• xlv. altın portakal film festivali bünyesinde, filmin yönetmeni şahin gök ile birlikte seyrettiğim film. basit, çok düşünülmeden, özenilmeden yapılmış hissi verdi bana.
  • bir hapishane filminden ne beklenirse, beklenileni veren bir filmdir.

    şimdi fişlerim:

    i- kült oyuncular ihtiyarladıkça, daha bir kültleşiyorlarmış. şener şen'den sonra kadir inanır'da da bunu gördüm. ben sanırdım ki, kadir inanır sadece rajon kesen, ağır abi rollerinde oynar, bunda da takıntısı var sanırdım; çok yanılmışım. büyük oyuncuymuş vesselam. sırf bu oyunculuk için bile gidilir.

    ii- algıda seçicilik olacak ki, dindar tipe odaklandım ben. bu tip, iki üç kez gösterildi. hiç bir aktiviteye katılmayan, sadece ibadet eden bir kendine müslüman tiplemesinde... ilginçtir, koğuşta o kadar deli, laz bilmem ne varken, savcı bey'in bayram'a kol kanat gerdiği iki olayın tam ortasında ibadetteki dindar tip gösterildi. "dindarlar, dünyadan elini ayağını çeken insanlardır, kimseyi umursamaz" mesajı mı veriliyordu? ya da aynı zamanda da benim gibi pimpirikli mi? benden daha muhafazakar olan eşime bu düşüncemi film bittikten sonra anlattığımda, "senden başka böyle düşünen olur mu? merak ediyorum" dedi...

    iiii- minyeli abdullah gibi propagandavari bir film olsa da, oyunculuk ve senaryo baya etkileciydi. dediğim gibi, bir hapishane filminden ne beklenir ki? ajitasyon, duygusal yoğunluk hepsini de yaşattı... hatta ajite edeyim biraz: saw 5 öncesi, sinemada fragmanını izledikten sonra bu filme gitmeye karar vermiştik. "saw 5'den daha çok dehşetengizdi" diyebilirim...

    iiiiiii- şimdiye kadar izlediğim en güzel hapishane filmlerindendi. tabii ki, tatar ramazan, reis bey ve esaretin bedelinden sonra. ne de olsa, tatar ramazan'da da kadir inanır var....
  • afişinden gördüğüm kadarıyla kadir inanır'a yakışacak bir film.
  • gerçekten, emeğe haksızlık etmemek ağır yazmamak için zorluyorum kendimi. pazar günü sabah ilk seansta izlediğim (evet canım! bok vardı!) bu filmi tercih etmemim sebebi, öncesinde basında çıkan yazılar ve daha da büyük etken olarak afişidir. demek ki neymiş "ben kaçın kurrasıyım hülen" diye düşünmemek gerekmiş. daha dünkü bebe gibi afişle filme tav olmak gibi denyoca bir sürecin ilk adımını atmak gayetle muhtemelmiş. ama yok yani, 18 yaş altına yasak olması, (yasaklarrrrrrrhazzzzz), 12 eylül dönemini anlatma iddası, kadir inanır'ın senaryoyu okuyup bu cillop gibi, duyarlı süper savcıyı ne oynuycam ulan, kambur, sefil ve cahil cellatı oynarım ben demesi, ... gibi unsurları yazmıştım kafaya.
    gelelim filme. doğrudan söyleyeyim kadir inanırla yaşlı cellatı oynayan erol demiröz dışındaki - hatta erol demiröz karşılıklı oynadığı kısacık rolünde bile kadir inanır'a tur bindiriyor veya ben tarzına hasta oldum bilemiyorum- bütün oyuncular yeminle söylüyorum flaş tivideki canlandırmalarda oynuyormuş gibiydiler. hele filmin başlarında anne - baba-devrimci oğul arasında geçen tartışma gerilim sittttttres dolu ssahnelerde oyunculuk o kadar kötüydü ki perdeye bakarken gözüm kanlandı.
    oyunculuk dışında, şu var, yahu insanın biraz yaptığı işe saygısı olur diyorum, dönem filmi çekmişin döneme ilişkin skindirik bir iki zaruri malzeme dışında hiç bir şey yoktu kadir inanır at arabasıyla kentin içinden geçerken evlerde sıra sıra uydu anteni görüntüsü de tuz biber ekti ( ve daha bir sürü şey. böyle bi şarkı mı vardı?)
    bir de şunu düşündüm kadir inanır film çekililirken keşke yönetmeni kenara çekip, şahin'cim sen şu filmleri bi izleyiver diyip tatar ramazanı, duvar'ı falan eline verseydi. hani hapishane filmi çekiyor böyle işler nasılmış bi görsün diye.
    ayrıca idam edilen savcı ne lan! gerçekleri anlatan film diyosun sonra savcı idam ediyosun yuh be illa savcı ve ölüm kelimelerini yana yana kullanacaksan doğan öz'ün hayatını anlatan bi film çekte izleyelim. ama... yok yok çekme...
    velhasıl kelam daha çok eleştiri kaldırır bu film de, benden bu kadar. ha izlemek isteyen buyursun gitsin ama harbi kötüydü ya...
  • bu şeye "sinema filmi" demek için tek ve yeter şart: şahin gök olmaktır.
  • filmde bayram rolünde kadir inanır değil de başka biri oynamış olsaydı, eminim filmin üzerimde bıraktığı etki daha olumsuz olacaktı.

