• öncelikle
    sansar salvo-180 km
    sansar salvo-bombalar hedef bulur
    sansar salvo - ağır roman
    sansar salvo - ölürsem bu gün

    en azından şarkıları rap sevmeseniz bile sözleri dinleyerek bir kere dinlemenizi tavsiye ederim. sansar türkiye'de en sağlam rap yapan kişilerden birisi ve sokak hayatını çok güzel yansıtır şarkılarına.

    olmamasını esefle kınadığım, özellikle daha naif ve “batılı” zihniyet ile yetişmiş arkadaşlarımıza yardımcı olacağına inandığım bir rehber bu. batılı dediğime bakmayın, anlayın işte. daha nezih, daha güzel..

    yazacağım şeyleri, nereden bildiğimi anlamanız için; yıllarca, ankara tuzluçayır, keçiören, hasköy, mamak akdere, antalya zeytinköy/çallı/cumartesi pazarı ve sinan mahallesinde yaşamış, gemi makineleri zabitliğinde okumuş ve sanayi de 2 yıl staj yapmış bir insanım. nerede allahın belası, yüzünü şeytan görsün bir insan varsa tek tek tanıştım aq.
    öncelikle yazdıklarım kesinle kavga stili, ıvırı zıvırı değil. kavga sokakta en son raddedir. bir şeyler cidden boka sarmıştır. sokakta hayatta kalmanız için gereken şey kavga etmeyi bilmeniz ama işinizi konuşarak çözmebilmenizdir. konuşarak çözerken, seçeceğiniz davranış biçimi sonucu etkileyecektir. benim istediğim şey en azından bunların neler olabileceğini anlayabilin.
    asıl güç kavga ederek karşı tarafın kafasını ezen değildir. 1000 lira ver sana her laf atana, yan bakana kafa atacak adam bulursun. olay kavga başlama ihtimali olan durumlarda kavgayı konuşarak çözebilmekte, çözülemezse de gereğini yapabilmektedir.
    yazdıklarımı bir kaç başlık altında inceleyeceğim, bakalım
    1-)insan ilişkileri
    1-a) düşük-üstün ilişki
    1-b) eşit ilişki
    1-c) üstün-düşük ilişki
    2-) kavgalar
    2-a) yumruk yumruğa kavgalar
    2-b) bıçaklı kavgalar
    2-c) silah içeren kavgalar
    3-)mafya
    4-)polislerle konuşma
    istiklal marşı ve kapanış.

    öncelikle şöyle bir sıkıntı var. herkes yaşadığı dünyayı “gerçek” dünya zannediyor. burada da bir sıkıntı oluyor.
    sitede oturan basketbol seven kıvırcık ergen irisi arkadaşımız tek gerçeğin kendi yaşadığı hayat olduğundan emin. onun için dünyada açlık yok. zorla çalıştırılan orospular, imzalatılan sözleşmeler, torbacılar, peynirciler, tefeciler yok. olmasına gerek de yok. mesela bu arkadaşımız dışarı çıkarken yanına çakı almayı düşünmez. neden düşünsün ki? güvenlikli sitede, nezih bir semtte oturuyor.
    ancak bu hayatın bir de ters noktasında olanlar da var. varoş bir semtin daha da varoş mahallesinde, komşusu torbacı, karşı komşusu trans olan, 9 yaşından beri yanından çakısını ayırmayan, hayatı sokakta öğrenen, dayak yiye yine büyüyen insanlar. işte bu insanların bildiği şeyleri, kıvırcık arkadaşımız bilemez. ancak zamanı geldiğinde bu iki uç insan karşılaşıyor. belki metroda, belki otobüste. ve kıvılcım çakıyor.

    1-)insan ilişkileri
    çoğunlukla ilişkileri 3 gruba indirgeyebiliriz. insan hayatı bundan çok daha karmaşıktır ve daha fazla paremetre içerir ama genel başlıklar yeterli. şunu da söylemek gerekir, aynı olay pek çok farklı şekilde yorumlanabilir. kimisi için tinerci ile karşılaşmak “düşük-üstün” ilişkiye yol açarken; kimisi için eşit bir ilişki olabilir.
    burada çoğunlukla en etkili şey nasıl göründüğünüzdür. yani, dar jean üstüne ten rengi kazak giymiş, bunu da askı kemer ve şirin bir papyon ile kombinlemişseniz söylendiğiniz hiç bir şey ciddiye alınmayabilir. yani çoğunlukla alınmaz. siz kendinizi ciddiye alabiliyor musunuz ya? ay ben gülerim

