• sofra adabı hakkında özellikle batı'da çocuklara öğretilen bir kural: dirsekleri sofraya koymanın kaba oluşudur.

    bunun kökeni hakkında bir tartışma döndü reddit'te, sonra konu hakkında birisi bir açıklama getirdi, insanlar gerçek mi olduğunu anlamak için askhistorians subreddit'ine taşıdılar konuyu, derken ben kısmen aydınlandım. sözlük ahalisiyle de paylaşmayı uygun gördüm (hadi yine iyisiniz).

    ilk başta işin biraz şehir efsanesi gibi algılanan açıklamasından başlayayım:
    bu kural denizciler tarafından konulmuş, ama tam tersi. denizciler gemide yemek halindeyken, sürekli dalgalanma/yalpalama halinden ötürü tabak/çanak kayıyormuş, dolayısıyla yemek sırasında kollarını/dirseklerini tabağı çevreleyecek şekilde oturuyorlarmış. bu alışkanlık adamlar denizde değilken de, hele kısa süreli demir atma durumlarında, barlarda publarda içerken de geçerliğini koruduğundan, ve malum denizciler genellikle pis ve kaba/saba adamlar olduğundan, insanlar birinin denizci olup olmadığını bu şekilde anlamaya başlamış. zamanla barlarda/restoranlarda insanlar denizci sanılmamak için bu şekilde oturmamaya başlamış, bu eylem "kaba" olarak algılanmaya başlamış.

    bu muhtemelen geçerli bir açıklama ama tek başına yeterli olmadığı görülüyor. özellikle tehdit altındaki durumlarda hala insanlar yemeğini "korur" biçimde yemektedirler ve bu "medeni" görünmediğinden görsel olarak kişiye ilkel bir etiket damgalıyor. dolayısıyla insanların yemeğini koruma pozisyonuna girmemesi durumu onları kibar yapıyor, özellikle victorian dönemde bu insanlara öğretiliyor. bugün sokakta yemek yiyen evsizden, hapishanelerde yemek yiyen mahkumların tamamında insanların tehdit altında olduklarından yemeğini korur pozisyonda, dirsekler etrafında, kendileri üzerine çömelmiş biçimde yediği gözleniyor. benzer şekilde doğada, köyde, tarlada, dağda yaşayan kişilerin yemeğine börtü böcek dadanması muhtemel, üzerine yaprak ya da türevi bir şeyin düşmesi olası olduğundan yemeklerinin üzerine dirsekleri masada/yanlarda çömeliyorlar, bu da non rhotic konuşan ingiliz asilzadeleri tarafından medeni algılanmıyor. bazen bu ingilizlerin de jakobenleri olsaydı işler biraz daha rayında olacaktı gibi hissediyorum.

    jakoben dedim jew demezsem olmaz: bu kurala en erken taa bin yıllar önce yazılmış yahudi yazıtlarından sirach'ta rastlanılmış. şuradan okuyabileceğiniz sirach'ın sir 41/19'unda açıkça yemeğe (et/meat) dirseklerle eğilmekten kaçınılması gerektiği belirtilmiş.

    bu entry için sirach'ı araştırırken içindeki öğretilerin bir kısmı saçma gelse de (örneğin bir prensin veya soylu kişinin önünde yalan söylemek kötü bir şeymiş, başkasına yalan söylemek iyi mi anlamadık) şöyle bir öğretiye denk geldim, paylaşıp kaçayım (katılıp katılmadığıma karar veremedim):

    "a man that hideth his foolishness is better than a man that hideth his wisdom." (41/15)
    [kabaca ceviri] cehaletini esirgeyen adam, bilgisini esirgeyenden evlâdır."