    o zaman ben de farklı şeylere takılacaktım; 1980 yılında amasya'daki uydu antenleri, savcının oğlunun 2008 yılında az önce starbucks'tan çıkmışcasına saç-sakal stili vs. lafı açılmışken savcı rolündeki atilla saral'ın karaca reklamı mankeni gibi hapishanede sürekli cillop gibi dolaşmasını da ekleyeyim. soğuk hücre sahnelerinde bile burnuma kenzo kokuları geldi.

    gel gelelim kadir inanır var. kadir inanır'ı yalnızca ağır abi rollerinin oyuncusu olarak, hafif arabesk olarak görenler ve kadirizm var falan diyenler filmi bir görsün isterim.

    kadir inanır gerçek bir oyuncudur. üzerine yapışan kadirizm melaneti bazı sahnelerde karakteri etkilemiş olsa da (karakterin saf gibi durması gerekiyor ama adamı kadir inanır oynadığı için gözler cin gibi bakıyor. ezik, mazlum olması lazım ama kaşı gözü epey düzgün. acı çekiyor gibi gözükmesi lazım ama tatar ramazan'ın damarına basılmış halleri gibi sinirli acı çekiyor falan) evet bu örnekler olsa da tek bir sahne; savcının bayram'a tokat attığı sahnedeki kadir inanır'ın oyunculuğuna bir bakın. gerçekten iyi ki kadir inanır oynamış da filmi kurtarmış.

    savcı koğuşa girerken elinde çaydanlıkla ona bakan bayram'ı görünce direkt aklıma tatar ramazan geldi. yine koğuş, yine kadir inanır ama bu sefer tatar ramazan filmlerinde sıkça görülen çaydanlık onun elinde.
  • çok çok kötü film. daha fazla "çok" eklemememin tek sebebi erol demiröz'ün kısacık gözükse de şahane oyunculuğu ve kadir inanır'ın böyle bir role soyunmak için cesaretiydi.

    senaryo en sevmediğim senaryolar kategorisinde: çok çok önemli bir dönemde mühim bir olay anlatacaksın ama senarist olarak bunu yazıya dökecek kadar bilgi birikimin ya yok, ya da bunu başaramıyorsun. haydi senaryo kötüydü, filmin çekimine ne demeli?