    1-a) düşük-üstün ilişki
    bu ilişki biçiminde siz gerek ego, gerek kuvvet gerek ise yeterlilik bakımından “düşük” konumdasınızdır. `yasalar karşısında eşit olmayı bulan insan, ilişkilerde eşitliği öğrenemeyecek.`
    örnek vermek gerekirse, sokakta 3 kişi sizi çevirip, sigara veya para istemeye başlarsa bu durumda çoğu insan siner. ara sokak, sayıca üstünler, kişisel alanınızdalar vb.
    ancak sokakta sıkıntı olmadan yolunuza devam etmeniz gerekiyorsa, yapacağınız şey sinip “düşük-üstün ilişki”yi kabul etmek değil, ilişkiyi “eşit ilişki” durumuna getirmektir. bu sokakta en kolay sigarayla, dik durarak ve karşındaki insanlarla kendini eşit hissederek ve –onların diliyle- düzgün iletişim kurarak olur.
    böyle bir sıkıntı mı var, çıkar cebinden paketi, sigara ver, çakmak iste –çakmak iste ki tek isteyebilen taraf onlar olmasın- para isterlerse duruma göre “kardeşim param olsa ne işim var burada” “kim kaybetmiş biz bulucaz” “bu saatte parası olan adamın ne işi var burda aq” gibi devam et. üstüne çoğunlukla muhabbet dönmez. tabi bunu üzerinizde özel dikim takım elbise elinizde iphone 7 varken yapmayın, taşak oğlanı olursunuz. kendinizi ezik hissetmeyin, yolu biliyorsanız, “kardeşim xxx caddesine şuradan dönüp şuraya sapınca çıkıyorduk değil mi?” gibi bir cümle kurun, yolunuza devam edin.
    burada yapılması gereken en basit şey o insanların hedef kitlesinde olmadığınızı ve aynı hayatı yaşadığınızı veya daha önce yaşadığınızı göstermektir.
    örneğin, bu gün olan (bkz: 3 kasım 2016 metroda tehdit edilmem) hadisesi, başına gelen arkadaşımız için bu kategoride. oysa yolunu biraz bilen birisi için, gayet kolay bertaraf edilebilecek bir durum.

    sıkıntı nerede başlar? sıkıntı “düşük-üstün” ilişkinin düşük tarafında olmanıza rağmen bunu fark etmeyip karşınızdakine tiksintiyle bakmanızda, hakir görmenizde, bakışlarınızla, duruşunuzla ondan iğrenmenizle başlar. örneğin adam size seslendiği an korkudan zıplayıp 2 adım geriye atarsanız geçmiş olsun.

    1-b) eşit ilişki
    çoğunlukla en rahat ilişki budur. sokakta balicinin sigara istediği, 2 dal sigara serip -nasılsın kardeşim hayat nasıl gidiyor?- diyip çakmak aldığınız ilişki budur. eğer yaşadığınız semtte belli bir bağımlı varsa, ilişkinizi bu seviyede tutabilirsiniz, sıkıntı çıkarmayacağı gibi en olmadık yerlerde hayat kurtaracaktır.
    örneğin böyle bir durumda, abi nolsun ya koşturuyoruz, gibi bir cevap alırsanız. oradaki koşturmak memleketten gelen hüsnü dayının –işler nasıl? sorusuna verdiği yanıttan farklıdır. “koşturuyoruz” demek en basit haliyle “ bulmak için uğraşıyoruz” anlamına gelir. sıkıştırın eline bi 5 lira kendine çok yüklenme dedikten sonra yola devam. eğer herhangi bir ilişkiyi bu noktaya getirebilirseniz sıkıntı olmaz çoğunlukla.