    not: bu entry 28 şubat 2016 ekşisözlük direnişi süresince katalanca olarak sunulmuştur. (bkz: bütün entry'lerini katalancaya çevirmek) bundan çok daha kaliteli yüzbinlerce entry bu süreçte yok olmuştur. bir zamanlar devletin milletini ebleh yerine koyması yasaktı, bazı yasaklar özlenebiliyormuş.
  • bati ulkelerinde yerine gore su kurallar bulununabilir:
    - bardaginizi hep tabaginizin sag ust tarafina koyarsiniz, ki insanlar kimin bardagi lan bu demesin.
    - salata tabaginizda soldaki olacak.*
    - sarap bardagi sapindan tutulur.
    - catal, bicak ve kasik birine saplayacakmis gibi degil, hafiften kalem gibi bir sekilde tutulur.
    - corba icerken kasigi hep kendinizden uzaga dogru doldurursunuz.
    - bazi yerlerde corbanin sonunu icmek icin kaseyi yatirmak ugun degildir, bazilarinda kendinizden uzaga dogru yatirmak makbuldur.
    - sapirdatarak yenmez ve icilmez!
    - yemek size gelir, size yemege degil! tabagin uzerine heran onunuzden kapacaklarmis gibi kapanarak yemek olmaz. hepiniz kulturlu/zengin insanlarsiniz sonucta bi tabak yemekte kimsenin gozu yok.
    - agizda lokma varken konusulmaz.
    - yemegi catalla yiyorsaniz parcalara catali saplayarak yemeniz makbuldur. parcalari kasiga koyarmis gibi catala doldurmak olmaz.
    - sosyetik ingiliz iseniz catali agziniza gotururken catalin disbukey tarafi yukarda olacak sekilde yemegi agziniza goturmeniz makbuldur. digerleri pek takmaz ama bunu.
    - olaki bir elinizi kullanmiyorsaniz, misal corba iciyorsaniz, eliniz masada durmalidir. elinizi kucaginiza koymak* ya da dirsegi masaya koymak* ayiptir. amerikada ise elinizi kucaginizda tutmaniz gerekir*.
    - dirsekleri oyle yuz metre acarak yemek yenmez. obur turlu yemek boyunca yaninizdakilerle dirsek kavgasina girersiniz. bunun genel egitim yontemi kisinin koltuk altlarina birer agir kitap koyarak yemeye calismasidir.
    - ilginc bir amerikan adabida yemegin sonunda tabaginizda biraz yemek birakmaniz adetidir. obur turlu ben daha doymadim, bana yeterince yemek vermedin, diyerekten sizi agirlayan kisiye ayip etmis oluyormussunuz.
    - ha bir de restoranlarda yemek masasinda kurdan yoktur, cunku masada elelamin onunde kurdanla disleri temizlemek ayiptir.
    - son olarak aklima gelen, yemegin tadina bakmadan tuz falan atmayin. yemegi sen mi yaptin kardesim ne biliyon ne kadar tuz koyduklarini.
  • avrupa için ancak on altıncı yüzyıldan itibaren geçerli olduğunu söylememiz gereken bir kavramdır. insanların, uzunca bir dönem, incelikli yemek yeme görgülerinin olmadığını söyler braudel. birkaç örnek verelim:

    yemekte çatal-bıçak kullanma alışkanlığına ancak on altıncı yüzyılda rastlayabildiğimizi görüyoruz. yani, bizim bildiğimiz bütün o büyük insanlar -mesela montaigne- yemeği elleriyle yiyordu; krallar yahut dönemin en soyluları da öyle..

    kaşık kullanımının genel kabul görmesi için gene, on altıncı yüzyılı beklememiz gerekiyor: ondan evvel insanlar, bir yere yemek yemeğe gittiklerinde kendi kaşıklarını da yanlarında götürürlermiş.

    keza içecek için kullanılan bardakların genel kabulüne kadar geçirilen evre de ilginç: eskiden masada yalnız tek bir bardak bulunurmuş ve insanlar aynı bardaktan içerlermiş içeceklerini. bardağı, içindekini tümüyle içmeden bir yanınızdakine uzatmanız ise, yapabileceğiniz en nezaket yoksunu davranışlardan biri olarak kabul edilirmiş.

    bu bizim için önemli değildir sanırım çünkü bizim memleketin çok büyük bir kısmında yemek hala mutfakta yenir fakat dikkat çekmek istediğim birşey daha var: yemek odası on altıncı yüzyıla değin bilinmiyormuş fransa'da; ondan sonra da sadece zenginlerin yemek odası takımı olmuş zaten.
    tabi bu anlattıklarımızın yalnız avrupa'yla ilişkili olduğunu söylememiz gerekir. mesela çin, asırlar evvelinden miras edindiği incelikli sofra adabına sahiptir.

