlanmadan yaptığınız sosyal aktivitelerin hiçbirini yapamıyorum çünkü. eskiden dışarıda bir yerlerde çalışabiliyordum ama yıllardır onu da yapamıyorum.

    dışarıda çalışırken de tepki görüyordum. çünkü sosyal olarak bir şeyler bekleniyor ve ben anlayamıyorum dolayısıyla karşılık veremiyorum. tevazu göstermeden söyleyeyim, hangi işi yaptıysam eşek gibi çalışıp kolay kolay vazgeçilemeyecek kadar ilerledim. bu kapanıklık yüzünden müşterilerle ilişkilerim bozulmaya başlayınca arka planda iş verirlerdi. onun da en iyisini yapardım. çünkü başka aktivitem yok anlatabiliyor muyum? ben çalışayım, yemek yemeden uyumadan çalışayım istiyorum.

    yani ben gerçek hayatta neredeyse hiç konuşmuyorum. bak hiç ama hiç. hiç mimik de kullanmıyorum. gülmüyorum şaşırmıyorum çünkü yalnızım. telefonda bile birkaç günde bir konuşuyorum müşterilerle. ve bunu değiştirebilecek duygusal donanımım yok. anca bıçak kemiğe dayanırsa seks yapmak için birilerini ararım falan. o da çok nadir olur. sabit bir ilişkide duygusal yük olduğu için sadece seks yapabilmek için başlanan bir ilişki boka dönüyor mesela. evliliği resmen bok ettim.

    adam gezmek falan istiyor, oraya buraya gidelim misafir gelsin bilmem ne diyor. ya ben toplamda 3 yıl evli kaldım evime 5 kişi falan girmiştir en fazla. dayanamıyorum anlatabildim mi? etrafımda birilerinin olması beni resmen kaşındırıyor. öfkeleniyorum ve bunu saklayamıyorum.

    ailemden tek kişiyle babamla görüşüyorum. annemin abimin nerede oturduğunu bile bilmiyorum. hiç arkadaşım yok. hiç hem de. tanıdığım insanlar var o kadar. arkadaşlık dostluk edecek altyapım yok. kafamda hiçbir yere oturtamıyorum insanları. bu yüzden yakınımda olunca kafam karışıyor çıldıracak gibi oluyorum.

    yani benim şu anda evimde mal mal oturduğumu, salyam akarken dümdüz duvara baktığımı falan sanmayın. yok böyle bir şey. gayet eğlenceli bulduğum bir partiye kimseyi sokmak istemiyorum o kadar. fakat bu bozukluk olarak tanımlanıyor.

    bunun en kötü yanı refakat ihtiyacı. çift kişilik bozukluğu olunca ve çeşitli riskli davranışlara eğilim olunca birinin gözetimine ihtiyaç duyuyorsun. bana kalsa hiç gelmesinler. ama gelmek zorunda olduklarına ikna oldum sonuçta. çünkü ya onlar gelecek ya ben doktora gideceğim her hafta. yani şu anda ölsem rahat bi 10 gün falan kimse anlamaz. veya paranoya tribine girsem çıkamam biri gelene kadar. yani kontrolü kaybetme durumu olduğu için birilerinin aralıklı refakatine muhtaç oluyorsun. benim için en kötü ve küçük düşürücü yanı bu.

    yemek yeme ihtiyacı duymadığım iki üç gün uyumadığım ve ilaçlarımı tamamen unutup sağlığımı bozduğum oluyor. birinin geleceğini ve azar işiteceğimi bilince üstümde bir etkisi oluyor bir tık daha dikkat etmeye çalışıyorum.

    yani benim gibi insanlar zaten sadece internette yaşayabiliyor. elbette yazabilirim. düşünce biçimimde sorun olması, bunu ifade edemediğim anlamına gelmiyor. ayrıca tanısı konmuş bir kişilik bozukluğuna sahip olunca aklınızı yitirmiyorsunuz. durumun farkında olduğunuz halde maalesef müdahale edemiyorsunuz. tanıyıp onunla yaşamayı öğreniyorsunuz. bir kanser hastası bunu biliyor ve hakkında konuşabiliyor diye ona yalancı muamelesi yapabiliyor musunuz? hayır. bu da ruh kanseri anasını satayım. ya bununla doğmuşum ya sonradan olmuş fakat yapışmış kalmış gitmiyor işte.
  • toplumsal fikirlerden kopma ve başkalarıyla birlikte olunan ortamlarda duyguların anlatımında kısıtlı kalma ile karakterize bir kişilik bozukluğudur.

    •şizoid kişilik bozukluğunun genel özellikleri;

    * içe dönük,
    * birinci derece akrabaları dışında yakın arkadaşı / sırdaşı olmayan,
    * yakın ilişkiler kuramayan, yalnız, incinmekten çekinen,
    * duygularını belli edemeyen, reddedilmemek için ilişkiye girmeyen kişilerdir.
    * ilgileri kısıtlıdır.
    * sanata, entellektüel uğraşlara düşkünlük olabilir.
    * ödül ve eleştiri karşısında kayıtsızlık vardır.
    * başka biriyle cinsel deneyim yaşamaya karşı ilgisi varsa bile çok azdır. olsa bile çok az etkinlikten zevk alır.
  • şizoid kişilik bozukluğunun temel klinik özelliği, endişe verecek kadar yoğun nesne ilişkisi gereksinimine karşı katı bir savunma olan, toplumsal ilişkilerden geri çekilmedir.

    şizoid kişilik bozukluğu olan kişiler soğuk, uzak insanlara karşı ilgisiz görünürler. oysa iç dünyalarında insanlarla aşırı derecede ilgilidirler, ilişki ve yakınlık arzulamaktadırlar.

    bleuler'in deyişiyle şizoid , "aynı inanca sahip kişiler arasındaki yayılmış otizm"dir.

    şizoid kişilik bozukluğu özünde, içe kapanıklık, insan ilişkilerinden kopukluk, meslek ve eğlence etkinliği seçimlerinde tek başınalığın yeğlenişi, aseksüalite, kişiye özgü ahlak kuralları ve dalgınlık ile nitelendirilir.

    oysa derinde şizoid kişi aşırı derecede duyarlı, duygusal açlık çeken, oldukça gözlemci, yaratıcı, sıklıkla sapkın ve yozlaşmaya yatkın biridir. insanlardan kaçınma ve onlara gereksinim duyma, duyarsız tavırlar ve içsel duyarlılık, dalgınlık ve dikkatlilik aynı durumun farklı yüzeyleridir.
    bu uçlar arasındaki gerilim şizoid patolojinin özünü oluşturur.
  • bu kişilik bozukluğuna sahip bireyler sosyal ilişkiler kuramamakta ve bu ilişkilere ilgi duymamaktadır. bunun bir sonucu olarak da genelde arkadaşları yoktur. sosyal becerilerden yoksun, soğuk görünen, içedönük kişilerdir. ailesinin bir parçası değil gibi davranırlar. tek bir aktive yapmaktan hoşlanırlar. bu aktiviteyi de yalnız başlarına yaparlar. duyguları dışarıdan fark edilemeyen bireylerdir.

    kendine yakınlık gösterenlere soğuk ve itici davranırlar ve eninde sonunda onları uzaklaştırırlar. yalnızlığı yeğlerler. yakın ilişkiye girmezler. başkalarının ne düşündüğü de onlar için önemli değildir.
hesabın var mı? giriş yap