    1-c) üstün-düşük ilişki
    burası da sizin üstün, karşı tarafın düşük olduğu durum. ancak burada sıkıntı şurada, eğer üstünseniz onu göstermesini bileceksiniz. yani üstün olup mevlana gibi bütün egoyu öldürüp “ya ama hepimiz insan değil miyiz zaten? ehe.”civarında cümleler hareketler yaparsanız ağzınıza sıçarlar. unutmayın zalimin hası yoksuldan çıkar. bu ilişkide insanların sizden nefret etmesine hazır olmalısınız.

    ancak daha küçük örneklerden gidersek, metroya girerken tam kapının önünde yan yana kalırsınız. bu noktada dudaklarınızı oynatmadan baş hareketi ile “geç” yapmak küçük bir üstünlük belirtisidir mesela. bu hareketi düzgün bir şekilde yapan ve gözlerini kırpmayan adama dayılanacak bir allahın kulunu tanımıyorum mesela.

    açıkcası bunu anlatmak çok içimden gelmedi çünkü pek anlamı yok. bunu yapmak için, biraz karizma, yoğun bir narsizm ve egoizm kasmanız, karşınızdaki adama köpek çekmeniz gerekir. bir punduna getirirlerse götünüzde iphone 7 varken maraton koşmaya çalışabilirsiniz, çok denemeyiniz.

    2-) kavgalar
    zurnanın zırt dediği yer burası. öyle oldu, böyle oldu, yan battı çamura battı, ne siz kurtarabildiniz ne adam geri çekilebildi, giriyorsunuz birbirinize. yapacak bir şey yok, 3-5 yumruk yiyin, 3-5 yumruk atın, azıcık adrenalin, testesteron salgılayın, evinize gittiğinizde sevgiliniz bi pansuman yapar, acılı ama şevkatli bi pompa yaparsınız. bayılırım adjsfklds neys.

    2-a) yumruk yumruğa kavgalar
    en güzeli bu arkadaşlar. valla. ev kadını annenizin “amağn oğlum kavga etme bir yere karışma” demesine aldırmayın. yumruk yumruğa girmek iyidir. artık bunu yapabilecek insanlardan çok kalmadı. eğer yeterince uzun süre kavga edebilirseniz, kaldırımda yan yana oturup sigara içmeye hak kazanırsınız. sigaranın yarısında kahkaha atıp “ama iyi kafa attım ha sdfhasılsdjbskf” derseniz duygusal şirin bir ortam oluşur. çek dudağını terbiyesiz herif! o kadar de demedik. hormonunu siktiğim. neyse.

    2-b) bıçaklı kavgalar
    arkadaşlar bu nokta çok sıkıntı. bıçak normalde “hart” diye çekilen ve saplanan bir şey değildir. ne kadar inanmasanız da, yıllarca yanında karambit saldırı bıçağı taşıyan ancak bunu 1 kere bile cebinden çıkarmamış insanlar var. otobüste, metroda, metrobüste çevrenizdeki insanların yarısından fazlasının cebinde en azından bir çakı olduğuna emin olabilirsiniz.
    çakı taşımak normalde güzel bir olay. hayatta 1 kere lazım olur, ondan da hayat kurtarır.
    ancak diyelim ki, komple sıçtınız, saçma sapan şeyler oldu ve adam size bıçak çekti.
    bu noktada hayati pek çok durum söz konusu. bıçağın türü, boyutu, karşınızdaki adamın tutuş şekli, görünüşü, siyasi/ekonomik durumu, semt vb.

    örneğin, cebinden kelebek çıkaran adam sıkıntılı bir adamdır. kelebek yasak bir bıçak türü, taşımak da kullanmak da ciddi suç aslında.
    biri cebinden kelebek çıkarttıysa ve nizami bir şekilde sallayarak üstünüze geliyorsa, büyük bir ihtimalle illagal durumların korkutmadığı, daha önce de bıçak kullanmış ve deneyimli biri var demektir. nasıl düştünüz olm siz bu duruma?
    adamdan kaçmadan ancak mesafenizi koruyarak, daha fazla tehdit hissetmemesi için eller hafif havada, vucudun göğüsten aşağısı arkada pozisyon alacak şekilde konuşmaya devam edebilirsiniz, ani bir saldırıda göğsünüzü korur en azından.

    bu noktada, daha önce söylediğimiz gibi, ne yapmanız gerektiğini bilirseniz genellikle sıkıntı olmaz. en kötü, bıçağı nerenize yerseniz ölmeyeceğiniz konusunda fikriniz olsun. el ve ayaklarda çok fazla damar var, kanama çok olur, öldürmez ama tendonlara kesik alırsanız bir sürü uğraşırsınız, parmağınızı kullanamayabilirsiniz. elden dirseğe kadar olan bölüm çift kemiklidir, tampon dirsek ile omuz arasında tek kemik olan bölümden yapılır. karın boşluğu genel olarak öldürmüyor ama bence denemeyin. kasıklarda çok büyük damarlar var, isimlerini hatırlamıyorum, oraya darbe almayın. almayın yani, yiyeceğini anladığın an zıplar mısın ne yaparsın bilmiyorum. bir de bacağa yenilen darbelerde bıçağı yere yatay olarak değil dikey olarak yerseniz daha iyi oluyor, kasların iyileşme süresi de kısalıyor, öldürme riski de azalıyor.