    (bkz: civilization and capitalism 15th 18th century)
  • bakhtin'in rabelais üzerine yazdıklarını okurken birden kafama dank etti:

    bu sofra adabı denilen şeyin on altıncı yüzyılda icat edilmiş olması hiç de şaşırtıcı değil!
    on altıncı yüzyılın dönüşen dünyası yemek kültürünü de başka bütün gündelik pratikler gibi ideolojikleştirecek, toplumsal dizgenin işleyişini bireyi doğasından uzaklaştıracak, doğal gereksinimlerine yabancılaştıracak şekilde düzenleyecektir. sofra adabı denilen şey, bu anlamda, bütün pratikleriyle, karnaval kültürüne zıt şekilde gelişecektir.

    çok basit bir örnek vereyim:

    althusser'in kullandığı anlamda ideolojinin maddi bir şey olduğunu düşünecek olursak, çatal kullanmak bir anlamda "yemek" ve "insan bedeni" arasına mesafe koymaktır. ancak bu mesafe korunduktan sonradır ki insanlar için yemek, gündelik pratikte "adabıyla" tatmin edilmesi gereken bir ihtiyaç haline gelebilir. çünkü pantagruel'in susuzluğu ve gargantua'nın açlığının önüne, ancak, böyle geçilebilir.
  • geçenlerde televizyonda bir program vardı; sunucuyla sofra adabı uzmanı(!) yemekteler, sunucu soruyor, uzman yanıtlıyor. "çorba içerken az bir şey kaldığında çorba kasesini kendimize doğru değil de öteki tarafa doğru meylettirip sıyırsak daha makbul olur (niyeyse)", "çatalı bıçağı şu sırayla indirip şu sırayla kaldırıyoruz"lardan "karşımızdakinin ağzının içine seslice geğirmiyoruz"lara* kadar kimisi saçma kimisi mantıklı bir sürü şey sıralıyor uzmanımız oldukça snob bir eda ile. buraya kadarki kısımda bir numara yok zaten, benim oha dediğim bölüm ise uzman hanımefendinin şu minvaldeki sözleri oldu:

    "eh tabi bazen yemekle birlikte bir şeyler içerken kah ağzımızın yağı olsun kah ufak yemek parçacıklar olsun (örneğin (bkz: su icerken bardagin icinde gorunen yuzen seyler) ) bardağın kenarına bulaşarak* pek hoş olmayan bir görüntü oluşturuyor. e bu durumda naapıyoruuuz, karşımızdakinin dikkatini anlık olarak başka bir tarafa çekip peçetemizle şöyle bir siliyoruz, yüzen bir şey varsa barnaamızla* alıveriyoruz. voila şekerim!"

    sofra adabı değil sofra kurnazlığıymış, sofra madrabazlığıymış kardeşim sizinki... kaybolun gözüm görmesin! kırrırım vallahi bu bilgisayyarrrı, parramparça ederim!
  • okullarda ders olarak verilmesi gereken bi konudur kanımca.zira insan belli bi yaştan sonra bu adabı öğrenemiyor ve bi lokantaya gittiğinde rezil oluyor veya rezil olma endişesiyle rahat yemek yiyemiyor
  • masanın yaşça en küçüğü gidip de baş köşeye oturmaz. kapıya yakın olan tarafa oturur, ki masaya çay, şeker vs. lazım olduğunda fişek gibi kalkarak gidip getirebilsin.