    --- spoiler ---

    - defalarca göstereceğin o askerin vurulma sahnesinde asker öyesine esas duruşta ölüyor ki ben yönetmen olsam o garibim figüran adam gibi ölene dek 75 kere çekerdim.

    - dublajlı film çekmeyin artık. sinema filmi bu be samanyolu tv parodisi değil, lütfen ya konuşabilen oyuncu istihdam edin ya da hiç etmeyin.

    - konuşabilen oyuncuları seçebilirseniz belki "sesli" de film çekersiniz de inandırıcılığı artar, havası artar. brakın sinema filmini, canım ailem, ikinci bahar gibi dizilerde bile sesli çekim nasıl farkettirdi görüyoruz. kaldı ki hapishanesi, bilmemnesi senin bu çekim tarzına ihtiyacın var.

    - kadir abi kambur rolüne arada bir şahane giriyor, bazen ise handikapsız biri gibi yürüyüp, oturup kalkıyor. kimi sahnelerinden anlayabiliyoruz ki kadir abi bu rolün hakkını verebiliyor, o zaman karakterdeki o şahane bütünlük sağlana kadar şu olmamış sahneleri teker teker yeniden çeksenize.

    - bir hapishane ortamı yaratmışsınız, sanırsın kır kahvesi. hücreye bile tabldot yemek çıkıyor, 5-a sınıfında kadir abinin lazlı koğuşu, 5-b'de devrimci gençler, 5-c'de de lazın rakibi adamlar var herhalde ve tüm nüfus sanırım bu kadar. bir hapishane genişliği, kalabalığı verilebilmiş değil, müsamerede gibi herkes.

    - devrimcilerin ağaçlara astığı bildiriler bildiğin beyaz a4 kağıdına hp printer'dan cillop gibi çıkmış. tabii tabii...

    - bir aile kavgası var ki ilk sahnelerde aman yarabbi. orada gerçek bir sinir, gerilim görene kadar altı yüz seksen kere çekmek gerekse çekilmesi lazım.

    - cezaevi müdürü, atilla saral ve devrimci oğlu, bu saydıklarımdan aslında çok daha aktör olmasına rağmen avukat, neredeyse figüranların tamamı ve daha bir çok oyuncu ol-ma-mış.

    - erol demiröz pekiyi, kadirizm iyi (kötü kaldığı sahnelerde de hata aslında onda değil tamamen), jülide kural ve başgardiyan geçer not, gerisi sıfır benim kendi halimdeki ve çapımdaki sinema karnemde.

    sonra senaryo hususunda:

    - ya ben şu olayı asla çözemedim bu filmde: devlet darağacını kuruyor, imamı tahsis ediyor, herkes infaz sırasında hazır bulunuyor da bu çocukların altından sandalyesini çekecek adam mı yok da gidip bizim garip arabacıyı taciz etmek zorunda kalıyor? neden kalıyor, niçin kalıyor zaten belli değil, mantıklı da değil. haydi diyelim belki böyle bir şey vardır, bunun neden yapılması gerektiğini gene de anlatan bir mantıklı cümle yok senaryoda. öyle bir devlet düşünün ki ip yağlamak, sandalye çekmek için kambur arabacıya yalvar yakar olup cellat yapıyor hem de pazarlık olarak "özgürlüğünü" sunarak. hayır adam özgür kalsa da evinden tutup geri getiriyorsun, neden? "sandalyeyi alttan çeken adam yok." yapmayın gözünü seveyim.

    - savcının elinde avucunda daha cinayet aleti yok, zongürddenek adamı idama götürüyolar. haydi diyelim koşullar öyle o zaman, silah milah hak gatire aldılar adamı içeri. bizim savcı yalandan bir sahne olsa da eski karısıyla davayı konuşuyor, tartıştıkları konu "ölen askerin vurulma açısı". ulan ona gelene kadar cinayet silahı da dahil milyon tane mevzu var buna mı saplandınız kaldınız?