    adamla adamın dilinden konuşmaya, anlaşmaya, iletişim kanallarını kapatmamak için konuşmaya devam edin. ciddiyim. gerekirse kurtlar vadisinden örnek verin. “raconda bıçaksız adama bıçak çekmek var mı? bu millet çakır gibi bir adam yetiştirdi, gençliğe bak bıçaksız adama bıçak çekiyor, gel başımızı derde sokmayalım bırak kenara kimin kime gücü yeterse” gibi sizin için anlamsız, komik, “çakır kim aq adshfdskl” diyeceğiniz cümleler karşınızdaki kişiye düşündüğünüzden daha sert etki edecektir. aynı dünyada yaşamıyorsunuz.
    olmadı mı? umarım o gün bot giymemişsindir. ne duruyorsun aq

    2-c) silah içeren kavgalar
    zurnanın “zooort” dediği yer burası. eğer silah da bıçak gibi çat diye çıkarabilen, masaya koyulabilen, direk kafaya dayanan bir olay değildir. taşıyan kişi, kim olursa olsun, polisinden mafyasına, 3. sınıf torbacısından pezevengine kadar, durduk yere bunu çıkartmaz. kimse geri zekalı değil, hayat da kurtlar vadisi değil. ancak oldu da çekti silahı?
    ne istiyorsa yapın gençler. ilk çıkarttığı an hayattaysanız hayatta kalmanız gerekiyordur, bir şey istiyordur falan. buna çok söylenecek bir şey yok aslında.. şöyle bir olaydan bahsedeyim yalnız, artık kuru-sıkı silahlar yanlarında turuncu bir şeritle üretiliyor yanlış hatırlamıyorsam. yanındaki bu turuncu çizgiyi görüp de “yeaa kuru sıkıymış siktir git” demeyin. sanayide kuru sıkının ucunu açtırmak 50 lira. risk almaya değmez.

    3-)mafya
    sözlükte sürekli yanlış olarak bahsedilen bir olay var. sokakta beyaz gömlek, altınışık takım giyen, elinde tespih olup hayırdırlı falan konuşan insanlar mafya olarak görülüyor. alakası bile yok. bir lamer, coder’ın yanında ne kadar yazılımcıysa bu adam da o kadar mafya. daha fazlası değil.
    “mafya” adı altında incelenebilecek insanları zaten normal bir işiniz var ise, çok göremezseniz, görseniz bile denk gelemezsiniz, genel olarak tanıyamazsınız. eskisi gibi çizgili italyan takım içerisine saten lacivert gömlek giyeyim gibi bir olay yok. çok mafyalık da bir olayları kalmadı aslında. gece klübü yönetir, bmw 7 gibi bir arabaya biner, araba alıp sattıkları bir galerileri vardır, belli bölgeler içerisinde “güvenliği sağlamak için” cüzi ücretler toplar. vermeyenin de en fazla camı falan kırılır bir seferlik. ancak vermek her zaman daha iyidir. gerçekten ite serseriye, hırsızına gaspçısına karşı koruma sağlarlar. düşündüğünüz gibi meksika karteli gibi borçlusunu et askısına asıp gece gündüz batak oynayan insanlar değiller yani. emin ol sokakta karşılaşınca en mutlu olunan insanlar bu arkadaşlar, yardımcı falan olurlar yani.