    (bkz: khabze)
  • sistematik bir sofra adabı, içinizdeki minik obur nazinin bir dışavurumu olabilir. the kominksy method adlı dizide müthiş bir sahne var buna ilişkin (1.s:b8).
    norman, kendisinden hoşlanan dianne'in teklifini kabul ederek öğlen yemeğine çıkar. her şey iyi hoştur ama norman, dianne'in sofra adabına sinir olmuştur:
    "fazlasıyla tasarlanmış ve fazlasıyla sistematik bir yemek yeme tarzı vardı. önce sebzelerle başladı, sonra elma dilimi patatese geçti ve tabağında yiyecek bir şey kalmayınca da balığını bir çırpıda yalayıp yuttu. bu, onun hesapçı biri olduğunu gösteriyor; tıpkı almanların önce polonya, sonra belçika ve fransa üzerinden stratejik olarak ilerlemesi gibi."
  • yemek sırasında kullanılan çatal ve bıçak kullanıldıktan sonra tabağa konulur. bıçağın keskin tarafı kendinize doğru olacak biçimde sağa, çatal ise sol tarafa konur.sofrada dik oturulmalıdır. dik oturmak hem masaya hem de sofradaki insanlara duyulan saygının göstergesidir. dirseklerin masaya konması, yayılarak oturulması ve kolların masayı kaplaması saygısızlık olarak algılanır.tabağa çok fazla yemek doldurulmaz. yenilebilecek miktarda yemek alınır ve bitirdikten sonra açlık hissedilirse tabağa ekleme yapılabilir.sofraya karşı öksürülmez, hapşırılmaz ve burun temizlenmez. böyle bir durumda ağza peçete tutularak sofradan izin alınır ve kalkılır.masaya oturmadan önce kadınlar rujunu bir peçete yardımı ile silmelidir. bardakta ruj lekesi bırakmak ev sahibine saygısızlık olarak nitelendirilir.sesli bir şekilde yemek yemek ve içmek sofra adabı yemek yeme kuralları için uygunsuz davranışlar arasındadır.çorbaya ya da salataya limon sıkmak istenildiğinde, limon sağ ele alınır ve sol elde limona siper edilir. böylece masadaki diğer insanlara limon suyu sıçraması önlenir.sofradan herkes yemek yedikten sonra kalkılır. yemeği önceden bitirseniz bile diğerlerini beklemeniz gerekir.yemeğin tadına baktıktan sonra tuz eklenir. tadına bakmadan tuz eklemek ev sahibine saygısızlık olarak kabul edilir.sofraya oturur oturmaz yemek kırıntılarının etrafa dökülmesini önlemek amacıyla dizlere peçete serilir. yemek bitince peçete tabağın içine değil tabağın yan tarafına koyulur.yemek yerken ağız kapalı tutulmalıdır. ağızda yemek varken konuşmak sofra adabına aykırıdır. ayrıca lokmalar büyük değil küçük küçük alınmalı ve çiğnenip yutulduktan sonra konuşulmalıdır.ev sahibi ya da davetteki en büyük kişi sofraya oturmadan masaya oturulmaz. aynı şekilde ev sahibi ya da evin büyüğü sofradan kalkmadan masadan kalkılmaz.sofrada puro, sigara, pipo gibi tütün mamulleri kullanılması sofra adabına aykırıdır. izin isteyerek kullanılsa da sofraya saygısızlık olarak nitelendirilir.böyle bir alışkanlığınız varsa sofradan izin isteyip sigara için özel olarak ayrılan alanlarda ya da dışarıda sigara içmeniz daha şık olur.
  • yemek yerken yemek yiyen son kişiyi masada tek başına bırakmamayı gerektirir.
    yemek masasındasınız. masada 3-5 kişi neyse yemek yiyorsunuz, yemeğini yiyen çayını alıp masadan kalkıyor. işte son kalan kişi masada tek başına bırakılmaz, sondan önceki ya yemeğini biraz yavaş yiyerek ona ayak uydurur ya da yemeği bitmiş olsa bile sofradan kalkmaz.
    (bkz: khabze)
hesabın var mı? giriş yap