    --- spoiler ---

    bazı ünlüler ortaya çıkıp "ekşi sözlük'te yazılanlar şöyle, yazarları nicklerin arkasında gizli vs." deyip abuk subuk açıklamalar yaparlar çoğu zaman. çok çok aptal şeyler olabilir sözlükte ama kimseye yaranmak veya özellikle yermek için birisi veya bir eserle ilgili kasıtlı olarak da yorum yapmaz çoğu yazar burada. film, program, şarkı vs. bittikten sonra yan koltukta oturan arkadaşı eşine dostuna ne söylemişse aynılarını gelir söyler.

    sizin etrafınız "ayıp olmasın"cılarla, "menfaat beklediği için" ses çıkarmayanlarla vs. çevrilmiş olabilir ve kendinizle ilgili adam sokakta, evde, vapurda eşine dostuna ne anlatmışsa buraya yazdığında duymak istemeyebilirsiniz ama bunu düşünüyor adam işte. adamın nicki, kimliği vesairesi umrunda olmamalı, senin ürettiğin bir şeyin muhatabı bu adam ve bunu düşünmüş, senin adamın kimliğinden yola çıkarak bunu kategorilendirme ihtiyacından bana ne?

    bunu tamamen bu filmde çalışanlarla ilgili söylemiyorum, bilmiyorum zira böyle düşünüp düşünmediklerini ama cahilliğimi bağışlayın ilk defa duyduğum şahin bey ve prodüktörleri falan bu filmle ilgili "iyi film yaptık" diye düşünüyorlarsa ondan korkuyorum işte.
  • atilla saral 'ın savcı olarak cuk oturduğu ama her sahnede aynı boş bakışlarla sırıttığı , kadir inanır 'ın olmayan senaryoya rağmen biraz olsun filmi kurtardığı ama sonuçta boş ve doldurma bir film. afişi ve kadir inanır ismi insanı çeksede uzak durulması tavsiye edilen filmdir.
  • uzun ve yorucu bir dönemin bittiği ve güzel olmasını dilediğim bir tatilin ilk izlediğim filmlerinden biri olması gerçekten büyük bir talihsizlik oldu.
    hayatımda hiç bu kadar sıkılmamıştım, bu kadar da kötü film mi olur gibi beylik lafları etmeme sebep oldu. kendisini sosyalist olarak tanımlayan, 12 eylül e dair
    acıları yaşamamış olsa da, anlatıldığı her yerde gözleri çok kolayca dolan ben bile bu filmden etkilenmediysem, yönetmen beyfendi kendini nerelere vursun bilemiyorum.
    peki bu kadar bağrınıyorsun, neden izledin diyebilirsiniz tabi. o kadar emek verilmiş, eleştirmek için bile sonunu beklemeli diye düşündüm.
    bu kadar kötü bir senaryoyu erol demiröz ün neden kabul ettiğini düşünmemek elde değil. gerçi iyi ki de kabul etmiş yoksa, film de bir kaç dakikalık bile seyirlik bir şeyler olmayacaktı. kadir inanıra gelirsek. diğer tüm kötü durumların yanında iyi olarak durmuş. ama bana kalırsa, onun da çok bir numarası yok. diğer oyuncuların da en iyisi vasatı geçememiş diyebiliriz. sonuç olarak, emeğe de saygısızlık etmek istemiyorum ama, berbat ki ne berbat sözlük.
  • bir samanyolu iç yapımlar işi ya da onlardan esinlenilerek hazırlanmış bir şey; fazla sanat değeri taşımıyor, - nuri bilge ceylan'ın sanat anlayışı gibi birşey de değil bildiğin sırlar dünyası tadında - hatta duygu sömürüsü yapabilme yeteneğine bile haiz olamamış.. ne yazık ki eldeki malzemeyle ortaya çıkabilecek en sevimsiz, en başarısız makara topluluğu ortaya konmuş.
hesabın var mı? giriş yap