    4-)polislerle konuşma
    son olarak insanlarda polislerle konuşmayı bilmeme gibi bir olay söz konusu. ya polisle düşmanı gibi konuşuyor, doğal olarak ters tepki alıyorlar, ya da polisle sanki kainatların efendisiymiş gibi konuşuyorlar. polisi sevseniz de, sevmeseniz de, sizin komşunuz, arkadaşınız, amcanız olan, gayet az miktarlara mesai dolduran bir memur. siz ona sıkıntı çıkarmaya çalışmazsanız bir sıkıntı çıkarmaz, işi gücü yok sizinle mi uğraşacak?
    bir kavga oldu, biriyle yumruk yumruğa girdiniz. polis geldi, sizi ayırdı, kimlikleri aldı, başınızda biri duruyor diğer polis de gbt sorduruyor.

    polis size ne oldu der çoğunlukla, lafı evelemeden gevelemeden yalan söylemeden, bu konuda ciddiyim, anlatın. bakın size klasik bir kavga sonrası diyalogu;
    polis- naptınız lan? girmişsiniz birbirinize. sizinle mi uğraşıcaz aq
    siz- ya memur bey benim normalde böyle şeylerle alakam yok. arkadaşla(aranızda husumet olmadığını gösterin) böyle böyle bir sıkıntı oldu, şöyle bir atışma yaşandı, baktım arkadaş üzerime yürüyor beni ittiriyor, kafa kola alıyor, kafa attım amirim, sonra o saldırdı yaka paçayken ayırdılar zaten.
    polis- he her atışmada kafa at tamam mı evladım. kmlerleuğrşyrzamnkmya. öyle mi oldu lan?
    diğer arkadaş- öyle oldu amirim.
    polis- nerede okuyorsunuz lan siz?
    geçmiş olsun. bu saatten sonra ayarlayabilirsiniz bence, sıkıntı kalmadı.

    son olarak örnek anı jkafhldskf
    antalya’da sinan mahallesinde yaşıyordum. ev, bulunduğu apartmanın en alt katında dükkandan bozma olacakken tam bozulamamış 25 mt2 bir yer, hava alması için kapısını açıyorum falan. komşum da eğlenceli ağzı laf yapan bir torbacı. bulunduğumuz nokta karakola 50 metre falan -yenikapı karakolu- saat gece 3 gibi, çıkayım da denize karşı bir sigara içeyim dedim. eşofmanla falan çıktım, sallana sallana yürüyorum. ara sokaktan geçerken, önümde 2 tane apaçi var ama apaçi prototipi gibiler. yani apaçi fortune 500 olsa zirveden girecekler. f50 eşofman altına parmak pembe sporlar, kedi gözü eşofman üstü, üstleri dikilmiş saçlar ve yanaktan alınmış faullerden aşağıya inip keçi sakalında birleşen bir sakal. hmınısktiğimini. bunlar önde yürüyen kadına laf atıyor ve bir süredir atıyorlarmış zaten. seslendim ben buna arkadan,
    ben-şş arkadaşım bi bakar mısın?(arkadaşım genelde sivil polisler tarafından kullanılır, dikkat çeker)
    apç1-hayırdır?
    apç2-kim bu aq?
    ben-milletin anasına bacısına laf mı atıyorsun lan?(dayak öncesi mahalle abisi repliği, herkes tanır)
    apç1-2- kaldı. bekliyorlar. tepkiye göre tepki verecekler, belli kilit nokta
    ben- paketten sigara çıkarırım. kendim yakarım, bunlara ikram ederim. o sırada öndeki bayan zaten hızlı gitmesinden mütevellit çoktan gözden kaybolmuş olur. tam işte o anda arkadan bir ses geldi.
    torb- ortaam bi sıkıntı mı var lan? hayırdır amına koyim?
    ben- lan gece gece karıyı kızı takip ediyorlar, cins cins bakıyorlar bir de
    dediğim anda
    apaçiler konuştuğum kişiyi tanımıştır. ayaklarının bağı çözülür, abiler bokunu yiyimler havada uçuşur, üstün-düşük’e çevirdiğimiz iletişim, kalkmış götlerimiz ve öptürdüğümüz ellerimizle denize karşı bi sigara gömelim, koyim böyle hayata, hatun da güzeldi yalnız, hahaha siktir geyikleri arasında uzaklaşılır.

    umarım az da olsa yardımcı olabilmişimdir. tabii ki tüm durumlar bunlarla sınırlı değil ancak etliye sütlüye karışmayan arkadaşlar -bence- karşılaşabilecekleri noktalar bunlar. buraya kadar uğraşıp okuduysan, ya bildiğin için tasdik ettin, ya başına geldi, ya da gelmesinden korkuyorsun. ya da kadınsın ve taciz edilmekten korkuyorsun. yanında silah taşımak en kolayı. size nacizane tek tavsiyem iletişim becerilerinizi çıkarabileceğiniz kadar yükseğe çıkartmanız.
    sadece sokak için değil, kariyeriniz,akademik kariyeriniz ve para kazanmanız için bile en gerekli olan özellik budur. eğer kendinizi düzgün satabiliyorsanız istanbul’da my tower dediğiniz yerden 1+1’i 500.000 liraya da satabilirsiniz.

