• önce eski karşılıklarını verelim:
    somut, yani müşahhas. [concrete]
    soyut, yani mücerred. [abstract]
    ilki teşhis, yani belirlemekten, ikincisi ise tecrid, yani soymaktan geliyor. [teşhis —> müşahhas (belirlenmiş) ve tecrid —> mücerred (soyulmuş)]

    somut, som- dan; soyut, soy- dan geliyor. ikisi de kökleri itibariyle harika, fakat türetilirken kullanılan son ekler facia, çünkü türkçe’de sözcük türetmek için kullanılagelen böyle bir son ek yok.
    konuya gelirsek, bir kere bu somut-soyut ikilisi iki farklı düzlemde kullanılır.
    ilk kullanımı özdeksel olsun, tinsel olsun olgusallık düzleminde. ki bizim en babayiğidimiz bu ikilinin sadece bu düzlemdeki kullanımını biliriz, tabii şayet felsefeyle haşir neşir değilsek.
    mesela türkiye cumhuriyeti devleti. bu, zaman-mekansal tinsel bir varlık. ve tabii somut. ama bunu, devlet olması bakımından düşünceye konu edersek soyutlamış oluruz. dağ, deniz, yıldızlar gezegenler, elektronlar, nötronlar, ağaçlar, çiçekler, kuşlar vs. bunların hepsini duyumsadığımız gibi aynı zamanda soyutlayıp düşüncemize de konu edebiliriz.

    özetle, bu kullanım düzlemi olgusal/reel alanın düzlemidir. ve bu alanda özdeksel ya da tinsel varolanlara somut, düşünsel/zihnî olana ise soyut deriz.
    bu ikilinin kullanım düzlemlerinden ikincisine gelirsek — burda asıl açıklığa kavuşturmaya çabaladığımız nokta da burası — , bunu bilmemiz şart; aksi takdirde, genelde klasik rasyonalist felsefeyi, özelde hegel’i anlamak imkan dahilinde olmaz. kaldı ki, madem felsefeye/kavrama nüfuz edebilmek için bu kadar çalışıp didiniyoruz, bu düzlem felsefenin düzlemi, buraya yükselemezsek bu alanda bize ekmek yok.

    imdi…

    bu ikilinin elân açıklamaya çalışacağımız kullanım düzlemi ne maddi ne de manevi; bu nokta çok özsel. doğa ve tin alanında değiliz artık. biz burda somut ve soyutu öyle bir düzlemde kullanıyoruz ki, bu düzlem soyut düşüncenin düzlemi. mantıksal düzlem ya da hegel’in tabiriyle soyut düşünce ögesindeki idea düzlemi.düzlem bu.madem düzlemimizi ortaya koyduk, o zaman bunun idrakiyle şunları sıralabiliriz:
    somut, birlik olandır; soyutsa somutun analizinden elde edilen.
    dolayısıyla gerçek olan, var olan ‘somut’. ‘soyut’ ise yapay olan, aziz yardımlı’nın ifadesiyle sahte olan — bizim bir anlak işlevi olarak analiz kâbiliyetimiz marifetiyle elde ettiğimiz şey neyse, işte o.

    yani elimizde ilk başta somut olan var, soyut olanı biz üretiriz. derin düşünceyle. hatta öz alanının göreli, yansımalı kavramlarını bile birliklerinden kopartıp tek tek kapabiliriz. bu arada, zamanımızda insanoğlunun en iyi yaptığı iş budur dersek abartmış olmayız. tam tersi, realiteyi neyse o olarak aktarmış oluruz. vakıa bu çünkü. anlağın bu yaptığı o kadar keyifli bir iştir ki, anlatılmaz tecrübe edilir. aksi halde, elmadan armudu sadece ve en iyi ağızlarındayken ayırt edebilenler nasıl olur da ben felsefeciyim diye göğsünü kabarta kabarta ortalıkta dolaşabilirler!

    neyse, tekrar konumuza dönelim.
    mesela kavram kavramı. hegel’de kavram somuttur, çünkü 3’üncü kıpıya denk düşer — karşıtların birliği diye de tabir ettiğimiz spekülatif/kurgul kıpıya. daha sağın konuşursak kavram, “evrensel tikel tekil” üçlüsünün 3’üncüsü olan tekile takabül eder. tekil somut olandır — içeriklidir, belirlidir, çünkü evrensel ve tikelin birliğidir. işte biz burda evrenseli birliğinden çekip çıkartırsak onu gerçekliğinden de etmiş oluruz. şimdi bizde kalan soyut evrenseldir, ve mekanı anlak, varlığı da yapaydır, sahtedir. çünkü gerçekliksizdir: saltık, soyuttur. içeriksiz, ilişkisizdir; tabiatiyle de belirsizdir. ve onda kendisinden başka düşünülecek hiçbir şey yoktur (hegel’in anlak için “anlak ölüye sarılır” demesi de bu yüzden). ha, ne zaman ki biz ondaki olumsuzu, yani tikeli görürüz, o an evrensele gerçekliğini veririz. veririz demem lafın gelişi, bu onun bunun keyfine göre olacak bir iş değildir, biz orda daha şimdiden var olan tikeli görürüz de ona gerçekliğini öyle veririz — zorunlu olarak. kaldı ki, us da zaten kendisine dışsal, keyfi hiçbir şeye onay vermez. kavramın özdevimi dediğimiz de bu değil mi zaten.

    us, kendisine keyfi yapıştırılan her bir şeyi hiçliğe mahkum eder.

    [birkaç hatırlatma:
    bu (felsefi) düzlemde evrensel dediğimizde her zaman soyut olanı anlayacağız. somutu kasdetmek istersek şayet, o zaman kavram diyeceğiz. ya da kurgul kıpı diyeceğiz.

    aziz yardımlı derslerinde bu ikiliyi çok kullanıyor. ve her kullanımı da bu iki düzlemden birinde oluyor doğal olarak. ben şimdi ilk düzlemde kullanıyorum, şimdi de ikinci düzlemde, gibi uyarılar da yapmıyor elbette, bu kullanımlar konuşmalarının bağlamına göre düzlemini buluyor. ve, hakkını teslim etmemiz üzerimize vazife, her kavram durumunda olduğu gibi bu somut ve soyut ikilisini de çok dakik ve yerli yerinde kullanıyor. o bakımdan, bunu içselleştirip nerde hangisinin kasdedildiği hususu bize açık ve seçik gelene kadar bu farka yoğunlaşmalıyız.]

    özetle ‘somut’ ilişkili ve içerikli, yani belirli olanken; ‘soyut’ ilişkisiz ve içeriksiz, yani belirsiz olandır. hegel mantığında bu kavramları her gördüğümüzde bu anlamlara geldiğini bilmemiz şart, aksi takdirde iğneyle kuyu kazan kadar bile yol alamayız. tecrübeyle sabit, benden söylemesi.

    ekleme: (bkz: #75739843)
    düzeltme: tashih.
    düzeltme: bugün itibariyle tekrar gözden geçirdim, ve bazı değişikliklere gittim.
hesabın var mı? giriş yap