• sokrates bir ironistti: "insan sahip olmadığı şeyi elde etmeyi arzularken, zaten elinde olan bir şeyi gelecekte de elinde tutmayi ister."
  • baldıran zehriyle öldürülmeden önce (adını hatırlayamadığım için kişinin adı ziya olsun)
    yanındakilere ziyaya iki tavuk borcum var ödersiniz demiş denilen filozof.hiç bir yazılı eseri yoktur.sokratesin savunmasının okunmasını tavsiye ederim.aslında aynı olaylar şimdi de dönmektedir.
  • dünyanın gelmiş geçmiş en büyük ve güzel at sineği. atina denen o uyuşuk, hantal atı daha iyi bir hayata doğru biraz dürtükleyebilmek uğruna canını verdi. sanırım tarihte şehit unvanını kelimenin gerçek anlamıyla hakeden çok nadir insanlardan biri.
  • hiçbir şey bilmediğini itiraf eden bir insana biri nasıl "yanılıyorsun" diyebilir ki? dürüst olduğu için birini suçlamak ne kadar saçmaysa sokrates'e karşı çıkmak da o kadar saçmadır. o bir düşünceyi savunmaz, düşüncesi olanlara karşıtını öğreterek onu uyandırır.
  • kendileri polis meydanında çekirdek çitlemeyi pek bir severmiş.
  • sokrates insanları önce sanki bir bilgelermiş gibi överek tuzağa düşürür, sonra onlara bildiklerini sandıkları konular hakkında sorular sorar. sorduğu sorulara salt akıl ve mantıkla cevaplar verir. karşısındakiler savundukları konuların sandıkları gibi olmadığını ve nihayetinde hiç bir şey bilmediklerini anlarlar. sokrates bir şey bilmek için o konu hakkında insanın hiçbir şey bilmediğini anlaması gerektiğini savunur. savunduğu her konunun mantıklı bir açıklaması vardır. sorduğu sorular rastgele sorular değildir. insan aslında ondan en çok neden sorusunun nerelerde kullanılacağını öğrenir. kendisinin de söylediği gibi tek derdi yurttaşlarının erdemi öğrenmeye çabalamalarını ve erdemli yaşamaya para ve şöhretten daha çok önem vermelerini sağlamaktır. delphideki apollon tapınağında kendini bil yazısını ki tasavvufun özü olarak bilinir, öyle bir açıklamıştır ki defalarca okuyup düşünmeyi gerektirir. velhasılıkelam sokrates in gelmiş geçmiş en büyük bilgelerden biri olduğu su götürmez bir gerçektir.
  • ölümünü karısı, ksantippi'den dinleyelim;

    ''leto mutfağın eşiğine oturmuş, avuçlarını kazıyordu. kör sanılırdı; dünyaya gözlerini kapamıştı, dünyayı görmemek için.
    -evet, demokratlardı, ılımlı demokratlar,ama bu sözcükler ne demek, artık bilemiyorum, filippos oğlum! (...) genç bir şair, kendini şair sanan bir sersem, bir sabah arhona* sokrates'i suçlayan bir ihmbarda bulunmuş. onu ahlakdışı şeyler öğretmekle itham ediyormuş, tanrılara inanmamak gibi mesela (...) sonra likon diye biri de meletos'un yanında ihbarnameyi imzalamış. öyle olunca işi ciddiye aldılar, heliastesler* için kura çekildi. beş yüz bir kişi seçildi; hayatlarında kocamın konuşmalarını dinlememiş sesini bile duymamış, belki adını duymuş insanlar. sonra geldiler, sokrates'in bilmem ne günü mahkemede bulunması gerektiğini söylediler, site dışına da çıkamayacakmış.
    (...) sokrates mahkemeye gitti, avukat tutmasını söylediler. ''hayır! ben kendimi savunabilirim'' dedi. ve savundu da; onlara şöyle dedi: ''buyurun, ben böyleyim, bu yaştan sonra değişecek de değilim!'' yetmiş yaşındaydı. meletos'a kendisini neyle suçladığını sordu, o da tanrıtanımazlık suçlamalarını tekrarladı ve sokrates onu paçavraya çevirdi. bir insan hem site'ninkilerden başka tanrılara tapmakla, hem de tanrıtanımazlıkla nasıl suçlanabilirdi? yargıçlarına, kendisi hakkında takibat yapabilecekleri tek bir suç bulunmadığını söyledi. geçmişinde suç sayılacak tek bir eylem bulamayacaklarını, bu dava sadece söylediği iddia edilen sözlere dayanıyordu. ve söylediği sözleri yasaklayan tek bir yasa yoktu...
    (...) sokrrates az bir para cezası ödeyip kurtulabilirdi. yargıçlar ona, ne kadar bir ceza uygun bulacağını sordular. bütün dostları: ''düşünme! yüz drahmi de! biz öderiz!'' dediler. çok söyledik ama tiksinmişti her şeyden, meydan okudu onlara. onlara, kendisi gibi bir insanın, ömrünün sonuna kadar pritane'de* yiyip içip yaşaması gerektiğini söyledi. bu suratlarına indirilmiş bir tokattı, müthiş öfkelendiler. heriasteslerin çoğunluğunun, 281 üyenin oyuyla ölüme mahkum edildi.
    (...) onları böylesine aşağılamış bir adamın ölmesi gerekirdi. bir kez daha ölüm cezasını görüştüler, daha da büyük bir çoğunlukla tekrar onaylandı. şimdi düşünüyorum da, onlar da ölmesini istiyorlar mıydı acaba? anlık öfkeler, büyük büyük sözlerdi! (...) dostları kaçmasını söylediler. onlara: ''nereye gitmek için? ben bu şehirden savaşa gitmek için çıktım sadece. atina'nın dışında yaşamayı bilemem. ben seyyar bir fikir satıcısı değilim, protagoras gibi. hayır teşekkür ederim.'' onu hapisaneye götürdüler sahici bir hapisane değildi. herkes istediği gibi girip çıkıyordu; dostları onu rahatça kaçırabileceklerini söylediler, yargıçlar da görmezden gelebilirdi...
    (...) cellatlar ağlayarak baldıran zehrini getirdiler... hepimiz oradaydık, sofroniskos, ion, ben... bir bardak şarap içer gibi içti zehri. yarım saat sonra ölmüştü...
    (...)
    -işte böyle filippos, bu öyküyü asla unutma!
    -unutmayacağım ama bana anlattıkların daha çok bir intihara benziyor, ksantippi.''

    kaynak*
hesabın var mı? giriş yap