    ben rahat yazmayı seviyorum, gerekirse sonra editliyorum, o yüzden sıkıntılı imla hataları falan varsa düzeltirim, çemkirmeyin lütfen.

    umarım bir kavgayı bile "kavga" olmadan engelleyebilecek bir yazı olmuştur. en azından fikir verebilmiştir.

    saygılar
  • her geçen gün daha bok bir hale gelen sokaklarda tesadüf eseri yaşadığımızı düşünürsek, yerine göre hayat kurtarabilecek bir rehberdir.
  • güzel rehber
    ana fikri için (bkz: kaçanın anası ağlamaz)
  • üstünkörü okuduğum faydalı bir rehber. ancak böyle bir rehberin yazılmasına neden olan insanların olduğu ve olayların yaşandığı bir ülkede yaşamak da fazlasıyla can sıkıcı.

    şu hayatta en değerli şey cansa, kaçın olm kaçabildiğiniz kadar. anlık zaferleri bırakın onlar kazansın, onlar aynı bok çukurunda yaşamaya devam ederken, siz ertesi gün nispeten daha güzel ve keyifli yaşamınıza uyanıyor olacaksanız. erkeklik denen komik kavramı kabul edeceksek; bıçakla vs'yle üstünüze gelen adam varsın sizden daha erkek olsun. çok da fifi.

    yani eyvallah güzel rehber de, "beladan kaçacak kadar atletik özelliklere sahip olmak" gibi bir madde de eklenebilirmiş asşlfkşf.
  • iki kelimeden müteşekkil bir rehberdir: selamun aleyküm.

    hakikaten leş gibi bir ortamda doğup büyümüş bir insan evladı olarak naçizane tavsiyem budur. gecenin bir vakti ıssız bir sokakta tekinsiz tiplerle karşılaştığınızda belanın geldiğini hissettiğiniz anda karşı tarafın konuşmasına veya size doğru hamle yapmasına fırsat vermeden kafayı hafiften öne eğerek, ne ince cılız bir sesle ne de çok sert bir tonda olmak kaydıyla selamun aleyküm deyin. yürüyüşünüz de ne çok pısırık olsun ne de mahallenin bitirimi havasında olsun.

    potansiyel bir saldırının %99 önüne geçmiş olursunuz. %1 ihtimali ise bir gasp olayı ile karşı karşıya olmanıza binaen verdim. bu tip durumlarda mahalleyi biliyorsanız işiniz çok kolay. "kardeş sen ne tarafta oturuyon?" "kimlerdensin?" türevi sorularla mahallenin yabancısı olmadığınızı belli etmeniz gerekiyor. mahallede hatırı sayılır birilerini tanıyorsanız direkt ismini vermekten çekinmeyin. falanca benim arkadaşımdır, akrabamdır vs. anladınız işte. kimse mahallesindeki insanları karşısına almak istemez.

    o mahallede yaşamıyor ve o mahalleden kimseyi tanımıyorsanız karşınızdakini iyice süzün. silahı, bıçağı varsa, yumruk yumruğa giriştiğinizde alt edemeyeceğinize ve kaçma imkanınızın olmadığına inanıyorsanız istediğini verin. zira bıçağı saplamayacağını zannediyorsanız yanılıyorsunuz. unutmayın, kaybedecek hiçbir şeyi olmayan ve yaşam amacı birilerinin ağzını burnunu dağıtmak, birilerine zarar vermek olan insanlarla muhatap oluyorsunuz. ona göre davranın.

    karşınızdaki paranızı istemiyorsa, sadece sataşıp kavga etmek niyetindeyse selamun aleyküm iş görecektir. hala güvende hissetmiyorsanız ve sigara kullanıyorsanız bir dal sigara çıkarıp çakmak istemek iş görür. çakmağı isteyip sigara uzatmamak kenar mahallelerde büyük bir saygısızlık olarak addedilir. o yüzden sigara uzatmayı da ihmal etmeyin.
  • kedi bu konuda üniversite bitirmiş denilebilir haliyle bize de kendisinden feyz almak düşer.
  • (bkz: phoebe buffay)
hesabın var mı? giriş yap